TEK
KALP TEK VÜCUT OLMAK
Nevzat Laleli
HAY-DER Genel Başkanı
Gençlik inceleme yazı serisi
İslam, kendi müntesiplerini (bağlılarını) tek kalp, tek vücut olarak görmek ister. Bunu birçok ayette ve birçok hadis-i şerifte ortaya koymakta, Müslümanların bu özelliğe uymaları halinde dünya ve ahret saadetine erişeceklerini aksi halde dünya ve ahirette “elim bir azaba uğrayacaklarını…” (Saf suresi 10 – 11. Ayetler) haber vermektedir.
İslam, kendi müntesiplerini (bağlılarını) tek kalp, tek vücut olarak görmek ister. Bunu birçok ayette ve birçok hadis-i şerifte ortaya koymakta, Müslümanların bu özelliğe uymaları halinde dünya ve ahret saadetine erişeceklerini aksi halde dünya ve ahirette “elim bir azaba uğrayacaklarını…” (Saf suresi 10 – 11. Ayetler) haber vermektedir.
İslam’ın kaynakları bu hakikati
haykırırken, Asr-ı saadet bu birlikteliğin örnekleri ile doluyken, zamanımız
Müslümanlarının birbirinden kopuk parça parça olması, elbette ki zamane
Müslümanlarının hele hele onları tesiri altında bulunduran bir takım şeyhlerin
ve idarecilerin nefsaniyetinden başka bir şey değildir.
İkaz ve irşad edildiğimiz bir
Hadis-i Şerifte; “Aynı sofrada ve aynı kaptan yemek yiyen sahabeleri görünce
Allah’ın Resulü; Bir gün gelecek ki Ümmetimin düşmanları onların üzerine sizin
şu kabın üzerine geldiğiniz gibi her yönden geleceklerdir” buyurdu.
Sahabeler sordular; Ya
Rasulallah… O gün Ümmetin sayısı az mı olacak?”
“Hayır. Çok olacaktır. Ama onlar,
su üzerinde ki saman çöpleri gibi dağınık bulunacaklardır” buyurdu.
Ben baş olayım, benim sözüm daha
doğru, benim taraftarım daha çok gibi İslam’ın değer vermediği ama zamanımız
sistemlerinin baş tacı yaptığı bu nefsaniyet hali, bu havada olanların, onlara
uyarak yanlışa gidenlerin ve içinde bulundukları toplumun aslında her gün
başını ağrıtacaktır. Ama hey hat… Her şey görene, kör’e ne…
BİRLİK OLMAK ŞARTTIR
Cenab-ı Hak, kitabı keriminde; “Hepiniz, Allah’ın ipine sarılın, ayrılıp
tefrikaya düşmeyin…(Ali İmran 103)” buyurarak, bizlerin sosyal hayatta
nasıl hareket etmemiz gerektiğini açıklamaktadır. Allah’ın ipine sarılmak,
Kur’ana sarılmaktır. Kur’an ise baştan sona serapa birlik ve beraberlik
emretmektedir. Arkasında gelen ayette ise zaten ayrılıp tefrikaya düşmemiz
yasaklanmış (haram kılınmış) bulunmaktadır.
Saf suresinde geçen bir ayette
ise “Bünyan-ı mersus…” buyrularak
Müslümanlar arasında ki birlikteliğin “bir
duvarın tuğlalarının birbirine girift olması…” tarifi yapılmaktadır.
Müslümanların birlikteliği,
pratik olarak nasıl sağlanır? sorusunu kendimize sorar da bunun cevabını
ararsak, karşımıza onların tek baş (başkan, reis, imam, lider, önder) etrafında
toplanmalarından başka çözüm çıkmaz.
İşte Asr-ı Saadet böyle bir
yapıya sahipti. Aynı zamanda toplumun İmamı (lideri, komutanı) da olan
Peygamberimizin vefatından sonra onun yerine (İmamet makamına) geçen halifeler
(Devlet başkanları) döneminde de İslam birliği korunmuştur. Bu birlik
sayesindedir ki İslam toplumu saadet içinde yaşarken, bu saadeti kendi
dışındaki insanlara ve topluluklara da taşımış, oralara fetihler
gerçekleştirmişlerdir.
Bir kere daha ifade etmeliyim ki
fetihler, bu günkü işgallere benzemezler. Fetihler, toprak kazanmak, ülkeler
elde etmek, orada ki insanlara zor ve baskı uygulamak değil, o insanların da
mutlu yaşamalarını sağlamak için yapılır.
Osmanlı da yine tek başa bağlılık
devam etmiştir. Rahmetlik ninem her zaman; “Oğlum… Baş başa bağlı, baş şeraite bağlı…” der, belki de bilmeden
sistemi tarif ederdi. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra ise ortalık karıştı ve “horozu çok olan yerde, sabah tez olur”
kaidesi işlemeye başladı. Bu zayıflığımızdan dolayıdır ki bu gün İslam âleminde
kan ve gözyaşı hâkimdir.
Aklı eren siyasi otoriler; “Müslümanlar güçsüz değil, başsızdır”
diyerek, yaşanan problemi yorumlamaktadırlar.
NEFSİNE UYANLAR OLACAKTIR
Ebu Hureyre (r.a) rivayetindeki
bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz (s.a.v); “Ben-i İsrail’i Peygamberleri idare
ediyordu. Bir Peygamber ölünce onun yerine ikinci bir Peygamber geçiyordu.
Ancak benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Ama ardımdan emir sahibi Halifeler
gelecektir. Ancak onlar müteaddid de (çok da) olabilirler.
Orada bulunanlar, “Onlar hakkında
bize ne buyurursunuz? Ya Resulallah…” dediklerinde Peygamberimiz (s.a.v); “İlk
biatınıza (bağlılığınıza) sadık kalın ve onlara hakkını verin”(Buhari, Enbiya
50) buyurmuştur.
Yine bir başka Hadis-i Şerifte
Peygamberimiz (s.a.v); “Bir İmamınız
(emiriniz) varken ikinci bir İmam çıkarsa, ikincisinin boynunu vurun”
buyurmaktadır.
Âlimlerimiz boynunu vurun
ifadesini, “ikincisinin etrafında toplanmayın ki o, ortaya çıkmaya cesaret
edemesin” diyerek yorumlamışlardır.
Peygamberimizin sevgili torunları
Hazret-i Hasan ve Hüseyin efendilerimiz, nefsine uyan ve etrafına topladığı bir
takım adamlarla baş olma iddiasındaki Muaviye ve onun oğlu Yezid’in adamları
tarafından şehit edilmişlerdir.
Selçuklularda ve Osmanlılarda da
zaman zaman taht kavgaları yaşanmış, bu kavgaların taraftarları arasında birçok
masum insan ölmüş ve çok kan dökülmüştür.
İslam tarihinin her döneminde
bazı insanlar nefsinin isteği veya dış tahriklerle kapılarak baş olma iddiasına
kapılmışlardır. Bunlar bu istekleriyle Müslümanların birlikteliğini bozarak,
onları badirelerin içerisine sürüklenmesine sebep olmuşlardır.
Osmanlıda birlik ve beraberliğin
muhafazası için işi yani tahta çıkmak ve tahtta kalmak işi sistemleştirilmiş,
700 sene boyunca ihtilaflara sebep olabilecek olaylar fazlaca yaşanmamıştır.
Şehzadelerin taht talepleri henüz kımıldanma döneminde, Sultan’ın hafiyeleri
tarafından Payitah’ta haber vermesi ile işler önlenmiş ve nadiren de olsa,
isyan çıkaran şehzade idam edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder