25 Ocak 2017 Çarşamba

“Ya, hayır çıkarsa?”, EMİN VAROL, Araştırmacı Gazeteci-Yayıncı, Yazar

“Ya, hayır çıkarsa?”
EMİN VAROL
Kimse bunu konuşmuyor. 
Aklına bile getirmek istemiyor. 
Ancak, kamuoyu’nun aklı olan medya da bunu muhataplarına sormuyor.
“Ya, hayır çıkarsa?”
Herşey “evet” üzerine kuruluyor.. Referendum’da  “evet” çıkması kesin, acaba yüzde kaç evetle anayasa kabul edilecek gibi bir algı peşine düşürülmeye çalışılıyoruz.
Gazeteci arkadaşlar da bu moda girmişler.
Dün, Afrika gezisine çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da bir basın toplantısı düzenliyor.
Soru sorma yeteneğine ve özgürlüğüne sahip gerçek muhabirler için bulunmaz bir fırsat.
Meclis’deki oylamaların ardından ilk kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yakalamış olmalılar.
Bu fırsattan yararlanarak, kamuoyunun kafasını kurcalayan soruları arka arkaya soracaklarını tahmin ederek televizyona adeta kilitlendim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma metnini okurken, kahvaltı masasında önümdeki kağıda sorular çıkartmaya başladım.
Bu bir gazeteci refleksiydi.
Basın toplantısında olsaydım, neler sorabileceğimi sıraladım.
Sorulacak sorular açısından ortam adeta bir Cennet’ti.
Soru-cevap bölümüne geçildi.
Uzayda yaşadığını tahmin etiğim bir “Gazeteci” diyemiyorum, bir kişi, “meydanlara çıkacak mısınız?” diye sordu?
Zaten meydanlarda olduğu için bu referandumun yapıldığının farkında bile değildi.
Adeta yıkıldım.
Erdoğan ise güldü. “Zaten meydanlardayım” cevabını verirken, soru sahibine küçümseyen bir bakış da fırlattı
Cumhurbaşkanı Erdoğan devamla, referandumda büyük farkla evet çıkacağını söyledi. Peki, “ya hayır çıkarsa?” diye bir soru bekledim.
Kahvaltı sofrasında eşime, “bak, bu cevabın arkasından” bu soru gelecek dedim.
Ama, kaybettim basın toplantısının sonuna kadar “ya, hayır çıkarsa ne yapacak sınız?” sorusunun sorulmasını bekledim. Hayır, kimse sormadı. Kimse bunu aklına bile getirmiyordu. Gazeteciler konunun en önemli muhatabına bu soruyu sormuyordu.
Oysa, en önemli konu buydu. Sistem, Cumhurbaşkanı’na göre ayarlanmaya çalışılıyor. Yani halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı, mevcut Anayasa’ya uymuyor.. O nedenle Anayasayı mevcut cumhurbaşkanına uydurmaya çalışıyorduk. Bu nedenle de referanduma gidiyorduk.
Peki referandumda “hayır” çıkarsa;
Mevcut cumhurbaşkanı, mevcut anayasal sınırlarına çekilecek mi?
Yoksa, boşuna mı referanduma gitmiş olacağız?
Hiç kimse bu soruyu sormuyor, Gazeteci arkadaşlarımız da dâhil.
“Ya, hayır çıkarsa?” (Kaynak: MedyaSpot-23 Ocak 2017 Pazartesi)  

10 Ocak 2017 Salı

TURGUT ÖZALIN İMZALADIĞI AVRUPA YEREL ÖZERKLİK ANLAŞMASI

15.ARALIK.1985 TARİHİNDE TURGUT ÖZAL'IN İMZALADIĞI "AVRUPA YEREL ÖZERKLİK (ŞER, ŞEAMET & VATANA İHANET VE HAİNLİK) ANLAŞMASI"
Aşağıdaki (İlgili) yazıda:
Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzalayıp onadığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, üniter devletleri parçalanmaya kadar  götürebilecek unsurlar içeriyor.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya açılan "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı, 2. Özal Hükümeti döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg'da imzaladı. Yıldırım Akbulut'un Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan yasa ile de onadı.
Türkiye'nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını değiştirmeye yönelik bu anlaşma, "özerk yerel yönetimler" öngörüyor."Önsöz"ünde bu anlaşmanın; "Özerk yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin (...) idarede âdemi merkeziyetçiliğe dayanan" bir yapı oluşturulmasına önemli bir katkı sağlayacağı belirtiliyor.
"Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki Dayanağı" başlıklı 2'nci maddesinde aynen, "Özerk yerel yönetimler ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile tanınacaktır"  deniliyor.
MENSUBU OLDUĞUMUZ TÜRK MİLLETİNİN DEĞERLERİNİ TARİHİ KİMLİĞİ İLE BİLELİM VE İÇİMİZDE HİSSEDELİM.
Saygılarımla
A.Türer Yener
*
Not : İlişik  bilgiler Dünya Türk Birliğine-Turkish foruma- Türk dünyasına -Türk dünyası gazeteciler federasyonu üyelerine ve yerel medyaya “BİLGİ İÇİN” gönderilmiştir
**
1)  ÖZAL'IN İMZALADIĞI ANLAŞMA ÖZERKLİĞİN ÖNÜNÜ AÇIYOR-M. KENAN AYÇİÇEK
Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzalayıp onadığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, üniter devletleri parçalanmaya kadar  götürebilecek unsurlar içeriyor.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya açılan "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı, 2. Özal Hükümeti döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg'da imzaladı. Yıldırım Akbulut'un Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan yasa ile de onadı.
Türkiye'nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını değiştirmeye yönelik bu anlaşma, "özerk yerel yönetimler" öngörüyor."Önsöz"ünde bu anlaşmanın; "Özerk yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin (...) idarede âdemi merkeziyetçiliğe dayanan" bir yapı oluşturulmasına önemli bir katkı sağlayacağı belirtiliyor.
"Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki Dayanağı" başlıklı 2'nci maddesinde aynen, "Özerk yerel yönetimler ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile tanınacaktır"  deniliyor.
Anlaşmanın 3. maddesinde de "Özerk Yerel Yönetim Kavramı" şöyle tanımlanıyor:
"Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yürütme hakkı ve imkânı anlamı taşır".
Anlaşmanın 5’inci maddesinde; yerel yönetimlerin coğrafi sınırlarını da ilgili devlet dilediği gibi belirleyemiyor. Bunun için o bölgede yaşayan yerel topluluklara danışmak zorunda olduğu ifade ediliyor. Anlaşmada "özerk yerel yönetimler"in ekonomik altyapısı da unutulmamış. "yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynakların sağlanması gerektiği de kaydediliyor"
Anayasa'nın 90'ıncı maddesi ise bu anlaşma maddelerinin uygulanmasının yolunu açıyor. 90'ıncı maddeye göre ulusal mevzuatla çelişmesi halinde uluslararası nitelikteki bu anlaşma esas alınacak.
Anlaşmayı bir çok Avrupa Konseyi üyesi imzalamadı. Anlaşma; Fransa, Belçika, İrlanda ve Slovakya parlamentolarınca onaylanmazken, İsviçre, San Marino ve Gürcistan anlaşmayı imzalamadılar.
. "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı imzalayıp onaylayan ülkeler ise "Çekilme" başlıklı 17. maddesine göre beş yıllık bir süre geçmesinin ardından Avrupa Konseyi Genel Sekreterine 6 ay önce bildirimde bulunmaları halinde Şart'tan çekilebiliyorlar.
* alıntıdır: “akp hükümetinin uygulamaya koyduğu kürtlere özerklik kararları ilk olarak 1993 yılında turgut özal tarafından uygulamaya koyuldu. Özal'ın yeniden siyasete dönme stratejisinin en önemli ismi meşhur Kürt raporunun yazarı Adnan Kahveci, 5 Şubat'ta Bolu-Gerede'de şüpheli bir kaza sonucu hayatını kaybediyor. 17 Şubat 1993'te Kürt realitesinin çözümünün mimarlarından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, suikast iddialarının neredeyse kaziye haline geldiği bir uçak kazasında ölüyor. 17 Nisan 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat ediyor.”
Mahir Kaynak gibi istihbarat uzmanlarının 'siyasi şartlar gereği Özal'ın ölmesi gerekiyordu' dediği olay, resmî kayıtlara 'kalp krizi' diye geçiyor. Bu beklenmedik ölüm sonrasında, ülkede hem cumhurbaşkanı hem de başbakan değişiyor. “tartışılan 'demokratik açılım'ın benzeri 93'te ortaya atılmış, genelkurmay ve hükûmet PKK'nın 'demokratikleşme süreci'nde tasfiyesi konusuna dâhil olmuştu. Ancak sivillerden Özal, askerden de Eşref Bitlis dışında istekli ve arzulu olan yoktu.”
Emekli askerî savcı Faik Tarımcıoğlu'dan dinleyelim: "Millî Güvenlik Genel Kurulu'nda hükûmete tavsiye kararı çıktı. Bunun için kademeli bir af çıkarılacak, dışarıda da Barzani ve Talabani ile iş birliği yapılacaktı. Özal, içeriye açıklama yapacak; Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşerek halledecekti. Yani hem içeride hem de dışarıda aynı anda adımlar atılarak sorunun çözülmesi hedeflenmiş ve yol haritası hazırlanmıştı.
93 yılından itibaren tehdit algılamalarına 'arka bahçe' de eklendi ve mıntıka temizliği olmadan tehditlerin ortadan kaldırılamayacağı görüşü hâkim oldu. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş döneminde yürürlüğe giren yeni terörle mücadele yönteminde bir saha temizliği öngörülmüştü. Böylesine bir yetki kayması, toplumsal tasfiye ve 'temizlik' ancak askerî darbe dönemlerinde mümkün olabilirdi.
Öte yandan, 93'ün ikinci yarısında Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar'ın etkinliği artmış, terörle mücadele kapsamında 'özel harekât timi' takviye edilmiş ve polis ağır silahlarla donatılmıştı. Güvenlik sisteminde düalizme (karşıt bir yönteme) yer yoktu; 'askerî siyaset'in büyük ağırlığı hemfikir olunan bir 'devlet siyasetine' rağmen Ağar'ın durumu zamanla bir 'mesele'ye dönüştü.
94'ten itibaren askerlerle gazetelerin Ankara temsilcileri arasında bu mesele sıcak gündemini hep koruyacak, sık sık haberlere konu edilecekti. Bir görüşe göre, Susurluk, böyle bir rahatsızlığın sonucu ve tasfiyesiydi zaten. “turgut özal ihanetlere 90 lIı yıllarda başlamıştı... 90'lı yılların başında yeni dünya düzeni ve bu düzende Türkiye'nin güçlü konumu belirmişti. Bunu gören Özal, hızlı olduğu kadar da yalnızdı. Proaktif ekonomi ve dış politika yaklaşımını vites yükselterek sürdüren Özal, Körfez Harekâtı'na paralel Musul ve Kerkük'e girmeden söz eder olmuştu. Bu, devletin müesses nizamında tepkiyle karşılandı. Fikri Sağlar'a göre, 1991'de olan şey, Türkiye'nin siyasi coğrafyasını dahi değiştirebilecek millî siyaset belgesinde yer almayan ama 'gizli Türkiye fikrinde' hep yer eden meselelerin Özal tarafından yeni proaktif siyaset olarak öne sürülmesiydi.”
Mustafa Kemal'in 1926 yılında ingilizlerle yaptığı kerkük-musul anlaşmasının geçersiz olması için,türk ordusu amerika ile beraber kuzeyden ırak'a girecek,türkiye işgalci devlet olacaktı...bu durumdada 1926 yılı anlaşması gereği kerkük-musul'un işgali durumunda türkiye bıraktığı ırak topraklarına geri döner şeklindeki anlaşmayı kullanamayacaktı...” – “yine 1926 yılında ruslar osetyayı gürcistana bırakmıştı..Gürcistan osetyayı işgal edince ruslar,1926 yılı anlaşması gereği 6 satte osetyayı geri almıştı..işte akp bu anlaşmanın gündeme gelmeyeceğine garanti veren hükümettir...ali babacan TBMM den habersiz amerika ile ikili anlaşma imzalayarak türkiyenin bu hakkını gasp etmiştir..türkiyeye ait bu bölgede barzani cumhuriyeti kurulmuştur.”
Üstelik Özal sisteme müdahale etmekten çekinmez. Ankara kulislerinin müdavimi stratejist Erhan Göksel'in şahitliğine göre, Necip Torumtay hızla makamını terk etmiş ve Özal'ın sinirli kıpkırmızı suratı, içeride büyük bir tartışma yaşandığının işaretiydi. Torumtay'ın hızla uzaklaşmasının ardından Özal, Necip Torumtay'ı Yüce Divan'a vermek ister, "Efendim herkesi verebiliyoruz ama askerler hariç." cevabını alır. Bu tartışmanın hemen sonrasında Aralık 1990'da Torumtay istifa eder. Özal'ın askerî bürokrasiye yaptığı ikinci büyük müdahaledir bu. 1987'de Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'a yol açmak için istifa etmiş, Öztorun davetiye bile bastırmıştı. Özal, Cumhurbaşkanı Evren'i de yanına alarak iki paşayı emekli etmişti.
ALINTI: “akp hükümeti ,aslında yarım kalan özal hükümetinin devamıdır. şu anda türkiye siyasi kararlar anlamında özal'ın öldürüldüğü yıla geri dönmüştür...yeni başbakanlar, bakanlar, askerler ölmeden ihanete devam edebilsinler diye,ergenekon mahkemeleri kurulmuştur..bakalım sonuç kimlerin planladığı gibi olacak..
- akp hükümetinin uygulamaya koyduğu kürtlere özerklik kararları ilk olarak 1993 yılında turgut özal tarafından uygulamaya koyuldu. Özal'ın yeniden siyasete dönme stratejisinin en önemli ismi meşhur Kürt raporunun yazarı Adnan Kahveci, 5 Şubat'ta Bolu-Gerede'de şüpheli bir kaza sonucu hayatını kaybediyor.”
17 Şubat 1993'te Kürt realitesinin çözümünün mimarlarından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, suikast iddialarının neredeyse kaziye haline geldiği bir uçak kazasında ölüyor. 17 Nisan 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat ediyor. Mahir Kaynak gibi istihbarat uzmanlarının 'siyasi şartlar gereği Özal'ın ölmesi gerekiyordu' dediği olay, resmî kayıtlara 'kalp krizi' diye geçiyor. Bu beklenmedik ölüm sonrasında, ülkede hem cumhurbaşkanı hem de başbakan değişiyor. tartışılan 'demokratik açılım'ın benzeri 93'te ortaya atılmış,
- “genelkurmay ve hükûmet PKK'nın 'demokratikleşme süreci'nde tasfiyesi konusuna dâhil olmuştu. Ancak sivillerden Özal, askerden de Eşref Bitlis dışında istekli ve arzulu olan yoktu. Emekli askerî savcı Faik Tarımcıoğlu'dan dinleyelim: "Millî Güvenlik Genel Kurulu'nda hükûmete tavsiye kararı çıktı. Bunun için kademeli bir af çıkarılacak, dışarıda da Barzani ve Talabani ile iş birliği yapılacaktı. Özal, içeriye açıklama yapacak; Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşerek halledecekti. Yani hem içeride hem de dışarıda aynı anda adımlar atılarak sorunun çözülmesi hedeflenmiş ve yol haritası hazırlanmıştı
- 93 yılından itibaren tehdit algılamalarına 'arka bahçe' de eklendi ve mıntıka temizliği olmadan tehditlerin ortadan kaldırılamayacağı görüşü hâkim oldu. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş döneminde yürürlüğe giren yeni terörle mücadele yönteminde bir saha temizliği öngörülmüştü. Böylesine bir yetki kayması, toplumsal tasfiye ve 'temizlik' ancak askerî darbe dönemlerinde mümkün olabilirdi. Öte yandan, 93'ün ikinci yarısında Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar'ın etkinliği artmış, terörle mücadele kapsamında 'özel harekât timi' takviye edilmiş ve polis ağır silahlarla donatılmıştı.
Güvenlik sisteminde düalizme (karşıt bir yönteme) yer yoktu; 'askerî siyaset'in büyük ağırlığı hemfikir olunan bir 'devlet siyasetine' rağmen Ağar'ın durumu zamanla bir 'mesele'ye dönüştü. 94'ten itibaren askerlerle gazetelerin Ankara temsilcileri arasında bu mesele sıcak gündemini hep koruyacak, sık sık haberlere konu edilecekti. Bir görüşe göre, Susurluk, böyle bir rahatsızlığın sonucu ve tasfiyesiydi zaten. turgut özal ihanetlere 90 lIı yıllarda başlamıştı...
- 90'lı yılların başında yeni dünya düzeni ve bu düzende Türkiye'nin güçlü konumu belirmişti. Bunu gören Özal, hızlı olduğu kadar da yalnızdı. Proaktif ekonomi ve dış politika yaklaşımını vites yükselterek sürdüren Özal, Körfez Harekâtı'na paralel Musul ve Kerkük'e girmeden söz eder olmuştu. Bu, devletin müesses nizamında tepkiyle karşılandı. Fikri Sağlar'a göre, 1991'de olan şey, Türkiye'nin siyasi coğrafyasını dahi değiştirebilecek millî siyaset belgesinde yer almayan ama 'gizli Türkiye fikrinde' hep yer eden meselelerin Özal tarafından yeni proaktif siyaset olarak öne sürülmesiydi.
Mustafa Kemal'in 1926 yılında ingilizlerle yaptığı kerkük-musul anlaşmasının geçersiz olması için,türk ordusu amerika ile beraber kuzeyden ırak'a girecek,türkiye işgalci devlet olacaktı...bu durumdada 1926 yılı anlaşması gereği kerkük-musul'un işgali durumunda türkiye bıraktığı ırak topraklarına geri döner şeklindeki anlaşmayı kullanamayacaktı... yine 1926 yılında ruslar osetyayı gürcistana bırakmıştı..gürcistan osetyayı işgal edince ruslar,1926 yılı anlaşması gereği 6 satte osetyayı geri almıştı..işte akp bu anlaşmanın gündeme gelmeyeceğine garanti veren hükümettir...
- ali babacan TBMM den habersiz amerika ile ikili anlaşma imzalayarak türkiyenin bu hakkını gasp etmiştir..türkiyeye ait bu bölgede barzani cumhuriyeti kurulmuştur. Üstelik Özal sisteme müdahale etmekten çekinmez. Ankara kulislerinin müdavimi stratejist Erhan Göksel'in şahitliğine göre, Necip Torumtay hızla makamını terk etmiş ve Özal'ın sinirli kıpkırmızı suratı, içeride büyük bir tartışma yaşandığının işaretiydi. Torumtay'ın hızla uzaklaşmasının ardından Özal, Necip Torumtay'ı Yüce Divan'a vermek ister, "Efendim herkesi verebiliyoruz ama askerler hariç." cevabını alır.
Bu tartışmanın hemen sonrasında Aralık 1990'da Torumtay istifa eder. Özal'ın askerî bürokrasiye yaptığı ikinci büyük müdahaledir bu. 1987'de Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'a yol açmak için istifa etmiş, Öztorun davetiye bile bastırmıştı. Özal, Cumhurbaşkanı Evren'i de yanına alarak iki paşayı emekli etmişti. akp hükümeti ,aslında yarım kalan özal hükümetinin devamıdır..şu anda türkiye siyasi kararlar anlamında özal'ın öldürüldüğü yıla geri dönmüştür...yeni başbakanlar, bakanlar, askerler ölmeden ihanete devam edebilsinler diye,ergenekon mahkemeleri kurulmuştur..bakalım sonuç kimlerin planladığı gibi olacak..
** Mustafa Kenan Ayçiçek(ÇÇ) & A. Türer Yener <a_tureryener@hotmail.com>