28 Haziran 2017 Çarşamba

Kimdir Yazar?.. Gazeteci, Araştırmacı, Şair - Yazar: ARZU KÖK

Kimdir Yazar?..

Tomris Uyar bir dönem bir derginin kendisine yönelttiği bir sormacaya yanıt verirken şöyle diyordu: “Kimdir yazar? Herhangi bir yerde kitabı yayınlanmış olan mı? O kitabı okurun gözüne sokabilmek, ne olursa olsun satabilmek için yazarlık sorunları, ülke sorunlarından çok satış sorununu halletmeye kafa yoran, zaman harcayanlar mı? Bütün yazarlığı hükümet yanlısı sözlerinde toplayan mı? Demokrasi savunuculuğuna kendinden başka hiç kimseyi layık görmeyip, eylemlerinde demokrasi düşmanlığının daniskasını yapanlar mı? Aydın sorumluluğunu tepetaklak edip bu konularda sempozyumlar düzenleyenler mi? Salt kendisinin var olabilmesi için başka yazarlara, sistemden önce ve gayretli dar ağaçları hazırlamaya yeltenenler mi? Yoksa böyle bir cellatlığa yeltenenlerin yanında ivedilikle yer almaya çalışanlar mı? Kendisiyle ve yazdıklarıyla hesaplaşmaksızın, kendini sözüm ona halkın kurtarıcılığına adayan mı? Yüksek sesle yalanı lanetleyip, alçak sesle yalandan başka bir şey söylemeyen mi? Yaratı sorunlarından çok, gözü dönmüş mülk düşkünlüğünü kafasından geçiren mi?” Yani kendisine sorulan soruya yine çok çarpıcı soru ve sorularla yanıt veriyordu? Evet gerçekten kimdir yazar?


 Bir yazarın meselesi doğru şekilde nasıl yazılacağı ve neyin doğru olduğunun bulunmasıyla, okuyan kimsenin deneyiminin bir parçası olabilecek şekilde onun nasıl sunulacağıdır. Bundan daha zoru yoktur. Bu zoru başaranlar ise ya yaşarken ya da bazen ölümünün sonrasında bir şekilde okuyucunun gönlüne kurulacak tahtla ödüllendirilir. 

İyi yazarlar üretemeyen sadece tek bir yönetim biçimi vardır ve bu sistem faşizmdir. Öyle ki faşizm zorbalar tarafından söylenmiş bir yalandır. Yalan söylemeyecek hiçbir yazar faşizm bünyesinde yaşayamaz ya da çalışamaz. Çünkü faşizm bir yalandır; yazınsal kısırlığa mahkûm edilmiştir. Ve geçmiş olduğunda, çok iyi bilinen ve son birkaç ayda çok azımızın kendi gözleriyle görmüş olduğu kanlı ölümler tarihi dışında, hiçbir tarihi olmayacaktır.

Geçenlerde gördüğüm bir anket, halkın basına ve yazarlarına hiç güvenmediğini ortaya koydu. Çok merak ediyorum memnun oldunuz mu bu anket sonuçlarından? Hoşunuza gitti mi?

Halkın sorunlarına eğilen, onlara icabında yol gösterici olacak, önder olacak yazarlarına, aydınlarına halk güvenmiyor. Aydınına güvenmeyen bir halk!... Ne kadar kötü bir durum. Nerede kaldı aydın olmanın, yazar olmanın gerekleri? 

Nazım yıllar öncesinden diyor ki; “Gerçek şair, kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acılarıyla uğraşmaz.. Onun şiirlerinde halkın nabzı atmalıdır. Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.” İşte onu büyük şair yapan da bu dediklerini uygulamış olmasıdır. Şimdi bir düşünün bakalım aradan bunca yıl geçmesine rağmen neden aşılamamıştır Nazım?

Sanatta tarafsızlığın bir erdem sayıldığı günümüzde, insanlık davasını açıkça savunmak aslında örnek alınası bir davranış ve onurdur. Ancak“günümüzde böylesi kaç tane?” diye sorası geliyor insanın çoğu zaman.

Yazık ki egemenlere sadakat yeminiyle bağlanmış satılık zihniyetler; halktan, insanlıktan yana olmaktansa egemenin yanında esas duruşa girmeyi erdem sayar olmuşlardır. Bu esas duruş gereği olarak da kendilerince gerekçelendirmelerle, bilim adamları ülkenin bekası uğruna farklı halkları katliamdan geçirmenin kolaylaştırıcı yöntemlerini bulmuşlar, yazarlar ve şairler de bu durumu katlanılır kılmak için kullanmışlardır kalemlerini.

Bilgi ve bilimin insanlığa değil de devletlerin çıkarlarına hizmete sunulması bilim insanlarının ve yazarların kirlenmesi için yeter de artar bile. Zihinlerin kodlanmasını devletin isteğine göre ayarlayanlar elbette ki doğayı ve insanlığı da öteler. Bizde olan da budur. 

Adorno, “Gözünüzdeki kıymık en büyük büyüteçtir” der. Ne yazık ki gözlerindeki kıymığı görmeden kendilerini, kişiliklerini kusursuz görüp “vatan, millet, sakarya” hamasetiyle göğüslerini rüzgarda şişmiş yelkene çevirmişlerdir. Oysa büyük bir foseptik çukurunda debelendiklerinin farkında bile değiller. Ne hazin bir durum…

Geçenlerde sözde bir bilim adamı, yazar; “Telefonla beni arayan bir Paşa olursa hemen ayağa kalkar, önümü ilikler ve esas duruşa geçerim” diyordu. Ve yazıktır ki böyleleri bugün benim ülkemde sıradan görülür olmuştur. Zira onun gibi davrananların sayısı her geçen gün artmakta…

Jean Paul Sartre “Aydın, üzerine olmayan şeyleri iş edinendir” demiştir. Söylemini erdemiyle bütünleştirenler ise geçek aydınlardır. Hayat denilen tahterevallide erdemlilerin yanında yer almak, iktidar ve devletin kirliliğinden kurtulmak, insan olmak demektir. Ki insan olmanın erdemi en büyük hedefimiz olmalı değil mi? Aksi halde ruhsuz robotlara dönüşüp her şeyi peşin olarak kabul etmiş sayılırız ki bunun insanlıkla bağdaşır bir yanı yoktur..

‘Zihinsel üretimlere hak ettiği değer verilmelidir” denir ve doğrudur. Ancak yaşamın doğasını reddederek kişiliklerini, bilgi ve birikimlerini insanlığın aleyhine egemenlere satmaları kabul edilir bir durum değildir. Zavallılaşmanın dışında kalıp, sevgi ve vicdan ölçülerini baz alanlar ise her zaman baş tacı olmuştur zaten, olacaklardır da sonsuza değin. 

Otto Rene Castıllo’nun Ülkü Tamer çevirisiyle “Tarafsız Aydınlar” şiiriyle son vermek istiyorum sözlerime:   
“1
Tarafsız aydınları yurdumun
sorguya çekilecek günün birinde
en basit insanları tarafından halkımızın.
Soracaklar onlara ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken ulusları,
tatlı bir ateş gibi ufacık, bir başına.

Kimse sormayacak onlara giysilerini,
uzun öğle uykularını yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler Yunan mitolojisi konusunda,
nasıl iğrendikleri konusunda kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.
Sormayacaklar nasıl vardıklarını 
Doğrulara, yalanın gölgesinde.
2
O gün  basit insanlar, tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler, çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler, arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar, gelip soracaklar:
"Ne yaptınız acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi ve yaşam sönüp giderken?"
3
Tarafsız aydınları güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.
Yiyip bitirecek sizi bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek zavallılığınız.
Susup kalacaksınız kendi utancınızla.”



Arzu KÖK

NOT: Daha sonra bu konu çok daha detaylı bir şekilde yeniden yazılacaktır... Bol örnek ve bol veri eşliğinde yeniden kaleme alınacaktır... Esenlikler...

12 Haziran 2017 Pazartesi

"BÜYÜK RESME BAKMAK", NUSRET KEBAPÇI

BÜYÜK RESME BAKMAK
NUSRET KEBAPÇI
Aslına bakarsanız ülkemizde yaşananları anlamak için olayları en ince ayrıntısıyla inceleyerek açıklamaya çalışmak…
Sizi ayrıntıya boğmaktan başka hiç bir işe yaramaz.
Bu nedenle asıl büyük resmi anlamaya çalışmak…
Kanımca gidişatın yönü hakkında çok daha doğru bilgiye ulaşmanızı sağlayabilecektir.
Peki, büyük resim nedir?
Ya da nasıl bakılmalı ki olay tam olarak anlaşılabilsin?
Emperyalizm…
Daha açık olarak söyleyim ABD ve diğer Avrupa devletleri…
Yıllardan beri Türkiye’nin küçülmesi…
Federatif devletçiklere ayrılması gerektiği konusunda hem fikir değiller miydi?
Nasıl yapacaklarını düşünüyordunuz…
Herhalde işgal edip silah zoruyla değil.
Hem zaten o zaman, Nato’nun 4. büyük ordusu, ulus devletini Cumhuriyeti savunmakta kararlı olan güçlü bir TSK varken bunun mümkün olamayacağını bizim kadar en az onlar da biliyorlardı…
Bu nedenle…
Önce ordunun zayıflatılması, sonrada bırak dışarıya korku salmasını, içeride bile söz geçemeyecek hale getirilmesi gerekiyordu ki…
İstedikleri yapılabilsin.
İşte TSK İç Hizmetler Kanunu 35 maddede değişiklik yaparak ordunun içerideki ayaklanmalara bile müdahale edememe yasası bunun için çıkarıldı…
Hatta
Vali ve kaymakamlardan izin almadan müdahale etme yetkileri de…
Elbette tüm bunlar yetmiyordu…
Çünkü
Ordu hala Atatürk’e bağlıydı ve…
Kendisini, ulusun ve Cumhuriyetin yegâne koruyucusu olarak görüyordu…
Tabi böyle bir anlayış olduğu sürece de kimse bırak bölünmeyi…
Federalizmin f’sini bile ağzına alamazdı…
Bu konuda AB’nin desteğini de unutmamak gerekiyor.
Sıklıkla yaptıkları…
“Ordu sivil otoritenin emri altına girmeli” vurgusu, ordunun Ergenekon ve Balyoz türünden operasyonlara kolay uyum sağlamasına yetti de arttı bile…
Şimdi de…
Orduda pek çok komutan ve subay…
Sözde Fetö gerekçesiyle kendilerini savunmalarına bile fırsat tanınmadan sorgusuz sualsiz mesleklerinden uzaklaştırılmaktadır…
Artık o duruma gelindi ki…
Yanı başımızdaki adaların işgali…
Yunan komutanların tacizleri bile sessizlikle geçiştirilir hala gelindi…
Yani uzun sözün kısası…
Federatif…
Çok kimlikli
Çok kültürlü…
Dini bir başkanlık düzeni…
Ancak ordu teslim alınıp…
Ulus devletten uzaklaştırılarak…
Toplumda hemen herkeste korku yaratılarak yapılabilirdi…
Değilse…
Fetö ile işbirliği yapan siyasilere hiç dokunulamazken…
Birilerinin damadı olmak bile salıverilme nedeni olurken
Parasını verenler çabucak tahliye olabilirlerken…
Ne demeye…
Öğretmen, polis, memur, doktor peşinde koşulsun, öyle değil mi?
11–06–2017
Nusret KEBAPÇI

10 Haziran 2017 Cumartesi

"BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN" - Ahmet Kılıçaslan Aytar

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN
Ahmet Kılıçaslan Aytar
Suriye ve Irak'ta IŞİD ile mücadele için oluşturulan koalisyona 28'i NATO üyesi olmak üzere toplam 68 ülke ayrı ayrı katılıyordu.
NATO; AWACS  keşif uçakları ve Iraklı askerlerin eğitim misyonlarıyla İŞİD'e karşı savaşta dolaylı yollardan destek veriyordu.
25 Mayıs'ta NATO/Brüksel Zirvesi'nde, ittifakın IŞİD uluslararası cihad terörizmi ile mücadeleye bundan böyle koalisyon üyesi olarak katılması kararı alındı.
NATO'nun koalisyona  üye olması terörizm ile savaşta çok güçlü bir siyasi mesaj olarak algılandı...
*
NATO resmen Suriye ve Irak'ın kuzeyinde Kürt bölgelerine yerleşmiş, Rusya ve İran'a komşu olmuştur.
Bu bölgelerde Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ortak çalışıyor.
Ama KDP; Ankara: YNK;Tahran : PYD; Şam, Moskova ve Tahran ilişkileri de sürüyor...
*
26 Mayıs'ta Sicilya, Taormina'da G7 liderleri zirvesinde, "Uluslararası Politika ve Güvenlik Sorunları" konuşulmuş,
ABD Başkanı D.Trump'ın  cihadçılık ile mücadelede öngördüğü planın ana hatları  gün ışığına çıkmaya başlamıştır.
İşte bu planın bir parçası olarak;
1- ABD, Suudi otokrasisine ve onun İran'a karşı NATO himayesinde bir Sünni-Arap askeri koalisyon oluşturma planına işaret etmiş,
2- Ortadoğu'da yağmacı politikalar takip eden tüm ülkelerden aşırılıkları atmak amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmeleri istenmiş,
3- Ortadoğu'daki büyük trajedinin siyasi çözümü yolunda, ABD'nin yükümlülüğünü en azından asgari düzeye düşürecek ve işlenen suçların sorumluluğu yüklenecek vekil ülke Katar tecrit edilmiştir...
Bu sırada Irak kuvvetleri stratejik Musul'da, İŞİD'i söküp-atma savaşının son aşamasındadır. 
Musul Irak'ın ikinci büyük şehridir ve petrol zengini Ninova eyaletinin başkentidir.
Şimdi Musul'un kurtuluşu, Irak'ta ve daha geniş bölgede İŞİD'in mücadelesinin boşa çıkması anlamına geliyor.
*
2014'de ABD ve İsrail: Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın mutabakatıyla Irak'ın bölünmesi girişimini başlatmıştı.
Türkiye, bu girişime Osmanlıcı ve pan-İslamist Erdoğan iktidarının;
Hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde "bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak'ı Milli topraklarını da kazanırız" politikasıyla katıldı... 
*
Erdoğan, bu politikasında Irak'ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi'nin örgütselliğinden,
M.Barzani'nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi'ye bağlı Saddam'ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı...
Böylece Erdoğan; Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki'yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefliyordu.
*
Türkiye düpedüz İŞİD ile işbirliği yaptı.
IŞİD; Temmuz 2014'te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpıştı.
Savaşmadan Musul'u ele geçirirken, yakın zaman önce Washington'ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da kondu.
Peşmerge güçleri de Kerkük'ü ele geçirdiler...
Türkiye ise Türk askerinin nezaretinde  İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak'ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ve para eden herşeyin ana tüketicisi oldu...
*
Musul'un kurtuluşu için yapılacak bir askeri harekâtın; 
İşgalcinin değiştirilmesi, sonra bu bölgenin tarihi sakinlerinin değil, burada "Sünnistan"ın kurulması niyeti öngörülüyordu.
ABD ve hempaları; Irak'ın bölünmesi ve dini açıdan homojen bir Sünnistan devleti yaratmak amacıyla İŞİD'e başta Hıristiyanlar ve Yezidi Kürtlerin sürülmesi ya da katledilmesi olmak üzere etnik temizlik yapılması işini havale etmişlerdi...
*
Şimdi İŞİD'in Irak ve Suriye'deki güçlerini yönettiği merkez olan Musul geri alınıyor.
Ancak bölgede güvenlik, siyasi, sosyal ve ekonomik zorluklar çözülmedikçe; Musul'daki askeri zaferin kolaylıkla uzun vadeli barış ve istikrara dönüşmeyeceği düşünülüyor. 
Çünkü İŞİD'in düzenli ordusu dağıtılmıştır ama örgütün intikam için şiddet ve terör eylemlerini sürdüreceği,
Musul ve çevresinin istikrarını bozmaya, yeniden yapılandırma ve geliştirme projelerini engellemeye, temel yönetişim ve siyasi reformları baltalamaya ve mezhepsel gerginliği yeniden başlatmak için uzlaşma çabalarını boşa çıkarmaya çalışacağı çok açıktır...
*
Irak'taki siyasi çekişme ve Musul'un geleceği üzerinde tehlikeli bir bölgesel güç oyunu da ısınmaktadır...
İŞİD'in yenilginin eşiğinde olması Irak'taki siyasi ve silahlı grupların yanı sıra sermaye sahipleri de bölgedeki istikrarı tehdit eden kontrol ve hakimiyet yarışlarını hızlandırmış bulunuyor.
*
İŞİD'in devrilmesinden sonraki diğer bir zorluk bölgenin yönetim yapısıyla ilgili fikir birliğinin olmayışıdır.
Mesela Iraklı Kürtler, Şii Bağdat hükümetinin statüsüne karşı Ninova'yı  tek bir il olarak görüyor, daha ademi merkezileştirilmiş bir düzenlemeyi tercih ediyor.
Bağdat ile yarı özerk Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki bölgesel tartışmalar Ninova'nın her yerine başka bir zorluk getiriyor.
İŞİD'in Musul'daki şiddetinden sonra, grup içi ve gruplar arası ayrımlar derinleşiyor.
Kalıcı barış sağlamak için uzlaşma sağlamak,  İŞİD'e karşı savaşı kazanmaktan daha zor görülüyor. 
Dış güçlerin müdahalesi durumu daha da karmaşıklaştırıyor.
Irak Şii Halk Seferberlik Birlikleri'nin (PMF) İran destekli birimleri, Musul'daki İŞİD operasyonlarında öncü rol oynamıştır.
Ana yolları, Musul'u birbirine bağlayan stratejik alanları, güney ve batı Ninova'da  geniş alanları kontrol ediyor.
Irak Sünnileri ve bölgesel Sünni ülkeler PMF'yi, İran'ın Irak ve Suriye'deki güç ve nüfuzunun bir uzantısı olarak görüyor.
Türkiye, İran'ın kontrolündeki Şii paramiliterlerin Musul'daki baskın Sünni nüfusa karşı intikam eylemi ve şiddet eylemi yürütmeleri halinde Irak'a askeri müdahale edebileceği konusunda uyarıda bulunuyor...
*
Musul'un geleceği ABD ve İran arasında  gerilimi de tırmandırıyor.
ABD askeri ve İran destekli PMF birlikleri, Irak'ta İŞİD ile savaşta müttefik olmuşlardır ama Musul'da İŞİD kaybetmeye yazınca;PMF, Bağdat hükümetini İŞİD ile mücadele sonrasında Amerikan askerlerinin Irak'ta kalmasına izin vermemesi için uyarmıştır.
Ama ABD'nin de ulusal güvenlik çıkarları askeri stratejisiyle paralel Irak liderlerini birlik ve uzlaşmaya teşvik etmek,
Musul'u ve çevresindeki bölgeyi yeniden inşa etmek, güvenlik ve yönetişim reformlarını uygulamasını  zarur kılıyor.
*
Bu tablonun önünde;
7 Haziran'da Irak Kürt Bölge Yönetimi lideri M.Barzani siyasi partilerle bir araya geldiği toplantıda, bağımsızlık referandumunun 25 Eylül' de yapılması kararını almış,
Başkent Erbil'de referandumun hazırlıklarına başlanmıştır...
*
İsrail nasılsa bölgedeki Şiilere karşı Suudi Arabistan ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu kurdurmuştur; bu suretle çevresinde güvenli bir bölgenin oluşacağını öngörüyor.
Askeri Stratejisi gereğince de İran'dan gelecek uzak mesafeli füzelerin bertaraf edilmesi için İran sınırları berisinde koruma daireleri oluşturulmasına işlerlik kazandırmalıdır.
Bu yüzden Kürt bağımsızlığını destekliyor ve Kürdistan devletini daha şimdiden potansiyel müttefiki olarak görüyor.
*
Irak hükümeti, Kürtlerin bağımsızlık için  tek taraflı girişimini reddediyor. 
ABD, İngiltere Irak'ın demokrasiye geçişinde birliğinin önemine işaret ediyor ve Kürt bağımsızlık hareketini dikkatli bir şekilde görmezden geliyor.
*
Bu gelişmelerden bu derecede yanılgıya uğrayan Erdoğan Türkiye'sinin Türk halkı inim inim inliyor... (11.MAYIS.2017)

9 Haziran 2017 Cuma

RAMAZAN ÖZEL "YUNUS EMRE'NİN TAPTUK EMRE'DE GÖRDÜĞÜ DOST YÜZÜ" Prof. Dr. Kadir Özköse

YUNUS EMRE'NİN, (ŞEYHİ-ÜSTAD'I) TAPTUK EMRE'DE GÖRDÜĞÜ DOST YÜZÜ
Prof. Dr. Kadir Özköse
Yûnus Emre’yi yetiştiren, Yûnus Emre’nin kimlik dokusunu ören isim şeyhi Tapduk Emre’dir. Yûnus Emre’nin Tapduk Emre’yi bulması kolay olmamıştır. Halvet ve riyâzetlerini Tapduk Emre’nin dergâhında geçirdi. Seyr u sülûku sürekli ve ciddîydi. Dervişlik eğitimi oldukça ciddî, terbiyesi devamlı ve muhabbeti derindi. Tapduk Emre’nin dergâhına her dâim odun taşırken dergâha lâyık görmediği eğri odunlarla sembolik anlatımda bulunmaktadır. Odunların düzgünlüğü nefsinin ermişliğini sembolize etmektedir. Eğri odunları dergâha sokmayışı eğri ve sakat benlik dokusuyla dergâhta konaklamadığını belirtmektedir.1 Yûnus Emre’nin intisâbında ana unsur muhabbetti. O şeyhinin hakîkatini görmüş, şeyhinin erdirici gücüne meftûn olmuş, tasavvufta mertebe katetmeyi şeyhine muhabbetle sağlamaya çalışmıştır. Dervişliğin bir heves değil bir dâvâ, mürşidinin sıradan değil hakîkat önderi olduğunu bilmiş ve mürşidine lâyık bir duruş sergilemiştir.2

Vardugunuz illere şol safâ gönüllere
 Baba Tapduk ma’nîsin saçduk elhamdülillah.3

diyen Yûnus Emre her dem mürşidini yâd etmiş, Tapduk Emre’nin yoluna baş koymuş, şeyhinin mesajını yaymaya çalışmış, şeyhinin kadr u kıymetini bilmiş, onu candan sevmiş ve onunla yol almıştır. Tapduk Emre’nin hayat iksirini yudumlamış, onun diriliş muştusunu insanlığa sunmuş, şeyhinin istikamet çizgisini devâm ettirmenin çabasını görmüştür. Yûnus Emre,

Uşda Miskîn Yûnus eydür Tapdug’umuz dost yüzidür
İnanmayan işbu söze eydebilsin eytdügini.4

dermiştir. Şeyhine olan düşkünlüğünün sebebini ortaya koymuş ve şeyhinin sîmâsını dost yüzü diye tanımlamıştır. Yûnus insanlık neşvesine ve insanlık hakîkatine meftundur. Aradığı hakîkati şeyhinin dost cemâlinde bulmuştur. Hz. Ebubekir (ra)’ın gördüğü ve hayrân olduğu Peygamber Efendimiz (sav)’in vechesindeki ilâhî nûru Ebucehil’in göremeyip düşmanlık beslemesi gibi, Peygamber Efendimiz’in vârisleri de herkes tarafından hakkıyla tanınmamaktadır. Mürşid-i kâmilin taşıdığı hakîkati gören göz, o hakîkati idrâk eden bir sîmâ olabilmek için onun kıymetini idrâk etmek ve onda saklı bulunan cevheri görmek gerekmektedir. Yûnus Emre de Tapduk Emre’nin yoluna baş koymuş, ondaki mânâ hazînesinden irfan incilerini elde etmenin çabasını gütmüştür. Ne denli bir değere sâhip olduğunun farkında bulunan Yûnus Emre kendi deneyimiyle ballar balını bulan dervişlere seslenmekte, Tapduk Emre gibi Hakk erine kavuştuğu için Allah’a duâcı olmaktadır. Çünkü aşk meydanı Arş-ı A’lâ’dan yücedir. Âşıklar meydanına katılanlar yükselişe ermiştir.

Yûnus sen Tapduk’a kılgıl duâlar
 Âşıklar meydanı arşdan uludur.5

Yûnus Emre’m bu sözi can içinde söyledi
 Söyleyen bî-çâre Yûnus Tapduk Emre’m sırrıdur.6

Tapduk Emre’nin sırrına eren, Tapduk Emre’den esrâr ilmini alan, insanlık dersini Tapduk Emre’nin huzûrunda tamamlayan, kendisinin zât tecellisine ermesini sağlayan Yûnus Emre şeyhi Tapduk Emre’ye nasıl duâcı olmasın ki? Tapduk Emre aşk elinden zehr-i kâtil sunar Yûnus Emre’ye. Aşk öyle zehirdir ki ne bâtıl bırakır ortada ne küfür. Aşk öyle zehirdir ki günâhın da isyânın da kökünü kazır. Aşk kötülüklerin zehri ve iyiliklerin ilacıdır. Aşk elinden zehr-i kâtil sunan Tapduk Emre, kapısındaki gedâları sultan kılar. Eksik gelenleri tamam, zayıf olanları güçlü ve darda olanları huzurlu kılan Tapduk Emre’ye Yûnus sevdâlıdır. Gözünü ve gönlünü mürşidinin yolunda açık kılmış ve şöyle seslenmiştir:

Yûnus sen Tapdug’una kıl duâyı
İçersün zehr-i kâtil bu ‘ışk elinden.7

‘Işk sultânı Tapduk durur Yûnus gedâ bu kapuda
Gedâlara lutf eylemek hem kâidedür sultâna.8

Tapduk Emre’nin cemâlini görmeye meftûn olan Yûnus Emre kendisini deli divâne kılan bu Hakk dostuna hayrandır. Kendine kulluk tâcı giydiren mürşidinin yoluna revân olur. Dervişlik yolunda söze gelir, şeyhinin sohbetinde demlenir ve üstâdından aldığı muştuyu Anadolu insanının gönlüne nakşeder. Şeyhinin elinden bâde içen Yûnus, diliyle Hakk’a nidâ, gönlüyle Hakk’a niyâz eder.

Yine esridi Yûnus Tapduk yüzün görelden
Meger anun gönlinden bir cur’a şerbet içdi.9

diyen Yûnus Emre üstâdıyla tanıştıktan sonra dünyânın vefâsızlığını anlar. Dünyâdaki beyhûde yaşamın insanı nasıl dertten derde saldığını görür. Dünyânın karârının olmadığını, dünyâyı kendine mesken tutmadığını görür. Dünyâ köprüsünden selâmetle geçilmesini hedefler. Kimi ve neyi neden sevdiğini, kime ve neye neden bağlandığını görür. Vefâsızlardan medet ummaz, vefâ ehline nazar eder, şeyhinin kıymetini derinden hisseder ve der ki:

Sorun Tapduk’lu Yûnus’a bu dünyeden ne anladı.
Bu dünyenün karârı yok, sen neyimiş, ben neyimiş.10

Yûnus şeyhinin gönlüne tercüman, şeyhinin efkârına meftûn, dâvâsına bende, yoluna revan ve hasretine yanan bir isimdir. Derviş gönlü dertlidir. Yûnus da şeyhinin yolunda dert küpü olmuştur. Tapduk Emre’yi tanıdıktan sonra başka hiçbir şeyi gözünde büyütmez. Başkalarının neler dediği, başkalarının hakkında ne tür desîseler oluşturdukları ve başkalarının ileri geri konuşmaları umûrunda değildir.

Yûnus esriyüben düşdi susakda
 Çagırur Tapdug’ına ‘âr gerekmez.11

diyerek mürşidinin varlığıyla güç kazanmış, gayrı kimsenin sözüne aldırış etmez. Tapduk Emre gibi bir server görmez. O kendini dâimâ dervişler kitlesinin hizmetinde bir nefer görür. Tapduk Emre hem velî, hem bilge hem de mürşiddir. Böylesi bir değerin göz ardı edilmesi nasıl mümkündür? Âdetâ kulaklarımıza küpe olurcasına bizlere yürekten seslenir:

Şeyh u dânişmend u Velî cümlesi birdir er yolı
Yûnus’dur dervişler kulı Tapduk gibi serveri var.1

Şeyhinin çağrısını İsrâfil (as)’ın sûra üfleyişine benzetir. İsrâfil (as)’ın sûra üfleyince bedenlerin dirilişini sağlaması gibi mürşidi Tapduk Emre ölü ruhları diriltir ve hasta gönüllere derman kılar. Tapduk Emre gönüllerin hekimi, uyanışın habercisi, dirilişin muştusudur. Sözü tesirli, nazarı güçlü ve îmânı kavîdir. Yûnus kendi benliğini Tapduk Emre’nin sevdâsında eritmiştir. Mürşidinin kanâatine karar kılmış, şeyhinin erdemli yürüyüşüne revân olmuş, tatlı sözlerine kulak vermiştir. Yûnus dizelerinde kendinden değil şeyhinden bahseder:

İsrâfil sûrı urıcak her bir sûret nefsüm diye
Ben anmayım hiç Yûnus’ı Tapduk gele ol dem dile.13

Yûnus bir tokanıdı kondı Tapduk kolına
Ava şikâre geldi bu yuva kuşı degül.14

Özetle Yûnus, bir dervişin mürşidine ne denli gönül verdiğinin en canlı örneğidir. Müridin mürşidine olan bağlılığı muhabbet esâsına dayanır. Mürid mürşidini Allah için sever. Mürşid-i kâmiller müridlerini Allah’ın ahlâkıyla ahlâklandırır. Mürşid-i kâmiller müridlerini kendilerine değil Hakk’a kul ve köle kılarlar. Kendilerinden değil Hakk’ın yolundan bahsederler. Yûnus Allah’ın yolunu kendisine gösterdiği için üstâdına hayrandır. Çünkü Tapduk Emre Allah’ın adına yaraşır bir ömür sürmüş, Hakk’ın yoluna baş koymuş, ilmi ve irşâdıyla müridlerini Allah yoluna revan kılmıştır. 
DİPNOTLAR:
[1] Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, sad. Orhan F. Köprülü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 1993, s. 267.
2 Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 268.
3 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı, MEB yay., İstanbul 1997, c. II, s. 376.
4 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı,  c. II, s. 503.
5 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 104.
6 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,   c. II, s. 138.
7 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 347.
8 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,   c. II, s. 379.
9 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 493.
10 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 175.
11 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 156.
12 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 74.
13 Tatcı, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin,  c. II, s. 409.
14 Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 268
Not: Bu yazı Yenidünya Dergisinin Mayıs-2017 sayısından alıntıdır.