30 Temmuz 2016 Cumartesi

İlk DARBE Bize Yapıldı !!! Orhan LOPAR, Eğitimci, Gazeteci-Yazar; KOSOVA (Bu makale Yazarımız: "Yalçın KOÇAK" tarafından gönderilmiştir.)

İlk DARBE Bize Yapıldı!!!
Orhan LOPAR, Gazeteci-KOSOVA
            Son günlerde büyük bir burukluk var içimde. Ana Ülkem Türkiye Cumhuriyeti’nde 15 Temmuz darbe girişimini büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla televizyonlardan canlı izledik.
Allah’tan bu darbe girişimi siyasi yöneticiler Cumhurbaşkanı, Başbakan, Muhalefet Liderleri ve özellikle Türk Halkı tarafından başarılı bir şekilde engellendi! Halk bilinçli bir demokrasiyi seçti ve Darbeye boyun eğmedi.
            Ama kuşkusuz en önemli rol Medya temsilcilerine düştü! Darbe canlı yayınlarla izlendi ve canlı yayınlarla engellendi. Eğer onlar Özgür ve dirayetli olmasaydı, bu gün karşımızda bambaşka bir Türkiye olacaktı…
Ertesi gün tutuklamalar başladığında ve isimler yayınlandığında Türk Askerinin içine sızan darbeciler ve asıl teröristleri gördük. Orada darbe planlayıcılarının baş aktörlerinden biri ve FETÖ Terör Örgütünün “Yurtta Sulh Konseyi” darbe yöneticisi Mehmet Partigöç isimli kişinin olduğunu okudum. Bu şahsı belki çoğunuz o sabah gazetelerde okuduğunuzda kim olduğunu gördünüz. Ama bu şahıs benim köşe yazarlığı dönemimde hayatımda hiçbir zaman silinemeyecek olan izler bırakan ve Kosova Türk Toplumunun medya ayağına darbeyi vuran kişi idi. İzin verirseniz bu konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
İki komutan. Biri Atatürkçü, biri FETÖ’cu!
1999 Kosova Savaşı’ndan hemen sonra Kosova’da Türkçe olan neredeyse her şeyin kapatıldığı ve yasaklandığı bir dönemdi. Okullarda, Türkçe eğitimin devam edip etmemesi bir muammaydı.
Ve Türk Askeri Prizren’deydi. BBC canlı yayında Prizren’deki muhabirine bağlandı ve oradaki halkın coşkusunu kelimelerle anlatamayacağını çoluk çocuk herkesin sokaklara döküldüğünü dile getiriyordu. Ellerinde Türk ve Arnavut bayraklarını taşıyan halk, askerleri gözyaşları içinde hasretle kucaklıyordu… BBC spikerinin şu açıklamasını çok iyi hatırlıyorum “Balkanların asıl sahibi geri döndü” diye… O coşkuyu yaşayanlar çok iyi biliyor. Ben sadece TV’de yaşayabildim, çünkü üniversite eğitimim bitirmek üzere Türkiye’de bulunuyordum. Türk Tabur’u Prizren’in yakınlarında Dragaş bölgesine yerleştirilmişti. Prizrenli Türkler şaşkındı! Dönemin Kahraman Komutanı İzzet Çetingöz, Taburunu alıp her şeyi göze alarak bu günkü KTTGK bulunduğu Sultan Murat Kışlasına çadırlarını kurdurdu ve Türk Askeri Prizren’e konuşlandı! 
            Türk Taburunun Prizren’e yerleşmesi ile hem Türklere bir özgüven, hem cesur öğretmenlerin girişimi ile Türkçe sınıfları yeniden kayıt almaya başladı. İlk olarak Prizren ve Mamuşa’da, sonrasında da Türkçe’nin konuşulması bile cesaret gerektirdiği bir dönemde Priştine, Gilan-Dobruçan, Mitroviça’da da Türkçe sınıflar yeniden açıldı...
Bir de unutmamak gerekir ki savaştan hemen sonra Türkçe konusunda sadece eğitimimizi devam ettirebildik. Çünkü diğer kurumlar kapatıldı. TAN gazetesi kapatılmıştı ve artık Türkçe bir medya kuruluşu yoktu. Aynı zamanda Kosovalı Türklerin arşivi de kapatılmıştı. O dönemde Mehmet Bütüç cesaretini toplayıp özel olarak başvuru yapmış, Bağımsız Kosova Türk Medyası adına “Yeni Dönem” gazetesini çıkarmaya başlayacaktı. Haftalık çıkacak olan gazete yeniden Kosova Türklerinin arşivi olmaya başlayacaktı… 
            Biz de Üniversiteden mezun olup vatanımız Özgür Kosova’ya ve Türkçe’ye hizmet etmek için geriye dönüyorduk. Kosova’ya döndüğümde her zaman kutsal bir meslek olarak gördüğüm öğretmenliğe başladım. Ankara’da okurken Gazeteye elimizden geldiği kadarıyla yardımcı olmaya çalışıyorduk. Kosova’ya döndüğümüzde ise tamamen sahiplendik ve arkadaş çevremiz ile elimizi taşın altına sokmaya karar verdik. O dönem editörümüz ve çok yakın dostum olan Esin Muzbeg’in ısrarıyla maddi talebim olmadan “Bir Düşünce” adı altında köşe yazısı yazmaya başladım. Eleştirilerimi bu köşemden yapıyordum. Eleştirilerimiz genelde Türk toplumunun yaşadığı sıkıntıları dile getiriyor ve Kosova’da Türkçemizin savunulması üzerineydi…
Cesaretle savunuyorduk.
Onlarca yazılarımızın arasında biri biraz daha dikkat çekici olmalıydı ki yazı yazmamızı engellemeye giden bir boyuta kadar ulaştı. 2007 Yılının Şubat ayında, Kosova Türk Medyası’nın, haftalık çıkan “Yeni Dönem” gazetesinde köşe yazımı yazdım.   
Ne olduysa bu köşe yazısından sonra oldu. Yazıyı kısaca özetleyeyim:
“O dönemde Türkiye Cumhuriyeti her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye Üniversitelerinde okuması için Kontenjan belirlemişti. Ben Türkiye’ye 1994 yılında resmi olarak giden ilk kontenjan öğrencilerinden biriyim. O dönemden sonra her okul yılı sonu YÖK’ten temsilciler gelip sınav yapardı ve sonuçlar 2 ay sonra açıklanırdı. Sınavda başarılı olanlar üniversiteyi kazanırdı ve öğrenimini burslu olarak devam ettirirdi. Bu sınava sadece Kosova Devlet Okullarında Türkçe sınıflardan mezun olan öğrenciler katılabiliyordu. 
Buraya kadar her şey normaldi. Ta ki 2006-2007 öğretim yılına kadar. Bu yıldan itibaren Özel bir madde çıkarttılar ve “Türk” kolejlerinde okuyanları da kontenjana dâhil ettiler! Savaştan sonra Kosova’da “Türk” koleji açılmıştı. Özelikle bu kolejlerde Türk kelimesini tırnak içine alıyorum, çünkü bu kolejlerin hiçbir zaman Türklükle alakalı olduğunu düşünmüyordum. Ve burada okuyanların da bu hakkı kazanmasından sonra ben bu yazıyı kaleme aldım ve bunun yanlış bir şey olduğunu yazdım.
Bizim Türk çocuklarının bu okullara gitmeleriyle, Kosova’da Türkçe eğitime darbe vurulacağını belirttim. Yazımda özellikle bu Türkiye bursları, olmaz ise yani kontenjandaki yerleri kolejlerden mezun olanlar alır ise, devlet okullarından mezun, fakir olan Türk öğrencilerimiz Türkiye’de okuyamayacaktır diye vurguladım!”
            Bu yazıdan sonra beni Kosova’da bulunan dönemin TİKA temsilcisi ofislerine davet etiler. Bu yazı konumun yanlış olduğunu ve neden siz bizim okullara karşısınız diye uyardılar. Bir de biz kimin zengin ya da fakir olduğunu tespit edemeyiz dediler. Ben de onlara cevap olarak kendimi örnek verdim. Bizim, dedim hepimizin Türkiye’de okuma imkânımız yoktur, eğer ben Türkiye bursu ile okumasaydım. Burada kalıp bir bakkalda çalışırdım ve sizinle bu konuları tartışmazdım. Eğer bu kolejden bir öğrenci alınıp bizim bir çocuk dışarıda kalırsa o zaman vebali sizin boynunuza olur dedim. Ki nitekim öyle de devam etti ve ben “Kosova’da Türkçe Eğitim Kolay Kazanılmadı” iki yazı daha yayınladım.
Bu yazılardan sonra TİKA temsilcisi editörümüzü arayıp, Orhan Lopar’ın 2. Yazısı yayınlanırsa TİKA desteğinin kesileceğini söyledi ve nitekim de öyle oldu. Benim ikinci yazım yayınlandı, ama TİKA desteği kesildi! O dönemin TİKA temsilcisinin adı Metin Arslanbaştı. 15 Temmuz sonrası FETÖ terör örgüt üyesi olarak açığa alınan kişi!!!
Bundan sonra ise KTTGK Türk öğrencilerine yardım olarak Prizren ve Mamuşa’da lise öğrencilerine Üniversite hazırlık sınavı için kurs düzenliyorlardı. Bu güzel bir olaydı, ben de köşemde bunu müjdelerken bu kursların Prizren ve Mamuşa’nın dışında yapılması gerekliliğini vurgulayan bir yazı kaleme aldım. Oradaki Türkler de bu haktan yararlansın, çünkü onların bu konulara daha fazla ihtiyaçlarının olduğunu söyledim. Bu yazıdan sonra Dönemin Tabur Komutanı benim yazmamın sakıncalı olduğunu ve Orhan Lopar haddini aştı diyerek “Yeni Dönem”e Taburun verdiği yardımı kesti! Ama ben haklıydım. Benim yazımdan sonra Priştine’de Gilan, Mitroviça ve Priştineli Türk öğrenciler için Kurs vermeye başladılar. Bu olaydan sonra ben ve Genel yayın Yönetmenimiz köşelerimizi kapattık. Ve bu darbelerden kısa bir süre sonra KTM “Yeni Dönem” maalesef el değiştirdi (Bunun da özel bir dosyada ele alınması gerekiyor) ve kapatıldı!!!
O dönem Kosova’da görevli Tabur Komutanı, 15 Temmuz planlayıcısı Mehmet Partigöç FETÖ terör örgütünün elebaşı olarak yargılanacak olan şahıs. Bir de kurslarda sorumlu kişi de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’dı. Biz o dönemde doğru yaptığımızı biliyorduk. Biz o dönemde haklı olduğumuzu biliyorduk. Ve Türkiye’nin bu kurumlarından yediğimiz darbeleri anlamlandıramıyorduk.
Anlamlandıramadığımız için de sustuk. Bugün aslında bize darbe vuranların Türkiye’nin bu saygın kurumlarının olmadığını, bizim bir çete ile mücadele ettiğimizi daha iyi anlıyoruz.
“Yeni Dönem” kapandıktan sonra siyasete atıldım.
Bu grup siyasette de karşımdaydı!
Milletvekili seçimlerinde her türlü oyunlara rağmen, halkın büyük desteğini almamla birlikte hep son anda dışarıda bırakılıyorduk… Bizler de artık silkelenip aramızda uyuyan FETÖ hücreleri temizlememiz gerektiğini düşünüyorum!
İLK DARBEYİ bize vurdular.
Allah’tan duacıyız ki vurmaya hazırlandıkları Türkiye Cumhuriyetine asıl darbeyi vuramadılar! Halkın İradesi galip çıktı!!! Türkiye büyük bir badire atlattı. Demokrasi şehitlerine başsağlığı ve gazilere de acil şifalar diliyorum…
Bu yazıyı da Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözü ile kapatmak istiyorum.
Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Orhan Lopar, KOSOVA *** (Bu makale Yalçın KOÇAK tarafından gönderilmiştir)
DİKKAT!.. 
İHANETİN ÖBÜR UCU BAŞIBOŞ 
PKK'NIN DARBE KALKIŞMASI DEVAM EDİYOR...
Hakkâri-Çukurca'da 8 şehidimiz, 25 yaralımız var. Atatürk’ün kurduğu bağımsız ve millî Türk Devletini tamamen yıkma girişimi olan, Amerika ve İsrail’in planlayıp desteklediği FETÖ darbe teşebbüsü Türk milletinin irade beyanıyla savuşturuldu. Bu işe girişen gerçek suçlular hakkında alınan bütün siyasi, idari tedbirler gerekli idi ve OHAL ilan edildi. Ancak aynı Amerika ve İsrail’in kurup destek verdikleri PKK Paralel Devlet Yapılanması, Türk milletine ve devletine darbe vurmaya devam ediyor. PKK darbe teşebbüsü geçmiş değil. PKK destekli belediyeler iş makinalarıyla ve her türlü imkânlarıyla PKK eşkıyasının devam eden darbe, alçakça saldırı, kalleşlik ve menfur ihanet çalışmalarına destek veriyor.
            FETÖ ile PKK aynıdır, zaman zaman işbirliği de yaptılar. 
Şu anda FETÖ için başlatılan OHAL uygulamalarının PKK için de aynen ve fazlasıyla uygulanmasını istiyoruz. 

Bu bağlamda: 
- Öncelikle belediyelerden başlamak üzere resmî kurumlardaki bütün PKK’lılar temizlenmeli, 
- Ekonomik kaynakları kurutulmalı;
- Üniversitelerdeki öğretim üyesi ve öğrenci kılıklı PKK’lıların üniversite ile bütün ilişkileri kesilmeli,
- Gazete, dergi, radyo ve televizyonlardaki bütün PKK propagandistleri susturulmalı,
- Facebook ve twitter gibi sosyal medyadaki propaganda imkânları tamamen yok edilmeli,
- PKK’ya destek veren yabancı ülkelerle ilişkiler kesilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmenlere en modern silah, mühimmat, para ve he türlü imkânlar verilerek onlarla işbirliği yaparak Irak ve Suriye’deki PKK oluşumları ve uzantıları bir seferberlik programıyla yok edilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimize “Türkmeneli Devleti” kurdurulmalı; Türkiye’nin selameti ve geleceği sınırlarımızda bir Türkmeneli Devletinin kurulmasına bağlıdır. (30 Temmuz 2016 – Cumartesi, Bahtiyar AYDIN)

29 Temmuz 2016 Cuma

BİZDEN SÖYLEMESİ… Yalçın KOÇAK - "Biz Devletsiz durmuşuz ama Ordusuz hiç olmamışız. Topyekün "Ordu Millet", olarak tarif edilen bir kavimiz biz."

BİZDEN SÖYLEMESİ…
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
“Demedin” demesinler; Yazılı not düşüyorum.
Bu ipin, bu halatın belli bir kısmı incelmiş, hasarlanmış, yaralanmış...
a-) Kesip düğüm mü atmak lazım?
b-) Yoksa “zayıf kısmını ilmik içine alıp” öyle mi kullanmak lâzım?
Kamyona branda sarmayı bilmeyenler, halatı çekerken ellerinin nasırları yanmayanlar, bu sorunun cevabının (b) şıkkı olduğunu bilemezler. Çünkü germe halatlarda ek sevmezler.
Devlette boşluk bırakamaz;
Milleti acze düşüremez;
Aile bütünlüğüyle oynayamazsın.
Biz Devletsiz durmuşuz ama Ordusuz hiç olmamışız.
“Ordu Millet” diye tarif edilen bir kavimiz.
Her aile de Asker vardır. Bu Askerlerin, her daim anlatılan, unutulmaz/unutturulamaz anıları vardır… Bir zamanlar çavuş, onbaşı olmayana kız dahi vermezlerdi.
Ordu Millet, Asker Aile; Son sosyolojik olaylar bu denklemin imhası üzerine kurulu.
En sağlam bağ; Aile bağımızdır. 
Dede, Baba, Torun askerlik hatıratlarımızla aramıza engel koyup, kavram kargaşası yapacaklar!..
Nefret aşılayacaklar sonra…
Aile Bağlarımızı da çözecekler.
Bu beyin yıkayıcı iş, işlem ve mesajları lanetleyin uzak tutun hanelerinizden. Subliminal mesaj kefereleri, algı yöneticileri, kara gözlüklü medya farelerini uzak tutun evlerinizden.
Nereden ve nasıl buraya geldik?
1986 Kuleliden başlayan bir yol, plan ve müsamahalar…
Bir komutanla açılan kapı. Aynı komutanın; ileriki yıllarda PKK ile içli dışlı ilişkisi olduğu bilinen Güneydoğulu, gözcülük mesleği olan bir Hacı’yı Müteahhit yaptığını ve Suriye sınırı Karakolları ve yolları ile sınır güvenlik işini onlara ihale ettiğini ibretle görüyoruz.
Evet; Yaşar Büyükanıt konuşmalı.
Esas görev süresi varken istifa eden Işık Koşaner konuşmalı.
Neydi istifanın perde arkası, tehdit miydi?
Yoksa bu yapıyı gördü; mücadele etmekten mi kaçtı?
İstihbarat ve Asker bu kalkışmadan habersizlerse daha da vahim; Bu kurumlar elimizden çıkmış demektir. Kim bilir, belki birileri, “kendi kapınızın önüne bakın, hanenize bakın” mesajı verdirmek istemiş olabilir.
Çok yönlü düşünmemiz gereken vahim bir konu ile karşı, karşıyayız.
Bizce Askeri Şura’yı öne almak çözüm değildi. Şu halatın hasarlı kesimini ilmek yaparak devre dışı bırakmak en doğrusu olacaktı. Bu kadrolar hepten defolu. Sicillerinde hep sahte başarılar, naylon sertifikalar, dandik kokartlar var. İşi aceleye getirmeyelim.
Fırsatı değerlendirip, umumi temizlik yapalım.
Yağmurdan kaçarken, doluya tutulmayalım.
OHAL şartlarında Şûra, zaten yapılmamalı idi!...
Rektör seçimleri sonucunda da 1/9 hatalı tercih ve atama yapıldı.
Pursantaj (ödenen bedel) çok yüksek dikkat!
Değil mi?
Sayın Cumhurbaşkanı…

22 Temmuz 2016 Cuma

Eski Resimler ve Esas Mesele, Av. Ertuğrul MAT, 14. Dönem Bursa Milletvekili

ESKİ RESİMLER VE ESAS MES’ELE..
Ertuğrul MAT
14. Dönem Bursa Milletvekili, Hukuçu
 Darbenin bastırılmasından sonra, sosyal medyada Fethullah Gülen’le siyasilerin, ilim adamlarının, yazarların çekilmiş resimleri paylaşılıyor ve bu resimler karşı tarafa göndermeler yapmak için kullanılıyor.
BU HAKLI BİR PAYLAŞIM MI?
Fethullah Gülen hareketi ilk başlarda, dini karakterli bir hareket olarak görünmedi..
Dünyanın her yerinde Türkçe öğreten okullar açan, bu okullarda yetişen çocuklara Türkiye’ de tertip edilen Türkçe Olimpiyatları’nda şarkılar söyleten, her sene Türkiye Yazarlar Vakfı’ nın tertip ettiği toplantılarda dünya mes’elelerinin her görüşteki düşünür tarafından tartışılmasını sağlayan bir sivil toplum örgütü gibi görülürdü.
Politikacı, sivil toplum örgütlerinin desteğini kazanmaya çalışır.Bizim zamanımızda, talebe cemiyetleri, Türkiye Milli Talebe Federasyonu,Türkiye Milli Türk Talebe Birliği, Türkiye Milli Gençlik Teşkilâtı,İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği ve fikir ocakları gibi gençlik teşekkülleri önemsenirdi, yıllar elliliydi..
Altmışlı yıllarda, sendikalar ve esnaf dernekleri önemsenmeye başlanıldı.
Bir aralık Dev-Gençler, Dev-Koplar, Hür- Gençler, Hür-Koplar kuruldu, yetmişli yıllardı o zamanlar.
Bugünün politikacılarından yaşı seksene yaklaşan kim varsa, onun bu sivil toplum örgütleriyle mer’ebası vardır.
Bu sebeple, Fethullah Gülenle Demirel’in de, Ecevit’ inde, bugünkü iktidar ve muhalefetin tanınmış ve yaşı yetmişi aşmış isimlerinin de resimlerini bulursunuz.
POLİTİKACI İÇİN BUNLAR BİR SUÇLAMA VESİLESİ DEĞİLDİR.
Boşanan, boşanma davalarının öncesinde, devamında ve sonunda birbirlerine hakaret eden karı kocaların da, geçmişlerinde albümlerde saklanan mutluluk resimleri vardır.
Son otuz yılın bütün politikacılarının takiye kurbanı olduğunu görüyoruz.
Arşivleri karıştırırsak, Gülen’ in yanında gözyaşlarını tutamayan Bülent Arınç’ı da görürüz,Ecevit’ in sırtını sıvazlayarak,” Ahiret’te ilk şefaatçi olacağım şahıs Ecevit’tir.” Diyen Fethullah Gülen’i de.
Rahmetli Ecevit yurt dışına çıktığında, oralardaki Gülen okullarını Rahşan hanımla birlikte ziyaret etmekten büyük mutluluk duyardı; çünkü, o okulların müdürlerinin odalarına , ziyaret duyulunca alel acele bir Atatürk büstü ile bir Türk Bayrağı konulurdu.
Bir zamanlar hepimiz, bütün televizyon kanallarından naklen ve canlı yayınlan Türkçe olimpiyatlarını heyecanla seyreder, Afrika’lı, Ortaasya’lı çocukların kırık Türkçeleriyle sevdiğimiz şarkıları veya türküleri söylemesini mutlulukla dinlerdik.
HİÇ O OLİMPİYATLARDA İLÂHİ OKUNDUĞUNU,
TEKBİR GETİRİLDİĞİNİ DUYDUNUZ MU?
Duymadığımız için, ne Evevit’ in, ne Demirel’ in, ne Bülent Arınç’ın, ne de hiçbirimizin aklına, “ Yahu! Sen kimsin,peygamber misin ki, bana şefaat edeceksin?” demek gelmedi..
Bu gelmediği gibi, imtihan sorularını çalıp, üniversiteye hak etmedikleri halde girenlere, memuriyet sınavlarında, yine aynı metodla öne geçenlere, bununla da kalmayıp hak etmedikleri halde kılık kıyafetleri ve riyâ akan yüzlerine alâmet-i farika gibi yerleştirdikleri badem bıyıklarına aldanarak bunları terfih ettirenlere, “hani kul hakkı vardı, hani Allah ‘huzuruma kul hakkıyla gelmeyin, diğerlerini ben affederim’ demişti?..” demek suretiyle, hakikat ve akıbeti hatırlatmak da kimsenin aklına gelmedi.
İŞTE; “ESAS MESELE” BURADA!..

11 Temmuz 2016 Pazartesi

NEDEN BU HALDEYİZ? - Rıfat Serdaroğlu

NEDEN BU HALDEYİZ?..
Rıfat Serdaroğlu
​Lafı eğmeden bükmeden dosdoğru söylemek gerek;
-Seçtiğiniz adam Demokrat mıdır?
Biat Kültürüne inanan ve tek adam yönetimi isteyen adam, asla demokrat olamaz.
-Seçtiğiniz adam Kuvvetler Ayrılığı prensibine inanıyor mu?
“Kuvvetler ayrılığı bize ayak bağı oluyor” diyen adam, asla demokrat olamaz.
-Lâik Cumhuriyete inanmayan adam Demokrat mıdır?
*Lâiklik ilkesine karşı olan adam, asla demokrat olamaz.
-Bağımsız Yargıya inanmayan adam Demokrat mıdır?
*Yargıyı hallaç pamuğu gibi atan, kendi yargısını kurmaya çalışan adam, asla Demokrat olamaz.
-Bilgisiz-Vicdansız-Diplomasız adam Demokrat mıdır?
*Asla olamaz. Böyle birinin faşist bir diktatörden başka bir şey olması mümkün değildir.
-Saygısız-Sevgisiz bir adam Demokrat mıdır?
*Milletine-kendisine saygısı ve sevgisi olmayan adam, asla demokrat olamaz.
-Her gün yalan söyleyen, dün söylediğini bugün inkâr eden adam Demokrat mıdır?
*Yalan söyleyen, her gün dönen, omurgasız adam, asla Demokrat olamaz.
-Devleti soymayı, avanta almayı meslek edinmiş adam Demokrat mıdır?
*Böyle biri bırakın Demokrat olmayı, insan bile değildir.
-Dini, geçim ve siyasi getirim kapısı yapan adam Demokrat mıdır?
*Bu kişi, sonu insanlara ibret olsun diye gönderilmiş bir Seccade Şeytanıdır.
Bu gerçekleri görmeyip “Çalıyor ama çalışıyor” diyen eblehler, “Malıma el koyarlar, korkuyorum” diyen ödlekler, “Bana ne canım, çalıyorsa benim cebimden mi çalıyor” diyen geri zekâlılar, Türk Milletinin sırtından servetler kazanıp, yaklaşmakta olan felaketi gördükleri halde “Yurtdışında param var, orada yaşarım” diye düşünen zavallı işadamları!
Bu yazıyı lütfen print edin, gece çocuklarınız uyuduğunda bir köşeye çekilip defalarca okuyun ve kendinize şunu sorun;
“Benim dedelerim, Kurtuluş Savaşında tüm emperyalist ülkelerle savaşıp şehit olurlarken doğru mu yaptılar? Son Türk Devletini bizim gibilere ciğersizlere emanet ederlerken doğru mu yaptılar? Türk Devletini birkaç tane Cemaat-Tarikat artığına çiftlik yapalım diye mi bu kahramanlar öldüler?
Bana emri-hak vaki olduğunda, atalarımın-dedelerimin-şehitlerimizin yüzlerine nasıl bakacağım?
Yüreği yeten olursa, bu soruların yanıtlarını bana da yazsın.
Yetti gari…