16 Nisan 2015 Perşembe

Rıfat Serdaroğlu: BEN OLSAM

Rıfat Serdaroğlu: BEN OLSAM!..

Cumhurbaşkanlığı Makamında Ben Oturuyor Olsaydım!,
TÜSİAD gibi, Türkiye’de özel sektörün yarattığı iş gücünün yüzde altmışını yaratan bir topluluğun Hanımefendi Başkanına asla “Sen” diye hitap etmezdim.
-TÜSİAD Başkanını basın önünde eleştirmeden önce, Ak-Saray’da yapılan Cümbüşlü eğlenceye ara verip, kendisini davet eder ve ekonomi konusundaki görüşlerini yüz yüze tartışmak isterdim.
-Türk Sanayici ve İşadamları Derneği üyelerini; “İstikrar ve güveni baltalamaya çalışan, iş dünyasını tedirgin eden bir tavır” içinde olmakla suçlamazdım.
-TÜSİAD mensuplarını; “Yatırın bunları masaya, hepsi güçlerini beşe katladılar. Bire beş katlıyorsun, hala istikrarsızlıktan bahsediyorsun” diye mahalle dedikoducuları gibi, basitçe ve yakışıksızca suçlamazdım.
-TÜSİAD Başkanını; “Geçmişte Türkiye’ye ne tür bedeller ödettiğini gayet iyi bilen birisiyim” deyip, belge-bilgi-açıklama yapmadan, sadece iftira ederek karalamaya çalışmazdım.
-Anne ve eş olan Tüsiad Başkanı Hanımefendiye söz söylemeden önce, onun şimdiye kadar aldığı eğitimi, edindiği birikimleri, uluslararası alanda kazandığı ödülleri incelerdim.
Sonra da kendi eğitimime ve siyaset dışında ne işler başardığıma bir bakar, utanır, çenemi kapar otururdum.

TÜSİAD Başkanlık Makamında Ben Oturuyor Olsaydım!

-Ülke ekonomisi ile ilgili durum tespitini ve eleştirilerimi, ekonomiyisucuk-bisküvi satmak” sanan, ilkokul başarıyla bitirmiş kişilerin anlayacağı şekilde tane-tane anlatarak yapardım.
-Ülke yöneticilerine “Nasıl Beyefendi olunur”“Toplum önünde nasıl konuşulur”“Ekonominin Alfabesi” gibi ücretsiz kurslar açardım.
-Ülke yöneticileri, “Maaşını vergilerimle alan, Devlet Gücünü (Adalet-Emniyet-Maliye güçleri ile) benim topluluğumu tehdit etme aracı” olarak kullanmaya kalkarlarsa, Türkiye’yi ve Dünyayı ayağa kaldırırdım.
-Şahsım ile ilgili olarak “Belgesiz-Bilgisiz-Yalan-Yanlış”konuşmalar yaparsa, o kişiyi Türk Milleti önünde “İspata davet eder”ve hakkımı Bağımsız Türk Yargısı önünde arardım.
-Topluluk üyelerimi haksız yere suçlayan kişiye şunu sorardım;
Şimdiye kadar, tüm yaşamınız boyunca, kendi işletmenizde kaç kişiye iş verdiniz? Bu yaşınıza kadar TC Devletine kaç TL Vergi verdiniz?
-TÜSİAD Üyeleri için “Yatırın bunları masaya, hepsi güçlerini beşe katladılar” diyerek haksız yere zenginleşmekle suçlayan kişiye Türk Milleti önünde şunu sorardım;
Siyasete girdiğinizden bu yana siz-çocuklarınız-eşiniz, yani aileniz servetinizi kaça katladınız?
Biz TÜSİAD Üyeleri olarak TC Devletinin her türlü denetimine açığız. Ya siz?”
-Ben TÜSİAD Başkanlık Makamında oturuyor olsaydım;
Demokrasi’ye, Lâik Cumhuriyete, Hukuk Devletine, Sosyal Devlete ve Atatürk’e sonuna kadar sahip çıkardım. Elimdeki tüm olanaklarla Türk Siyasetini, cahillerden-hırsızlardan-gericilerden-bölücülerden temizleyecek sistemin kurulması çalışmasına destek olurdum.
-Ben olsam KORKMAZDIM. Haksızlık ve hakaret karşısında SUSMAZDIM.
Böylelikle, “ERKEKLİĞİN” sadece bacak arasında değil, yürek ve beyinde olduğunu hem kendi topluluğumun erkek üyelerine, hem de Türk Milletine öğretirdim…
Değerli Okurlar;
Gökyüzüne direk, denize kapak olur mu? Herkes haddini bilecek!
Makamlar mevkiler halka hizmet için, insanlar tarafından oluşturulmuştur. Makamları, hiç kimse kendi kişisel amacı ve hakaret etmek için kullanamaz.
Hadsize haddini bildirmek, yetime giyim-kuşam vermek kadar sevaptır.
Boğaz dokuz boğumdur sözü, düşünerek konuşulsun demek içindir.
Ağızdan çıkan bilinmelidir!
Bilmeyenler için bir gün biri çıkar, bir söz söyler, onlar yerin dibine geçerler…

15 Nisan 2015 Çarşamba

Greek; Hırsız. Yalancı… Yalçın KOÇAK, 18. dönem Sakarya Milletvekili

Greek; Hırsız. Yalancı…
Yalçın KOÇAK
18. dönem Sakarya Milletvekili
            Batıda medeni olduğunu iddia edenler, yani 16. Yüzyıla kadar tuvaleti bilmeyen, tüy dikiciler yıkanmayı bilmeyip, koku üreticiler her türlü bulaşıcı hastalıkları pisliklerinden üretip dünyaya salanlar; aslında medeni olmadıklarını pekâlâ biliyorlar bu sebeple yüzyıllarca sahte bir tarih ve asalete atıflarla geldiler.
Helen medeniyetinin devamıyız diyerek onun kendisi olduğunu savunan Yunanı da şımarttılar. Avrupa’nın şımarık çocuğu senin sıfır rakamın yoktu her tarafın medeni olsa aritmetiğin, şakülün bozuktu, seninde işine geldi Avrupa ya asalet pohpohladın yıllarca, geçindin.
Hiç demedin burada Traklar var, Makedonlar var, Spartalılar var ben sadece Atinalıyım.
Antik Helen ile Greek’in benzemezliğini Meydan Laorusse Greek maddesi layıkıyla cevaplıyor, 
HIRSIZ…
AB fonlarını 3 yüz milyar Euro’yu ne yaptı bu Greekler iç ettiler şimdi üzerine yatmak için iktidar değiştirip Avrupa’ya da gözdağı veriyor palikarya, çok akıllı seni üttüm, Komünist olurum haa, yerlerse iyi politika.
Kurnazlıklarına tarihten bakalım İngiltere’de gündem ve yer tutmak medya’ya oturmak için amcalar şu kâzip şöhret yazar, şair Rudyard Kipling’e Yunan marşını İngilizceye çevirttirirler sanki Kipling yunanca biliyordu anlayın işte; sonra da hem el altından parasını veriyorlar, hem de gündem tutmak için bir nişan veriyorlar.
İşte tarihi hatalarını da burada yapıyorlar Kipling’e taktıkları madalyanın üzerindeki Röliyef Büyük İskender’e ait; Büyük İskender ne Yunan, ne Greek, ne Spartalı, ne Atinalı; adam Makedon ve Makedonyalı.
Makedonya’nın bağımsızlığına karşı hazımsızlık çeken Greek AB üyeliği sıfatını da tehdit ve şantaj aracı olarak kullanarak Makedonlara baskı uyguluyor. Kıbrısta bize yaptıkları aynı numara, bak Mavros aklını başına al, al zeytin dalını. 1974 de de Nato üyesi olman yetmedi, şimdide AB diyorsun, arkana güveniyorsun. Güvendiğin dağlara kar yağar. Akıllı ol.
Makedonya’yı ilk tanıyan dünya ülkesiyiz bizim eski coğrafyamız olmasına rağmen biz ses çıkarmıyoruz da Greek’in orada hesap içinde hesap döktürmesi ağrıma gidiyor.
90 yıldır Rumeli ve Balkan da tutunma politikaları oturtamamış bir diplomasinin başarısından söz edilemez.
Rumeli de ki insanlar yerinde İBATE edilmeli, kökünde İKAME edilmeli bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Nüfus kesafetimiz ne pahasına olursa olsun arttırılmalı,
Ne diyor Avrupa genişleme raporunda. Greek; Batı Trakya’da Türk yoktur; Müslümanlar vardır ve dilleri Müslümancadır??.
Pomaklara da siz zaten Greek’tiniz Türkler sizi Müslüman yaptı??.
Sormak lazım Pomak’ı Müslüman yaptım da seni niye yapmadım. Seni de bırak Atinalı İstanbul’dakileri niye yapmadım. Tarihte din değiştirme konusunda benden tek bir baskı gören var mı?
Hani Atina’ya Cami yapacaktın? Selanik’tekileri kapattın, Manastırdakileri taverna yaptın. Hani Baş Müftü’mü seçebilecektim, hani dernek tabelalarımı takabilecektim.
Sermayen yalan senin; son 11 yılda 4 Başbakanın da sözler verdi bizden alacağını aldı, yok oldu gitti. Şimdinin hükümeti Avrupadan alıp da yediğiniz 257 milyar euroyu Almanyadan harp tazminatı olarak benim sizden alacağım vardı, ona sayın demeğe getiriyor.             Densiz bir belediye başkanı ormanlarının yangınını bizden bilip 200 milyon euro tazminat istiyor. Ulan siz ne yaman hırsızmışsınız be, yüzünüz dahi kızarmıyor attığınız yalan ve mavralardan. Açtırmayın defterleri Lozan tazminatlarına yüzölçümünüz yetmez, Akritas planlarınız dersek, Lavrion dersek yüz yıl daha selamsız kalırız, en iyisi mi susun. Verdik Vakıf mallarınızı, bizim Vakıflar kökünden gitmiş. Sen Sinotun yok olmuş, Patrikliğin son bulmuştu insaniyet gösterdik, merhametten marazi çıktı. Heybeliyi açmak istiyormuşsun, önce Patrikhane’nin kapısını aç, Atina’da Cami yap, bir de Türkçe Üniversite, yüzün olsun be komşu, Haydi bre. Palikarya, Mavros seni. Eleniye selam.
Greek, sadece Hırsız demek
Hırsızın sermayesi de yalan…
Ben demiyorum, Meydan Laurese öyle yazmış Fransız...

AK PARTİ DOĞRU VE YANLIŞI., Cemal ÇALIŞKAN

AK PARTİ'NİN DOĞRULARI VE YANLIŞLARI
Cemal ÇALIŞKAN
“Meğerse hepsi taktikmiş, Aldatılmış enayi yerine konulmuşuz. Yetişmiş genç kadroları kullanmışlar.”Prof Niyazi Öktem ”Birden kral olduğumu fark ettim. Devlet benim”14. Louis Fransa kralı
İktidar partisi bir zaman sonra devlete hâkim olduğuna inandı ve buna kani oldu. İşte buradan itibaren doludizgin kimseye kulak asmadan sağa, dışarıya bakmadan danışmanlarının ve parti kurmaylarının söylediklerini sanki düşmandan mal kaçırma hızıyla uygulamaya koydu. Bu arada fincanlı katırları ürkmüş filan önemli değildi. Çünkü bütün ipler ellerindeydi. Nerede kendisine ve projesine engel gördüyse vatan haini veya başka bir yaftayla isimlendirmeyi uygun gördü. Hala seslerini kesemediklerini de mahkemeleri kafasına göre dizayn ederek istediğini hapsettirdi, istediklerini de damda çıkardı. Bu arada parti içinden ve akıl sahibi insanların iyi ve kötü her bir uyarıya kulak vermek yerine, o söz söyleyenleri azarlayarak, onların sesinden daha yüksek sesle küçümsemeye ve aşağılamak adına lakap taktılar. Böylece ülke birlik beraberlikten her geçen gün biraz daha uzaklaştı. Olmadığı kadar savruldu.
Bu savrulma esnasında içeride kendisine %.50 s’n’ düşman yaptı. Bu sivri söylemler dostluğu değil, düşmanlığı pekiştirmek için bilinçli şekilde kullanıldı. Bu millet ihtilal öncesi ancak düşman eliyle böyle yapılmıştı.
İktidarın İlk iki döneminden toplumun bütününe yakını memnundu. Demek ki, Hz. Ömer adaletine benzemeye çalışan vicdan sahipleri varmış. Bize öyle gelmişti. Ne zaman ki, iktidar askerleri ve mahkemeleri kendi hâkimiyetleri altına aldı, herkesi kendilerinden korkar hale getirdiler. Kendi gizli gündemlerini devletin her kurumuna icraata koydular. Ülkesi için şehit olanlara değil, başka devlet kurmak için soyunan çetelerin sözcülerine rağbet ettiler. Vatan evlatlarını kalleşçe şehit edenler güruhlara değer kaygısı oluşturdular.
Seçim konuşmalarında dini referans almayacak dediler, her konuşmalarında dini kullandılar, dinin özünden uzaklaşarak her tarafa şekilden ibaret olan dini görünür kılma çabasından hiç vaz geçmediler. Kendi dini anlayışlarından olmayan anlayış sahiplerini dışladılar. Tarih boyunca ve günümüzde en kanlı boğuşmalar fark din yorumlarında çıktığını unutturmaya çalıştılar. İnançların devlet yönetimine taşınmasının yanlış olduğunu söyleyenlere türlü yaftalarla susturdular.
Ak parti kendisine her muhalif sese dinden bir alıntıyla yanıt vermeye kalktı. Dini getirip siyasetin ortasına oturttu. Fakat siyasi etiğe ve ahlaka gelince selefleri kadar ahlaklı davranamadılar. Menderes” Avrupa’dan gelen oğlu ticaret yapmak isteyince, Menderesin yanıtı “ben başbakanlık görevinde olduğum sürece Türkiye’de ticaret yapamazsın”  demişti. Bunların normal akıl seviyesindekiler filan devlet eliyle büyük mal varlıkları edindiler. Bu iktidar taraftarları tarafından dinsiz görülen Hasan Ali Yücel Millî Eğitim Bakanıyken “oğluyla bir başkası dışarıda burslu okumak imtihanda eşit puan alır. Yetkililer kimi gönderelim diye sorarlar. Bakan Hasan Ali yücelin cevabı” Benim oğlum kalsın, diğerini gönderin “olur. Bunlar geleceği tehlikeye atarak işe yaramaz yakınlarını imtihansız olarak devletin kritik yerlerine yüksek maaşlarla yerleştirdiler. İslam ahlakını akıllarına getirmediler. Siyasette hakkaniyet ölçüsüne uygun davranmadılar. Allah, akrabaya sahip çıkmamızı emrediyor diye yedikleri kul haklarına dini referans gösterdiler
            Böyle giderse bir zaman sonra milletin bir kısmı“ Hristiyanların dediği gibi Bizanslıların külahını görmektense, Müslüman sarığına razıyız” dedikleri gibi,  insanlar Ak parti yanlışından askerleri özler hale gelebilir. Devlet terbiyesi ve umuru görmüş insanlar,  devletin ve Meclisin yıpratılmasına bu kadar göz yummamalıdır. Bir günde çıkardıkları kanunu aynı gün iptal edip onun yerine yenisini yapamaz. Kanunların gün üç kere değişime uğradığı cumhuriyet boyunca bu iktidarda görüldü.
            Türkiye Cumhuriyeti dıştaki Müslümanlara katkı yapmaya devam etmelidir. Son yüzyılda İslam âleminin ittifak edebilmesi için imkânlar var oldu. Fakat bunları bazıları kendi egoları yüzünden heba etti. Suriye ve Mısırı felakete sürüklendi. Libya’dan Türkler kovulur hale geldi. Ortadoğu’da bütün kapılar kapandı. Seksen beş yıllık ihvana diktatörlerin bile veremediği zararı bu kafa verdirdi. İHA başkanı Bülent Yıldırım,” Mavi Marmara gemisini organize eden kişidir. Sözleri” Biz hiçbir zaman Suriye’de iç savaşı istemedik. Kimin İstediğini Ak partililer millette açıklamak zorundadır. Ne olursa olsun, Suriye ile diplomatik ilişkiler kesilmemeliydi. Mısırda İhvan seçimlere girmek istemiyordu. Türkiye’nin zoruyla, yani Tayip beyin zoruyla girdi. Türkiye mavi Marmara davasında Filistin’e büyük haksızlık yaptı. Uluslararası mahkemeye belgeleri göndermedi. Bunlar söylediklerinin aksini yapıyorlar.  Münafık üç alametinden biri yalan söylemek değil mi? Üst perdeden konuşarak hak sahiplerini haksız çıkarmak peygamberi ahlaka yakışmaz.
İşte yüksek sesle İsrail ve Amerika düşmanlığı yapanlar birşeyi başaramayınca, şimdi paralel yapı diye yel değirmenlerine savaş açtılar. Hayırlı olsun.
***
MİNARE VE EZAN,
MÜEZZİN GÖRMEK

Bu ses ne diyor, hiç düşündün mü?
Ezan sedasıdır, sakın yanılma,
Sen hiç uğradın mı cami yoluna;
Gel de kurtul diyor, mübarek ezan.

Bu ses nedir,  dalga dalga yayılır;
Mümin münafık birbirinden ayrılır;
Gerçek inananlar yola koyulur,
Gel de kurtul diyor, mübarek ezan.

Ne zamandır, hala kulak vermedin,
Bir türlü sen, bu çağrılara uymadın;
Niçin yaratılış olan gayeni bilmedin,
Gel de kurtul diyor, mübarek ezan.

Hele bir kere düşün, ecdadı -atanı;
Bu ses için asırlarca düşmanla savaştı,
Tarihler dolusu tarihe zaferler yazdı,
Gel de kurtul diyor,  mübarek ezan.

Artık yeter müezzin tembelliği bitmeli;
Güzel minareler müezzinler görmeli,
Ezanla cami, din istismarı bitmeli,
Gel de kurtul diyor, mübarek ezan.

13 Nisan 2015 Pazartesi

EYLEMLİ ÇÖKERTME SÜRECİ VE YENİ GLADİO; Nurullah AYDIN

EYLEMLİ ÇÖKERTME SÜRECİ VE YENİ GLADİO
Medyaya, Bürokrasiye, Orduya, Yargıya, Eğitime, Emniyete, İstihbarata, Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yapılan operasyon, psikolojik savaş aşamasından eylemli çökertme aşamasına geçmiştir. Zihinsel ve fiziksel ucube tipler işbaşında!
Özel Kuvvetler Komutanlığı  (ÖKK) ilk kurulduğu zaman adı Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) idi. Türkiye’nin 1951′de NATO’ya girmesinin bir sonucu olarak 1952 yılında ordu bünyesinde kuruldu. NATO’ya giren tüm ülkelerde benzer örgütler kurulmuştu.
Bu örgütler sayesinde ABD, üye ülkeleri NATO aracılığıyla denetim altında tutacaktı.
Giderlerini ABD’nin karşıladığı bu örgütler, NATO’nun gizli örgütü olan Süper-NATO’nun, yani Gladyo’nun denetimi altında idiler. Türkiye’deki örgütün çekirdek kadrosunu Kore’den dönen ve Gayri Nizami Harp stratejisini öğrenmiş olan subaylar oluşturdu.
Kurulun gizli görevi, Türkiye’de Amerika karşıtı bir rejim değişikliğini engellemekti. Aynen diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi. Ama STK’nın görünürdeki amacının Sovyet istilasına uğrayan bölgelerde direnişi örgütlemek olduğu söyleniyordu…
Plana göre, yurt çapında çeşitli yerlere silah gömülecek, istila anında önceden belirlenmiş kişiler bu silahları çıkararak direniş başlatacaklardı. Bunun için, topluma sürekli Sovyet tehdidi propagandası yapılıyordu.
CIA ve Adnan Menderes hükümeti arasında imzalanan 1959 tarihli bir anlaşmada, Gizli Ordunun rejime karşı iç ayaklanma durumunda harekete  geçirileceği belirtiliyordu.
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ismi 1965 yılında Özel Harp Dairesi (ÖHD) oldu. Daire, ABD’nin kontrolünde uzun yıllar Kontrgerilla (Gladyo) olarak hizmet verdi.
Daire’nin resmi varlığı, 1974 yılında Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın Başbakan Ecevit’ten acil bir ihtiyaç için para istemesiyle ortaya çıktı.
Bu süre içinde; faili meçhul cinayetler, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum türünden provokasyon ve katliamlar, Kültür Sarayı sabotajı, Sirkeci, Yeşilköy bombalamaları, aydınların suikastlerle öldürülmeleri hep bu örgüt tarafından gerçekleştirildi.
Çünkü TSK, böyle yapmakla Sovyetlere karşı Türkiye’nin bağımsızlığını savunduğuna ve ABD’nin stratejik müttefikimiz olduğuna inandırılmıştı…
Beyinleri yıkanan TSK mensuplarının gözü açılır. NATO eğitimlerinden geçen Türk subaylarının beyni yıkanmıştı. Onlar ABD’nin her dediğinin çıkarlarımıza uygun olduğu konusunda şartlandırılmışlardı. Ancak 1980′lerin sonuna doğru TSK içinde, ABD’nin stratejik hedefleri konusunda fikir değişiklikleri oluşmaya başlar.
1986 yılında ABD, şimdilerde uygulatmaya çalıştığı Türkiye himayesinden Kürdistan Planını Evren ve Özal’ın oluruyla Türk Ordusu’na da dayatmıştı. Plan, Genelkurmay Başkanı Org. Nejdet Üruğ’un sert direnciyle karşılaşır ve engellenir.
ABD emrinde Irak’a girme planına karşı çıkan Org. Torumtay istifa eder, plan suya düşer.
Komutanlar, ABD’nin Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan planlar yaptığını ve bu planları Türk ordusu eliyle uygulamaya koymak istediğini anlarlar. ÖKK, Gladyo’nun sultasından çıkarılır.
Bu süreçte, 1990 yılında Org. Doğan Güreş döneminde Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na (ÖKK) dönüştürülür, 1992′de de personeli yeniden yapılandırılır. Bu sadece bir isim değişikliği değil, ABD ilişkilerinin sorgulandığı sürecin de somut bir sonucuydu.
Öyle ki; Özel Kuvvetler Komutanlığı ile Daire, ABD ve Gladyo’nun sultasından çıkarıldı!
ABD görevlileri Org. Karadayı döneminde ÖKK binasından çıkarılır.
NATO ve ABD ilişkileriyle, ABD parasıyla, ABD eğitimiyle milletine karşı oluşturulmuş olan bir yapı, artık Milli Kuvvet haline dönüştürülür. ABD, TSK’yı hedef alır.
ÖKK, Kuzey Irak cephesindeki gücü olarak ABD ile karşı karşıya gelir, ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü olur.
Ya şimdi! Dinci, Tarikatçı, cemaatçı, etnik olarak Türk olmayan unsurlardan oluşturulan yeni Gladio, çoğunluk olan saf temiz inançlı Türkleri din, menfaat, statü sağlayarak istismar ederek Türkiye cumhuriyeti devletini çözmek ve yugoslavyalılaştırma peşinde, işbaşındadır.
Günün Sözü: Tek düşünen, haraket eden insanın aldanması, aldatılması kolaydır
Nurullah AYDIN
13 Nisan 2015-ANKARA

Haziran Rotasındaki Zor Yolumuz, Aytekin ERTUĞRUL

Haziran Rotasındaki Zor Yolumuz 
Aytekin ERTUĞRUL
8 Haziran demokrasi durağına zor koşullarda ilerliyoruz.14 Mayıs Cumhuriyete paydos durağından 8 Haziran demokrasiye başlangıç durağına doğru Türk milleti ilerliyor. Gel gör ki dâhili ve harici bedhahlar Türk milletinin yeniden 9 Eylüle ve 24 Temmuza gelmesini istemedikleri gibi 8 Hazirana demokrasi durağına yaklaşmamızı da istemiyorlar. Bunu nereden biliyoruz ve neye dayanarak yazıyoruz. İşte kanıtları
İktidar Adayı Parti CHP Denk Bütçeyi ve laik eğitimi savunmuyor.
CHP nin laiklik ve Turbandan evvel savunacağı şey DENK bütçedir. Çünkü kurucumuz Başkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İnönü’müzün bu konuda kesin direktifleri vardır. Atatürk diyor ki: Bu günkü savaşmalarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığımızın bütünü ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır.
İsmet İnönü ise şöyle bir direktif vermiştir. Enflasyon politikası iktidarın daha ilk yıllarından itibaren İktisadi bünyeyi süratle takatından düşürerek 1952 sonbaharı başlarında memleketi tam manasıyla iflasa sürüklemiştir.
Kelimeyi tartarak kullanıyoruz.
Ne yapalım ki bu iki liderimiz ve bilim dahi DENK bütçe diyor. Bu gün bu gidişin tersi gidişteyiz. Bir başka şekilde söylersek millete tarihe ve bilime ihanetteyiz. Ama gel gör ki bu konuda CHP ölü gibidir. Esas mesele de budur. 25 senedir bu konuyu yaza yaza sizleri bıktırdım biliyorum ama açık bütçe devam ederken yani milletimiz devlet ve hükümet eliyle soyulmaya devam ederken başka başka konuları yazmak ihanete sessiz kalmak olur. CHP için de aynı yargı geçerlidir. Enflasyon varken anti enflasyonist bir kadroyu TBMM üyeliklerine aday göstermesi yapacağı Muazzam demokrasi devriminde görev alabilecek ve mücadeleyi kazanacak bir ekiple yola çıkması gerekirken, bunun için gerekli hassasiyet gösterilmediği adayların kişiliğinden apaçık ortadadır.
Ayrıca CHP nin, Türk Milletinin belini kıran, Sofrasından ekmeğini alan, bütün bir Ümmeti Muhammedi aç bırakan Cumhuriyetimizi temelinden sarsan açık bütçeler ve enflasyon konusunda mücadelesi veya hassasiyeti yok. Çünkü bu iki şey yani açık bütçe ve enflasyon haçlılarca Türk Milletinin ve Cumhuriyetinin yok edilmesi için uydurulan yıkım yollarının ta kendisidir.  CHP nin bu bilinçle hareket eden bir kadroya ulaşma gayreti görülmüyor.
Laiklik Yerlerde Sürünmektedir.
Laiklik sanıldığı gibi Atatürk tarafından ortaya konulan bir ilke değildir. İslam dini laik bir dindir.  Din ve dünya işleri ayrılmıştır. “Bilim Çin’de bile olsa gidin alın” ve “Beşikten mezara bilim okuyun” Hadis-i Şerifleri bizatihi İslam dininin laik bir din olduğunun ifadesidir. Bu iki Hadis-i Şeriflerin içinde; bilimi nerde bulursan bul ama al ve kullan anlamları da şüphesiz ki vardır. Biz İslami İslamin aslından alıp uyguladığımız zamanlarda Endülüs’te devlet kurduk. Emeviler ve Abbasîler imparatorluklarını kurduk. Selçuklu devletini kurduk. İstanbul’u fetih ettik. Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açtık. Viyana’yı iki defa kuşattık. Ne zaman ki İslam’dan ve İslam’ın bilime dayanan temelinden rücu ettik daha doğrusu harici bedhahlarca ettirildik kendimizi SEVR masasında  bulduk. Onun için laiklik Türk milletinin olduğu kadar bütün dünya milletlerinin barışı, çağdaşa varması ve haklarına sahip çıkması için gerekli bir ilkedir. Hayatidir. Vazgeçilemezdir. Milletlerin Kırmızıçizgisidir. Laikliğe tecavüz eden zihniyetlerin hepsine insanlığa, İslam’a ve Türk milletine düşmandırlar demek hiç abartılı değildir.
Demokrasi durağına bilim düşmanlığı Rotasında gidilemez.
Bilim düşmanlığı da nereden çıktı demeyin. Bu elle tutulur gözle görülür kadar açıktır. 14 Mayıs 1950 den bu yana bilimin egemen olduğu bir gün bile yaşamadık. Milli eğitin Türk milletinin dünya milletlerini yenecek bilimle donatılması yerine dünya egemenlerine biat edecek bir Orta Çağ kültür ile yetiştirilmesini Türk Milli Eğitimi Haçlı direktifleri ile üstelenmiştir. Onun için demokrasimiz her geçen senede, her yapılan müdahalede bilimden uzaklaşa uzaklaşa artık Türkiye’de bilim hiç kalmamak üzeredir. Bilim olmayan yerde de demokrasi kalmaz. Demokrasinin kalmadığını nereden biliyoruz. İşte ulaştığımız fiyatlar
1 simit 1.000.000 TL dir.
1 Ekmek 1,500.000 TL dir.
1 KG patates son günlerde 5.000.000 TL olmuştur
Benzinin litresi 5.000.000 TL dir.
Yanlış yazıyorsunuz der gibisiniz. Hayır, yanlış yazmıyorum. Önce paramız bol sıfırlı yapılarak ve daha sonra da 6 sıfır paramızdan silinerek paramız değiştirilmiştir. Egemenliğin simgelerinden biri de bayrak gibi paradır. Para değişince ulusal egemenlik de değişmiştir. "Egemenlik Bila kayduşart ulusundur” ilkesi de değişmiştir. TBMM 14 Mayıs 1950 den bu yana ulusal egemenliği temsilden uzaklaştırılmıştır. 8 Haziranda ulusal egemenliğe tam olarak kavuşamasak bile topal karınca hikâyesinde olduğu gibi demokrasi yoluna çıkmak için mücadele eden büyük Türk milletinin yanında emrinde olmak bütün Türk vatanseverlerinin borcudur.
Aydınlarımızın ve Milletvekili adaylarımızın ortak andı:
Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin
Kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacak, milletin huzur ve refahını sağlayacak yegâne bilim yolları olan denk bütçeye ve laik eğitime dönmeye, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk İlke ve inkılaplarına bağlı kalacak demokrasi yolunda çalışacağıma gerekirse bu uğurda seve seve canımı feda eyleyeceğime; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

BİN ÖLÇÜP BİR BİÇMEK, Ahmet Kılıçaslan Aytar‏

 BİN ÖLÇÜP BİR BİÇMEK
Ahmet Kılıçaslan Aytar‏
2 Nisan'da, 5+1 ülkeleri 18 ay süren zorlu müzakerelerin sonunda, İran'ın nükleer kapasitesini durduracak bir anlaşmanın çerçeve maddelerinde uzlaştı.
Tarafların detaylarla ilgili sürdürülecek müzakereleri ardından 30 Haziran'da nihaî çözüm anlaşması bekleniyor.
*
İran'ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 5'in altında tutması, zenginleşmiş stok uranyum miktarının aşağıya çekilmesi, zenginleştirme işleminin yapıldığı 10 bin adedi aktif 19 bin santrifüj cihazı sayısının 6 bini geçmemesi,
Natanz'daki zenginleştirme tesisinin çalışmaya devam etmesi, Fordo nükleer tesisinin ise nükleer fizik yerleşkesine çevrilmesi, İran'ın nükleer programını sürekli denetim altında tutacak gözetmenler bulundurulması, müzakereler sonrasında yapılacak nihaî anlaşma ile İran'ın nükleer programının en az 10 yıl kontrol altına alınması,
*
Bu paralelde ABD, BM ve AB'nin uyguladığı yaptırımların, İran'ın pazarlıkta kendi payına düşen sorumlulukları yerine getirmesiyle kaldırılması,
Terörizm, insan haklarının çiğnenmesi ve nükleer olmayan silahlarla ilgili olan yaptırımlara  dokunulmaması,
İran'ın sözünden dönmesi durumunda yaptırımların yeniden ve anında yürürlüğe girmesi konularında anlaşma kaydedildi.
*
İşbu çerçeve ve yapılacak nihai anlaşma dünyaya  İran'ın yakın gelecekte nükleer silah üretmesinin önüne geçildiği, karşılığında İran'ın ekonomik rahatlama sağlayacağı bir konseptte duyuruldu..
*
İran, uranyum zenginleştirme aşamasında sanayileşme seviyesine gelmeyle birlikte  en büyük bilimsel kazanıma ulaştığını ve resmen nükleer yakıt sirkülasyonuna tam olarak kavuşan ülkelerin arasında yer aldığını ileri sürdü.
Nükleer alanda ilerlemeyi ve yeni nükleer santral inşa etme projeleri ve nükleer araştırmalarını sürdürmeyi ve yeni uranyum kaynaklarını araştırmayı ulusal hedef olarak ilan etti. 
Müzakereler sonucunda dünyanın, tüm nükleer silahların imha edilmesi ve aynı zamanda nükleer enerjiden barışçıl amaçlar uğruna yararlanılması tezinin doğruluğunu anladığını savundu...
*
Sanki İran'ın memnuniyeti, Başbakan B.Netenyahu'da  yapılan mutabakatın detaylarının uygulamaya geçmesi halinde İsrail'in geleceğinin tehlikeye atılacağına ilişkin endişeye neden oldu.
Endişesini Başkan Obama'ya aktarırken," İran önümüzdeki günlerde, işbirliği içinde olduğu terör güçlerine silah sağlayarak İsrail'e saldırma planına hız vermiştir.
Bu anlaşma, İran'ın nükleer programını meşrulaştırmış,ekonomisini kalkındırıyor ve bu şekilde de İran'a saldırgan yaklaşımını ve terörist davranışlarını arttırmak için cesaret veriyor.
Bu anlaşma, İran için nükleer bombaya giden yolu kolaylaştıracaktır.
Alternatif davranış, ödün vermeden güçlü bir duruş sergilemek, daha iyi bir anlaşmayı kabul ettirene kadar İran üzerindeki baskıyı arttırmaktır " diyor.
*
Sadece Başbakan Netenyahu değil, tüm İsrailli siyasetçiler benzer endişeyi paylaşıyor.
Yapılan açıklamalarda özetle,"Bu anlaşma İran'ın taleplerine teslim olmaktır.
Bu yolun sonunda barış amacıyla kullanılacak nükleer yetenekler değil, savaş bulunmaktadır. Bahsedilen etkenler üzerine kurularak yapılacak bir anlaşma, dünyayı çok daha tehlikeli bir yer haline getirecek tarihi bir hatadır" deniyor. 
*
Nitekim, tarafların çerçeve anlaşmayı farklı yorumlamalarından başka, üzerinde anlaşma sağlanmamış çetin fikir ayrılıkları da bulunuyor.
-İran, öncelikle BM Güvenlik Konseyi kararı gereğince uygulanmakta olan enerji ve finans alanındaki yaptırımların 30 Haziran'da imzalanacak olan anlaşmayla birlikte kaldırılacağını, 
ABD ise uygulanan yaptırımların ağır ağır kalkmasını, önce askıya alınmasını daha sonra tamamen iptal edileceğini söylüyor.
-İran, zenginleştirilmiş uranyum stokunun ülkeden dışarı çıkarılmayacağını,
ABD ise zenginleştirilmiş uranyum stokunun  Rusya'ya gönderileceğini savunuyor.
-İran uranyum zenginleştirme için getirilen süre kısıtlamasının 10 yıl,
ABD ise 15 yıl olduğunu iddia ediyor.
-İran,uluslarası gözetimin geçici olarak yapılacağını,
ABD ise İran'ın hem düzenli olarak,hem de sürpriz denetimlere maruz kalacağını kabul ediyor.
-İran, ileri santrifüj geliştirmesine Fordo zenginleştirme tesisinde devam edilebileceğini, 
ABD ise Fordo tesislerinin yalnızca nükleer araştırma merkezi olarak faaliyet göstereceğini söylüyor.
*
İsrail'in endişeleri ve çerçeve mutabakat üzerinde henüz yaşanan ve büyüyen ayrılıklar,
Kasım 2014'de ABD ara seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin Temsilciler Meclisi'nin ardından Senato'da  çoğunluğu ele geçirmesiyle,
Sert politikalar izleyen Cumhuriyetçilerin uluslararası konularda seslerini daha çok çıkaracakları ve ABD'nin dünyanın karşısına tek cephe olarak çıkmasının zor olacağı öngörüsünü doğruluyor.
*
Nitekim ABD yönetimi bir süre önce, Cumhuriyetçi senatörlerin Kongre'nin onayını almayan İran arasında varılacak bir nükleer anlaşmanın sadece Başkan B.Obama ile İran'ın dini lideri Ayetullah A.Hamaney arasında ve yürütme organlarını bağlayan bir anlaşma olmaktan öteye geçmeyeceği açıklamasıyla kuşatılmışken;
Şimdi hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partiden artan sayıda Kongre üyesi İran'la yapılacak nihai anlaşmanın oya sunulması gerektiğinde ortak bir tavır sergiliyor.
*
Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Senatör B.Corker, "İran'la yapılacak nükleer anlaşma Kongre'nin sessiz kalamayacağı kadar önemli bir konudur "diyor.
Corker, İran'a uygulanan yaptırımları kaldırma kararının 60 gün dondurulmasını ve Kongre üyelerine nihai anlaşmayı onaylama ya da reddetmeleri için zaman verilmesini istiyor. 
Bu konudaki bir tasarının 14 Nisan'da Kongre'de oya sunulması ve büyük olasılıkla da onaylanması bekleniyor.
*
Bazı Demokratlar anlaşma için oylama yapılması gerektiği konusunda Cumhuriyetçiler'e katılıyor.
Fakat,mesela J. Earnest, "Kongrenin Haziran öncesi oylamaya giderek görüşmelere müdahele etmemesi gerekiyor. Başkanın otoritesini zedeleyecek siyasi bir girişime karşıyız " şeklinde konuşuyor.
Nitekim Beyaz Saray veto tehdidinde bulunurken, kararnamenin Başkan Obama'nın vetosundan muaf hale gelmesi için gereken 67 oya yalnızca dört imza kalmış bulunuyor.
*
O yüzden dünyada ABD'nin İran'ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerde konuyu uzun zamana yaymak istediği gibi bir düşüncesi olduğu algısı oluşuyor.
Bu dakikada ABD Savunma Bakanı A.Carter "İran'ın askeri tesisleri denetlenmelidir" diyor...

13.4.2015

4 Nisan 2015 Cumartesi

ÖNEMLİDİR!.., Mehmet Necati GÜNGÖR

ÖNEMLİDİR!
Mehmet Necati GÜNGÖR
            Memlekette önemli şeyler oluyor.
            Bütün bu olup bitenler halkımızı tedirginliğe sevk ediyor.
            Yapılan bütün ciddi anketlerde bunun görülüyor olması önemlidir.
            Yapılan bütün ciddi anketlerde AKP’nin yüzde 40’ların altına düşmesi önemlidir.
            Yapılan bütün anketlerin 7 Haziran’dan sonra Türkiye’de bir iktidar değişikliğine işaret etmesi önemlidir.
            Berkin Elvan davasına bakan savcımızın, ölüme sebep olan üç polisin kimliğine ulaşmışken, THKPC denilen taşeron örgüt tarafından şehit edilmesi önemlidir.
            Şehit savcımızın vücudundan 10 kurşun çıkarıldığı iddiası önemlidir.
            AKP’de Erdoğan’cı, Gül’cü, Davutoğlu’cu gibi oluşumların filiz vermesi önemlidir.
            Bülent Arınç’ın “daha Kral Çıplak demedik” sözleriyle meydan okuması önemlidir.
            Eski Bakan Egemen Bağış’ın İngiltere’ye valizle para götürürken yakalandığı iddiası önemlidir.
            İran’ın Türkiye’de kara para izi sürmesi, bununla ilgili belgeleri  yurt dışındaki ilgili kuruluşlara gönderdiği iddiası önemlidir.
            Erdoğan’ın “okudum” dediği şeyi, 5 saat sonra “okumadım”a çevirmesi önemlidir.
            Eski İçişleri Bakanının “Anayasayı tanımıyorum” demesi önemlidir.
            Cumhurbaşkanının “Türk tipi başkanlık” arzusu önemlidir.
            CHP’nin emeklilere iki maaş ikramiye vaadi önemlidir.
            Buna karşın iktidarın her emekliye 100 TL vaadi komedidir.
            Eğer anketlerdeki gibi bir düşüş yaşanmışsa vatandaşın uyanması önemli, AKP’nin gidiciliği sevindiricidir.
            Kara para iddiaları doğrulanırsa dört bakan üzerinden daha büyüklere gidilecek olması tahminleri önemlidir.
            Önemliler listemiz önümüzdeki günlerde bir hayli uzayacak gibi.
            Önemsizler daha kısa:
            Önemli olan seçimdir, vatandaşın geçimi önemsizdir meselâ.