19 Ağustos 2018 Pazar

Avukat "Prof. Dr." NURULLAH AYDIN: 1. MESELE DOLAR ARTIŞI DEĞİL ARKADAŞ, 2. HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAYANLAR, YAŞATANLAR, 3. MEDYA SİLAHI İLE YÖNLENDİRMEK, 4. KİŞİLİKLER VE YAŞAM ANLAYIŞLARI...

Nurullah AYDIN
13 Ağustos 2018-ANKARA
MESELE DOLAR ARTIŞI DEĞİL ARKADAŞ
Deliğe süpürülme zamanı gelenlerde panik. Gizli açık "ne istedilerse verdik" diyenlerin feryadı. "Ortak değil miyiz, ne dedinizse yapmadık mı" diyorlar.
Ortadoğu ülkelerinde rejim ve yönetim değişiminde terör örgütlerinin üssü destekleyicisi görevi verilen BOP eş başkanları sıkışmış durumda. Onlar ki; milyarlarca dolar servetlerini İsviçre bankalarında, Katar'da, Malezya'da Sudan'da güvence altına aldılar. Onlar ki; ülkenin yeraltı ve yerüstü servetlerini, bankalarını özelleştirme adıyla devrettiler. Haberleşme ağını, elektrik sistemlerini, limanların işletimini yabancılara devrettiler. İslam ülkelerindeki terör örgütlerini eğittiler, tedavi ettiler, lojistik destek sağladılar, yüzbinlerce insanın katliamına, şehirlerin yakılıp yıkılmasına neden oldular. Kukla olarak görev yapanlar, efendilerinin kendilerine sahip çıkacaklarını umuyorlardı. Oysa efendileri için elverişli kullanıma açık bu ucube tipler kullanım süreleri bittiğinde zamanı geldiğinde deliğe süpürülür. Geçmişte de öyle oldu, başka ülkelerde de öyle oldu, şimdi de öyle oldu. Neden şaşırıyorsunuz ki!
Ekonomik plan hazır. Patronları biata zorlama, dize getirme ve karşıt olan şirketlere el koyma tiyatrosudur. Dolar şarlatanlığının perde arkasını bilmek gerekir.
15 Temmuz askeri darbe senaryosu; asker ve sivil bürokraside, üniversitelerde tasfiye etme ve ele geçirme operasyonu için planlandı ve uygulandı. Strateji danışmanları Rus stratejistleriydi.
15 Temmuz'dan bir gün sonra bir ay için önceden tasfiyesine karar verilen yargı mensupları, emniyet mensupları, akademisyenler, memurlar topluca darbeci diye tasfiye edildiler. Fetöcü olan olmayan muhalifler, biat etmeyenler için listeler çok önceden hazırlanmıştı.
Medyayı da aynı şekilde ele geçirmişlerdi. Star gazete ve TV ile Uzan'la başladılar. Karamehmetlerden akşam Show Tv alarak, Aydın Doğan'ın Hürriyetle, doğan grubu TV ve gazetelerini yandaşlarına sattırmak suretiyle medya ayağı tamamlandı.
Merkez bankasının 490 ton altının 460 tonu neden ve niçin İngiltere’ye gönderildi. Borç karşılığında mı verildi? Mecburen IMF ile stand-boy anlaşmaları yapılacaktır. Maalesef Merkez Bankası döviz rezervleri sıfıra doğru gitmektedir.
Şimdi ise dev büyük şirketler. Yandaşlar zaten uzun zamandır dolar biriktiriyordu. Biat etmeyenleri dolar tehdidi altında hizaya getirme ve kendilerine bağlama operasyonu için düğmeye basıldı. Düşman her zaman olduğu gibi batı ve ABD. Son altı ay’da yüklü miktarda döviz alan firma ve şahıslar kim? Oysa gemicikler, tankerler çalışıyor. Dolar bazlı şirket ortaklıkları artıyor. Hepsi aynı tiyatroyu halka inandırmak için çaba içinde. Bu kadar.
Sosyal yardımlaşma fonundan hak etmeden yandaşa dağıtılan milyarlar.
Vatanlarına devletlerine ihanet eden Suriyeli hainlere aktarılan kaynaklarımız.
İŞ-Kur adı altında günde bir saat çalışanlara ödenen ücretler yemekler şatafatlı açılışlar etkinlikler saymakla bitmez heba ettiler.
Garip gürabanın alın terini emeğini sömüren alçak ve şerefsizler pişkinlikle sırıtıyorlar.
Sinsice alçakça gizlenen gerçekler
İktidarıyla muhalefetiyle hainler gerçekleri halktan gizliyorlar.
Geçmişte bir şeyi olmayanlar yol konut köprü yapımlarıyla servetlerine servet katarken, gemiciklere sahip olan petrol taşımacılığı tekeli alırken, yeni sermaye sınıfı oluşturulurken, ele geçirilen medya ile herşey tersyüz ediliyor. Bütün partilerin eski-yeni milletvekillerini, üst düzey bürokratları, yüksek yargı mensupları, generalleri, profesörleri sağlanan olağanüstü maaşlar yan ödemeler ile egemen soyguncu çete esir aldı, sindirdiler susturdular. Halkın gazını alıyorlar. Partilere liderlerine kadrolarına bakın. Üst düzey bürokrasiye atananlara dikkat edin onuncu sınıf lekeli suç işlemiş tipler. Ne kadar lekeli özürlü fırıldak tipler varsa ortalıkta dolaşıyorlar.
Bankaları yabancılara verdiler. Sanayi kuruluşlarını, elektrik sistem ağını, haberleşme ağını, limanları, yabancılara devrettiler. Devlet olarak neyin kaldı elinde..
Birer kukla görevi yapanlar ahkam kesmede, yalan söylemede ustalar.
Kandırılan aldatılan paranoid şizofren ruh hastalarının elinde bölgenin ve dünyanın en saygın ülkelerinden Türkiye alay konusu olmaya devam ediyor.
Bu ihanetler karşılıksız kalmayacaktır.

Günün Sözü; Haksızlıkla elde edilenler, birgün gelir insanın şerefeni saygınlığını yokeder.
Nurullah AYDIN
31 Temmuz 2018-ANKARA
HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAYANLAR, YAŞATANLAR
Toplumda; kırgınlar, dargınlar, küskünler artıyor. İnandığın güvendiğin çok yakınında olanlarca arkadan hançerlenirsin.
Adaletli olduğuna inandığın insanlardan beklemediğin adaletsizlik görürsün.
Haklı olduğuna bildiğin halde haksızlığa maruz kalırsın.
Samimi arkadaşınızın bir hareket sizi incitebilir ve üzebilir.
Öğretmeniniz yaptığınız ödevi beğenmemiştir ve sizi sınıftaki arkadaşlarınızın önünde azarlayabilir.
Anneniz, babanız veya kardeşleriniz sizin yapılmasını beğenmediğiniz bir hareketi size yapabilirler ve sizin kalbinizi kırabilirler.
Bu şekilde ki olayları istediğiniz kadar artırabilirsiniz…
Size yanlış yapanlara kızarsınız. Belki siz de onlara aynı hareketi yapmak istersiniz.
Ama en azından kalbinizde ki kırgınlık sebebiyle onlara darılır, küsersiniz.
Var mı böyle kendisine küstüğünüz insanlar?
Onları görünce kendilerine selam vermiyor, konuşmuyor musunuz?
Peki, bu şekilde davranışınız ne kadar sürecektir, hiç düşündünüz mü?
Belki onlar, ellerinde olmadan size böyle bir söz söylemiş veya böyle bir harekette bulunmuşlardır? Ne biliyorsunuz?
Veya onlar yaptıkları şeyin sizin iyiliğinize olacağını zannetmişlerdir ama siz o harekete kırılmışsınızdır, olamaz mı yani? O halde…
Güzel iki düşüncenin ters hareketleri
Bir hikaye:
Bir yolcu atı ile birlikte yolculuk yaparken, su içebileceği, elini yüzünü yıkayabileceği ve bir müddet oturup dinlenebileceği bir subaşına gelir.
Atını bağlayacağı, terden ıslanan elbiselerini kurutabileceği bir askılık yer arar, fakat bulmaz. Kendi kendine;
“Burası, niçin bir yolcunu ihtiyaçları için hazırlanmamış, acaba?” diye düşünür.
Hemen yakında ki bir ağaçtan ucu çatallı bir dal keser, diğer ucunu sivrilterek onu bir kazık haline getirir ve subaşında uygun bir yere çakar.
“Gelen geçen yolcular buraya hayvanlarını bağlasınlar” der ve biraz dinlendikten sonra oradan ayrılır.
Aradan bir müddet zaman geçer. Aynı subaşına bu sefer bir başka yolcu gelir. Su içmek için suyun kaynağına yönelmişken, bir evvelki yolcunun çaktığı kazığı görmez. Ayağı kazığa takılır ve düşer.
Yere düşünce canı yanan adam;
“Bu kazığı da buraya kim çakmış? Ben düştüm ama başkaları da düşebilir” diye düşünerek kazığı oradan söker ve uzak bir yere atar.
Gördünüz mü sevgili okuyucular,
Her iki yolcu da iyi ve güzel duygularla birbirlerine ters iki hareket yaptılar.
Biri oraya kazık çaktı, diğeri de onu oradan sökerek attı.
Her iki insan da böyle güzel düşüncelerinden ve düşüncelerini uyguladıklarından dolayı tebrike ve takdire layık değiller midir?
Dargın kalma süresi
Biz de bize yapılan hareketlerin görünen yüzünü incelediğimiz kadar görünmeyen yüzünü yani bu söz ve hareketin ne amaçla yapılmış olabileceğini düşünmemiz gerekmez mi?
Biz üzen şeylerin mutlaka bir iyi niyet taşıyan yönünü bulabiliriz. O zaman da o insana karşı dargın kalmamızın manasız olmaz mı?
Kaldı ki biz belki kardeşiz, belki komşu, akraba veya arkadaşız. Ölümlüyüz. Aynı vatan da yaşıyoruz. Sevinçlerimiz, üzüntülerimiz çoğu zaman aynı sebeplere dayanmaktadır.
O halde uzun süre dargın durmamız aramızda aşılması zor engeller çıkarabilir ve bizler birbirimizden ayrıldığımız için millet olarak gücümüz zayıflar. Bu da düşmanlarımızın işine gelmez mi?
Üç günden fazla küs durulması doğru değildir. Bu aradığımız ölçüdür.
Siz de öyle yapın.
Kendisine küs olduğunuz insanlara üç günden fazla küsmeyin ve barışın.
Barışmak için ilk hareketi yapanın da değerinin çok yüksek olduğunu bilin.
Adaletli olun. Haydi, göreyim sizi…
GÜNÜN SÖZÜ: Gönülleri kazan ki, fazla zarar görmeyesin
Nurullah AYDIN
23 Temmuz 2018-ANKARA
MEDYA SİLAHI İLE YÖNLENDİRMEK
Türkiye medya silahı ile beyinler uyuşturulmaya, zihinler kilitlenmeye, gerçek dışı olanların gerçekmiş gibi bilinmesine son sürat zemin hazırlamaya devam ediyor. Sahipleri farklı görünüyor, ama hepsi aynı havuzun parçası. Aynı merkezden yayın politikalarını belirliyorlar. Aynı manşetler aynı benzer yorumlar.. Birilerini övmek karşıt olanları ise eleştirmek başkaca bir yayın amaçları yok. Yazılı ve görsel medya ile kitlelerin algılamalarında değişim dönüşüm oluşturulmaya devam ediliyor. Yandaş, candaş, yoldaş medya; kitlelerin bilinçlenmesinde başroldedir.
Medya, kitlelerin zihninde oluşturduğu imajla; haini kahraman, kahramanı hain gösterebiliyor. İslam’ın esasına göre hareket etmeyeni İslamcı lider diye gösterebiliyor. Katliamı yapanların kimliklerini veya yerlerini değiştirebiliyor. Fotomontajla yıllar öncesinin fotosunu güncel bir olayda kullanabiliyor.
Dünya, yeniden eli kanlı demokrasi havarilerinin kana susamışlığını yaşıyor. Örgütlüyorlar, silahlandırıp yönetime başkaldırtıyor sonrada halka zulmediyorsun diye ölüm kusuyorlar.
Avrupalı emperyalistler tarihten bugüne kanla beslenen elleri beyinleri kanlı olanlardır.
Milyonlarca insanı öldürenler ne yazık ki insan hakları, özgürlük, demokrasi sakızını çiğniyorlar ve çiğnetiyorlar. Akıl hocalığını kendilerinde hak olarak görebiliyorlar.
Kitleler; çoğu kez yaşanılan toplumsal, siyasal sürecin arka planını anlamakta zorlanır. Yaşanılanlar tarih olduktan sonraysa yapılacak bir şey kalmaz. Geçmişi kitaplardan okuyup belleğine eksiksiz kazıyan insanoğlu yaşananların nedenlerini ve olası sonuçlarını algılamakta nedense aynı feraseti gösteremez.
Emperyalizm; Ortadoğu coğrafyasında başlattığı değişim dönüşüm operasyonunun başarılı sonuç vermesini arzulamaktadır.
Medya ilizyonuyla topluma şırıngaladığı psiko-kültürel narkozun etkisinin operasyon tamamlanıncaya kadar geçmemesini istemektedir. Ortadoğu halklarının feraset testinden sınıfta kalıp kalmayacağı verilen narkozun etkisinden kurtulup kurtulamamasına bağlı görülüyor.
Ortadoğu ülkelerinin tabi tutulduğu değişim-dönüşüm operasyonu sürüyor. Ulus devlet niteliğinin çözülmesi, siyasi coğrafyanın küçülmesi, millet bilincinin dağıtılıp etnik ve mezhepsel kompartımanlara bölünme, geleceğe yönelik ortak hedeflerden vazgeçilerek özgür ülkenin yurttaşlığından amaçsız sürüye dönüşümün tamamlanması.
Kaderini ve geleceğini belirleme iradesini kaybetmiş, emperyal sistemin verdiği rolü itirazsız benimseme psikolojisinin yönetimden başlayarak tüm halkı etkisi altına alması için adeta toplu hipnoz seansı yapılmış gibidir.
Tarih bize; devletlerin güç katsayısının sahip bulundukları ekonomileri olduğunu göstermektedir. Ekonomik olarak komşularından üstün olanın siyasal, askeri gücünün de yüksek olması doğaldır. Ekonomik üstünlüğü sağlayıp çekim merkezi olan, diğerlerinin ekonomik gelişmesini engelleyip kendisine rakip olmalarının da önünü kesmektedir.
Milli dirençle karşılaşmadan sonuçlandıracak psiko-kültürel tasfiye programı uygulanıyor. Halkın derin bilinçaltında yaşattığı kolektif duyarlılığını köreltip, milli kimliğe, kültüre dönüşüp harmanlanan din algısının yok edilmesini bu nedenle zorunlu görmektedirler.
Var olan rejimlerin tasfiyesiyle, ekonominin, siyasetin, devletin denge kurumlarının, kısacası sistemin baştan aşağı emperyalizmin arzuları doğrultusunda yeniden düzenlenmesi operasyonunu, halkın stratejik olarak algılayamadığı görülmektedir.
Türkiye; tarih boyunca mazlumun mağdurun zayıfın yanında yer almıştır. Ne yazık ki; şimdi ise koltukları ikballeri için zalimin güçlün kanlı olanların yanında el pençe duruyorlar. Hıristiyan katliamına sinerek susuyorlar. Susanlar hala kendilerini Müslüman gösteriyorlar.
İslamcı tarikat, cemaat ve partileri; dünyevi zevklerle sarhoş ederek kendilerini köle yapan, Hıristiyan batılı kanlı güçler, Müslüman dünyasını kan, gözyaşı, şiddet sarmalına soktular.
ABD-İngiltere, kendine bağımlı işbirlikçi yönetimler oluşturmaktadır.
Kendilerini lider sanan gafiller ise; liderlik ödüllerini Hıristiyanlardan alırken giydikleri papaz elbiseleriyle, din iman yalanlarıyla halkı kandırmaya devam ediyorlar.
Sömürgeci, soykırımcı eli kanlı demokrasi havarileri yalan üzerine kurulu demokrasiinsan hakları özgürlük refah söylemleri ile halkaları kendi çıkarlarına göre yeniden düzenlemeye köleleştirme yöntemlerinde değişime ve dönüşüme devam ediyorlar.
Unutulmamalıdır ki; lider yapılırken de linç edilirken de medya başroldedir.
Günün SözÜ: Sömürüye ve baskıya karşı olmayanların köleleşmesi kaçınılmazdır.
Nurullah AYDIN
17 Temmuz 2018-ANKARA
KİŞİLİKLER VE YAŞAM ANLAYIŞLARI
Rollerini iyi oynayan kazanıyor, etkili ve yetkili olabiliyor. Nasıl mI?
Her insanda ve her kesim de yeni bir slogan var. Değiştim, değişiyoruz, yenileniyoruz. Gerçekten öyle mi? Yoksa insanlık tarihi boyunca insanda var olan zaman zaman öne çıkan veya bırakılan tekrarlanan kısır dönüye dayalı düşünce ve davranış hali mi?
Yeni dünya düzeni, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de; anlayışları, ilişkileri, yaşam biçimlerini, ideolojileri, din algısını değiştirirken, internet ağı ile mesafeler kalkmış, dünyanın hemen her coğrafyasındaki insanlar birbirleri ile haberleşme ağı ile içiçe geçmiştir.
Yeni dünya düzeni hazırlayanların belki de tahmin ettiklerinden öte değişim ve dönüşüm insanlığı sarmalıyor. İnsan ve olgular doğal değişim ve dönüşüm yerine mutosyona uğruyor. Bu da insanlardaki istek arzı talep benzeşmesini de beraberinde getiriyor.
Kuşkusuz bu benzeşme; yeni insan tiplerini de şekillendiriyor.
Bu tipler;
Yönetici tipi, İş adamı tipi, Aydın tipi, Gazeteci tipi, Siyasetçi tipi, hakim tipi, savcı tipi, Asker tipi, Diplomat tipi, Akademisyen tipi,İstihbaratçı tipi, Milletvekili tipi ortaya çıkmıştır.
Bu yeni tiplerde;
Sırnaşıklık, Yalakalık, İlkesizlik, Kuralsızlık, Tecrübesizlik, Fikirsizlik, Münafıklık, Fesatlık, İspiyonculuk, Keyfilik, Hukuk tanımazlık, İstismarcılık, Yeteneksizlik, Beceriksizlik, Açgözlülük, Adaletsizlik, Haksızlık, Abartılık, Yalancılık, Acımasızlık, Yandaşlık, Candaşlık, Yağcılık, Particilik, Döneklik, Grupçuluk, ortak özelliktir
Zoru yaşamak istemedin mi, kolay yoldan, çalışmadan para kazanayım, zevk sefa içinde yasayayım dedin mi, ya bir siyasi partinin, derneğin, vakfın veya yabancı ülkenin emrine girmen ve direktiflerini kabul etmen ve yapman gerekir. Ben hayır dedim. Ya siz?
Okul çağlarında, hep bir şey öğreneyim, bilgili olayım, yazayım, konuşayım insanları aydınlatayım, paylaşayım, yardım edeyim diye çalışırdım. Çalışıyorum. Ya siz?
Şimdi düşünüyorum, ben zamanımı ve aklımı çok seneler, fayda getirmeyen işlere mi harcadım? Ya siz?
Beğenmediğim, okul hayatı başarısız olanlar, merdivenlerde adım adım yükseldiler, makam, şöhret, servet sahibi oldular. Ben makam, servet peşinde değil insan gibi insan olmaya yöneldim. Ya siz?
Geçen zamana bakıyorum boşa geçmiş mi diye sorguluyorum. Ya siz?
Gerçek insan; aklı ve bilim odaklı düşünür yaşar ve aydınlatır. Başkasına eğilmez. Eğilmedim. Başka insanı da ezmez. Ezmedim. İstismar etmez. Etmedim. Ya siz?
İnsanlık yolu; bilim, akıl ve ahlak yoludur. Bu yolda oldum. Ya siz?
Yalan söylememekle, dürüst olmakla, çalışmakla, hizmet etmekle yanlış mı yaptım?
Ayakların baş başların ayak olduğu ortamda söylenecek söz kalmıyor.
Ama iç dünyamda mutluyum, rahatım. Ya siz?
Önümüzde artık yeni bir Dünya yeni Türkiye gerçeği var. İkiyüzlülüğün, dönekliğin, yeteneksizliğin, sahtekarlığın, din simsarlığının, yalancılığın, talancılığı meziyet sayıldığı yeni bir yaşam.
Olan bitenler Türkiye'ye ne getirecek?
Günün Sözü: Bana ne diyen insan, insanlık gerçeğine erememiş yaratık demektir.

14 Ağustos 2018 Salı

Aramızdaki omurgasızlar "Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN" -Aramızda çok sayıda Grekofiller (Rum hayranları), AB’nin para ile tutulmuş destekçileri ile ABD’nin, profesyonelce yetiştirilmiş ve aramıza serpiştirilmiş provokatörleri bulunmakta


Aramızdaki omurgasızlar

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN

Aramızda çok sayıda Grekofiller (Rum hayranları), AB’nin para ile tutulmuş destekçileri ile ABD’nin, profesyonelce yetiştirilmiş ve aramıza serpiştirilmiş provokatörleri bulunmakta. Bu üç grup, üç koldan Türkiye düşmanlığının yaratılması, KKTC’nin lağvedilmesi, Türkiye’nin garantörlüğünün iptal edilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan gitmesi için akla gelen her tür girişimi ve düzenbazlığı yapmakta.

Şimdi dövizin son birkaç aydır girdiği yükseliş süreci, bu yıkıcı gruplar için bulunmaz bir nimet oldu. Amaç ve hedefleri, dövizin yükselişini bahane edip, Türk parasından ve Türkiye’den kurtulmak için elden geleni yapıp, tansiyonu yükseltmek.

KKTC’de yaşayan ve KKTC’nin her nimetinden faydalanan ama hala daha özgür olmayı, egemen olmayı para ile ölçmeyi marifet sayan ve aralarında bazı akademisyenlerin de yer aldığı bu omurgasız, dik durmayı bilmeyen ve kendi ayakları üzerinde durmayı bilmeyen kişileri görmek gerçekten çok üzücü.

1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin adada, ikinci sınıf vatandaş olarak kabul edilen Hıristiyan Maronit, Latin ve Ermeni’lerden sonra üçüncü sınıf vatandaş konumunda yaşamlarını sürdürmeye mecbur bırakıldığını, 1960 Anayasasında devletin ve adanın ortağı oldukları yazmasına rağmen hiçbir haklarının olmadığını, her fırsat ve koşulda aşağılandıklarını, Rumlarla aynı yer ve statüde çalışsalar bile daha az maaş almaya mahkum edildiklerini, devlet dairelerinde, politik reklam amaçlı çalıştırılan tek tük Kıbrıslı Türkün hiçbir yetkilerinin olmadığını ve mevkilerinde göstermelik oturtulduklarını, Rum mahkemelerinde hiçbir davada Türklerin haklı bulunmadığını, Türklerin Rumlardan toprak almasının yasaklandığını ama Rumların Türklerden toprak almasının serbest bırakıldığını ve teşvik edildiğini, göstermelik birkaç Kıbrıslı Türk’ün dışında hiçbir Kıbrıslı Türk’e ithalat izni verilmediğini, Türk köylerinde elektrik ve suyun olmadığını, yollarının ise Türk köyü olmaları nedeni ile kasten yapılmadığını ve de en önemlisi Kıbrıs Türkünü veya Türklerini kalleşçe öldüren hiç bir Rum’a ceza verilmediğini tüm bunlara ilaveten de 1974 öncesi yaşadığımız fakirliği, sefaleti, işsizliği, mağaralarda yaşamak zorunda kalanlarımızı unutmuşa benziyorlar.

Bu omurgasız, şahsiyetsiz ve onursuzvatandaşlarımız, özgürlüklerini ve egemenliklerini terazinin bir kefesine, aldıkları maaşı da terazinin diğer kefesine koyarak, kan ve gözyaşı pahasına anavatanımız Türkiye’nin sonsuz ve sınırsız desteğiile kurmayı başardığımız KKTC’mizden Euro (Avro) maaş almak uğruna vazgeçmekten veTürkiye’yi KKTC’den kovmaktan bahsediyorlar ve utanmadan sıkılmadan bu fikirlerini de yaymaya çalışıyorlar.

Zannediyorlar ki Türkiye’nin garantisi kalkarsa, Türk Silahlı Kuvvetleri de bu adadan giderse, her şey ve her yer güllük gülistanlık olacak, Euro maaş alacaklar ve mutlu bir hayat sürecekler!!!

Önce bu “şuursuz ve hayalperest” Kıbrıs Türklerine (!) tarih okumalarını tavsiye ederim. Öyle birkaç yüz yıl geriden başlayarak değil, 1950 ile 1974 yılları arasını okusunlar yeter.Sadece Türk basınını değil, Rum ve İngiliz kaynakları da okusunlar. O vakit çok daha iyi anlayacaklar geçmişte neler yaşadığımızı, Rumların bize hangi gözle baktıklarını, bize karşı hangi duyguları beslediklerini ve bizleri hangi sınıfa koyduklarını…

Eğer üç kuruş fazla maaş uğruna, Türkiye’nin garantisinin kalkmasına, yegane güvencemiz olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin adamızdan gitmesine ve KKTC’mizin lağvedilmesine razı olmayı düşünüyorlarsa başlarına geleceklerin 1950 ile 1974 yılları arasındaki 24 yıl içinde yaşadıklarımızdan hiç farklı olmayacağını bilmeleri gerekmekte.

İnsan haklarının sınırsız olduğu iddiasındaki anlı şanlı Avrupa Birliği’nin üyesi olan Yunanistan’ın kuzeyinde, Batı Trakya Bölgesinde yaşayan kardeşlerimizin durumu, yaşam koşulları, hakları, hukukları, parasal durumları ve benzeri insani haklarının neler olduğu ve nerede bitmeye zorlandığı bu hayalperest ve paragöz vatandaşlarımıza iyi bir ders ve örnek olmalı.

Para uğruna kendi egemenliğinden, özgürlüğünden ve devletinden vazgeçip, özgürlüğünü ve devletini bir kenara iterek bir başka milletin egemenliği altına girmeyi kabul etmiş olan bir millet veya halk veya da bir toplum dünya tarihinde yer almadı bugüne değin.

Umarım aramızda yaşayan Grekofil’ler ve paragözler sayesinde böylesi insanlık tarihi için yüz karası olacak bir olay bizim başımıza gelmez de dünya üzerinde yaşayan yüzlerce millet, halk ve toplum tarafından asırlarca kötü bir örnek, aşağılık bir halk olarak gösterilmeyiz ve en mühimi tarih kitaplarında“devlet verip azınlık olmuş tek halk” olarak yer almayız..

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN, Akademisyen
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ata@ataatun.com veya ataatun@gmail.com - http://www.ataatun.org - Facebook: AtaAtun1