28 Ağustos 2015 Cuma

TÜRK MİLLETİNİ KABULLENEMEYENLER;.. A.Kemal GÜL

TÜRK MİLLETİNİ KABULLENEMEYENLER
A.Kemal GÜL
İhanet odakları iş başında.
Güzel ülkemin üzerinde toz toprak havada dönüyor. Ortam karmakarışık. Giderek kargaşa derinleşiyor. Ülkemde kokuşmuşluk var. Otobüsler yakılıyor. Polislerimiz, askerlerimiz şehit ediliyor. Havada ağır mı ağır kurşun kokusu. Patlayan bombalar. Parçalanan bedenler. Kandırılarak ölüme götürülen çocuklar… Büyük Türk Milletinin sağduyusuyla aşılması gereken ve insanın içini yakan acı olaylar… Namusuyla, onuruyla devletine bağlı her Türk vatandaşı bu aşağılık terör belasını aşmak için sağduyuyla kafa yoruyor.
Kandan beslenen ihanet odakları çok iyi bilirler ki ‘’Türk Milleti’’sözü, bu ülkedeki insanların birliğini ve beraberliğini gösterir. Türkiye Cumhuriyetini kuran ahalidir. Ümmetten millete dönüşümün ifadesidir.’’Türk’’ ifadesi de, anayasada tarif edildiği gibi, bu ülke vatandaşlarının uluslar arası ve ulusal kimliğidir.
Kendini aydın sayan birileri milletvekili yemin metninde Atatürk ilke ve inkılâpları için ‘’saçma sapan’’ diyebiliyorsa, yeminin Büyük Türk Milleti önünde yapılması söylemini ‘’ilkellik’’ olarak tanımlayabiliyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milletinin değerlerini rencide eden, erozyona uğratan konuşmalara TV erde yer verilirse,  kan emici ihanet odaklarına fırsat ve cesaret verilmez mi? Bu davranışların hukuki karşılığı nedir, hukuk nerede?
Devlet adabından ve yönetiminden, içinde bulunduğu tarih ve kültürden habersiz, her şeye ticari kafa ile bakan, Cumhuriyet değerlerine saldırarak beslenen yönetimlerin itibar gördüğü ülkemde kan emici ihanet odaklarına gün doğmaz mı?  Haramzadelere gün doğmaz mı?
Henüz emekleme aşamasında olan demokrasimizde Türk seçmeni genelde hayal kırıklığına uğrar, kandırılır. Çünkü zayıftır, muhtaçtır, daha vahimi örgütsüzdür. Bir gerçeği vurgularsak, Türk seçmeni çoğu kez seçtiği vekillerinden, yöneticilerinden daha asil kalır, dürüst ve düzgün kalır, haysiyetli kalır. Seçilenler, yöneticiler demokratik sistemimizi olgunlaştırma adına ne yaparlar, ne gibi projeler üretirler/ geliştirirler, orta ve uzun vadede stratejiler nedir, bilinmez.  Politika üretmek, stratejik ve taktik geliştirmek yerine bağırıp çağıran politikacılarla nereye kadar gidersiniz.
   Açılım, çözüm, barış ve demokratikleşme süreçlerinden bahsediliyor. Bu süreçler adı altında üniter yapıyı bozma, federalleşme, ufalarak büyüme,  diğer bir ifadeyle kendi ülkesinin topraklarından bir bölümü Kürt etnisiteye bağlı özerk bir yapılanmaya çevirmek gibi anlaşılmaz garipliklerden bahsediliyor. Bu durum, vatana ortak aramanın diğer adı değil midir? Çözüm/ açılım süreci adı altında ‘’Türk Milleti’’ olgusunu ve onun değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmak gibi bir aymazlığa düşmek değil midir?
Evet, Türkiye’deki parçalanmış, kokuşmuş ve çatışmacı siyasi ortamından kurtuluşun yolu ve başarılı olması adına en önemli unsur, evvela Türk milletine sarsılan ortak değerlerini ve zayıflayan birlik ve beraberlik ruhunu kazandırmak sonra da paralelcilerin ihaneti diye dillendirdikleri yaşanan aşağılık ve vahim bir süreci sonlamak, çöken devlet ve hukuk düzenini kurmaktır. İdeolojik körlükten kurtulup Türkiye’nin ulusal çıkarlarının yönünü tayin etmek ve sorunlara akılcı çözümler üretmek yeteneğine kavuşmaktır. Umutsuzluğa kapılmadan ‘’Atatürk’ün dediği gibi, Milletin istiklalini, yine milletin az-mü kararı kurtaracaktır’’sözünü eyleme geçirmektir. Türkiye’ye karşı yürütülen fiili saldırılara karşı akılcı hareket tarzı ‘’çözüm’’ inisiyatifinden vazgeçmemek, fakat bunu aktif bir terörle mücadele stratejisiyle birlikte yürütmektir. Hiçbir düşünce ve yaklaşım Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı, bütünlüğü, güvenliği ve ikbalinin üzerinde tutulmaz. İhanetin cezasını kesmek Yüce Türk Milletine düşer.
Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanındaki eksikliklerini gidererek, hiçbir ayrımcılığın olmayacağı ve tüm vatandaşların eşit hukuku paylaşacağı bir demokratik sistem inşa etmek olmalıdır. Yönetimlerde ‘’adalet ruhu’’ kutsiyet kazanmalıdır. Sesiz kitleye mensup sade bir Türk vatandaşı olarak ‘’çözümün özü’ de budur diyorum. Edep yahu!  diyorum.
***
Durum endişe vericidir. Çünkü terörden siyasi ikbal bekleyen siyasetçiler var… Siyasete, demokrasiye, ekonomiye, adalete güvensizlikten beslenenler var…
Kandan beslenen, ancak barış ve kardeşlik sözünü dillerinden düşürmeyen odaklar, devletimizin tüm kurumlarına ve teşkilatımızın kılcallarına giren örgütle de kol kola girerek ihanetle buluşan paralelcilerden pişkinlikle söz ediliyor…
Öyle ki, küresel ölçekte fitne, fesat ve çıkar amaçlı projelerden beslenen ihanet odaklarının sergiledikleri küresel bir savaştan ülkemiz de etkilenmektedir ve malum terörün ortasındadır. Asırlardır kardeş olmuş, komşu olmuş, dost olmuş, elleri birbirine kavuşmuş Türk Milleti birbirine düşürülmek istenmektedir. Buna karşılık bize düşen, siyasi ihanet odaklarının şirin sözlerine, sahte vaatlerine kanmadan, güzel yurdumuza fitne ve fesat tohumları ekmeye çalışan odaklara, haramdan geçinenlere hiçbir zaman fırsat tanımamaktır. Bu büyük ve insafsız oyuna karşı her daim basiretli olmaktır. Kararlı davranmaktır. Gün, birbirimize kenetlenme günüdür. Gün, kardeşliğimizi perçinleme günüdür. Gün, birbirimizin gözyaşına ortak olma günüdür. Gün, vahşete ve teröre karşı uyanık olma günüdür. Gün dayanışma günüdür, dirlik günüdür. Türk Milleti geçmişte olduğu gibi bugün de bütün bu badireleri sebatla, metanetle, sağduyu ile aşacak güçtedir. Biliyor ve inanıyoruz ki tarih boyunca yaşattığımız yüce değerler etrafında kenetlendiğimiz müddetçe hiçbir güç birliğimizi, dirliğimizi ve huzurumuzu bozamayacaktır. Daha güçlü ve huzurlu bir geleceğe bu birlik ve beraberliğimizle ulaşabileceğimizi unutmamalıyız. Yüreklerimizi dağlayacak, birlik ve dirliğimizi bozacak fitne ve fesat ateşleri körükleyen, kandan beslenenlere fırsat tanımamaktır; milli bütünlüğümüze sahip çıkmaktır.
***
Türkler ve Kürtler hep iç içe yaşadılar, kız aldılar/ verdiler, akrabadırlar, aynı dinin mensuplarıdırlar. Bu bin yıllık kardeşliktir, içiçeliktir. Türk Milleti’ne mensubiyetle tarihte var oldular. Bu netameli coğrafya parçasını ebedi yurt edinmenin birlikten, güçlü olmaktan geçtiğini görmeliler. Birbirini ötekileştirmeden sevgi bağlarını güçlendirmek siyasi önderlerin ana ilkesi ve hedefi olmalıdır.  Türkler bu toprakları ne Kürtlerden aldı, ne de değişik ad altında Türk Milletine mensup diğer unsurlardan. Anadolu’yu Türk Milleti namıyla Bizans’tan aldı ve yurt edindi, ebedi vatan edindi. Tarihi vesikalar ortada. Karadeniz’de halk ağzında güzel bir deyim kullanılır: ‘Akıllı olun akıllı !’’.
Ve unutmayalım ki altı asır süren ecdadımız Osmanlı imparatorluğunun mevcudiyetindeki asıl unsur, farklılıkları kaşıyan değil birleştiren, ayrılıkları kışkırtan değil bütünleştiren, kimlikleri tahrik eden değil millet kimliğinde barındıran, dirliği ve düzeni bozmaya kalkışana dersini veren bir yönetim tarzı anlayışının bozulmaya başlaması gerileme devrinin de başlangıcı oldu… Süreç sonuçta Osmanlının devamı Türkiye Cumhuriyeti Devletini tarih sahnesine çıkarttı.
Evet, Kendine yabancılaşmamış, milli değerlerini içselleştirmiş (dindar ya da değil, gerçek kimliğini gizleyerek ırkçılıkla suçlama şovuna soyunanların değil, namertlerin değil ) varoluş ıstırabıyla yoğrulan ‘’can’’lara, ‘’yiğit’lere ne kadar da ihtiyacımız var. Millet olarak bu netameli ve yaşlı coğrafyada güçlü kalmanın, ebedi kalmanın reçetesi, bir bilgenin ifadesiyle ‘’Birleyerek Oluşalım’’ ifadesinde billurlaşır, gerçek yerini alır.
 Bu reçete,’’Türk Ulusal Kimliğinin’’ reçetesidir.

25 Ağustos 2015 Salı

Lozan mı, İkinci Dünya Savaşı mı?, M. Arif DEMİRER - 25 Ağustos 2015 Salı

Lozan mı, 
İkinci Dünya Savaşı mı?
M. Arif DEMİRER
25 Ağustos 2015 Salı
“Lozan mı, 2. Dünya Savaşı mı, Türkiye için daha önemli ?” diye sorulunca cevap tabii ki, “Lozan”. 
Ama eğer soruyu; “İnönü, Lozan’da mı daha başarılı idi, yoksa, izlediği politika sayesinde Türkiye’nin savaş dışında kalmasını sağladığı İkinci Dünya Savaşı döneminde mi ?” diye ortaya koyarsanız, cevap, açık ara, “İkinci Dünya Savaşı döneminde” olarak çıkıyor.
Bunu da kim söylüyor? 1973 yılında yayımlanan,  İnönü’nün İkinci Dünya Savaşında izlediği dış politika konusunda hala en önemli referans olan kitabın yazarı Amerikalı Profesör Weisband: (1998’de İnönü Vakfının Kahire’de düzenlediği uluslararası panelde.)
“Kahire Konferansında İnönü ilahi bir gerçekçilik göstererek yalnız Türkiye’yi değil bütün Batı dünyasını korumayı başardı. Bu başarının önemini algılamamız için Soğuk Savaşı yaşamamız ve sonunu görmemiz gerekti. İşte bu, Kahire Konferansının tarihi öneminin ve dünyanın geleceğine etkisinin ölçüsüdür. Savaşta Türkiye’nin tarafsızlığı yalnız Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen bütünlüğünü değil, savaştan sonra yaşanacak olan barışı da korumuştur.”
Üstelik, Weisband 1973 yılında yayımladığı kitapta İnönü’yü, savaşa girmemek için ileri sürdüğü koşullar nedeniyle eleştirmişti…
Ayrıca unutmamak gerekir ki, İnönü Lozan’da hem tek adam değildi hem de yanında çok sayıda danışman vardı. Tek Adam Ankara’da Gazi Mustafa Kemal, Rauf Bey (Orbay) de Başbakan idi.
İkinci Dünya Savaşında İnönü Tek Adam’dı. Danışmanları yok muydu? Vardı. Hatırlayalım: Başbakan, koyu Fenerbahçeli Şükrü Saraçoğlu, Dışişleri Bakanı, büyük diplomat Numan Menemencioğlu, diplomatlar Cevat Açıkalın ve Feridun Cemal Erkin. Ayrıca basının çok önemli yazarları sık sık Savaş’ta Türkiye’nin dış politikası hakkında uyarıcı yazılar yazar devlete yardımcı olurlardı.
Durum bu iken, İnönü Vakfının gerçekten çok takdir ettiğim (www.ismetinonu.org.tr) web sitesine girip Yayınlar bölümüne bakarsanız Lozan hakkında 22, İkinci Dünya Savaşı hakkında ise sadece 2 yayın bulunduğunu görürsünüz.
Üstelik o iki yayından biri yetmişli yıllarda Almanya’da yapılmış bir akademik çalışmanın Türkçe çevirisi diğeri de yukarıda değindiğim 1998 Kahire Panelinin Dışişleri Bakanlığı tarafından İngilizce olarak yayımladığı, sahaflarda bile bulunmayan, unutulmuş, bir kitap.
Yakında Türkiye Barolar Birliği tarafından yayımlanacak 2. Dünya Savaşı ve Türkiye başlıklı kitabımda bu dengesizliği bir ölçüde gidermek üzere bir Demokrat Partili yazar olarak eğrileri ve doğruları ortaya koymaya çalıştım.
İnönü Vakfı da bugün (22.8.2015) ne yapmış, gözlerime inanamadım. Web sitesinin başköşesinde Celal Bayar’ın ölüm yıl dönümünü hatırlamış ve uzun bir baş makale yayımlamış, kocaman bir Celal Bayar fotoğrafı ile birlikte.
Bunları, benim kitap dahil, Atatürk parantezi içinde değerlendirelim ve Cumhuriyet tarihimize sımsıkı sarılarak sahip çıkalım. En önemli varlığımızdır Atatürk’ün kurup bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti.

13 Ağustos 2015 Perşembe

BİLMİYORSANIZ YÖNETEMEZSİNİZ; Rıfat Serdaroğlu

BİLMİYORSANIZ YÖNETEMEZSİNİZ
Rıfat Serdaroğlu
Bugün için dünyanın en güçlü devleti olan ABD’nin kuruluş yaşı 239 dur. Amerika Kıtasının bulunması ise yaklaşık 500 yılı bulur.
Hâlbuki Türkiye Devletinin üzerinde bulunduğu topraklar, insanlık tarihi ile eşdeğerdir.
Şanlıurfa-Göbeklitepe’de 1995 yılından beri yapılmakta olan arkeolojik çalışmalarda bulunanlar, insanlık tarihi hakkında bilinenlerin yeniden düşünülmesini gerektirecek, bilgileri değiştirecek, dinler tarihini yeniden sorgulatacak niteliktedir.
Göbeklitepe tarihin en eski ibadet merkezlerindendir. Bulgular, bugünden 12.000 yıl öncesinde kurulduğunu kanıtlamaktadır.
Yani Türklerin vatan toprakları üzerinde, ABD Devletinin kuruluşundan 11.761 yıl önce, İngiltere’de bulunan Stonehenge’ den 7.000 yıl önce, Mısır Piramitlerinden 7.500 yıl önce medeniyet vardı.
Bu topraklar, insanlık tarihi boyunca hemen tüm medeniyetlere ev sahipliği yapmış yerlerdir.
Büyük Atatürk’ün teşvik ettiği "Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi" projesinden, Atatürk öldükten sonra devlet desteği çekildi!
Prof. Dr. Kazım Mirşan bu konudaki eşsiz çalışmaları, Haluk Tarcan’ın çabaları, rahmetli Servet Somuncuoğlu’nun 5.000 in üstündeki"Kaya Yazıtları" ve on binlerce "Damga" bulguları ve Van’da 25 yıl süren ve yabancı bilim adamlarının da katıldığı çalışmalardan elde edilen sonuca göre;
-Yazı M.Ö. 16.000 yılında Türkler tarafından icat edildi.
-Roma’nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan ETRÜSK’ ler, Türk’tür. Etrüsk yazıtları ilk kez 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından okundu.
-Romalılardan önce İtalya’da yaşayan Etrüsklerin konuştuğu dil olan Etrüsk’çe, Ön-Türkçe kökenlidir.
-İskandinavya dâhil, tüm Avrupa’da 5.000 den fazla Ön-Türkçe yazıt bulunmaktadır.
-Norveç-İsveç-Portekiz ve Fransa’da mağaralardaki yazıların Türk Damgaları (harfleri) ile okunduğunda anlam kazandığı kesinleşmiştir…
Türk adından ve Türk Milletinden nefret eden Badem İktidarının bu projelere kaynak ayırmadığını, Bilal Oğlanın vakfı TÜRGEV’ e gösterdiği ilgi ve desteğin binde birini bile yapmadığını bilmem söylemeye gerek var mı?
Bu topraklarda başarılı yönetim gerçekleştirmek istiyorsanız, mutlaka TARİH’ i ve İNSAN’ ı iyi bilmek zorundasınız. Bilmiyorsanız, bu toprakları yönetemezsiniz…
Bunun en son örneği, cehalet ve ihanetle sarmalanmış 13 yıllık Badem İktidarıdır. Siyaseti, "Köşe dönmek" "satmak" "vurgun vurmak" "parçalamak" "yalan söylemek" olarak yetiştirilmiş kafalar geldikleri günden bu güne kadar Türk Vatanının altını üstüne getirdiler.
"Tarihimizle Yüzleşmek" adına, yalan yanlış bilgilerle, din devleti kurmak uğruna, tarihi gerçekleri çarpıttılar. 13 yılın sonunda ülkeyi bu günkü kargaşa ortamına getirdiler…
Ya bileceksiniz, ya bilenlere danışacaksınız, ya da okuyup-araştırıp öğreneceksiniz. Başarılı olursanız yönetmeye devam edersiniz. Badem İktidarı gibi başarısız olursanız, adam gibi özür dileyip, defolup gideceksiniz…
Eğer Kürt Meselesine çözüm arıyorsanız, İdris-i Bitlisi’ yi bilmek zorundasınız.
Onun; "Bir Şafi Kürt, 7 Kızılbaş öldürürse cennete gider" diyen fetvasını bileceksiniz.
Bu fetva nedeniyle, Dersim’e "Kızılbaş kesmeye gidiyoruz" diyen Şafi Kürt Aşiretlerinin gittiğini bileceksiniz!
Tarihteki, devletimize karşı yapılan tüm silahlı kalkışmaların Kürtçü-Bölücüler ile Şeriat isteyenlerin çirkin işbirliğini bileceksiniz, göreceksiniz.
Ermeni Tehciri ile ilgili söz söylemek istiyorsanız, okuyacaksınız-öğreneceksiniz.
"Yedi Fılle ( Kürtler Ermenilere böyle der) öldüren cennete gider" diyen Kürt öğütlerini bileceksiniz.
Ermenileri kimlerin ne sebeple, hangi bölgede öldürdüklerini bileceksiniz…
Gerçek İslam’ı bileceksiniz. İslam’ı çarpıtıp, dinimizi geçim kaynağı yapan seccade sahtekârlarının oyununu bozacaksınız. Onları Türk Devletinin en hassas birimlerine yerleştirmeyeceksiniz.
İlme ve bilime, çağdaşlığa inanacaksınız, dünyayı çok iyi takip edeceksiniz. Dürüst ve namuslu olacaksınız. Eleştiriye, tartışmaya açık olacaksınız.
Her zaman Türk Milletine hesap verebilir olacaksınız. Sizin ve ailenizin üzerinde hiçbir yolsuzluk gölgesi dahi olmayacak…
Eğer bunları yapamayacaksanız, defolup gideceksiniz. Başarısız olduğunuz halde, çeşitli politik ayak oyunlarıyla, Türk Milletinin iradesiyle dalga geçerseniz, iyi bilin ki sadece siz değil, yedi soyunuz hesap vereceksiniz.
Anladınız mı Bademler…

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Safları sıklaştırın, bu kavga bir hürriyet kavgasıdır... Prof. Dr. Aydın FINDIKÇI

Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga hürriyet kavgasıdır‘
Prof. Dr. Aydın FINDIKÇI
PKK'nın 27 Kasım 978'de Diyarbakır’ın Lice ilçesi Ziyaret (Fis) köyünde yapılan kuruluş kongresi ile ‘Apocular’ olarak bilinen kişiler tarafından kurulması, 1979'da dönemin Adalet Partisi (AP) Urfa milletvekili olan Bucak Aşireti lideri Mehmet Celal Bucak'ın evine yapılan silahlı baskın ile ‘etkin bir şekilde’ duyrulmuş oldu. Bu silahlı baskında Celal Bucak hafif yaralanırken sekiz yaşındaki oğlu hayatını kaybetti. Bu olayın nedeni bilinmeden, adına ‘çözüm’ denen sürecin neden ve sonuçları da muğlak kalır.
Urfa Siverekli Bucak Aşiretinin ikâmetgahına düzenlenen saldırının nedeni (özetle) PKK açısından şöyledir:
‘Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) sömürgeci ve faşist bir devlettir.  T.C. Kürdistan’ın bir kısmını işgal etmiştir.  Bu işgalini de Kürd toprak ağası olan feodal güçler vasıtası ile sürdürüyor ve böylelikle Kürdistan’ın yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürerek, Kürdlerin ezilmesini ve sömürülümesini garanti altına alıyor. Bundan dolayı da, Kürd toprak ağalarının, aşiretlerinin ve feodal güçlerin tasfiye edilmesi şart, bu şart yerine getirilmeden T.C.'nin işgali altındaki Kürdistan’ın da özgürlüğünü sağlamak mümkün değildir vs...’
Yukarıda özet olarak sunulan PKK’nın bu hedefine ulaşması için de kendi deyimleri ile ‘silahlı mücadele’ vermeleri şart. PKK bugün bile bu hedefinden vazgeçmiş değildir.
Türkiye, PKK’nın ve ona destek veren tüm çevrelerin hedefindedir. Misak-i Milli yok sayılmaktadır. Aynı coğrafyada adına ‘Kürdistan’ denilen bir devletin kurulması tasarlanmaktadır. Bunun aksini düşünmek ya da telafûz etmek ya siyasi cahilliktir, yada Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne milletvekili olarak kapağı atmak, (hangi birini sayayım) veya da kurulan tuzağın değirmenine bilinçli olarak su taşımaktır.
Bir çok kürt toprak ağası, şeyhi, derebeyi ve aşireti yıllardan beri PKK ile içli dışlıdır. Hani PKK kürt toprak ağalığına ve feodalizmine karşı silahlı mücadele vermek için kurulmuştu?    
Öte yandan PKK ile arasına mesafe koymayan HDP milletvekilleri, belediye başkanları veya yöneticilerinden kürt toprak ağası, beyi ve şeyhi olan kişiler de vardır. Ve yine bunların bazıları çocuk yaşta kendilerinden çok daha yaşlı olanlarla ya 'zorla evledirilimiş' ya da ölen erkek kardeşinin hanımı ile ‘töre’ adına evlenerek kadını yok sayan, 'kadının özgürlüğünü ayaklar altına alan' bir duruş sergilemektedirler. Kadını yok sayan zihniyet, sefa sürmekte, otellerin görkemli salonlarında sözde iftar açmak adına, 'bir eli yağda diğer eli balda'dır. Bu türden anlayışları görmezden gelemeyiz.
Zaman, bir bütün olarak, bir yurttaş olarak safları belirleme zamanıdır. Zaman Türkiye’yi ikinci bir Yugoslavya, Suriye, yada Irak haline getirmek isteyenlere karşı, safları sıklaştırma ve hürriyetimizi, kardeşliğimizi, cumhuriyet ve değerlerimizi pekiştirme zamanıdır. Gerisi havanda su dövmektir. (12 Ağustos 2015)

4 Ağustos 2015 Salı

Binyüz Suratın Yeni Maskesi… Zahide UÇAR

Binyüz Suratın Yeni Maskesi…
Zahide UÇAR
Ulusalcı kesildiler birden… “Bizim askerimiz-ordumuz” bile diyorlar. Oysa o askerin şerrinden Bürüksel’in şefaatine sığınalı çok olmamıştı. F Çete ile birlik olup askerlerimizi esir aldıklarını da çabuk unuttular.
Pilotlarımız istifaya zorlandı. THY’de çalışan asker kökenli pilotlar işten çıkarıldı. Yerlerine Yunan pilot bile aldılar. Deniz kuvvetlerinde “dümenini kırarcasına” esir alınmayan komutan bırakmadılar.
Polis “Erdoğan’ın deyimiyle” askerlikten yırttı(!).. Parası olan para karşılığı askerlikten muaf oldu. Muaf olan çoğalsın diye, bankalar kredi bile verdi. Parası olmayan askerlik yapsın dediler. Adalet duygusunu yok ederek, askerliğe olan saygıyı bitirmek için algı operasyonu yaptılar.
Devrik iktidarın birdenbire milli maske takması neyin nesidir? Söylemlere bakılınca şu anda ülkenin en milliyetçi partisi AKP(!)… Bütün söylemleri bu doğrultuda gerçekleşiyor. Katranı reçel diye pazarlama sürecine hoş geldiniz(!)..
Suriye’de İŞİD’e vuruyoruz(!).. Türkiye’de uyuyan İŞİD hücrelerinden ne haber? İŞİD Ankara’nın göbeğinde okul açıyor. İŞİD Konya’da, Yalova’da, İstanbul’da, Ankara’da, Adıyaman’da… Onlara da bir el atsanız diyorum(!)… Hani Erdoğan’ın bir türlü dili varıp terörist diyemediği için;
“Öfkeli çocuklar” dediği cani yamyam çete…
Erdoğan diyor ki;
“-Hatta İstanbul’un ortasında silahla gezme cüretinde bulunuyor(!)..”
Sanki bu tablo onların eseri değil, kendisi Merih’ten yeni gelmiş, konuşuyor…
Ya Davutoğlu? O da etnik ve mezhep bölücülüğü yapanlardan hesap soracakmış(!)… Yahu bunlar şaka gibi diyeceğim ama,
 Şaka yapmak için de zeka lazım. Sizden önce bu ülkede 35 etnik grup diyen mi vardı? Erdoğan her ağzını açtığında;
“Alevi-Sünni, Kürt-Türk-Laz-Çerkes…” diye saymıyor muydu? Demek ki hesap sormaya Erdoğan’dan başlayacaksınız(!)…
Sonra PKK’ya vuruyoruz dediler… Kandil’e postacılık yapanlar, Kandil’de ki teröriste “kazanılmış hak” diyerek maaş ödemeye devam edenler Kandil’i vurma kararı alabilir mi? Yoksa vurmaya mecbur mu kaldılar?
Yeni dünya savaşları terör ve algı operasyonları ile yürütülüyor. Gerçekler değil, planlananlar gerçek gibi pazarlanıyor. Bütün insanlığın başına bela olan terörün öncü gücü;
İletişim, basın ve medya  terörüdür…
AKP iktidara geldiğinde bebek katili yakalanmış, PKK moral olarak çökmüş bir örgüttü. Milli bir hükümet iş başında olsaydı bu fırsat değerlendirilirdi. PKK emperyalist devletlerin taşeronu olması nedeniyle tamamen yok olmazdı ama, yeni eleman kazanması engellenir, etkisiz hale getirilebilirdi. Akıl hocaları küresel elit, ortakları F-CİA olunca, PKK’nın güç kazanması sağlandı. Güvenlik güçlerinin eli-kolu bağlandı. PKK’lı katiller gizli tanık yapılarak esir alınan askerler üzerinden askerin morali çökertilmeye çalışıldı. Ülkenin Genelkurmay Başkanı;
“PKK’ya karşı psikolojik operasyon üstünlüğünü kaybettik” mealinde açıklama bile yaptı. Çünkü Ordu’nun psikolojik Operasyon birimi AKP hükümeti tarafından kapatıldı. PKK’nın yaptığı bütün eylem ve cinayetlerden sonra AKP’li bakan ve sözcüleri, yandaş medya birlik olup koro halinde; “Zamanlama manidar…” çığlıkları atarak PKK saldırılarını Türk Askerine yüklemeye çalıştılar. Kendi itirafları ile;
“PKK’nın büyük şehirlerimizi silah deposu haline getirmesini” seyrederek ülkeye ihanet ettiler.
Teröristler ile iş birliği yapanlardan hesap soracaklarmış(!).. Sorun beyler, sorun… Yalnız önce kendinizden başlayın hesap sormaya… Öcalan ile Kandil’in yılanları arasında postacılık yaptınız. Habur’da bayrağımızı indirip teröristlerin ayağına devletin valisini-hakimini-savcısını yolladınız. PKK’ya hamilik yapan Barzani’yi kırmızı halılarda karşıladınız. Davutoğlu’nun “Kak Mustafa’sı…” Barzani ile gurur duydunuz. Diyarbakır’da Türk Milletine meydan okurcasına PKK’nın Türk askerine sıktığı kurşunlara övgü düzen Şivan Perver şarkıları ile göz yaşları döktünüz. Yani PKK ile sarmaş-dolaş birlikteliğinizden 10 yıllık dizi film çıkar. Bu durumda hesabı kendinizden sormalısınız.
Türk Askerinin eli-kolu çözüldüğünde PKK’nın üstesinden gelir de, siz kendinize düşen vazifeyi bir yapın bakalım. Mesela PKK’nın paralarının izini sürüp dondurulması için gerekli yollara başvurun. Türkiye’de PKK ile bağı olanların mallarına el koyun. PKK’ya yardım eden ülkeler yardımlarını sürdürdükleri sürece terör anlaşmalarını askıya alıp dondurun. Türkiye’den “eğer kaldıysa” ihale almalarını engelleyin.
AKP öncüleri ve Erdoğan Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanma korkusu ile İŞİD’e vurma kararı almak zorunda kaldı. Asker de bu zorunluluğu Türkiye lehine değerlendirdi diye düşünüyorum. Çünkü AKP “öfkeli çocuklar” dediği İŞİD’e vurma konusunda samimi olsaydı, Türkiye içindeki İŞİD hücrelerine de operasyon yapılırdı. Yapılmıyor.
Aldığım duyumlara göre askerler PKK ile ilgili raporları ültimatom verir gibi “devrik hükümetin” önüne koymuşlar. Devrik Hükümet operasyona izin vermek zorunda kalınca, halkın milli duygularına hitap ederek operasyondan seçim rantı elde etmeye çalışıyor. 
AKP yeni vekillerini seçim bölgelerine gönderdi. Halk ile temas halinde nabız yoklaması yapıyorlar. Olası bir erken seçim için hazırlık yapıyorlar. Milli söylemler ile de milliyetçi oyların peşine düştüler. Kısacası; mecbur kaldıkları operasyonların rantını yemeye çalışıyorlar. Malum, bunlar bir koyundan kırk post çıkarıp pazarlamakta çok mahirdir.
13 yıl önce morali çökmüş, lideri içeri tıkılmış bir terör örgütü vardı. Şimdi El Kaide, Nusra, İŞİD  sapkın terör örgütleri de ilave oldu. 13 Yıl önce Güneyimizde bir devlet vardı. Şimdi YPG, İŞİD, ÖSO, Nusra gibi terör grupları var. Yani en uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye sınırı da terörize oldu. Sınır kevgire döndü.
KİLİS’ten Haber Var
2 gün önce Kilis’te yaşayan bir okurum aradı. Bilinçli ve akıllı bir geç kızımız. Kilis’te olanları anlattığında tüyleriniz diken diken oluyor. Diyor ki;
“-Kilis’te biz ölüyoruz. Eli silahlı yabancılar her yerde. Bunlar gerçekten Suriye’den gelen sıradan hakl mı? Yoksa YPG dahil, terörist gruplar mı? Kilis’in içinde yolda yürürken eli silahlı bir Suriyeli silahı bir adama doğrulttu. Sonra silahı sağa-sola yöneltti. Bir anda namlu üzerime doğruldu. Kendimi arabanın arkasına yere attım. Eşyalarım etrafa savruldu. Bizler artık sokağa çıkamıyoruz. Herkes kızına, çoluk-çocuğuna sokağa çıkmayın diye tembihliyor. Kilis şu anda savaşın içinde ama kimse bilmiyor. Hiçbir basın yazmıyor. Kilis’te Suriyeliler market-bakkal-konfeksiyon mağazaları açtı. Yerli esnaf battı. Halk bilinçsiz. Gidip Suriyelilerden “ucuz” diye alışveriş yapıyor. Suriyeliler işe alınıyor, Kilisliler işten çıkartılıyor. Aile yuvaları yıkıldı. Eşini boşayan erkekler Suriyeli kadınlar ile evlendi. Kilis’te Suriyeliler sığınmacı değil de, bizler sığınmacı gibiyiz. Suriyeliler bizlere diyor ki;
-Burası yeni Suriye oldu.  Burayı terk edin.
Birçok Kilis’li can güvenliğim yok diye Kilis’i terk ediyor.”
Kilis’i Kilislilerin terk ettiğini duyunca, Türkiye’nin Güney sınırı şaibeli diyen emperyalist devletlerce nasıl bir oyun kurulduğunu da anlıyorsunuz. Terör ve göçü kullanarak Güney illerimiz boşaltılıyor. Yerine gerçekte kimlerin olduğu bilinmeyen birtakım insanlar yerleştiriliyor.
İçlerinde ne kadar CİA, MOSSAD, MI6, Muhaberat, BND gibi istihbarat elemanı var bilmiyoruz.
Bize AKP Sultanlığının sunduğu Türkiye tablosu işte budur!…
İhanetin bu kadar açıktan yapıldığı bir zaman sürecini Damat Ferit Hükümetinden beri ilk defa görüyoruz. 12 yıldır bütün ihanet şebekeleri, ajan sivil kuruluşlar, yazar-çizer takımı cesaretle ortalığa fırladı. Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti artık avuçlarındaydı. Türk Milletine meydan okuyor, sakladıkları kimliklerini açık etmekten çekinmiyorlardı. Unuttukları bir şey vardı:
Bu milletin binlerce yıllık kadim devlet geleneği…  Ve bu gelenek hücrelerine kodlanmıştır.
Abdullah Gül Başbakan olduğu dönem bir arkadaşımın eşine aynen şöyle söylüyor;
“-Biz 40 yıl bu günler için hazırlandık. Sıfır hatayla geldik…”
Huber Köşkünü işgal eden zavallı İngiliz Gülü… Siz 40 yılı uzun bir süreç sanıp, binlerce yıllık bir devleti yıkabileceğinizi mi sandınız?
Zahide UÇAR