İSMAİL
AMASYALI
19. Dönem
Kocaeli Milletvekili
Türk
milleti, biri 1918’de diğeri 2015 olmak üzere iki büyük ihanetle karşı karşıya
kalmıştır.
Birinci
Dünya savaşına ittifak devletleri ile girmiş olan Osmanlı Devleti Almanya ve
Bulgaristan’ın yenilmesi ile 29 Eylül 1918’de tek başına kalmış, 30 Ekim
1918’de Limni adasının Mondros Limanında ateşkes anlaşması imzalamıştır.
25
maddeden oluşan teslimiyet belgesi Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf
Bey, ihtilaf devletleri adına da İngiliz Amiral’in imza ettiği anlaşmanın
özetinde “ORDUNUN DAĞITILMASI, İHTİLAF DEVLETLERİNİN KENDİ GÜVENLİĞİ İÇİN
OSMANLI TOPRAKLARINDAN İSTEDİĞİ YERLERİ İŞGAL” esasına dayalıdır.
Türk milleti,
Allah’ın iltifatına mazhar olarak içinden çıkan vatan evlatları Anadolu
topraklarında örgütlenerek adına TC Devleti denilen bugünkü vatanı inşa
etmişlerdir. 1919’da başlayan İstiklal muharebesi ve kurulan Kuvayi Milliye
ordusu 23 Nisan 1920’de açılan TBMM, geçici hükümet durumunda olan Heyyeti
Temsiliyye nin yetkileri, Mustafa Kemal’in ‘MECLİSİN ÜZERİNDE BİR GÜÇ YOKTUR’
ifadelerinin yer aldığı teklifle 24 Nisan 1920 yetkilerinin tümünü TBMM’ye
bırakmıştır.
25
Nisan’da TBMM’nin açıldığı ikinci günde Karahisar Mebusu Şükrü Bey, Mondros
Mütakeresi ile koca bir imparatorluğu parçalayanlar ve TBMM’nin kurulmasına
karşı çıkan vatan hainlerinin cezalandırılması hususunda iki maddelik kanun
teklifi sunmuş, 27 Nisan’da Refik Şevki Bey kanuna ‘Hıyaneti Vataniyye Kanunu’
denmesini önermiş, kanun 29 Nisan’da tüm milletvekilleri tarafından ayakta
alkışlanmış, yürürlükle birlikte başta padişah ve saray mensupları firar veya
intihar ederek önemli bölümü de idam edilerek ihanetin bedellerini
ödemişlerdir.
29 Nisan 1920
tarihinden 2002 yılına kadar faaliyet gösteren TBMM ve TC Hükümetleri Misak-ı
Milli hudutlarını değiştirmeye, ülkenin herhangi bir kalesinde Türk Bayrağından
başka bayrağın dalgalanmasına izin vermemiş, tüm isyan ve kalkışmaların
bedelini kanla ödeterek hudutları, şehir, kasaba ve köylerini Türk milletinin
can, mal güvenliğini korumasını bilmiştir.
Osmanlı
döneminde sonra TC Devletine karşı da başkaldıran Kürdistan Devleti kurmak
hayalinde olan içteki hainler, bölgede menfaat hesabı yapan devletler Ak Parti
iktidarı ile yeni bir denemeye daha girişmişlerdir. Kürdistan Devletinin Irak
bölümünde Mesut Barzani başkanlığında Özerk Kürdistan Bölgesini tamamlayanlar 900 km . hudut bölgemizde
Özerk Suriye Ordusu kurdurarak bu ordunun muharip güçlerinden Salih Müslim
başkanlığında 65.000 kişiden oluşan Kürt silahlı gücü (Kürtçe, Partiya Yekitiya
Demokrat) kısa adı PYD ile Kürdistan Devletinin Suriye ayağının kurulması
aşamasına girişmişlerdir.
Suriye,
Irak, Kürdistan oluşumuna yakın DİYARBAKIR, MARDİN, ŞIRNAK, CİZRE, HAKKARİ
bölgesinin Kürdistan Devletine iltihakını öngören Kürtler ve ittifak devletleri
ABD, Rusya dağlarda hazırlanan birlikleri şehire indirme planları ile TC
Hükümetini 2007 yılında Abdullah Öcalan ile mütareke masasına
oturtturmuşlardır.
Mondros
Mütarekesi, Limni odasının Mondros limanında iki kişi ile imza edilmiş, garip
bir tesadüf Kürt açılımı adı altında müzakere süreci de İmralı adasında iki
kişi tarafından başlatılmıştır, Kürtler ve ittifak devletleri ABD, RUSYA’yı
temsilen Abdullah ÖCALAN, TC
Hükümeti adına Beşir ATALAY.
Mondros
mütarekesinin 5.nci maddesinde ordunun dağıtılması şart olarak yazılmış ve
Osmanlı ordusu dağıtılmıştır. Muhtemeldir ki, İmralı Adasında başlatılan
görüşmenin ön şartı TC Ordusunun dağıtılması esasına dayalıdır. Bu anlaşma
çerçevesinde plana uygun POLİS, İSTİHBARAT, İTİRAFÇI, SAVCI VE HAKİMLERDEN
oluşan heyet faaliyete geçirilerek operasyonlara Türk milletinin şanlı tarihine
damgasını vuran ERGENEKON BALYOZ yakıştırmaları ile kavram kargaşası yaratılıp,
GenelKurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Muvazzaf, Kurmay, General ve Subaylar
hapishanelere konmuş, işlemler devam ederken, Başbakan “BEN BU DAVALARIN
SAVCISIYIM”, Başbakan Yardımcısı Arınç “Vah vah iyi ki bu ordu ile savaşa
girmemişiz” diyerek İmralı’da ki müzakere heyetine ordunun dağıldığı teminatı
verilmeye çalışılmıştır.
Asgari 5
yıl hapishanelerde çürütülen ordu mensupları ile alakalı tüm işlemlerin sahte
olduğu ortaya çıkınca savcılar FİRAR ETMİŞ kalanlarda intihar veya adaletin
vereceği cezalar arasında tercih yapmaya mecbur kalmışlar. Azmettiriciler ise
KANDIRILDIK, PARALEL YAPI algıları ile milleti meşgul etmektedirler. Bundan
ders çıkarmayı, DEVLET ADAMI HÜVİYETİNE bürünmeyi beceremeyen siyasiler daha
büyük bir tehlikenin oluşmasını bizzat kendileri sağlamış, yeni bir ikili ile
Dolmabahçe mutabakatını açıklarlarken MARDİN, CİZRE, ŞIRNAK, HAKKARİ, SİİRT
illeri iki yıl süre ile savaş nizamına getirilmiş, Valiler, Kaymakamlar,
Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, Savcı ve Hakimler mevzilerin kurulmasına,
silah mühimmat sevkiyatına, tüneller kazılmasına YATAKLIK VE YARDIM
ETMİŞLERDİR. TBMM bunlara emir verenleri cezalandırmak için örnek, “Hiyaneti
Vataniyye” kanununu gündeme getirmesi, müzakereye açmaması nedeni ile iç savaş
başlatılmıştır.
Ak Parti,
CHP, MHP VE HDP milletvekilleri bu gaflet içerisinde iken, Ak Parti içerisinden
çıkan iki kişi İTİRAFÇILIK yasasından istifade ederim düşüncesi ile sorumluyu
işaret ederek “tüm gelişmelerden dünün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanının
bilgisi dahilindedir” diyen Hüseyin ÇELİK, Bülent ARINÇ’ta kendilerini
kurtaramayacaktır.
Zafer
Ordunun ve Yargının olacak, siyaset kesin kaybedecek, tarih tekerrür edecektir.
OYUN
BİTTİ.