27 Mayıs 2015 Çarşamba

TÜRKİYE UYANIYOR, TÜRK MİLLETİ AYAKTA, Prof. Dr. Nurullah AYDIN

TÜRKİYE UYANIYOR, 
TÜRK MİLLETİ AYAKTA
Uyuşturucuların etkisi dağılıyor. Türk Milleti oynanan oyunu görmeye, anlamaya ve hesap sormaya hazırlanıyor.
Medya ile Din kamuflajı altında kitleleri uyutan ve uyuşturan kin nefret ve öfke dolu güç sahibi azgın azınlık panikte. İslam istismarcılığı ile işbirlikçiliklerini, dönekliklerini gizlediler.
Yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik, adam kayırma, fuhuş, ahlaksızlık, cinayetler, yalan, talan ve gözboyama ile yüzyüze Türkiye gerçeği var.
Bizansın çocukları şimdi; Vahhabi, Haşhaşi, ılımlı İslamcı, dinlerarası diyalogcu, liboş, dönek, ateist, sahte demokrat, sahte milliyetçi, sahte sosyalist, sahte Atatürkçü, sahte Türkçü, sahte Kürtçü. Birlikte güç ve yetki sahibi oldular. Halkın, saf temiz iyi niyetli özlem ve beklentilerini istismar edenler, büyük şeytan şer devleti eğitiminden geçtiler, aldıkları programları uygulamaya koydular
ABD-İngiltere ve Fransa'nın Yeni Ortadoğu düzeni vizyonu son aşamasına girmiş durumda. Afganistan ve Irak’ın işgali ile başlayan Tunus, Libya, Yemen, Mısır'la devam eden süreçte Suriye ve İran hedef tahtasında son aşama ise tabi ki Türkiye.
İslam ülkeleri kaos içinde. Kardeş kardeşi din adına öldürüyor. Kentleri yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor. Ama petrol zenginlikleri, birikmiş dövizleri batının eline geçiyor, farkında değil. Bu derece gaflet içinde olan halklar oynanan oyunun farkında değil.
Türkiye; haçlı-batı adına hareket ediyor. Yüzyıllar boyunca Ortadoğu'yu, Kuzey Afrika'yı koruyan, uğruna yüzbinlerce evladını feda eden Türkiye, şimdi işgalcinin yağmacının vandalistin, emperyalistin emrinde! İslam ülkelerinde terör can almaya devam ediyor.
Türkiye Bizanslaşırken, batı, yüzyılların hayallerinin gerçekleşeceğinin sevinci içinde. Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini alt üst etmeye devam ediyorlar.
Meclis; her türlü defolu, sabıkalı suçlu tiplerle oluşmuştur. Kalpazanından teröristine hertürlü suç işleyeni var. Milletvekilleri ayrıcalıklı yaşamlarıyla memnunlar.
Muhalefet partileri; muhalefet yapıyormuş gözükerek ahkam kesmekten memnunlar.
İş adamları; Halk yoksullaşırken, servetlerine servet kattıkları düzenin devam edeceği için memnunlar.
Halkın bir kısmı; Bir lokma ekmeğe razı olduğu için, kanaat sahibi olduğu için, fasık, münafık ve mümin ayrımı yapacak bilgi ve ferasete sahibi olmadıkları için, tarih bilincinden uzak oldukları için, bilimden habersiz oldukları için memnun görünüyor.
Jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle çok yönlü politikalar uygulaması gereken Türkiye'nin bölgesel ve küresel aktör olması konusuna ilişkin bir öngörüler var mı? Yok. 
Türkiye; bir psikolojik örtülü savaş ortamındadır. Irki, dini, etnik, mezhep aidiyeti öne çıkartılarak, Türkiye'nin ortak dokusu parçalanmaya başlamıştır.
Avrupalıların silahla bir türlü ele geçiremedikleri Anadolu toprakları, silahsız işgalle ele geçirilmiş bulunuyor. Yer altı ve yerüstü kaynakları, yabancılarca ele geçirilmiştir.
Siyasetçiler, aydınlar, akademisyenler, gazeteciler; yabancı ülkelerin sözcülüğüne soyunmuşlar, zihin kirliliğinde araç haline gelmiştir. Beyinler işgal edilmiştir.
Ne yazık ki, özgürlükçü, demokrat, muhafazakar kimliği altında bu gizli ve sinsi ihanet yapılanması başarılmıştır.
Batı'nın İslamı ayrıştırma projeleri yürürlüktedir. Ilımlı İslam projesi, Dinler arası diyalog projesi, Medeniyetler ittifakı altında eyaletleşme'ye adım adım gidilmektedir.   
Kimliksizlerin çığırtkanlığı altında açık ve örtülü gizli operasyonları ile işgaller devam etmektedir.  Merkezler; ülkelerde kaos meydana getirmek üzere eleman yetiştirmektedir. 
ABD'nin yeni dünya düzeni senaryosu ile Dünya'yı yönetenler; Haydut devlet ve batık/güçsüz devlet  ayrımı yaparak  kanlı vahşeti medeniyet  diye sunmaktadırlar.
Varolan savaşların teknik sahaları da geliştirilerek psikolojik yönden yıpratma veya bıktırılma yöntemi uygulanmakta, ortak değerlerini parçalamaya yönelik operasyonlar yapılmaktadır.
Türkiye sevdalıları; ihanet yapılanmasını tanımalı, bilmeli zihinleri aydınlatılmalıdır.
Günün Sözü: En tehlikeli insan, yalancı yalakalık genine sahip iki yüzlü olan insandır.
Nurullah AYDIN
26 Mayıs 2015-ANKARA
------------
İyi çalışmalar saygılar
Eskiden ezan okunurken susardık
Şimdi Tayyip konuşacak diye ezan susuyor
Aman rahatsız etmeyeyim ben sizi
iyi uykular Türkiye’m.!

18 Mayıs 2015 Pazartesi

DEVLET KABADAYILARI

DEVLET KABADAYILARI
Altında devletin uçağı-helikopteri-arabası, emrinde devletin Valisi- Kaymakamı- Polisi, cebinde devletin parası, karşısında devlet zoruyla getirtilmiş devlet memurları- devlet işçileri, yine ön tarafta haremlik-Selamlık şeklinde yerleştirilmiş, kumanyası ve yol parası verilmiş, ceplerine para konmuş cemaat-Tarikat ve parti militanları…
Dalton Kardeşlerin Avarel ve Joe karakterleri gibi ikisi birden, Anayasa-Yasa-Edep-Gelenek-Görenek gibi, bizi biz yapan tüm değerlerimizi çiğneyip meydanları turluyorlar…
Devletin-Türk Milletinin parasıyla, utanmadan parti propagandası yapıyorlar!
Bununla da yetinmeyip, muhalefet parti liderlerine ve özellikle bazı işadamlarına hem hakaret ediyorlar, hem de onları tehdit ediyorlar…
Bu Bademlerin üzerindeki “Dokunulmazlık Zırhını”, ellerindeki “Devlet Gücünü” alın, bunlar ayazda çırılçıplak kalakalmış alkolikler gibi, sığınacak yer ararlar.
Maalesef, Avarel ve Joe bulundukları makamlara şeref-güç-itibar katanlardan değildirler. Bu Bademler, bulundukları makamdan şeref-güç-itibar almaya çalışan sığ bilgili kişilerdir…
Allah insanlara “BEYİN” vermiş. Sadece beyin size yetmez, deyip üstüne “ZİHİN, ZEKÂ, BELLEK” ile donatmış. Beyin, vücudun toplam ağırlığının %2’ sini oluşturmasına karşın, vücuda alınan oksijenin %18-20’ sini, glikozun %17’ sini ve vücutta dolaşan kanın %15’ ini kullanmaktadır.
Beynimizdeki nöron(sinir hücreleri) ve destek hücrelerinin toplam sayısı yaklaşık olarak 1,5-2 trilyon kadardır. (Dünya nüfusunun 250 katından fazlası)
Yaşamsal fonksiyonlarımızın komuta merkezi olan beyni kullanmayan, kullanamayan insan ya hastadır, ya da aptaldır…
Beynini, zihin-zekâ-bellek nimetleriyle birlikte kullanan herkes bilir ki;
Türk Milletinin geçici olarak ve belli bir süre için verdiği “Yönetme Yetkisi”, kimsenin babasının malı değildir. Bu makamlarda iken kullanılan devlet yetkilerini, koltuktan ayrılırken kimse cebine koyup götüremez.
Tüm bu yetkiler, emanetin sahibi olan Türk Milletinde kalır.
-Devleti yönetenler, bu işi Türk Milleti adına vekâleten yönettiklerini asla unutmamalıdırlar.
Devleti yönetenler, namuslu-dürüst adil milletine saygılı ve hesap verebilir olmalıdırlar.
-Devleti yönetenler, Dini siyasete alet etmezler, etmemelidirler. Bunu yapanlar, insanları Allah adını kullanıp aldatmaya kalkanlardır ki, günahların en büyüğünü işlemiş olurlar.
-Devleti yönetenler, hiç kimseye hiçbir şekilde hakaret edemezler. Bunu yapanlar yani devletin gücünü sopa ve tehdit aracı olarak kullanmaya kalkanlar, dünya üzerindeki en zavallı yaratıklardır.
-Devleti yönetenler, kibar-zarif-nezih bir üslup kullanmalıdırlar. Bunlar, eğer bitirimhane bıçkınları gibi her cümlelerinde hakaret ve küfür sözleri sarf ederlerse, semt karakolundaki Polis de, tapu dairesindeki memur da, köydeki Jandarma da aynı şeyi yapar. Olan vatandaşa olur.
-Devleti yönetenler, devletin-milletin malını korumak zorundadırlar. Kendileri yolsuzluk yapmamak, yaptırmamak zorundadırlar. TC Başbakanı Davutoğlu, gazete manşetlerini çarpıtıp, mağdur rolü oynadığını sanıyor!
Böyle yapan adama şunu sormazlar mı?
-Be arkadaş, Başbakan olarak sen hangi hak ve yetkiyle gazetelere müdahale ediyorsun? Şikâyetin varsa, Yargıya git. Hem sen önce, kaynağı HARAM olan Havuz Medyasına ve oradan yapılan iftira ve hakaret çamurunu görsene!
Sahibi kim bu haram havuz medyasının? Bunu Türk Milletine açıklar mısın?
-Senelerce Türk Dış Politikasını sen yönettin. Niçin şu an YEMEN-İSRAİL-SURİYE-MISIR-LİBYA da Büyükelçimiz yok? Bu ülkelerle savaş mı yaptık?
-Yılarca Yüksek Askeri Şura kararlarını eleştirdiniz. İrticaya bulaşanların ihraç kararlarına muhalefet şerhi koydunuz. Üstelik ordudan atılanları AKP’ li Belediyelerde istihdam ettiniz.
Şimdi niçin Paralel-Paralel diye feryat ediyorsunuz? Bunları devlete siz yerleştirdiniz. Şimdi de bu kişileri, işe aldığınız belediyelerden niçin atıyorsunuz?
-Sen gazeteleri bırak da, Başkanlık sisteminden yana mısın, değil misin, hele onu bi anlat…
Değerli Okurlar;
Tüm bu densizlikler, çırpınışlar yolun sonuna gelindiğinin belirtileridir. Bademlerin gidişleri de muhteşem olacak! Hele eldeki dosyalar teker-teker açılmaya başlasın, seyreyleyin siz gümbürtüyü!
Kaçan kaçana, kaçan kaçana!
Ama kim nereye kaçarsa kaçsın, kulaklarından tutulup “Vatana Hoş Geldin Badem” tezahüratıyla geri getirilecek ve o haram lokmaların hesabı mutlaka Bağımsız Türk Yargısında sorulacaktır…
Not;
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam ve Kur’an Kültürü kitabının yazarı ve ‘Kur’an’ı Kur’an’ca Anlamak’ yönteminin sahibi Değerli Aydın, Sedat Şenermen dostumun, “AKLIN KAYNAĞI İSLÂM’DA BEYİN” isimli kitabını okuyorum.
Büyük bir titizlik ve araştırma sonucu ortaya çıkan bu eser, NERGİZ Yayınları tarafından basılmış. Din bezirgânlarının ve seccade şeytanlarının türediği günümüzde, önümüzü açan bu eseri okumanızı öneriyorum. Ne mutlu bizlere ki, böyle din bilginlerimiz var…”
Rifat serdaroğlu

İyi çalışmalar saygılar
-----------------
Bankaları soyarken kar maskesi ülkeleri soyarken din maskesinin yeterli olduğu ülkedir benim Ülkem

9 Mayıs 2015 Cumartesi

SİLÂHLA İSTİFASI ALINAN "TÜRKMEN REKTÖR" FACİASI!..

Barzani ve Talabani'yi DOST edinenler KAHROLSUN!... "Silâhla İstifası Alınan Türkmen Rektör!..."

Kalleş, ihanet şebekesi, işbirlikçi zalim, hain düşman barzani'ler ve Silâhla istifası alınan Türkmen rektör faciası!..
Riyaz SARIKÂHYA ve Ahmet TAKAN
Ahmet TAKAN
Seçim gündemli iç kavgalarla meşgulüz!.. Kan çanağına dönen yakın coğrafyamızda Türkmenlerin perişan halini, devam eden Türk soykırımını yine ıskalıyoruz. 
Ankara oldum olasıya kapı duvar.
Sessiz sedasız bir yiğit dava adamı geldi Irak’tan önceki gün başkente. Çeşitli temaslarda bulundu. Geldiği gibi sessiz sedasız gece yarısı da ayrıldı öz vatanından. Bir fırsat buldu YENİÇAĞ’ı ziyaret etti. Türk dünyasının en büyük gazetesine, avazına, teşekkür etti. Türkmeneli’nin acılarını anlatmaktan çayını yudumlayamadı. Sinsi oyunun acı gerçeklerini dile getirdikçe Ankara’da yaşayan bir Yörük olarak ezildim büzüldüm. Ne demek istediğimi anladınız!.. Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya ile yaptığımız geniş söyleşiyi 2-3 günlük dizi halinde sizlere aktaracağım. 
Önce söyleşinin flaşı;
Riyaz Sarıkahya, Kerkük Üniversitesi’nin Türkmen Rektörü Abbas Taki’nin, Barzani güçlerince silah zoruyla televizyonda canlı yayına çıkartılarak istifa ettirildiğini söyledi. Sarıkahya, Türkiye dahil hiç kimsenin de buna ses çıkartamadığını kaydetti.
10 ay öncesinden anlatmaya başladı Riyaz Sarıkahya;
“Geçen sene Haziran ayında IŞİD örgütü Irak’ın yüzde 40 toprağına el koydu. Bunu da 3-4 gün gibi kısa süre içerisinde yıldırım hızıyla yaptı. Bu da gösterdi ki büyük bir senaryonun yeryüzünde uygulanmasıdır. Irak ordusu ve Irak devleti, IŞİD örgütüne hiç karşı koymadı, hemen  teslim etti. Hatta Irak Savunma Bakanı, bizim milletvekili kardeşimize  demiş ki; ’27 milyar dolarlık silah, Irak ordusundan IŞİD örgütünün eline geçti.’En azından ordu çekilirken kendi silahını yok eder.  Bankada milyonlarca dolarlık paralar kaldı. Demek ki; büyük bir senaryo. Irak’taki birçok politikacı da bu işin uygulamasında rol aldı.  Farklı farklı roller aldılar. 
IŞİD’in bölgede Irak’ı yeni baştan yapılandırmaya yönelik bir olgu olduğu, bunun en etkin bir araç olduğu artık gözden kaçmamaktadır. IŞİD gelirken Sünni bölgede aylarca ortam hazırlandı. IŞİD gelince halk da IŞİD ile birlikte hareket etti. Polis silahını bıraktı asker de geri çekildi. 
ABD diyor ki; ’Irak 3 bölge olarak yapılandırılsın.’ Irak’ın yeni baştan bölgesel yapılandırılmasına biz Türkmenler olarak prensipte karşı değiliz. Tabii Türkmenler de göz ardı edilmezse eğer. Yani Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni böyle bir yapılanmaya gidilirse karşı değiliz. Ama sadece ana unsur olarak Irak anayasasında da Türkmenleri göz ardı ederek, 2 unsur olarak Irak’ın yapılandırılması, Türkmenlerin yok olması demektir. 3 milyon Türkmen’in yok olması demektir. Bin yıldır orası bizim yurdumuz. Onun için, bu şekilde bir yapılanma bizim için ölüm fermanıdır. Böyle değerlendiriyoruz. Türkmenlerin de tabii ki çıkarını gözeten diğer milletler ile birlikte yeni projelere biz açığız. Bizim de önerimiz var elbette; Kürdistan’ın yanında bir Türkmeneli bölgesinin kurulması. Türkmenler için bu hayati bir ehemmiyet taşımaktadır. Çünkü Irak devletinin 95 yıllık bir tarihi var. Bu bölge içinde bu tarih içerisinde Türkmenlerin yüzde 50’si asimile oldu. Ama Türkmen bölgesi oluşturulursa bu bölge tabii eğitimde, dairelerde Türkçe konuşacaklar, asimile olma şansımız çok daha azalacak. Kaldı ki bugün Kürdistan’daki bir çok Kürtçü partiler de Türkmeneli bölgesindeki topraklarımıza göz dikmektedirler. Çünkü toprağımızın altında petrol var. Bu yüzden de bir an önce bölgelerimizi Kürtleştirmek yönünde projelerini uygulamaya döküyorlar.”
Bu söylediklerine biraz daha açıklık getirmesini istedim Sarıkahya’dan;
 “Kerkük; düşününüz bundan 12 sene önce yüzölçümü şehir olarak 16 kilometrekareydi. Nüfusu da 850 bindi. Şimdi nüfus 1 buçuk milyon, yüzölçümü de 40 kilometrekare kare oldu. Bu ilavelerin hepsi Kürt’tür, dışarıdan gelen Kürtler. Kerkük’ün kuzey bölgesini bir de doğu bölgesini, Süleymaniye, Erbil’den bağlantısı olan bölgeler Kerkük’ten daha fazla arttı. Bazı Kürtler hatta Türkiye’den, İran’dan da gelip yerleştirildiler. Çünkü Kerkük’ün petrolü çok önemli bir yer tutmaktadır Orta Doğu için. Bize göre de Kerkük salt bir Türkmen şehriydi ama şimdi demografik değişim, Saddam da yıllarca Araplaştırmak için Arap getirdi. Kürtler de son yıllarda 12 sene içerisinde çok sayıda Kürt’ü getirip Kerkük’e yerleştirdiler. Bizim dışarıdan getirecek Türkmenimiz olmadı. Her bölgemiz, kritik hassasiyet vardı diğer şehirlerde. Telafer’de öyle, Erbil’de öyle. Bizim Kerkük’e bu insanları transfer etme şansımız olmadı çünkü bu imkân da ister. Devletle orada yönetimi kontrol ederseniz bunu yaparsınız. Kaldı ki, bu dönem içerisinde bütün Kerkük’teki kamu kuruluşlarının hepsini Amerikalılar, gelir gelmez Kürtlere verdi. 12 tane ana kuruluş var Kerkük’te. 
İki üç gün önce bir hadise yaşandı Kerkük Üniversitesi’nde!.. 
Geçen hafta bir Türkmen rektör yardımcısının rektörlüğü onaylandı Başbakanlıktan. 3 gün önce Kürt bölüm başkanını kendisi ile birlikte Kürt partilerin gençlik şeyi ile televizyonda götürdüler adamı (Abbas Taki) silah zoruyla istifasını aldılar, görüntüsünü de verdiler. Adam istifa etti. Tabii silahı televizyonda göstermediler adam ’ben istifa ettim’diyor. Ama tabii kamera arkasında silah var. Abbas Taki, Türkmen kardeşimizi, Irak Yükseköğretim Bakanı Hüseyin Eş Şehristani atamıştı. Ne Türkmen hareketi ne Bağdat’taki Şii hareketi, Irak devleti, ne Türkiye’nin ağırlığı. Bir adamı 3 günden fazla rektör tutmaya yetmedi. Demek ki Türkmen toplumu şu anda tehlikededir. Bir çok iş adamı dedi ki; biz de neyimiz varsa ucuza satıp gideceğiz, bölgede kalmayız. Demek ki sıra yarın bize gelir.” 
Bunu yapan Barzani’ye bağlı güçler mi?
 “Birlikte yaptılar. Vali izne gitti. Amerika’da zaten şu anda. Vali yardımcısı Arap. Aramışlar vali yardımcısını. O da polis müdürünü aramış, o da ’biz önleyeceğiz, bir şey yok ortada’ demiş. Hepsi tiyatro. Sonra facebookta da yayınlandı gizli görüntüleri. Kürtler silah zoruyla adamı görevden aldılar.” (KİŞİSEL GELİŞİM; Ahmet TAKAN, 08 Mayıs 2015)

7 Mayıs 2015 Perşembe

GAFLET, DALALET, HIYANET İÇİNDE OLMAK Av. Fethi BOLAYIR, Eğitimci-Yazar Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı

GAFLET, DALALET, HIYANET İÇİNDE OLMAK
Av. Fethi BOLAYIR, Eğitimci-Yazar; Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
Türkiye hızla bölünmeye, mezhep kavgasına, onurlu ve güzel değerlerini kaybetme noktasına doğru sürükleniyor. Beş on yıl önce gıpta edilen, örnek alınan, dostluk kurulan, güvenilen bir ülke olarak görülen bir Türkiye, şimdi tersinden bakılır bir ülke konumuna geldi. Türkiye’yi kim, kimler, hangi anlayışlar olumsuzluklara sürükledi? Kimler laik ve demokratik Cumhuriyetimizi bu duruma düşürdü? Türkiye’yi kimler, hangi karanlık odaklar terörün kucağına itti, vatan topraklarını bölünme noktasına getirdi? Bu güzel ülkede insanlarımız arasına Alevi-Sünni, Kürt-Türk, dindar-dinsiz, namaz kılan-kılmayan, oruç tutan-tutmayan ve benzeri hıyanet tohumlarını kimler ekti, kimler ekmeye devam ediyor?
Nasıl bir ülke haline geldik?
Çanakkale ruhu, 19 Mayıs ruhu, 23 Nisan ruhu, 30 Ağustos ruhu, 29 Ekim ruhu hırpalandı, zedelendi. Milli ruhun, iradenin, düşüncenin ve direnişin ürünü olan bu yüce duygu ve inançlar hoyratça, haince ve vicdansızca tahrip edildi. Tanımı imkânsız manevi acılara yol açıldı. Türk Milleti’ni tek vücut haline getiren milli duygularla beslenmiş milli anma günlerimizi, dini ve etnik yapıları siyasetin ve ideolojilerin kirli zeminine çekmek isteyenlerin amaçları nedir? Yüce İslam Dini’nin yüce değerlerini, kimler istek ve arzularına, çıkar ilişkilerine alet ediyor? Türk Milleti’nin milli değerlerine karşı açılan hıyanet savaşını kim, kimler organize ediyor? Türkiye’nin aydınlığını karartıp, zifiri bir karanlığın ortasına sürüklenmesine kim ya da kimler yol açıyor?
Ne yapmak istiyorlar, amaçları nedir?
Bu güzel coğrafyayı niye kirletmek istiyorlar?
Türkiye’yi milli birlik ve beraberlik ülküsünden uzaklaştırıp, kimlik bunalımına sürüklenmesine yol açılmak isteniyor. Yüzyılların eseri olan aynı çeşmeden Alevisi-Sünnisi, Kürdü-Türk’ü, Lazı-Çerkezi su içmedik mi? Öfke, kin, nefret ve hıyanet dolu söylemler, bakışlar niye? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne yönelen gaflet, dalalet ve hıyanet senaryolarını kim, kimler yazıyor, kimler oynuyor, kimler sahneliyor? Bu karanlık tabloyu insanlarımız mutlaka görmelidir. Kafalarını yastıktan kaldırıp ne olup bitiyor, diye etrafına bakmalı, olup bitenleri algılamalıdır. Topluma yön verenler, yol gösterenler ne oldu size? Bu yıkıcı, bölücü, ayrıştırıcı, hıyanet dolu zehirli otların boy atmasına müsaade edecek misiniz? Sağduyu ile hareket etmenin zamanı gelip geçmiyor mu? Milli birlik içinde, insan haklarına saygının, kederde-kıvanç-tasada bir ve beraber olmanın zamanı değil midir? Aklıselim ile olayları analiz etme ve sorunların çözülmesi zamanı değil midir? TBMM’nin, Yürütmenin, Yargının, Üniversitelerin, kitle örgütlerinin, basının ve sorumluluk mevkiinde bulunan herkesin; aklıselimi hâkim kılmak, ülkede huzuru sağlamak, endişeleri gidermek, içine düşülen kaostan kurtulmak için ayağa kalkmalarının zamanı değil midir? Milli bilicin ve “Yaratandan dolayı yaratılanı sevmenin” hâkim kılınmasının zamanı değil midir?
Diyoruz ki;
Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı, Muharrem Ayı, 10 Kasım, 29 Ekim, 23 Nisan, 30 Ağustos, Çanakkale ruhunu millet olarak birlikte yaşatalım. Ekonomik yönden toplumu ayağa kaldıralım. İnsanlarımızın karnı tok, sırtı pek olsun. Ortak akıl ve ortak menfaat bilinci içinde en güzeli, en iyiyi, en faydalıyı birlikte bulalım. Hep birlikte ayağa kalkalım. Bu ayağa kalkışa engel olanlara “Gaflet, Dalalet, Hıyanet İçindesiniz” diyelim.

5 Mayıs 2015 Salı

GEÇMİŞTEKİ BOZKIRA BİR ZİYARET; Cemal ÇALIŞKAN

GEÇMİŞTEKİ BOZKIRA BİR ZİYARET
Cemal ÇALIŞKAN
            Günümüzden 181 yıl önce zamanın Padişahı tarafından Osmanlı ordusunun 70. alayının 4. taburunda görev yapan Bozkırlıların savaşta gösterdikleri kahramanlık sonucu Bozkıra Sancak vermiştir. Bu sancağın aslı Belediyede bulunmaktadır. Veriliş tarih:1834 Tarihiyle tescillidir” Bozkırdan söz ederken uzun süre önce yazdığım bir şiirden bir dörtlüğü buraya yamak istiyoruz. Bozkırın etrafı dağdır geçilmez/ Her şeyden geçilir senden geçilmez/ Soysuz namertlere yaşam çekilmez/ Adın Bozkır fakat he taraf yeşil/ Bozkırı anlatırken Rum bir ailenin sineması olduğu vakitten itibaren söz edeceğiz. İstiklal harbinde devletimiz yorgun ve fakirdi. Bozkırda öyle. Fakat Devletimiz zenginleştikçe siyasiler rant elde edecekleri bölgelere yatırımları yönlendiler. Bozkır gibi rant kazanç olmayan bölgelere gereken ilgiyi göstermediler. Tıpkı petrol olmayan ülkelerdeki halklara sahip çıkmayan Amerika gibiler.
            Bir bahar mevsimi, yeryüzü yemyeşil olmuş, canlanmış cuşe gelmişler. Ben varım yeniden dirildim diye haykırıyordu. İşte böyle bir günde, zamanımızdan kırk yıl öncesini hayal ederek, yola revan olmuşken hayal dünyasıyla bir Bozkır ziyareti” düştü gönülle. Yolculuk Konya’dan Bozkır’a. Konya’da söz edeceğimiz mekânlar var. Geçmişte Bozkırlıların anılarında yer almış olan yeler;  Karatay Belediyesi tarafından yaptırılan otogarın yerindeki, Eski Garaj vardır. Garajın karşısında Akseli'lerin Kahvesini söylemek gerekir. Orası Bozkırlıların buluşma mekânıydı. Kahvenin güneyinde Üç pınarlıların sahip oldu oteldi. Akselilerin kahvesinde polisler bir arama yapmıştı. Adamın biri fötür şapkasını masaya koydu. Belindeki tabancasını da çıkarıp şapkasının altına koymuştu. Polis aramasını yapıp gidince, tekrar silahı şapkasının altında alıp beline koydu.
            O günlerde Başta Akseliler olmak üzere Bozkırlıların özelikle Konya’da sözü geçerdi. Sözleri dinlenen insanlardı. Deccal lakabıyla meşhur olan Akseli hemşerimizin adını duymayan yoktur. Geçmişte Bozkırlılar, gurbette ve askerlikte aynı ana-babanın evlatları gibi kardeş gibiydiler. Bir yerde sözü dinlenen bir Bozkırlı varsa, Bozkırlılar güvende demekti
Konya ilçeleri içinde, Bozkırlılar kendilerine en yakın hemşeri olarak, Akören ve Hadimlileri görürlerdi. Onlar da bu düşünce içindeydiler.
            Bozkıra giden anayola çıkınca sağımızda ve solumuzda dükkânlar gözüküyor. Dükkânların üstlerinde “Bozkır” ismi çoğunlukta. Elbette Bozkırlı esnaf varken başka bir esnafa alış veriş yapmak Bozkırlıya yakışık almaz. Bozkırlı ve Hadimli Konya ve gurbette diğer hemşerilere göre daha bir dost olurlar. Bu gün, bu düşüncenin devam etiği toplumlar Karadeniz uşağı ve Doğulular devam ettirmekteler.
            Konya’yı çıkıyoruz, iki tarafımız Konya Şeker tarafından ağaçlandırılmış. Yol Çumra’ya. Çumra’dan Bozkır havasının esmeye başladığı Sarı oğlana ulaşıyoruz. Bozkıra ayrılan yoldan ilerliyoruz. Önce bu yolar şose denilen dar iki arabanın yan yana geçemeyecek kadar dardı. O günlerde yol gürazgahında Motorlu araçlardan daha çok, yollarda eşek ve kağnı arabaları görünürdü. Traktör yoktu. Daha çok tarlalarda öküzlerin çektiği sabanlar ve pulluklar görürdük.  
            Yollardan geçerken sağda ve solda Bozkır köylerinin isimleri yazan tabelalar bizi karşılıyor. Bizde tanıdık arkadaşların köy ismini, yollarda görmek için daha dikkatli bakıyoruz. Yolun sağ tarafında Boyalı, Ayvalıca, Kil dere ve Kayacılar köyler görülüyor. Sol tarafın da ise, Kuzörön, Kınık ve acılar köyleri yer alıyor. İşte bu yollarda girdikten sonra görsel olarak, metafizik duygular yükseliyor içimizde. Kendimizi bir başka hissediyoruz.
            Bu sınırdan itibaren bahar yağmuru yağmaya başlamış gibi oluyor. Yolumuz ilerledikçe çevremizdeki orman ve dağlar daha bir görünür oluyor. Dağlarda çamlar ve meşelerin kokusu ruha ve burundan ciğerlerimize dolmaya başlıyor. Aldığız oksijenler bollaşıyor. Böylece Bozkıra giriyoruz.
            Cuma günleri Bozkırın pazarını düşüyoruz. Bugünden daha çanlıydı. Antalya Yörükleri bile ihtiyaçlarını Bozkırdan karşılardı. O günlerde sık sık kan daları yüzden çay kenarında Cuma Namazı için abdest alanlar kurşunlara hedef olurdu. Şükür o kötü adetler unutuldu.
            Selçuklu eseri Çarşı camisine gidiyoruz. Tavanları, minber ve mihrabı orijinal ahşaptandır. Bu caminin geçmişinde meşhur hocalar görev yaptı.  Bildiğimiz kadar en meşhuru Fen ve Din ilmine hâkim ve öğrenci yetiştirmiş olan “Kör Tevfik" lakaplı Tevfik efendidir. Konuşmasının bir bölümünde“şart mı önemlidir, yoksa farz mı? Abdest namazın şartıdır. Abdest olmadan namaz kılınmaz. Şayet namaz dinin şartı olsaydı. Dünyada Müslüman kalmazdı. Ahırlıya fetva için bir adam gelir. Hanımına kızmış” eşekten inersem benden boş” demiş. Akrabaları fetvasını sorar. Hoca “ Siz eşeği bir ağaç altına çekin. Adam ağaca geçsin, oradan insin”  diye cevap verir. Camiden çıkıyoruz, Selçuklu eseri kemerli köprüyü ziyaret ediyoruz. .
            Bozkırın simgesi olan hükümet konağının yerinde yelleler esmiş, O konak kevgir bina olup tavanları ve merdivenler tahtadandı. Yürürken bina sallanır e sesler çıkardı. Bozkırın ortasında yükselen devasa bir kaya vardı. Elli yıl önce Türkiye’nin durumu malumdu. Hapishanelere “Dam” denirdi. Damın çatısı köylerdeki evlerin gibi topraktı. Bozkırda bıçakçılar, semerciler terziler ve ayakkabı tamircileri vardı. Evlerin bahçelerinde kavaklar olurdu. Cumaya pazar için gelenler eşeklerini kaklara bağlarlardı. Onların yerine binalar yükseliş.


          BAHAR VE İNSAN

Esti bu sabah, bahar mevsimi,
Gönlümü yakıyor, bahar rüzgârı,
Coşuyor baharla gönlüm bu sabah,
Kış uykusundan Yer Gök uyanır.

Ne güzel ya Rabbi, bahar mevsimi
Ruhlara zindelik,  güzellik verir,
Baharın kokusu ruhlara yürür,
Coşuyor ırmaklar, bahar sevinci.

Baharla tazelenir gönül karası,
Yağmurla gelen bereket güzel,
Güneşi, sıcağı, yağmurlar güzel,           
Koşuşan çocukla baharda güzel!.                                                                                                     

Ne güzel Rabbin, lezzetler bize,
Akıl bir güzel, nimetler sonsuz,
İnsanı yaratman gelmez ölçüye,
Seni tanımaya akıl yetişmez.

Bu bahar coşturur yaşayanları,
Tabiat yaşama heyecan katar,
Kırılan gönüller sevinçle coşar,
Baharla birlikte hayat yükselir.

Baharı tanıyan, bakar ve görür,
Yerdeki yeşillikle, donanır büyür,
Akıl fark ediyor bu güzelliği,
Çocukla koşan ruhlar övünür.