5 Mayıs 2015 Salı

GEÇMİŞTEKİ BOZKIRA BİR ZİYARET; Cemal ÇALIŞKAN

GEÇMİŞTEKİ BOZKIRA BİR ZİYARET
Cemal ÇALIŞKAN
            Günümüzden 181 yıl önce zamanın Padişahı tarafından Osmanlı ordusunun 70. alayının 4. taburunda görev yapan Bozkırlıların savaşta gösterdikleri kahramanlık sonucu Bozkıra Sancak vermiştir. Bu sancağın aslı Belediyede bulunmaktadır. Veriliş tarih:1834 Tarihiyle tescillidir” Bozkırdan söz ederken uzun süre önce yazdığım bir şiirden bir dörtlüğü buraya yamak istiyoruz. Bozkırın etrafı dağdır geçilmez/ Her şeyden geçilir senden geçilmez/ Soysuz namertlere yaşam çekilmez/ Adın Bozkır fakat he taraf yeşil/ Bozkırı anlatırken Rum bir ailenin sineması olduğu vakitten itibaren söz edeceğiz. İstiklal harbinde devletimiz yorgun ve fakirdi. Bozkırda öyle. Fakat Devletimiz zenginleştikçe siyasiler rant elde edecekleri bölgelere yatırımları yönlendiler. Bozkır gibi rant kazanç olmayan bölgelere gereken ilgiyi göstermediler. Tıpkı petrol olmayan ülkelerdeki halklara sahip çıkmayan Amerika gibiler.
            Bir bahar mevsimi, yeryüzü yemyeşil olmuş, canlanmış cuşe gelmişler. Ben varım yeniden dirildim diye haykırıyordu. İşte böyle bir günde, zamanımızdan kırk yıl öncesini hayal ederek, yola revan olmuşken hayal dünyasıyla bir Bozkır ziyareti” düştü gönülle. Yolculuk Konya’dan Bozkır’a. Konya’da söz edeceğimiz mekânlar var. Geçmişte Bozkırlıların anılarında yer almış olan yeler;  Karatay Belediyesi tarafından yaptırılan otogarın yerindeki, Eski Garaj vardır. Garajın karşısında Akseli'lerin Kahvesini söylemek gerekir. Orası Bozkırlıların buluşma mekânıydı. Kahvenin güneyinde Üç pınarlıların sahip oldu oteldi. Akselilerin kahvesinde polisler bir arama yapmıştı. Adamın biri fötür şapkasını masaya koydu. Belindeki tabancasını da çıkarıp şapkasının altına koymuştu. Polis aramasını yapıp gidince, tekrar silahı şapkasının altında alıp beline koydu.
            O günlerde Başta Akseliler olmak üzere Bozkırlıların özelikle Konya’da sözü geçerdi. Sözleri dinlenen insanlardı. Deccal lakabıyla meşhur olan Akseli hemşerimizin adını duymayan yoktur. Geçmişte Bozkırlılar, gurbette ve askerlikte aynı ana-babanın evlatları gibi kardeş gibiydiler. Bir yerde sözü dinlenen bir Bozkırlı varsa, Bozkırlılar güvende demekti
Konya ilçeleri içinde, Bozkırlılar kendilerine en yakın hemşeri olarak, Akören ve Hadimlileri görürlerdi. Onlar da bu düşünce içindeydiler.
            Bozkıra giden anayola çıkınca sağımızda ve solumuzda dükkânlar gözüküyor. Dükkânların üstlerinde “Bozkır” ismi çoğunlukta. Elbette Bozkırlı esnaf varken başka bir esnafa alış veriş yapmak Bozkırlıya yakışık almaz. Bozkırlı ve Hadimli Konya ve gurbette diğer hemşerilere göre daha bir dost olurlar. Bu gün, bu düşüncenin devam etiği toplumlar Karadeniz uşağı ve Doğulular devam ettirmekteler.
            Konya’yı çıkıyoruz, iki tarafımız Konya Şeker tarafından ağaçlandırılmış. Yol Çumra’ya. Çumra’dan Bozkır havasının esmeye başladığı Sarı oğlana ulaşıyoruz. Bozkıra ayrılan yoldan ilerliyoruz. Önce bu yolar şose denilen dar iki arabanın yan yana geçemeyecek kadar dardı. O günlerde yol gürazgahında Motorlu araçlardan daha çok, yollarda eşek ve kağnı arabaları görünürdü. Traktör yoktu. Daha çok tarlalarda öküzlerin çektiği sabanlar ve pulluklar görürdük.  
            Yollardan geçerken sağda ve solda Bozkır köylerinin isimleri yazan tabelalar bizi karşılıyor. Bizde tanıdık arkadaşların köy ismini, yollarda görmek için daha dikkatli bakıyoruz. Yolun sağ tarafında Boyalı, Ayvalıca, Kil dere ve Kayacılar köyler görülüyor. Sol tarafın da ise, Kuzörön, Kınık ve acılar köyleri yer alıyor. İşte bu yollarda girdikten sonra görsel olarak, metafizik duygular yükseliyor içimizde. Kendimizi bir başka hissediyoruz.
            Bu sınırdan itibaren bahar yağmuru yağmaya başlamış gibi oluyor. Yolumuz ilerledikçe çevremizdeki orman ve dağlar daha bir görünür oluyor. Dağlarda çamlar ve meşelerin kokusu ruha ve burundan ciğerlerimize dolmaya başlıyor. Aldığız oksijenler bollaşıyor. Böylece Bozkıra giriyoruz.
            Cuma günleri Bozkırın pazarını düşüyoruz. Bugünden daha çanlıydı. Antalya Yörükleri bile ihtiyaçlarını Bozkırdan karşılardı. O günlerde sık sık kan daları yüzden çay kenarında Cuma Namazı için abdest alanlar kurşunlara hedef olurdu. Şükür o kötü adetler unutuldu.
            Selçuklu eseri Çarşı camisine gidiyoruz. Tavanları, minber ve mihrabı orijinal ahşaptandır. Bu caminin geçmişinde meşhur hocalar görev yaptı.  Bildiğimiz kadar en meşhuru Fen ve Din ilmine hâkim ve öğrenci yetiştirmiş olan “Kör Tevfik" lakaplı Tevfik efendidir. Konuşmasının bir bölümünde“şart mı önemlidir, yoksa farz mı? Abdest namazın şartıdır. Abdest olmadan namaz kılınmaz. Şayet namaz dinin şartı olsaydı. Dünyada Müslüman kalmazdı. Ahırlıya fetva için bir adam gelir. Hanımına kızmış” eşekten inersem benden boş” demiş. Akrabaları fetvasını sorar. Hoca “ Siz eşeği bir ağaç altına çekin. Adam ağaca geçsin, oradan insin”  diye cevap verir. Camiden çıkıyoruz, Selçuklu eseri kemerli köprüyü ziyaret ediyoruz. .
            Bozkırın simgesi olan hükümet konağının yerinde yelleler esmiş, O konak kevgir bina olup tavanları ve merdivenler tahtadandı. Yürürken bina sallanır e sesler çıkardı. Bozkırın ortasında yükselen devasa bir kaya vardı. Elli yıl önce Türkiye’nin durumu malumdu. Hapishanelere “Dam” denirdi. Damın çatısı köylerdeki evlerin gibi topraktı. Bozkırda bıçakçılar, semerciler terziler ve ayakkabı tamircileri vardı. Evlerin bahçelerinde kavaklar olurdu. Cumaya pazar için gelenler eşeklerini kaklara bağlarlardı. Onların yerine binalar yükseliş.


          BAHAR VE İNSAN

Esti bu sabah, bahar mevsimi,
Gönlümü yakıyor, bahar rüzgârı,
Coşuyor baharla gönlüm bu sabah,
Kış uykusundan Yer Gök uyanır.

Ne güzel ya Rabbi, bahar mevsimi
Ruhlara zindelik,  güzellik verir,
Baharın kokusu ruhlara yürür,
Coşuyor ırmaklar, bahar sevinci.

Baharla tazelenir gönül karası,
Yağmurla gelen bereket güzel,
Güneşi, sıcağı, yağmurlar güzel,           
Koşuşan çocukla baharda güzel!.                                                                                                     

Ne güzel Rabbin, lezzetler bize,
Akıl bir güzel, nimetler sonsuz,
İnsanı yaratman gelmez ölçüye,
Seni tanımaya akıl yetişmez.

Bu bahar coşturur yaşayanları,
Tabiat yaşama heyecan katar,
Kırılan gönüller sevinçle coşar,
Baharla birlikte hayat yükselir.

Baharı tanıyan, bakar ve görür,
Yerdeki yeşillikle, donanır büyür,
Akıl fark ediyor bu güzelliği,
Çocukla koşan ruhlar övünür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder