28 Mart 2014 Cuma

PİRİMİZ AHMET YESEVİ HAZRETLERİ;,, Cemal ÇALIŞKAN

PİRİMİZ AHMET YESEVİ HAZRETLERİ
Cemal ÇALIŞKAN
“Günümüzde, Hoca Ahmet’in Hikmetlerine ve Şeyh Edibali’nin öğütlerine devlet yetkililerinin her zamankinden fazlaca gönül vermesi gerekir. Bu zıtlaşmayı ülke uzun süre kaldıramaz.” Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili Çeşitli Üniversite Hocaları tarafından sunulan bildirilerin Prof. Mahmut Esat Coş an’ın yazdığı bir önsözle kitaplaştırılmıştır. Fakat önceden hocalara konular verilmediği için hepsi de aynı bilgileri tekrar etmişlerdir. Böylece hocalardan birisinin yazdıklarını okuyan diğerlerini de okumuş oluyor. Çünkü hepsi aynı şeyleri söylemişlerdir. Bu bilgi şölenini hazırlayanlar, hocalara sen Ahmet Yeevinin “ itkadi yönünü”, sen fıkıh yönünü, sen edebiyat yönünü, sen İslami anlatma teknik yönünü ve Tasavvuf yönüne hazırlan gibi konular dağıtılmış olsaydı, hem hocaların emekleri karşılığını görür, hem de okuyan kişi hocanın çeşitli alanlardaki bilgilerini öğrenmiş olurdu. Bu sebeple orginazatörlük çok önemlidir.
Daha önce Ahmet Yeseviden Köyodaları isimle yazdığım yazıda söz etmiştim. Demiştim ki, Şehirlerde İslam terbiyesi dergâhlarda öğretilirken, köylerde de, söz konusu olan odalarda öğretiliyordu. Ahmet Yesevi, doğduğu ve yaşadığı memlekette “ismine” Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan gibi hitap etmişlerdir. Oralarda bu isimle anılmaktadır. Türklerin yaşadığı Orta Asya Bozkırlarında “Medine de Hazreti Muhammet, Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi” sözleri bir darbı mesel haline getirilmiştir.  Bu yazımda, sözünü ettiğim kitaptan alıntılar yaparak Ahmet Yeseviyi anlatmaya çalışacağım. O “laf ebesi, kal ehli değil, hal ehli bir insandır. Allah amelleri niyetlere göre değerlendiriyor. İnsanlar iş yapmaya koşuyor ama herkesin niyeti, başka başkadır. Ancak Kulluk için yaratıldıkları bilincinde olanların çalışmaları iki cihanda geçerli olacaktır. Bu niyetle yapılan işler, dinimizce makbüliyete geçmektedir. Peygamberimiz, âlimler yeryüzünün ışıklarıdır, ayrıca peygamberlerin varisleridir” buyurmuştur.
Ahmet Yesevinin doğduğu yer, Kazakistan’ın güneyinde, Özbekistan'ın dışında bulunan, Doğu Türkistan’dan sayılan Sayran denilen bir yerdedir. Hocası Yusuf Hamedaniye 27 yaşında intisap etmiştir. Ahmet Yesevi zamanını üçe ayırmış olup bir kısmını öğrenci okutmak, bir kısmıyla ibadet, diğeriyle de dünya geçimini temin etmeye ayırmıştır. Bütün tarikatlarda her şeyin aslı esası helal lokmaya dayanır. Alın teriyle yaşamak ve elinin emeğini yemek, kimseye yük olmamak ve kazandığını başkalarına yedirmek esastır. Ahmet Yesevinin takip ettiği yol ve öğretisi buna dayanır. Efendimiz “Köyden Medine gelen bir Araba hoş geldin diye elini uzattı. Arapın elleri nasırlı olduğu için çekindi. Efendimiz Arab’ın elini tutarak esas öpülmesi gereken senin elindir. Kişinin kendi eliyle kazanıp yediği lokmadan daha hayırlı bir lokma yememiştir” buyurdu. Yunus Emre de “Dürüst kazan, ye, yedir, Bir gönül ele getir.” Diyerek alın teriyle kazanmanın yüceliğine vurgu yapmaktadır. Her tarikat liderinin bir meslek sahibi olup kendi el emeğini yediği bilinmektedir. Ahmet Yesevinin babası Sayram'ın tanınmış kişilerinden olup, keramet ve menkıbeleriyle tanınır, Hz. Âlinin ahfadından olduğu kabul edilen şeyh İbrahim adında bir zattır.
Babası ve annesi çocukken öldüğü için ablası Yeseviyi alıp 7 yaşında Yesevi şehrine getirmiştir. İlk tahsilini burada yapmıştır. Yesevi M. 1166 yılında vefat etmiş mezarı üzerindeki türbe XIV. Asırda Timur tarafından yeniden tamir edilmiş, bu tamirat iki yıl sürmüştür. Timürun yenilmezliği Yeseviye gösterdiği saygıdan ileri geldiği inancı Türkistan’da hâkimdir. Yesevinin ahlaki görüşü: Haddini bilmek, Allah’a ve insana saygı duymak ve geniş hoşgörülü olmaktır. Gurur, kibir ve riya gibi menfi sıfatlar Müslüman’a yakıştırılamaz, demiştir. Onun hikmetlerinden bir dörtlük:” İnsan odur, fakir olup yolda yatsa, Toprak gibi âlem halkı basıp geçse, Yusuf gibi kardeşi köle diye satsa, Kulun kulu, o kul ne diye gururlansın” der. Sultan Sencer kendisine yüklü bir hediye göndermiş, o da hepsini fakirlere dağıtmıştır. Yesevi hayatını helal lokmayla geçirmiştir. Hikmetlerinde bir dörtlükte: molla müftü olanlar, yalan fetva verenler, akı kara kılanlar cehenneme girmişler,
            Kadı, imam olanlar, haksız dava kılanlar, Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar. Rüşvet alan hâkimler, haram alıp yiyenler, Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.”demiştir.
Güçlüyken, üstünken kavgadan vazgeç. Kızgınken yumuşak davran, hata yapma. Benlikten geçmeyince tevazu sahibi olamazsın. Hak yoluna giremezsin. Nefsini pak edemezsin. Yalancılar Hz. Muhammendin ümmetinden değildirler. Yalancıya cennet yoktur. Yalan söyleyenler imansız gidenlerden olurlar. Aşk sırrını her namerde söyleme, ne kadar yakarsan yak, rüzgârlı yerde çıra yanmaz. Anadolu’nun her bir tepesinde Horasan erlerinin mezarları bulunmaktadır.  Anadolu’nun manevi fatihleri Hacı Bayram Veli, Hacı Bek taş-ı Veli, Yunus emre ve Mevlana her bakımdan Ahmet Yesevinin yolunun temsilcileridir. “Garip görseniz, incitmeyin siz, Garip görseniz, dağ etmeyin siz, Garip Ahmet sözü asla eskimez, eğer yer altına girse, çürümez.” Yesevi Türk boylarına, daha açık bir deyişle, kırsal kesimin sade insanlarına sesleniyordu. İlmin yüceliğine rağmen, halk sadeliğine inmenin sırrına ermiştir. Mevlana “ Arifin yetmiş iki dili olmalı” der. O her yerde ehlisünnet inancını sade olarak Türk halkına anlatmıştır. Yesevi göre” Cümle yaratılmışlara bir göz ile bakmayan, Halka müderris olsa hakikatte asidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder