PİRİMİZ AHMET YESEVİ HAZRETLERİ
Cemal ÇALIŞKAN
“Günümüzde, Hoca Ahmet’in
Hikmetlerine ve Şeyh Edibali’nin öğütlerine devlet yetkililerinin her
zamankinden fazlaca gönül vermesi gerekir. Bu zıtlaşmayı ülke uzun süre
kaldıramaz.” Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili Çeşitli Üniversite Hocaları
tarafından sunulan bildirilerin Prof. Mahmut Esat Coş an’ın yazdığı bir önsözle
kitaplaştırılmıştır. Fakat önceden hocalara konular verilmediği için hepsi de
aynı bilgileri tekrar etmişlerdir. Böylece hocalardan birisinin yazdıklarını
okuyan diğerlerini de okumuş oluyor. Çünkü hepsi aynı şeyleri söylemişlerdir.
Bu bilgi şölenini hazırlayanlar, hocalara sen Ahmet Yeevinin “ itkadi yönünü”,
sen fıkıh yönünü, sen edebiyat yönünü, sen İslami anlatma teknik yönünü ve
Tasavvuf yönüne hazırlan gibi konular dağıtılmış olsaydı, hem hocaların
emekleri karşılığını görür, hem de okuyan kişi hocanın çeşitli alanlardaki
bilgilerini öğrenmiş olurdu. Bu sebeple orginazatörlük çok önemlidir.
Daha önce Ahmet Yeseviden
Köyodaları isimle yazdığım yazıda söz etmiştim. Demiştim ki, Şehirlerde İslam
terbiyesi dergâhlarda öğretilirken, köylerde de, söz konusu olan odalarda
öğretiliyordu. Ahmet Yesevi, doğduğu ve yaşadığı memlekette “ismine” Pir-i
Türkistan, Hazret-i Türkistan gibi hitap etmişlerdir. Oralarda bu isimle anılmaktadır.
Türklerin yaşadığı Orta Asya Bozkırlarında “Medine de Hazreti Muhammet,
Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi” sözleri bir darbı mesel haline
getirilmiştir. Bu yazımda, sözünü
ettiğim kitaptan alıntılar yaparak Ahmet Yeseviyi anlatmaya çalışacağım. O “laf
ebesi, kal ehli değil, hal ehli bir insandır. Allah amelleri niyetlere göre
değerlendiriyor. İnsanlar iş yapmaya koşuyor ama herkesin niyeti, başka
başkadır. Ancak Kulluk için yaratıldıkları bilincinde olanların çalışmaları iki
cihanda geçerli olacaktır. Bu niyetle yapılan işler, dinimizce makbüliyete
geçmektedir. Peygamberimiz, âlimler yeryüzünün ışıklarıdır, ayrıca
peygamberlerin varisleridir” buyurmuştur.
Ahmet Yesevinin doğduğu yer, Kazakistan’ın
güneyinde, Özbekistan'ın dışında bulunan, Doğu Türkistan’dan sayılan Sayran
denilen bir yerdedir. Hocası Yusuf Hamedaniye 27 yaşında intisap etmiştir.
Ahmet Yesevi zamanını üçe ayırmış olup bir kısmını öğrenci okutmak, bir
kısmıyla ibadet, diğeriyle de dünya geçimini temin etmeye ayırmıştır. Bütün
tarikatlarda her şeyin aslı esası helal lokmaya dayanır. Alın teriyle yaşamak
ve elinin emeğini yemek, kimseye yük olmamak ve kazandığını başkalarına
yedirmek esastır. Ahmet Yesevinin takip ettiği yol ve öğretisi buna dayanır.
Efendimiz “Köyden Medine gelen bir Araba hoş geldin diye elini uzattı. Arapın
elleri nasırlı olduğu için çekindi. Efendimiz Arab’ın elini tutarak esas
öpülmesi gereken senin elindir. Kişinin kendi eliyle kazanıp yediği lokmadan
daha hayırlı bir lokma yememiştir” buyurdu. Yunus Emre de “Dürüst kazan, ye,
yedir, Bir gönül ele getir.” Diyerek alın teriyle kazanmanın yüceliğine vurgu
yapmaktadır. Her tarikat liderinin bir meslek sahibi olup kendi el emeğini
yediği bilinmektedir. Ahmet Yesevinin babası Sayram'ın tanınmış kişilerinden
olup, keramet ve menkıbeleriyle tanınır, Hz. Âlinin ahfadından olduğu kabul
edilen şeyh İbrahim adında bir zattır.
Babası ve annesi çocukken öldüğü
için ablası Yeseviyi alıp 7 yaşında Yesevi şehrine getirmiştir. İlk tahsilini
burada yapmıştır. Yesevi M. 1166 yılında vefat etmiş mezarı üzerindeki türbe
XIV. Asırda Timur tarafından yeniden tamir edilmiş, bu tamirat iki yıl
sürmüştür. Timürun yenilmezliği Yeseviye gösterdiği saygıdan ileri geldiği
inancı Türkistan’da hâkimdir. Yesevinin ahlaki görüşü: Haddini bilmek, Allah’a ve insana saygı duymak ve
geniş hoşgörülü olmaktır. Gurur, kibir ve riya gibi menfi sıfatlar Müslüman’a
yakıştırılamaz, demiştir. Onun hikmetlerinden bir dörtlük:” İnsan odur, fakir
olup yolda yatsa, Toprak gibi âlem halkı basıp geçse, Yusuf gibi kardeşi köle
diye satsa, Kulun kulu, o kul ne diye gururlansın” der. Sultan Sencer
kendisine yüklü bir hediye göndermiş, o da hepsini fakirlere dağıtmıştır.
Yesevi hayatını helal lokmayla geçirmiştir. Hikmetlerinde bir dörtlükte: molla
müftü olanlar, yalan fetva verenler, akı kara kılanlar cehenneme girmişler,
Kadı, imam olanlar, haksız dava
kılanlar, Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar. Rüşvet alan hâkimler, haram
alıp yiyenler, Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.”demiştir.
Güçlüyken, üstünken kavgadan vazgeç.
Kızgınken yumuşak davran, hata yapma. Benlikten geçmeyince tevazu sahibi
olamazsın. Hak yoluna giremezsin. Nefsini pak edemezsin. Yalancılar Hz. Muhammendin ümmetinden
değildirler. Yalancıya cennet yoktur. Yalan söyleyenler imansız gidenlerden
olurlar. Aşk sırrını her namerde söyleme, ne kadar yakarsan yak, rüzgârlı yerde
çıra yanmaz. Anadolu’nun her bir tepesinde Horasan erlerinin mezarları
bulunmaktadır. Anadolu’nun manevi
fatihleri Hacı Bayram Veli, Hacı Bek taş-ı Veli, Yunus emre ve Mevlana her
bakımdan Ahmet Yesevinin yolunun temsilcileridir. “Garip görseniz, incitmeyin
siz, Garip görseniz, dağ etmeyin siz, Garip Ahmet sözü asla eskimez, eğer yer
altına girse, çürümez.” Yesevi Türk boylarına, daha açık bir deyişle, kırsal
kesimin sade insanlarına sesleniyordu. İlmin yüceliğine rağmen, halk sadeliğine
inmenin sırrına ermiştir. Mevlana “ Arifin yetmiş iki dili olmalı” der. O her
yerde ehlisünnet inancını sade olarak Türk halkına anlatmıştır. Yesevi göre”
Cümle yaratılmışlara bir göz ile bakmayan, Halka müderris olsa hakikatte
asidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder