19 Ocak 2016 Salı

Temerrütte mi düştük?, Bülent ESİNOĞLU

Temerrütte mi düştük?
Bülent ESİNOĞLU
Borçlarımızı ödeyemez duruma düşmeye temerrütte düşmek denir. Böyle ekonomik terimler herkes anlamasın diye ya İngilizce söylenir, ya da Arapça…
Merkez Bankasında, 28 milyar net, 90 milyar dolar bürüt rezerve kalmış. 200-230 milyar dolar, hemen ödenmesi gereken borçları, 28 milyar dolar ile ödeme imkânımız yok.
Başka bir şekilde söylersek iflas ettik.
Artık Bütçenin Net Hata Noksan kaleminde de, fazlalık çıkmıyor. Çıksa da çok az. Milyon dolarlar mertebesinde. Çok sevdiğimiz Suudi Arabistan da, artık kendi derdine düştü sayılır.
Zaten 750-800 milyar liralık bir ekonomiyi, 90 milyar dolarla garanti altına almanız. Ve bu nedenden ötürü, yeniden borçlanmanız zor görünüyor.
Hadi buna iflas ettik demeyelim de; 
Merkez Bankası piyasayı düzenleme yetisini tamamen kaybetti diyelim.
Neresinden bakarsanız bakın, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, ulusal pazarlarımız yabancıların kontrolünde… Onlar sıcak para getirirse büyüyoruz. Sıcak para gelmezse, küçülüyoruz.
Borçları ödemek için yeni ve yüksek faizli (%11,23)  borç bulmanız gerekiyor. Eğer jeopolitik riskler bu şekilde yükselmeye devam ederse, daha yüksek maliyetlerle borçlanmak zorunda kalacağız.
Elin oğlu sadece alacağımız faizin borcunu yükseltmekle kalmıyor. Bir de siyasi tavizler istiyor. Mesela PKK ile mücadele etme, müzakere et diye. Anayasayı değiştir. Bununla da yetinmiyor. Belediyelerin suyunu özelleştir. Hava alanlarını bana ver. V.s.
Neden dışarıdan sermaye bulamazsak büyüyemiyoruz. Neden bizim tasarruflarımız, bizim büyümemize yetmiyor?
Neden sürekli teknoloji açığı veriyoruz? Ve bu teknolojiler için büyük bedeller ödüyoruz?
Sanayimiz neden dışa bağımlılıktan hiç kurtulamıyor?
Neden bizim zenginimiz, bizim ülkemize yatırım yapmak yerine başka ülkelere yatırım yapıyorlar?
Milli servetler neden yabancı ortaklı firmaların elinde birikiyor? Ve Türk ekonomisi bu yabancı ortaklı sermayenin kararlarına terk ediliyor?
Ekonomiyi yönetenlerin siyaseti yönetmediğini mi sanıyoruz?
Kendi yağımızla kavrulmayı neden ayıp sayıyoruz?
Bizim olmayan paraları alarak neden kendimizi yabancıların insafına bırakıyoruz?
Türk halkı çok mu tembel, üretemiyor mu?
Yoksa ürettiklerine birisi baştan el mi koyuyor?
Yoksa Türk zengini Türk mü değil?
Neden hiçbir komşumuz ile doğru dürüst ticaret yapamıyoruz? Hep mi komşularımız kabahatli?
Yukarda anlattığım, düzenden beslenenler, bu düzen değişmesin diye, halkımızı enformasyonla zehirliyorlar.
Zehirlenen halkımız seçim zamanları geldiğinde, beyninin ortasına yumruk almış boksör gibi yere yığılıyor.
Çare planlı üretim ekonomisidir. Mustafa Kemal’in denenmiş sınanmış, yanlış olmadığı anlaşılmış olan yoludur.
Gönderen: Vedat KÖLE

15 Ocak 2016 Cuma

DÜŞÜNME ZAMANI _ Rifat Serdaroğlu

DÜŞÜNME ZAMANI
Rifat Serdaroğlu
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini seven herkesin düşünme zamanıdır. Türkiye’yi sevmiyor olabilirsiniz, ama kendinizi-çocuklarınızı seviyorsanız, sizin için de düşünme zamanıdır. Hem de enine-boyuna iyice düşünüp, sonra da süratle eyleme geçmek zamanıdır.
-Bir arada barış ve huzur içinde yaşamak istiyor muyuz?
-Çocuklarımıza, çağdaş, hür, fırsat eşitliğinin var olduğu, güçlü sosyal devlet ve demokrat parlamenter bir düzen bırakmak istiyor muyuz?
-Çocuklarımızın, Irak-Suriye’deki çocukların içinde bulundukları şartlardaki
gibi mi yoksa Almanya-İngiltere’deki çocukların sahip oldukları şartlar gibi mi yetişmelerini istiyoruz?
-Herkesin inancını özgürce yaşadığı, kimsenin kimseyi inancından-etnik kökeninden dolayı rahatsız etmediği, çalışanın hak ettiğini aldığı bir toplumda yaşamak istiyor muyuz?
Eğer istiyorsak, bunları gerçekleştirebilmenin tek yolunun da siyasetten geçtiğini bilmemiz gerekir.
Seçtiğimiz ve ülke yönetimini teslim ettiğimiz siyasetçiler ehil ve namuslu kişilerse, ülkemiz yukarıdaki şartlara kavuşur, bizler de rahat ederiz.
Seçtiğimiz siyasetçiler, kendi çıkarlarını düşünen-ham-yabancıların piyonu olacak kadar zayıf kişiler olursa, geleceğimiz nokta, 2016 Ocak ayı Türkiye’si gibi olur…
Siyasette mucize yoktur, başarmak için çok çalışmak zorundasınız.
Siyasette başarının yerini hiçbir mazeret tutamaz. Yapamadıysanız gideceksiniz. Ben geldim ama gitmem, diye düşünen sapkın siyasetçiler olursa, lütfen tarihe baksınlar. Nasıl süpürüldüklerini göreceklerdir.
Türkiye’nin bugünkü durumunun tek sorumlusu AKP ve onun mutlak sahibi, Erdoğan’dır.
14 senedir Türkiye’yi Erdoğan yönetiyor. Irak-Suriye-Rusya politikaları, Erdoğan’ındır.
Cemaat denen "Terör Örgütünü" Türk Devletinin içine sokan Erdoğan’dır.
Türk Ordusunun Komuta Heyetine Cemaatin Kumpas kurmasını görmeyen, Erdoğan’dır.
Oslo-İmralı-Kandil’de PKK ile yapılan görüşmelerde emir, Erdoğan’ındır.
"Çözüm Politikası" denen saçmalığın sahibi, Erdoğan’dır. Vazgeçen de Erdoğan’dır.
Bombalar-silahlar şehirlerimizde depolanırken, hendekler-tüneller kazılıp, mühimmat depolanırken Valilere "Bunlara dokunmayın" emrini verdirten Erdoğan’dır…
Şimdi, Türk Milleti olarak, Erdoğan ile ilgili olarak düşünme zamanıdır.
Eğer hala Erdoğan’la ve onun ucube demokrasi anlayışı ile devam etmek istiyorsanız, ülkede bundan sonra olacaklardan sizler de sorumlusunuz demektir.
HDP denen parti, Bölücü PKK Narko-Terör örgütünün sözcüsüdür. Mutlak sahibi Öcalan’dır. Bunların bu tutumlarıyla Türkiye’ye verebilecekleri olumlu hiçbir katkıları olamaz. Özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızın, bu konuda çok iyi düşünme zamanıdır.
MHP, ülke yangın yerine dönmüşken koltuk kavgasının verildiği, Bahçeli’nin hala ve ısrarla AKP’ye destek vermeye devam ettiği, yönetim değişikliği olmazsa ilk yapılacak seçimde baraj altında kalacağı kesin olan bir partidir.
Milliyetçilerin düşünme, hem de iyice düşünme zamanı geldi de geçmek üzere!
CHP, kendi seçmeninde birliği sağlayamadı ki tüm seçmenden oy alabilsin! Telaşla, Atatürk düşmanlarından Kürtçülere, Cemaatçilerden sağ partilerde dikiş tutturamayan eli-kolu uzun adamlara kadar bir sürü işe yaramaz insanı topladı. Gökteki yıldızlara kadar her şeyi vaat ettiği halde Türk Milletinin derdine çare olacak oy alamadı. Olacak gibi de görünmüyor…
İşte bu sebeplerden "Düşünme Zamanı" dedim...
Türk Milleti ve Türk siyasetini yönlendirme yeteneğine sahip vatanseverlerin şapkalarını önlerine koyup, iyice düşünme zamanıdır.
Türk Milleti ya kendi partisini kuracak ve kaderine el koyacak, ya da 2016 sonbaharında yapılması hesaplanan bir seçimde TBMM’ye 2 partinin girmesini seyredecek.
Sonrası mı? Sonrası yok ki zaten!
Vatan’ın kıymeti o zaman anlaşılacak ama iş işten geçmiş olacak…
Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Ocak 2016
Rifat Serdaroğlu: 
------------
“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir.”
Mehmet Akif ERSOY

14 Ocak 2016 Perşembe

KAOTİK AVRUPA... Yalçın KOÇAK 18. Dönem Sakarya Milletvekili

KAOTİK AVRUPA...
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
1947 yılında başlayan, onlara göre Birleşik Avrupa, bize göre Avrupa Emperyalizmi ya da Haçlı ittifakı oluşturulurken ilk hedef belliydi. İngiliz ile Fransız gizli korkuları olan Almanya’dan emin olmak için, Amerika’nın yedeğinde Fransa Kralı Henry’nin “büyük proje” dediği Churcill’in de Birleşik Avrupa diye telaffuz ettiği bu günün Europa Union'u AB'si artık Almanların ekonomik olarak taşımaktan zorlandığı, sıkıldığı adeta “sayım, suyum yok ben oynamıyorum” noktasına geldiği günlerdeyiz.
İngiliz, adasında AB günlük politikalarının dışında imiş gibi gözüküyorsa da, İskoçya bağımsızlığının referandum sandık çalımlarıyla alınmış sonucu tarafları tatminden uzak, yakın zamanda başka sıkıntılara gebe bir gündem var adada.
İrlandalılar ise, İngiliz kibrinden bezmişler. Akşam sabah, Kelt olduklarını ve baskı altında tutulamayacaklarını haykırmaya başlayacaklardır...
Avrupa’nın küçük ülkeleri Belçika, Danimarka, Hollanda kendi içinde bölgesel kaotik hadiselere gebeyken, AB’nin dertlerine elbette kayıtsız kalacaklar. İskandinavlarda öyle.
İki paralık göçmen alacaklar diye, şaşkınlıklarını ve gündelik stabilitelerinin allak bullak olduğunu gördük.
Hiçbir Avrupa Devleti savaş veya olağanüstü hal şartlarına hazırlıklı değil.
Otoyollardaki kazalarda görüyoruz, bir anda trafik ekipleri, sağlık ve itfaiye, kurtarma ekipleri yerden bitercesine kaza mahallerine geliyor ama olağan dışı çalışılmamış bir konuda şaşırıp kaldıklarını görüyoruz. Tabii afetlerde ne yapacaklarını bilmiyorlar; Etna, Vezüv, Pompei bu sene birden tütecek gibi..
İtalya’da ki Etrüsklerimizi Antalya’mıza bekleriz. Hep doğudan göç alacak değiliz ya.
İngilizler acaba hiç okyanusta olacak bir depremin olası etkisi bir tsunami’den adanın nasıl etkileneceğine dair bir simülâsyon çalışması yapmışlar mıdır? Zannetmiyorum. İber yarımadasında ki İspanya’nın da bu yıl işi zor. Hem Katalan meselesi, hem işsizlik, gelir dağılımında ki adaletsizlik, pahalılık, AB kaynaklarının kesilmesi turizm gelirlerindeki düşüş sıcak kanlı hispanikleri patlama noktasına getirmiş, sabırları kalmamış, ümitsizliğe kapılmış İspanyollar kurtarıcı aramaya başlamışlar bile.
Bu yıl AB’nin sorunlu bir yılı olacak.
Wolks Vagen iflası ötelenmiş, gizlenen bir yapıydı, sadece o mu?, bilinen 18 ismi dev içi boşaltılmış yapı var, gizleniyor. Akşam sabah ipliği pazara düşer.
Patlayan şirket sayısı 100'de durursa ne ala!.
Merkel hanım sanki eski müttefiki Türklerin kıymetini yeni yeni anlamaya başladı gibi, yazmıştık ki; “Alman çeşmesinin başında on Alman vatandaşına suikast tertip edildi. Bu eyleme başka ad verilemezdi. Germen Türk yakınlaşması ve Türklerin 3. binin yükselen yıldızının olacağının Almanlar tarafından da görülerek tavır alınması ve bu yeni eksen kimleri ürküttüyse??? Bu vahşeti yaptırana misli ile mukabele edilmez ise daha çok başımız ağrıyacaktır,” biline...
Bize ne yapıp, edip Rus’un uçağını düşürtenler, ya da bizim omzumuz üzerinden ateş edenler  bilsinler ki bu oyun halklar arasında karşılık bulmadı. Halklar birbirini yeterince tanıdı, düzmece tarihin yalanlarıyla kandırılmış halklar bu dolmaları yutmadı, yutmayacak da!
Bizi Suud’a payanda yaparak, İran’la papaz etmeye çalışanlar ve içeride ki dış mihraklı uzantıları illa ki var, bu model hesapsız kasabın işine döner, masat başka kafaya düşer.
Suud’un bedevi krallarından da, halktan kopuk israf ve işret içinde yaşayan prenslerinden de halk zaten bezmiş, bıkmış. rejim zaten sallantıda!.
İran öyle mi; Kasr-ı Şirinden beri hiçbir niza’mızın, problemimizin olmadığı bir komşumuz ve elitist bir demokrasi ile yönetiliyor. Üç turlu seçim ile adayların en iyilerini seçerek meclisini oluşturuyor ve biz o rejime Molla rejimi diyoruz.
O mollalar her biri en az iki dil biliyor, üç üniversite bitirmiş, sarığının rengi nesebini, kat sayısı da ilmini anlatıyor, anlayana. Onlar Mezopotamya da ki terörün oraya dışarıdan sokulmuş bir suni virüs olduğunu çok iyi okuyorlar. Daha yüzyılı bile dolmamış, İsrail dâhil tüm devletlerin o çölde yok olacağını pek alâ biliyorlar. Sıfır dolar borçları olduğu gibi, Stok varlıkları da trilyon dolar. Globalistlerin iştahını kabartan bir hazine.
Filistin’de ki savaş sahnesi nerelere taşındı?, farkında mıyız?
Filim içinde filim var. Ne de olsa dünya Film endüstrisi adamların ellerinde, hani şehirlerde gezen hisseli harikalar kumpanyası vardı.
Bu da hisseli savaş kumpanyası.
Savaş çadırını istediği yere kuruyor. 
Çözüm; bunların beslendiği damarları kurutmak.
Bizim şakirdler bakalım bu işi nasıl kavrayacak...

4 Ocak 2016 Pazartesi

Rusya ile ne zaman çatışsak… Bülent ESİNOĞLU

Rusya ile ne zaman çatışsak…
Bülent ESİNOĞLU
Rus uçağı düşürüldükten sonra, yeniden Türk/Rus savaşlarını ve bu savaşların etkilerini, tarihten hızla okudum.
Önce şunu hatırlatmamda sayısız yarar var. Bilindiğinin aksine, Osmanlı en çok toprak ve itibar kaybını Kızıl Sultan döneminde yaşamıştır.
Rusların 1878 yılında, Ayastefanos’a girmesi, yani Yeşilköy’e gelmesi; Osmanlı Payitahtının sonu anlamına geliyordu.
İngilizlerin araya girmesi ile Berlin Konferansı yapılmış, İngilizlerin bu yardımına karşılık Kıbrıs İngilizlere bırakılmış, Mısır İngilizlerin nüfuz alanına terk edilmiştir.
Bosna Hersek Avusturya-Macaristan işgaline terk edilmiştir. Romanya, Karadağ ve Sırbistan bağımsızlıklarını elde etmişlerdir.
Besarabya’nın yanı sıra, Kars, Ardahan ve Bakü Ruslara bırakılmıştır.
Dinin siyasetteki yeri artıkça, Osmanlı geri gitmiş, çağın sanayi devrimi ve çağın modernizasyon hareketinin arkasında kalmıştır.
Durup dururken ortada bir maddi çıkar yokken, Ruslarla bir kez daha çatıştık. Bu kez, Kızıl Sultan’ın zamanındakinden farklı olarak, sahnede İngilizlerin yerine Amerikalılar var.
Uçağı düşürdük, koşa koşa Amerika’ya gittik. Tarihten ders çıkarmadığımız için tarih tekerrür ediyor.
Bu kez, Berlin Konferansı yerine, İncirlik Mutabakatı imzalandı. Aynı II Abdülhamit’in Kıbrıs’ı bahşetmesi gibi, bu kez de, İncirlik’i bahşettik.
Alman gazeteleri şimdiden yazıyor. Türkiye bölündü diye…
Şu bir gerçek ki; Osmanlı da istibdadın en yüksek olduğu dönemde, en çok toprak kayıpları olmuştur.
İstibdat ile önce kazandığını sananlar, daha fazlasını dışardan gelen saldırılarla kaybederler.
Hitler için de öyle değil mi? Önce kazandığını sandı. Sonra daha çoğunu kaybetti.
İngilizler Berlin Konferansı ile II. Abdülhamit’i ve Payitahtı kurtarmışlardı. Ancak, İngilizler bu işten epeyce karlı çıkmışlardır.
Günümüze gelirsek, Amerika’nın mevcut siyasileri kurtarması adına neler alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Suriye’de yürütülen siyaset, her an Ruslarla bir çatışmaya gebedir. Her Allah’ın günü Esad 300 bin kişinin katilidir, ifadesini tekrarlamanın bize ne yararı olur? Ruslarla bizi biraz daha çatışmaya yaklaştırır.
Mustafa Kemal Devrimlerinin yolundan çıkınca, onun bunun oyuncağı olacağımız baştan belliydi.
“Dönülmez akşamın ufkundayım. Vakit çok geç. Bu son fasıldır, ey ömrüm nasıl geçersen geç.”
Nasıl ki Kızıl Sultanı tahtından indirme imkânı yoktuysa, bu gün de bu siyasi iktidarı değiştiremediğimiz sürece, belirlenmiş kaderimize doğru hızla ilerleyeceğiz.
Amerika siyasi iktidarı kurtaracak ama Türkiye kaybedecek!
***
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
Sayın Esinoğlunun  tahlillerine ne ilave ne de eleştiri yapmak hadim değil. Katılıyorum. Ancak savaş burada deği ki. Dahildeki yanlış gaflet dalalet uygulamaları dış siyasetin de temelini teşkil ediyor. Oyun oynanan  saha bütçelerimizi ve eğitimlerimizin anayasamızın 5., 35. 166. ve 58. maddelerine aykırı olarak açık bütçe ve ulusal eğitime has  uygulaması olan 4+4+4 eğitimidir. Her şeyi, bilime değil de dine dayandıran görüşler artık dünyadan kalktı. Bu görüşlerle yola çıkan devlet yok. Bütçeler zaten ihanetin odaklaştığı bir konudur. 2004 te Türkiye Cumhuriyeti bütçesi 150 Milyardı. ve  8.162.000 KG altın alım gücünde idi. 2015 bütçesi ise 464 milyardır. Ve bu para ile ancak 4.800.000 kg altın alınabiliyor. Bu ne her yıl muntazaman %6 kalkınsak dahi  11  senede %66 kalkınabiliriz. Yani bütçemizi en fazla 150+90=240 milyar olabilir. O halde 464 milyar nereden geliyor. Para basılarak paramızın kudretinin düşürülmesinden geliyor. İşte bu Gaflet-i milliye uyguylamasıdır. Savaş cephesi saçmalık cephesi gaflet -cephesi ne derseniz deyin. işte buradadır. Asıl suçluluk işte budur.8.162.000 kg altın alan hazinemiz 4.8000.000 KG altın alım gücüne düşürülmüş nufusumuz da 7 milyon artmıştır: İşte yaşadıklarımızın sebebi budur. Başkanlık sistemi olmaması asla değildir. Baştakilerde bilim kafası olmaması daha fecisi bunların " Bilim Çin'de bile olsa gidip alan" ve Beşikten mezara bilim okuyan Müslümanlık cinsinden olmamalarıdır.  Mücadele sahası ve cephesi de DENK bütçe istemekten geçer. DENK bütçeyi kim isteyecek. Bütün Türk milleti. Kim yapacak Hükümet ve TBMM neden yapılmıyor? Bu sorunun yanıtı yoktur. Bu sorunun da yanıtı" Memleketin dahilinde iktidara sahip  olanlar gaflet dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler" in içinde vardır. Değerli bir Makine  yüksek Mühendis olana sayın Bülent Esinoğlu gibi gibi canlı kalabilmiş ayakta durabilmiş vatanseverlerin bulunması  bir ümit ve ışıktır.
Dr. AYTEKİN ERTUĞRUL
 ***
 Yorum: Şayet gizli emisyon olsaydı bile kokusu çıkar ve çoktan da iflas etmiş olurduk. Aslında kaçak (sıcak) para olarak gelen bu fazla bütçe, bizim olmayan, ABD güdümünde ki ve istediklerini alıncaya - ülkemizi bölünceye - kadar, deklare etmeden bize akıtacakları emperyalist sermayedir gerçekte. Keşke bir miktar emisyon yapabilseydikte bu durumlara düşmeseydik demek lazımdır aslında. Ve şimdilik bize akan paranın bir kısmı Derebeyler arasında pay edilirken, büyük kısmı da ülkemizi paralayacaklara çeşitli kalemlerde harcanmaktadır. Serendip Altındal