İT DALAŞINA
KATILMAYALIM
CEMAL ÇALIŞKAN
“Saddam’a oynadıkları oyunun bir
benzerini de Türkiye’ye oynamak istiyorlar. Şimdi televizyonlarda konuşanlar,
Irak’a dâhil olmadık söz söylemeye hakkımız olmadı. Bu bir fırsat kaçırmayalım
diyeceklerdir. Şayet Suriye meselesine de dâhil olmazsak Orta Doğudaki
oluşumlarda söz söyleme hakkımız olmayacaktır, diyeceklerdir. Bunlar,
Türkiye’nin içerdeki gücünü zayıflatıp bir başka projenin oluşmasını perde
arkasından destekleyenlerdir.
İkiz kuleler öncesi soğuk savaşın
bitiminden itibaren “İslam’ı” düşman kabul etmişler, askeri tatbikatlarını
bunun üzerine kurgulamışlardır. O
zamanlar basında bunlar çıkmış, kimse de yalanlamamıştır. İkiz kule olayından
sonra başta Amerika ve onun yardakçıları Batı, bu planlarını çeşitli isimler
altında uygulamaya koymuşlardır. Sırasıyla halkı Müslüman olan ülkelere
cehennemden fazla dayanılmaz bir hayatı yaşatmayı reva görmüşlerdir. Girdikleri
yelerde ırza geçmeler, Kuran’ı Kerime hakaretler görülmüştür. İşid gibi
örgütler boşuna mı çıkmıştır. Sadece Müslümanların evde çayını içerek
Müslüman’ın namusunu kurtarmak gayesiyle bir şeyler yapmak içinde bulunanları
suçlamak kolaydır.
Önce Afganistan’ı “siz Ladini koruyorsunuz
diye işgal etiler. Planlarını uygulama başlangıcı yaptılar. Sonra Saddam teşvik
edilerek Kuveyt’i işgal ettirdiler. Sonrada döverek gerisingeriye çıkarttılar.
Irak’ı işgal etmek için tehlikeli gaz stokları ve Elkaide’ye yardım bahanesini
uydurdular. İkinci körfez savaşını başlattılar. Iraklılar arasında Kıyamete
kadar barışın olmayacağı bir düşmanlık ateşini yaktılar. Basında yer aldığı
gibi sıranın Suriye, sonra da Türkiye’de olduğu sözleri ediliyordu. Sıra
Suriye’de.
Suriye İktidarı önceki yıllara nazaran
halkını daha mutlu etme açılımları başlattı. Bunu yapma gayreti fırsatını çok
gördüler. Çünkü tilki tavşanı yemeyi kafasına koymuştu. İsrail için düşman kabul edilen
devletleri, aşiret devletleri haline
getireceklerdi. Bu iş için Türkiye payanda olarak kullanılacaktı. Önce bu iş için İçeride çok az bir azınlığı
kışkırtarak Suriye devletine isyan ettirdiler. Oradaki halkları bir birlerine
düşman ettiler. Tıpkı Irakta yaptıkları gibidir.
Türkiye’ye hangi yemi verdilerde gemsiz
at gibi şahlanarak bu ateşe el atarak yardımcı oldu? Şimdi sıra Türkiye de. Pis işlerine
Türkiye’yi fiilen ortak etmek istiyor ki, gücünü kaybetsin, isteklerine kolayca
ram olsun. İktidarda bulunanlardan
birisine galiba, Osmanlı padişahlarının ruhları tenasüh etti. Yeni fetihler
yapma umudu sardı. Müsaadenle bunu sana yedirmezler. Atatürk’ün dış
siyasetinden ayrılma. Yoksa Padişahlığı ve Hakan olmayı kafanıza mı koydunuz?
Hitabet yeteneğiyle Tayyip Bey, Alpaslan’ın
ordusunu etkilediği gibi halkına etki yapıyorsun. Halk desteği arkanda var. Önüne
kimse çıkamaz. Fakat tarihten ders al bu millete acı. İşte Suriye işinde yem
verenlerin hiçbiri arkandan gelmediler. Türkiye bir başına kaldı.
İktidar bunların Türkiye’nin aleyhine
olduğunu bile bile içeride oy oranını artırmak için her konuda olduğu gibi
dünyaya nizam vermeyi yüksek sesiyle ilan ettiler. Başarılı da oldular. Yeniden
oylarını artırdı. Her konuşmasını Osmanlıya ve din üzerinden propagandasını
yaptı ve kazandı. Bu siyasetle hem mazlum Arap halklarını hem de gelecekte
Türkiye’yi ateşe attılar.
Bu iktidar Cumhuriyeti kuranların takip
ettiği dış siyaseti pasif görüp aktif hakle getirdiğini söyledi. Fakat hiçbir
müspet sonuç doğurmadı. Aktif hale getirdiği şey dışarıda karşılığı olmayan
yüksek sesle boş atıp tutmalardır. Türk halkı ve Türk devleti ne kazandı? Dört
tarafımız düşmanla doldu. Hani Çevremizde oyun kurucu hale gelecektik. Bizi
dinleyen var mı?
Kutsal Dinle beraber başörtü devamlı
kullanıldı. Bu iki sözcük ne sihirli bir nesneymiş ki, Hz. Musa’nın Asası gibi
İktidarın olumsuzluklarını zafer çevirdi. oylarını artırdı. Bunu savunanları da
Karun gibi Âlim-makam sahibi ve zengin yaptı. Her biri televizyonlarda,
gazetelerde ahkâm kesmek için makam sahibi yapıldılar. Ya bu millet dayak
yemedi, ya da başına bir gelecek var?
İktidarla paralel yapı arasında, Cemal
Abdülnasır İhtilal öncesi Müslüman kardeşlerle ittifak yaptığı dönem akla
geliyor. Cemal Abdülnasırın iktidara geçmesinde Müslüman kardeşler yardımcı
olmuştu. Sonra da İktidara geçince başta Seyit Kutup olmak üzere birçoğunu idam
etmiş, sayıları otuz beş bine varan mensuplarını da hapse tıkmıştı. Çünkü
devlet yönetimi camideki konuşmalarla olmayacağı günümüzde Mısırda yeniden
görülmüştür. İktidarın Haşhaşılar diye ilan ettiği kesimle Cemal Abdülnasırın
yaptığı gibi ortaklık yapmadı mı? İktidar olduğu günden itibaren kendileri için
tehlikeli Gördükleri her kesimi kolayca yollardan temizlemediler. Ne zaman ki,
iktidarın hırsızlıklarına, haramzadeliklerine cemaat ortak olmadı, göz yummadı.
Cemal Abdülnasırın Müslüman kardeşlere yaptığı gibi her yerden adamların hayat
haklarını ellerinden aldılar.
***
EĞİTİMİNDE KOD SEVGİ
OLMALI
CEMAL
ÇALIŞKAN
Öğretmenim ve Öğrenciyim diyen
kimse okumayı ve yazmayı sevmelidir. Öncelikle Bunlar benimseyip sevecek ve
hürmet edecek ki, bunların bereketinden istifade edebilsinler. Çünkü dinimiz
kalemden, yazmaktan, kitaptan ve okumaktan söz etmiştir. Hem Müslüman
olduğumuzu iddia edeceğiz, hem de bu emirleri içeren Kuranın buyruklarına
sırtımızı döneceğiz? Bu yakışık olur mu? Müslümanların okuma- yazmayı elzemle
önemsemeleri gerekir. Çükü ibadetleri sahih olması için okumaya, öğrenmeye ve
ezber yapmaya mecburdurlar. Bu nedenle toplumu yöneten insan çok bilgili olmalı
ki, büyük düşünebilsin; ufak siyasi hesaplarına toplumu heba etmekten uzak
kalabilsin. Bu ideallerle okula öğrenmeye gelinirse, öğretmen öğrencisini,
öğrencisi öğretmenin de özlediğini muhabbetle bulabilsin sevgiyle kucaklaşma
gerçekleşebilsin. Böylece eğitimdeki kördüğüm çözülsün, eğitim kalitesini
yükseltebilsin. Bu sözünü ettiğimiz öğreten ve öğrenen insanlar kültür
evlerinde, sanatta ve kütüphane mekânlarında boş vakitlerini değerlendirmeleri
onların farklılığını ortaya koyacaktır. Öğrencilerimiz bahçeye yeni ekilen fidanlarımızdır.
Bu fidanları zararlı otlardan temizlemeli, onları yabanilere kurban
vermemelidir. Onların yetişmelerinde gereken ihtimam göstermelidir. Bu sözünü
ettiğimiz kesim halk gibi konuşamaz ve onların yanlış yaşamını örnek alamaz.
Her yönden halka okullara gidenler örnek olacaktır.
Batı insanı, kâinat kitabını tanıdıktan sonra hayatını o
doğrultuda tanzim etmiş ve geleceğini bu okudukları üzerine kurmuş ve başarılı
olmuşlardır. Doğu insanı ise, elindeki kitabı tersten okuduğu için ve kafasını
da kitaptan kaldırıp etrafını görmediğinden kâinat kitabını öğrenememiş,
hayatına batıl evhamlar üzerine inşa etmiştir. Dolayısıyla gerçek bilgiyi de
hayatla bir türlü buluşturamamışlardır. Okullar ve Eğitim bundan çokça nasibini
almıştır.
Okul konuşturan, düşündüren, dönüştüren yerler olmalıdır. Bugün
okullar, Böyle olmaktan daha çok şiddet üreten, bireyi gerçek yaşamdan koparan
yerler olmuştur. Hâlbuki gerçek yaşama hazırlayan yerler olmalıydı. Bu nedenle
okullar, çocukları gerçek hayattan koparmış hayatın gerisine düşürmüş, robot
yetiştirip ortalığa salmıştır. Her gelen bakan önceki bakanın kodladığı eğitim
kodunu yok sayıp kafasına ve danışmanının algısına göre yeniden eğitimi
kodlamıştır. Niçin askeri okulları örnek alıp bu okulların başarı seviyesini
yakalama çabasına girilmemiştir. Her gelen Milli eğitim bakanı dışarıdan
eğitime çare aramanın peşine düşmüştür. Böle olunca da geldiği yeri kaybetmiş,
bir türlüde yerliliğe dönememiştir. Bundan dolayı para ve harcanan emekler yok
olup gitmiştir. Vicdanları sızlamamıştır.
Yaşamın her yerinde sevgi çok mühim ve yaşamın gıdasıdır.
Okullarda ise, sevgi sürekli ve istemli olması elzemdir. İnsanlar vatanından
uzak kalıp yurtlarına döndüklerinde toprakları öperler. Öğretmen ve öğrenciler
dört beş ay okuldan uzak kaldıkları halde, okullarına kavuşmalarından dolayı
bir sevgi gösterisinde bulunmazlar. İşlerini kaybeden işçiler, yeniden işbaşı
yaptıklarında sevinç gözyaşları dökerler. Okullar ve eğitimde bunlar yok.
Dolayısıyla baştan kaybediliyor. Günümüzde cansız olarak bildiğimiz taşın ve
toprağın canlı olduğunu biliyoruz. Kitabımız” Her şey Allah’ı kendi lisanınca
tespih eder. Fakat siz onların dilini anlamazsınız. “ buyurur. Bu olay,
bizlerde kitap kalem, öğrenci ve okul sevgisini bir kat daha artırmalıdır.
Kitap insanın en faydalı ve en gizli sır tutan dostudur. Bunlarla gizliden
gizliye sohbet etmeliyiz. Okullar, Batının etkisiyle kutsal mekânlar
olmaktan çıkarılmıştır.
Okul bahçesine giren öğretmen, öğrenci kışlaya gelen asker
gibi, biraz ciddi olmalıdır. Eğitim ve öğretim bir disiplin işidir.
Eğitim üzerine çalışma yapanlar kışladaki askeri, camiye giren Müslüman’ı
ve fabrikaya gelen işçinin ruh hallerini incelemeleri gerekir. Buradan
hareketle öğretmen ve öğrencilere eğitim konusunda neler önerebilirler
tecrübelerini paylaşmaları gerekir. Okullara gelen öğretmen ve öğrenciler spor
karşılaşmadaki seyircilerin duydukları heyecanı okullarda duymaları gerekir.
Böylece okullar özlenen mekânlar olacaktır.
Herkes
birisinin uydusu olmaktan çok memnun görünüyor. Eğitim siyasetin arka bahçesi
durumuna düşürülmüştür. Gelecekte kendilerine oy verecek seçmenleri
yetiştirmeyi kafalarına koymuşlardır. Böylece yapılan haksızlıklara bilenlerden
ses çıkmıyor. Eğitimin planlamasında sahadaki eğitimcilerin hiçbir önerisi
dikkate alınmıyor. Kendi siyasi çıkarlarına hizmet yapacağına inandıkları
bürokratları eğitimin başına oturtuyorlar.
***
DUAM SANA
Kalbim titriyor ya Rab!
Fark edemedim dünya için,
Gözlerimde akar yaşlar;
Sana gelmek istiyorum.
Günahkâr ellerimde kir;
Bir arzuhal imzaladım;
Kullarından her bir yerine;
Münacatımla kabul et diye
GÜZEL ÖĞRETMENİM
Varlığınla huzur olur,
Kuru dallar yeşil olur,
Ağaçlarda meyve verir,
Benim güzel öğretmenim.
Kızanlara aldırmazsın,
Soruları yanıtlarsın,
Öğrencine hiç kızmazsın,
Benim güzel öğretmenim.
Zorluklarla savaş yapar,
Öğrenciye kucak açar,
İlim ahlak, şifa saçar
Benim güzel öğretmenim.
Kimselere yok minnetin,
Öğrenci senin eserin
Dünyalarda olmaz dengin,
Benim güzel öğretmenim.
Yüce kutsal meslektensin,
İnsanlara sen rehbersin,
Peygambere varis sensin,
Benim güzel öğretmenim.
CEMAL ÇALIŞKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder