23 Ekim 2014 Perşembe

KUL HAKKI YEMEYEN BİR ADIM ÖNE ÇIKSIN ( İŞİD DEĞİL, CİHAD RUHUNU SÖNDÜRMEK)

KUL HAKKI YEMEYEN BİR ADIM ÖNE ÇIKSIN
( İŞİD DEĞİL, CİHAD RUHUNU SÖNDÜRMEK)
 Cemal ÇALIŞKAN
            Kul hakkı yemek konusunda, sivil vatandaştan daha önce siyasiler ve devlette üst kademede görev yapanlar kendilerini sorgulamaları gerekir. Çünkü sivil vatandaşın böyle bir şansı asgari düzeydedir. Fakat diğerleri insanların haklarını korumak için görev yapacaklarını söyleyip o makamlara gelmişlerdir. İktidarın ortaya çıktığı günden itibaren dillendirdiği siyasi argüman Sessiz çoğunluğun sesi olacağız, kul hakkı yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz.  Adaletle iş görenleri kendimize rehber edineceğiz diyerek iktidara geldiler.  Ne oldu? Hasan Sabbah gibi zayıfken dediklerine uydular. Fakat devlet gücünü ellerine geçirdiklerine inandıkları gün, Hasan Sabbah‘ın şeyhine yaptığı ihaneti iktidarında kendisine yardımcı olanlara zulüm yaptılar. Sonra da, halkın aleyhine olan icraatları peş peşine imza attılar. Kendilerine hizmet ettiğine inandığı insanlara, bu alanlarda görmek istediklerine bütün kapıları açtılar. Kendilerine biat etmeyenleri de kapı dışarı ettiler. Biat etmeyenlerin başına 17-25 Aralıktan sonra neler geldiğini hep gözlemliyoruz. İzliyoruz. Bunlarında akıllıca hareket ettiği söylenemez.
            Bu olanları anlamak için Hz. İsa'nın uyguladığı sistemi uygulayalım. O ne yapmıştı? Zina yaptığına inanılan kadının başını taşla ezmek için toplanan kalabalığa ‘ Taşı içinizde önce hiç günah işlemeyen birisi atsın’ demişti. Kalabalık geri geri kaç gittiler. Hz. İsa Bir de baktı ki, taş atmak isteyenlerden kimse kalmamış. Böylece kadın da ölümden kurtulur.                        17-25 Aralığının kapatılmasına payanda olmuş olanlara’ hırsızı ve hırsızlığa aracı olanları yakalamak için kendilerini riske eden insanları suçlu gösterip hapisse attınız.  İktidara yandaş olmadan bu görevi Allah ve Millet adına içinizden yapanlar bir adım öne çıksın’ dense ne yapacaklar? Bunlar iktidarın gücüyle televizyon gazete ve bürokrasiyi de araç olarak kullanarak, karşıt gördükleri, herkesi terbiye etme görevi yapıyorlar.
            17-25 Aralıkta görev alanlar, Genel Kurmayda görev değişimi yapılırken generallerin yaptıkları gibi yanlışlara boyun eğmemek maksadıyla görevi kabul etmedikleri gibi görevi kabul etmeselerdi; tarihe geçerler, hırsız siyasileri engelmiş Olurlardı. Böylece bürokrasi bulamayacakları için de siyasiler düzgün çalışacaklardı.  Ülkede ideolojisi ne olursa olsun, makam ve mevki için yalakalık yapacak bürokrat, sendikacı ve iş adamı çoğunluktadır. Böyle insanların olduğu yerde adaletsizlik ve haksızlık yapanlar teşhir olunabilir mi? Kol kırılır yen içinde kalır. 17-25 Aralık davasındaki olaya ilk defa bir savcı takipsizlik kararı verdi., suçluların açığa çıkmasına engel oldu. Takipsizlik kararını hâkimin vermesi gerekirdi. Ne bu acelecilik? Meclis komisyon kurulmuş,  suç unsuru yoksa millet adına görev yapan vekiller kararı vereceklerdi.
            Bugünkü iktidarın dindarlardan olduğuna kimsenin şüphesi yoktur. Acaba dindarlıkları, Hz. Peygamberin lanetine uğrayan ‘ SA’LEBİNİN’ DURUMUNA’ düşmesinler. Hiçbir mümin de istemez.
İmamı Azamın babası yediği bir elma için yıllarca hizmetkârlığı ve yatalak bir kızla evlenmeyi kabul etmişti. Hz. Peygamber, sadaka şüphesi bulunan bir hurmayı yediği için midesinden çıkarmaya çalışmıştı. Hz. Ebu Bekir içtiği sütün haram olma şüphesi nedeniyle kusmak için ciğerini dağlamıştı. İmamı azam sahibi meçhul arazide namaz kılmayı memnu görmüştü.  Ne oldu da kısa bir zaman sonra bu yoldan gideceklerini taahhüt edenler, bir başka yola saptılar.  Atalarımız insana güvenme ölür, duvara dayanma yıkılır, Allaha güven ki, o baki ve ölümsüzdür demişler. Bunu unuttular. Hırsızlıklarını gizlemek amacıyla halkın oy desteğine sığınmayı alışkanlık halin getirdiler.
            Her Cuma dinlediğimiz Nahl süresi 90. Ayet ’Allah adaleti ve adalet yapanları sever’ ayetini dinleye dinleye, bile bile adaletsizlik yaparak, vicdanları sızlamadan yollarına devam ettiler. Paralarla cami, Kuran kursu, imam-hatip okulu ve diğer hayır kurumları yapılacaktı diyorlar. Sizler Milli Piyango biletinden kazanılan parayla yapılan camide namaz kılınmaz hassasiyeti gösterdiniz. İnsanların rızası hilafına 80 milyonun hakkını birkaç yandaşınıza peşkeş çekerek onlardan aldığınız hazineye ait parayla nasıl hayır yapacaksınız?
            2009-2010 yılında yapılan Birleşmiş Millet seçimlerinde aldığı 151 oyla iktidar işte demişti, büyük devlet olduğumuz ispatlandı. 2015-2016 yılı aldığımız oy 60 da kaldı. Bu neyin ispatı oldu? Yoksa büyük devlet küçüldü mü? Allah ‘ Birbirinizle nizaa ve döğüşe girmeyin ki, maneviyatınız sarsılıp devletiniz elinizden gider’ ’buyurdu. Biz içerde ve dışarda kavga etmediğimiz kimse kalmadı. Ekonomik çıkmazdan kurtulmamıza yardım eden ülkeleri bile küstürdük. İç işlerine karıştık.  Yanlış olduğunu söyleyenleri düşmanla işbirliği yapmakla suçladınız. Mısır kendi projesini uygulamaya kalktığı için yaşatılmamıştır. İktidar kendi projesini uygulamış olsaydı, bu kadar rahat iktidarlarını sürdürebilirlerdi? Bunu kapatmak için lüzumsuz içeriye ve dışarıya saldırı projesi uyguluyorlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder