AK
PARTİ'NİN DOĞRULARI VE YANLIŞLARI
Cemal
ÇALIŞKAN
“Meğerse hepsi taktikmiş, Aldatılmış enayi yerine
konulmuşuz. Yetişmiş genç kadroları kullanmışlar.”Prof Niyazi Öktem ”Birden
kral olduğumu fark ettim. Devlet benim”14. Louis Fransa kralı
İktidar partisi bir zaman sonra devlete hâkim olduğuna
inandı ve buna kani oldu. İşte buradan itibaren doludizgin kimseye kulak
asmadan sağa, dışarıya bakmadan danışmanlarının ve parti kurmaylarının
söylediklerini sanki düşmandan mal kaçırma hızıyla uygulamaya koydu. Bu arada
fincanlı katırları ürkmüş filan önemli değildi. Çünkü bütün ipler ellerindeydi.
Nerede kendisine ve projesine engel gördüyse vatan haini veya başka bir
yaftayla isimlendirmeyi uygun gördü. Hala seslerini kesemediklerini de
mahkemeleri kafasına göre dizayn ederek istediğini hapsettirdi, istediklerini
de damda çıkardı. Bu arada parti içinden ve akıl sahibi insanların iyi ve kötü
her bir uyarıya kulak vermek yerine, o söz söyleyenleri azarlayarak, onların
sesinden daha yüksek sesle küçümsemeye ve aşağılamak adına lakap taktılar. Böylece
ülke birlik beraberlikten her geçen gün biraz daha uzaklaştı. Olmadığı kadar
savruldu.
Bu savrulma esnasında içeride kendisine %.50 s’n’ düşman
yaptı. Bu sivri söylemler dostluğu değil, düşmanlığı pekiştirmek için bilinçli
şekilde kullanıldı. Bu millet ihtilal öncesi ancak düşman eliyle böyle
yapılmıştı.
İktidarın İlk iki döneminden toplumun bütününe yakını
memnundu. Demek ki, Hz. Ömer adaletine benzemeye çalışan vicdan sahipleri varmış.
Bize öyle gelmişti. Ne zaman ki, iktidar askerleri ve mahkemeleri kendi hâkimiyetleri
altına aldı, herkesi kendilerinden korkar hale getirdiler. Kendi gizli
gündemlerini devletin her kurumuna icraata koydular. Ülkesi için şehit olanlara
değil, başka devlet kurmak için soyunan çetelerin sözcülerine rağbet ettiler. Vatan
evlatlarını kalleşçe şehit edenler güruhlara değer kaygısı oluşturdular.
Seçim konuşmalarında dini referans almayacak dediler,
her konuşmalarında dini kullandılar, dinin özünden uzaklaşarak her tarafa
şekilden ibaret olan dini görünür kılma çabasından hiç vaz geçmediler. Kendi
dini anlayışlarından olmayan anlayış sahiplerini dışladılar. Tarih boyunca ve
günümüzde en kanlı boğuşmalar fark din yorumlarında çıktığını unutturmaya
çalıştılar. İnançların devlet yönetimine taşınmasının yanlış olduğunu
söyleyenlere türlü yaftalarla susturdular.
Ak parti kendisine her muhalif sese dinden bir alıntıyla
yanıt vermeye kalktı. Dini getirip siyasetin ortasına oturttu. Fakat siyasi
etiğe ve ahlaka gelince selefleri kadar ahlaklı davranamadılar. Menderes” Avrupa’dan
gelen oğlu ticaret yapmak isteyince, Menderesin yanıtı “ben başbakanlık görevinde
olduğum sürece Türkiye’de ticaret yapamazsın” demişti. Bunların normal akıl seviyesindekiler
filan devlet eliyle büyük mal varlıkları edindiler. Bu iktidar taraftarları
tarafından dinsiz görülen Hasan Ali Yücel Millî Eğitim Bakanıyken “oğluyla bir başkası
dışarıda burslu okumak imtihanda eşit puan alır. Yetkililer kimi gönderelim
diye sorarlar. Bakan Hasan Ali yücelin cevabı” Benim oğlum kalsın, diğerini gönderin
“olur. Bunlar geleceği tehlikeye atarak işe yaramaz yakınlarını imtihansız
olarak devletin kritik yerlerine yüksek maaşlarla yerleştirdiler. İslam
ahlakını akıllarına getirmediler. Siyasette hakkaniyet ölçüsüne uygun
davranmadılar. Allah, akrabaya sahip çıkmamızı emrediyor diye yedikleri kul
haklarına dini referans gösterdiler
Böyle
giderse bir zaman sonra milletin bir kısmı“ Hristiyanların dediği gibi
Bizanslıların külahını görmektense, Müslüman sarığına razıyız” dedikleri gibi, insanlar Ak parti yanlışından askerleri özler
hale gelebilir. Devlet terbiyesi ve umuru görmüş insanlar, devletin ve Meclisin yıpratılmasına bu kadar göz
yummamalıdır. Bir günde çıkardıkları kanunu aynı gün iptal edip onun yerine yenisini
yapamaz. Kanunların gün üç kere değişime uğradığı cumhuriyet boyunca bu iktidarda
görüldü.
Türkiye
Cumhuriyeti dıştaki Müslümanlara katkı yapmaya devam etmelidir. Son yüzyılda
İslam âleminin ittifak edebilmesi için imkânlar var oldu. Fakat bunları bazıları
kendi egoları yüzünden heba etti. Suriye ve Mısırı felakete sürüklendi.
Libya’dan Türkler kovulur hale geldi. Ortadoğu’da bütün kapılar kapandı. Seksen
beş yıllık ihvana diktatörlerin bile veremediği zararı bu kafa verdirdi. İHA
başkanı Bülent Yıldırım,” Mavi Marmara gemisini organize eden kişidir. Sözleri”
Biz hiçbir zaman Suriye’de iç savaşı istemedik. Kimin İstediğini Ak partililer
millette açıklamak zorundadır. Ne olursa olsun, Suriye ile diplomatik ilişkiler
kesilmemeliydi. Mısırda İhvan seçimlere girmek istemiyordu. Türkiye’nin
zoruyla, yani Tayip beyin zoruyla girdi. Türkiye mavi Marmara davasında
Filistin’e büyük haksızlık yaptı. Uluslararası mahkemeye belgeleri göndermedi.
Bunlar söylediklerinin aksini yapıyorlar. Münafık üç alametinden biri yalan söylemek değil
mi? Üst perdeden konuşarak hak sahiplerini haksız çıkarmak peygamberi ahlaka yakışmaz.
İşte yüksek sesle İsrail ve Amerika düşmanlığı yapanlar birşeyi
başaramayınca, şimdi paralel yapı diye yel değirmenlerine savaş açtılar.
Hayırlı olsun.
***
MÜEZZİN
GÖRMEK
Bu
ses ne diyor, hiç düşündün mü?
Ezan
sedasıdır, sakın yanılma,
Sen
hiç uğradın mı cami yoluna;
Gel
de kurtul diyor, mübarek ezan.
Bu
ses nedir, dalga dalga yayılır;
Mümin
münafık birbirinden ayrılır;
Gerçek
inananlar yola koyulur,
Gel
de kurtul diyor, mübarek ezan.
Ne
zamandır, hala kulak vermedin,
Bir
türlü sen, bu çağrılara uymadın;
Niçin
yaratılış olan gayeni bilmedin,
Gel
de kurtul diyor, mübarek ezan.
Hele
bir kere düşün, ecdadı -atanı;
Bu
ses için asırlarca düşmanla savaştı,
Tarihler
dolusu tarihe zaferler yazdı,
Gel
de kurtul diyor, mübarek ezan.
Artık
yeter müezzin tembelliği bitmeli;
Güzel
minareler müezzinler görmeli,
Ezanla
cami, din istismarı bitmeli,
Gel
de kurtul diyor, mübarek ezan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder