BİZDEN SÖYLEMESİ…
“Demedin” demesinler; Yazılı not düşüyorum.
Bu ipin, bu halatın belli bir kısmı incelmiş, hasarlanmış,
yaralanmış...
a-) Kesip düğüm mü atmak lazım?
b-) Yoksa “zayıf kısmını ilmik içine alıp” öyle mi kullanmak
lâzım?
Kamyona branda sarmayı bilmeyenler, halatı çekerken
ellerinin nasırları yanmayanlar, bu sorunun cevabının (b) şıkkı olduğunu
bilemezler. Çünkü germe halatlarda ek sevmezler.
Devlette boşluk bırakamaz;
Milleti acze düşüremez;
Aile bütünlüğüyle oynayamazsın.
Biz Devletsiz durmuşuz ama Ordusuz hiç olmamışız.
“Ordu Millet” diye tarif edilen bir kavimiz.
Her aile de Asker vardır. Bu Askerlerin, her daim anlatılan,
unutulmaz/unutturulamaz anıları vardır… Bir zamanlar çavuş, onbaşı olmayana kız
dahi vermezlerdi.
Ordu Millet, Asker Aile; Son sosyolojik olaylar bu denklemin
imhası üzerine kurulu.
En sağlam bağ; Aile bağımızdır.
Dede, Baba, Torun askerlik
hatıratlarımızla aramıza engel koyup, kavram kargaşası yapacaklar!..
Nefret aşılayacaklar sonra…
Aile Bağlarımızı da çözecekler.
Bu beyin yıkayıcı iş, işlem ve mesajları lanetleyin uzak
tutun hanelerinizden. Subliminal mesaj kefereleri, algı yöneticileri, kara
gözlüklü medya farelerini uzak tutun evlerinizden.
Nereden ve nasıl buraya geldik?
1986 Kuleliden başlayan bir yol, plan ve müsamahalar…
Bir komutanla açılan kapı. Aynı komutanın; ileriki yıllarda
PKK ile içli dışlı ilişkisi olduğu bilinen Güneydoğulu, gözcülük mesleği olan
bir Hacı’yı Müteahhit yaptığını ve Suriye sınırı Karakolları ve yolları ile
sınır güvenlik işini onlara ihale ettiğini ibretle görüyoruz.
Evet; Yaşar Büyükanıt konuşmalı.
Esas görev süresi varken istifa eden Işık Koşaner konuşmalı.
Neydi istifanın perde arkası, tehdit miydi?
Yoksa bu yapıyı gördü; mücadele etmekten mi kaçtı?
İstihbarat ve Asker bu kalkışmadan habersizlerse daha da
vahim; Bu kurumlar elimizden çıkmış demektir. Kim bilir, belki birileri, “kendi
kapınızın önüne bakın, hanenize bakın” mesajı verdirmek istemiş olabilir.
Çok yönlü düşünmemiz gereken vahim bir konu ile karşı,
karşıyayız.
Bizce Askeri Şura’yı öne almak çözüm değildi. Şu halatın hasarlı
kesimini ilmek yaparak devre dışı bırakmak en doğrusu olacaktı. Bu kadrolar hepten
defolu. Sicillerinde hep sahte başarılar, naylon sertifikalar, dandik kokartlar
var. İşi aceleye getirmeyelim.
Fırsatı değerlendirip, umumi temizlik yapalım.
Yağmurdan kaçarken, doluya tutulmayalım.
OHAL şartlarında Şûra, zaten yapılmamalı idi!...
Rektör seçimleri sonucunda da 1/9 hatalı tercih ve atama
yapıldı.
Pursantaj (ödenen bedel) çok yüksek dikkat!
Değil mi?
Sayın Cumhurbaşkanı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder