EGEMENLİK
VE EGEMENLİK KAYBI
Prof. Dr.
Mustafa E. ERKAL
Resim
konacak.
Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutlarım.
Milli bayramlarda iyi bir durum
değerlendirmesi yapabilmeliyiz.
Son
yıllarda bazı devlet adamı diye ortada dolaşanları gördükçe; Milli Mücadelenin
muzaffer komutanı ve Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü daha iyi
anlıyor ve takdir ediyoruz.
O büyük
insan, ABD’de uygulanmakta olan başkanlık sistemini uygun görmemiş ve milletin
üstünde hiçbir gücü kabul etmemiştir.
Kurtuluş Savaşını da Gazi Meclis TBMM
yürütmüştür.
Milli ve
dini bayramlarımızı gerektiği gibi anlamak, değerlendirmek ve geçmişten ders
almak durumundayız.
Milletin
egemenliğinin kalbi TBMM’dir. Onun üstünde bir kuvvet yoktur ve egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir diyen Atatürk, milletin egemenliğine işaret
etmiştir.
Amasya Tamimi’nde yer alan “milletin
istiklâlini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” ifadesi Türk
Milletine olan güveni belirtir.
Milliyetçilik,
milli egemenlik ve yükselen demokrasi yeni Türk Devletinin kilometre taşları
olmuştur.
Egemenlik
kavramı, hâkimiyet sözcüğü ile eş anlamlıdır.
Egemenlik;
hükmeden, buyuran, buyruğunu yürütebilen üstün bir gücü ifade eder. Kendisinden
daha üstün bir başka gücün varlığını kabul etmemek, egemenliğin özünde vardır.
Egemen bir güç kendi yetki alanında herhangi bir üst otoriteye bağlı ve bağımlı
olmayan güç demektir.
Egemenlik
milli bağımsızlıkla sürdürülebilir.
Egemenlik içeride ve dışarıda birileriyle
paylaşılamaz ve hayali AB üyeliği uğruna devredilemez.
Bayrak, devletin dili, eğitim dili, vergi
toplama, yargı yetkisi ve ordu besleme egemenliğin işaretleridir.
Bugün görüldüğü gibi, egemenliğe ortak aramak
demokratikleşme kabul edilemez. TBMM’nin bizzat yürüttüğü Milli Mücadele, Türk
Milleti dışında başka millet ve devletler yaratmak için yapılmamış; kimsenin ön
izni ile de gerçekleştirilmemiştir.
Sosyal yapı bakımından Türkiye Cumhuriyeti bir
kavimler ittifakı değildir.
Milli
Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyet, Türkler ve milli kimlik olarak
kendilerini Türk olarak hisseden ve Türk Milletine mensup sayanlarca
gerçekleştirilmiştir.
O bir
sınıf veya zümre hareketi değil, şerefli bir Milli Hareket olarak emperyalizme
karşı bir mücadeledir.
Günümüzde
ülkemizde milli egemenliği, ona buna paylaştırmaya, milli ve üniter devlet
anlayışından uzaklaşmaya demokratikleşme diye bakan, etnik taassup ve
ırkçılığa, ufalanmaya bütünleşme olarak anlayan çarpık bir zihniyet vardır.
Adem-i
merkeziyet örtüsü altında 1923 Türkiye’sini tasfiye amacı taşıyan “yeni
Türkiye” hayalleri, buna uygun olarak milli kimliği etnisite kapsamında gören,
Türkiye’yi Türkiye yapan değer ve ilkeleri dışlayan gayretler vardır.
Terörle
bir yere varılamaz diyenler, terörle mücadele yerine müzakereyi tercih
etmişler, terörle mücadele edenlerle mücadele çelişkisi doğmuştur.
Ülkeyi
yönetenler paralel devletçikler doğurmuş, egemenlik alanları yaratılmış ve
sonra da bundan şikâyetçi olunmuştur.
Türkiye
Cumhuriyetini federalleştirici, eyaletleştirici, başkanlık sistemine götürücü,
anayasasını buna göre bozucu çabalar milli egemenlik ile taban tabana zıttır.
Milli egemenliğe ters olan bir şey, geniş
anlamda milli irade ile uzlaşamaz.
Milli
irade sadece iktidarları değil, muhalefeti de kapsar.
Egemenliği devretmeye kalkarsanız;
Güneydoğu’da olduğu gibi önce özerklik, daha sonra da diğer ülke parçalarıyla
birleş ilerek devlet olmak istenir.
Türkçenin
ve Milli Kimliğin yıpratılması, Türkçe dışı eğitim, yer adlarında Türkçe dışı
yanlışlar egemenlik kaybını doğurur.
Böyle bir
ortamda Anadolu’dan kovduğunuz işgalci güçlere yeniden davetiye çıkarılmış
olur. Milli değer ve kurumlara karşı kumpaslar kurulmasına, itibar ve güç
kaybetmelerine sebep olunur.
Yabancı
istihbarat örgütlerine de serbest alanlar açılır. Açılım adı altında sonu
hüsranla bitecek tavizci bakışlar, herkesi Anadolu’dan pay kapmaya itebilir.
Bugün
Ermenistan ve diasporanın faaliyetlerini arttırması bundan dolayıdır.
2504.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder