28 Ağustos 2014 Perşembe

MİLLETİN YAŞADIĞI SÜREÇLER; Cemal ÇALIŞKAN

MİLLETİN YAŞADIĞI SÜREÇLER
                            Cemal ÇALIŞKAN
“Her gelen sağ iktidar, askeri harcamaları ne kadar azatlıklarını söylemişlerdi. Böylece PKK ve yandaşlarını güçlendirdiler.” Atalarımız her şeyde bir hayır vardır demişler. Rabbimiz, sizin hayır gördüklerinizde şer, şer gördüklerinizde de hayır vardır. Buyurmuş. Her beş ve on yılda bir ülke süreçler yaşamıştır. Her sürecin arkasından bir başkası takip ederek gelmiştir. 19. Yüz yılda Kiliselerin baskısına, Batının başkaldırıp dini ve din adamlarının dışlandığı tarihte diyebiliriz. Bunun sebebi kilise ve mensuplarının Tecrübe edilen bilginin sonuçlarının insan hayatının hizmetine sunulmasına, dolayısıyla aklın yüceltilmesine karşı çıkmışlardır. Bilimle uğraşanlarda bu yüzden kutsal varlıkları dışlamışlar, Tanrı inancının sonunun geldiğini söylemeye başlamışlardır.
            Bu tarihten itibaren dinden uzaklaşan insanlık, ırk ve milletçilikle bütünleşmeyi denemiştir. Sanayileşmeyle birlikte üretim fazlasını satabilmek ve yeni Pazarlar elde etmek için başka yollar denenmiştir. Denenen bu yollar dünyaya ölüm ve gözyaşı olarak geri dönmüştür. İşte Türkiye Cumhuriyeti, bu ölümlerin ve gözyaşlarının akabinde, yediden yetmişe verdiği mücadeleyle bir takım iç düşmanlara rağmen istiklal savaşını vererek kurulmuştur. Kurulduktan sonra da ayrı bir süreç yaşanmıştır. Bu süreç toplumu disipline edebilme süreciydi. Çünkü Ülkedeki insanlar Osmanlı bakiyesi olduğundan az da olsa, her türden ajan insanlar yaşıyordu. Bu insanlar tümüyle hayırlı olsaydı, Osmanlı yaşadığı hayırsızlıkları yaşamazdı.
            1960 askeri ihtilalı de yaşanacak bir süreçti. Çünkü o günkü iktidar bugünkü gibi arkamda halk desteği var diyerek, Devleti ve halkı istediği yöne sevk etmek yetkisini kendisinde görmeye başlamıştı. Bütün ipler Amerikan’ın elinde olup iç ve dış güvenliğimiz Notaya havale edilmişti. İstihbaratı sağlayanların parasını Amerika veriyordu. Bu süreçle birlikte Osmanlıdaki gibi yaşlı paşalar emekli edilerek ordu gençleştirildi. Çünkü Balkanlarda Bazı Osmanlı paşaları 80 yaşında olmalarına rağmen hale genç kızlarla izdivaç yapanlar oluyordu.
            12 Eylül süreci yaşanması gereken bir süreçti. İhtilalden önceki dönemi bilmekteyiz. Polisler güvenliği sağlayamıyorlardı. Korkularından kendileri dışarıya çıkınca üniformalarını çıkarıyorlardı. Bir olaya rast gelmemek için Allah’a adeta yalvarıyorlardı. Şehitlik ve gazilik gibi şerefler, devlet kademelerinde unutturulmuş, siyasiler eliyle polis polisle düşman edilmişti. 12 Eylül sonrası emniyetteki bu zayıflığın giderilmesi için tedbirler alınmıştır. Fakat 28 Şubat süreciyle eliyle bu gücü zayıflatmışlardır.
            28 Şubat sürecinin yaptığı olumlu işlerden en önemlisi eğitimin 8 yıl olması ve din istismarının engellenmesi olmuştu. Fakat bu günkü iktidar bu dengeyi fazlasıyla bozdu.  Aynı Menderes kafasıyla verilen oy oranına güvenerek devletin ve milletin her yönüyle oynamaya devam etmektedir. Her dönemin yaptığı olumlu icraatlar vardır. Ama sonraki gelenler iktidarlar bunlar tarafından yok edilmiştir.
            PKK olayı Türk devleti ve halkı için müspet bir şanstır. Çünkü uzun yıllar savaşsız yaşayan bir ordu, Osmanlı ordusu gibi savaş olduğunda dökülür. Başta Amerika ve büyük devletler askerlerinin muharipliğini kaybetmemesi için özellikle Müslümanların kanını dökmek, yeni silahlarını denemek için muharip ordusunu oluşmasını sağlamak, İslam Dünyasında yeni savaş alanları yaratmışlardır.    
            Devlet, PKK ile mücadele esnasında ordunun zayıflıklarını tespit etmeli ve bu eksiklikleri gidererek ordunun operasyon gücünü artırmalıydı. Fakat 30 yıldır siyasilerin esip gürlemesine karşılık halkın muhakeme gücünün zayıflığı da bunu sorgulayamamış, esip gürleyenleri desteklemeye devam etmiştir. Başarısız askerlerden de hesap sorulmamıştır. Asker ve siyasiler iki maymunu oynamışlardır. Yine de Askerler Osmanlı Ordusu gibi işlevsizlik ve tecrübesizlikten dolayı, bir savaş durumunda bozguna uğrama talihsizliği yaşamayacaklardır.  PKK olmasaydı Anadolu halkı vurdumduymaz olacak, din ve vatan sözlüleri karşısında heyecanlanmayacaktı.
            Günümüzdeki Ergenekon davası, Balyoz davası, askeri ajanlık gibi davalar doğuda PKK ile savaşan askerlerimizin maneviyatı üzerinde şok etkisi yapmıştır. Bu nedenle askerlerimiz hükümetin baskısıyla algı üstünlüğünü bölücülere kaptırmıştır. Fakat bunların ülkenin hayırsına olduğuna inanıyorum.
            Kürtler zayıf anımızı kollamaya devam edeceklerdir. Deniz askerlerindeki ajanlık davaları da hayırlı olmuştur. Çünkü gittikleri ülkelerden istedikleri kadar kaçak içki, sığara ve nice gayrı meşru işleri devletin haberi olmadan yapma durumunda olabilirler. Hiç olmazsa bu olaydan sonra askerler istedikleri kaçak malları ülkeye sokma veya gayri meşru kadınlarla ilişkiye girmenin mahzurlu olduğunu anlayacaklardır.
            İktidar tarafından paralel yapı olarak suçlanan casusluk isnat edilenler içinde iyi olmuştur. Bu günden sonra onun bunun adamı olmak yerine devletin ve milletin adamları olurlar. Demek ki yaşadıklarımız ve duyduklarımız, ülkenin güvende değildir. Bu yapılanlar devletin keşmekeşliğini göstermiş oldu. Fethullah hocanın çalışmaları da ülke için bir şanstır. Çünkü solculular, Müslümanlar bir arada yaşayamaz algısı kırıldıysa, buda az bir kazanım değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder