11 Temmuz 2015 Cumartesi

ARINMA BİLİNCİ., A.Kemal GÜL

ARINMA BİLİNCİ...
A.Kemal GÜL 
En güzel bir şekilde yaratılan insan, iyilik yapmaya da kötülük yapmaya da mütemayil bir yapıdadır. Bu yapısı gereği o kadar harikulade işler yapar ki bu yapılanları hayranlıkla izler ve gıpta ederiz. Ama yine aynı insan öyle kötü, çirkin şeyler yapar ki bu durum karşısında da hayrete düşer ve ‘’bunu insan yapamaz’’ deriz. İşte insan, hem iyiliği, güzelliği hem de şerri, kötülüğü temsil eden yönüyle iki zıt durumu bünyesinde birleştiren bir özelliğe sahiptir. İnsan, yaratılışındaki üstün özellikleri doğru bir şekilde kullandığı ve yaratılış gayesine uygun olarak yaşadığı takdirde melekten üstün hale gelmekte, bu gayeye uygun olarak yaşamadığı takdirde ise’’hayvanlar gibi hatta daha da aşağı’’ (Araf, 179.) bir duruma düşmektedir.
Bu durumda ‘’arınma’; Yüce Yaratıcıya samimi kul olanın içine düştüğü günahını ve hatasını terk edip, dua ve niyaz ile Rabbinden bağışlanma dilemesi ve O’na dönmesidir. Arınma, kişinin kendini yenilemesi ve iç onarımıdır.
Diğer bir ifadeyle ‘arınma’, Yüce Yaratıcı ile sevgi bağlarımızı yeniden tesis etmek, günah ile kirlenen gönül dünyamızı yeniden temizlemektir; arındırmaktır.
Ve bilinmelidir ki Yüce Yaratıcıya ‘’kul’’ olmaktan uzaklaşan insan günahlarla iç içe yaşamaya devam ederse zamanla günahını günah olarak görmez ve bunu normal bir durum olarak algılamaya başlar. İşte bu, günahın manevi dünyamızı kaplaması halidir.
Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez…( Ra’d, 11.)
İçinde bulunduğumuz bu mübarek ramazan ayında arınabilmenin, Yüce Yaratıcıyı kulluk mükellefiyetiyle memnun etmenin başta gelen şiarı düşkünün, yoksulun ve insani hak ve değerler adına sömürülenin yanında olmaktır; insan temel hak ve hürriyetinin gasp edildiği noktada Allaha kulluk mükellefiyetiyle hakkın ve adaletin gerçekleşmesi adına var olabilen enstrümanları kullanarak harekete geçebilmektir.
Okuduklarımızdan, öğrendiklerimizden bahisle zulüm altında inleyen akraba bir toplumun yaşadığı acı bir dramdan, kendilerine uygulanan zulümden, işkenceden ve katliamlardan bahsetmek istiyorum:
Bu oruç ayında Kızıl Çin Hükümeti Doğu Türkistan’da yaşayan Türklere uyguladığı inançlarına yönelik asimilasyon durumu, milli kimliklerini yok etme durumu.
Bir taraftan namaz ve oruç ibadeti yasaklanırken diğer taraftan da ‘’ gıda maddesi satan Doğu Türkistanlı esnafa işyerinde 6 çeşit içki bulundurma zorunluluğu ‘’ getirilerek buna uymayanlar tutuklanıyor. Yine Çin Hükümeti Müslüman Türklerin bulundukları bölgelerde ‘’içki festivali düzenleyerek Doğu Türkistanlı gençlere bu festivale katılmaları zorunluluğu’’getiriliyor.
‘’Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetinde tesettürlü oldukları için gözaltına alınan eşlerinin serbest bırakılmasını isteyen Uygur Türklerine polis müdahale edince olayların çıktığından, 22 Haziran’da, çıkan olaylar sırasında 28 Türk, Çin polisi tarafından katledildiğini okuyoruz.
Doğu Türkistan’da şuan hiç kimsenin can ve mal güvenliğinin olmadığını, her gün binlerce gencin hapse atıldığını ya da öldürüldüğünü, keyfi tutuklama yargısız infazların devam ettiğini, onların kendisi ve ailesinin koruma savunma yetkisinin olmadığını okuyoruz.
Memurların, öğrencilerin, öğretmenlerin, kadınların ve 18 yaşından küçüklerin camiye girmelerinin de yasak olduğunu öğreniyoruz… Bu Allah’ın lanetlediği aşağılık ve iğrenç eylemler, durumlar değişik şekillerde vuku bulabilir.
Aslolan Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine ‘’oruç tutma ve namaz kılma yasağı’’getiren, tesettürlü kardeşimizi gözaltına alan ve bu iğrenç uygulamalara tepki koyanları katleden Çin Hükümetini şiddetle kınayabildik mi? Başta Türk Hükümeti olmak üzere, İslam işbirliği Teşkilatını, Birleşmiş Milletleri, uluslar arası insan hakları kuruluşlarını ve bütün dünya kamuoyunu Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı olayların durdurulması ve soykırım boyutuna gelen katliamların durdurulması noktasında millet olarak, sivil toplum kurumları olarak, hükümet olarak yapabileceklerimiz vardır.
Yüce Yaratana kul olabilme mükellefiyeti amaç ise veya O ilahi iradenin tahsis emrini yerine getirmek amaç ise, Yüce Yaratan’a karşı borcumuzu ödeme ya da ezilenin/ sömürülenin haklarının savunucusu mükellefiyetinin yapmaya çalıştığımız zorunlu ibadetlerin odağını oluşturduğunu görebiliyor muyuz? Ne dersiniz?
Kerkük’te, Suriye’de Türkmenler katlediliyor; nerede İslamcı mücahitler? Nerede onların insan hakları dernekleri, yardım kuruluşları?
Gerçek o ki, ‘’Türk değilsen, kapıları sana açan devşirme Türkler yardıma koşar, ama eğer Türk’sen, devşirmesi de devşirme olmayanı da kabuğuna çekilir beklermiş’’ sözü doğru olsa gerek.
Evet, biz ne icraat sergiliyoruz? Nerede bizim gür ve yerleri titreten sesimiz? O güçlü önderlerimiz nerede?
Evet, bu netameli coğrafyada huzur içerisine ilelebet kalmak ve yaşamak istiyorsak birleyerek oluşmak zorunluluğumuz vardır; bu da ‘’Türk kavramının Ulusal Kimlik’’olduğunu içselleştirmekten geçer.
Anlaşılan o ki milliyetçiler, toplumu yaklaşan tehlikeler karşısında ikna edebilecek inandırıcılıktan uzak ya da milliyetçilerin’’ tehlike’’ olarak gördüğünü, uğruna milliyetçilik yapılan o millet ‘’tehlike’’ olarak görmüyor olabilir.
Dikkat edin; ‘’piyasaya’’uyumlu bir dini anlayışın günümüzde hâkim olduğunu görelim. İslam’ı salt ‘’muamelat’’tan ibaret olduğu bir inanç manzumesi haline dönüştürüldüğünü görelim. Aldatan sizi Allah ile aldatmasın.
Sağlıklı ve şuurlu bir ömür dileğiyle Ramazan Bayramınızı kutlar saygılar sunarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder