AKP’YE REDDİYE
(ve güncel DP’ye uyarı)
Vakti zamanında, merhum Menderes’i ‘maindros’ (Grekçe) hitabıyla anan, Demokrat Parti’den istihza ile bahseden; Atatürk ve Türk İnkılâbı, bir şekilde söz konusu olduğunda ise, “bırakın şu Selânikli Kemal”i diyerek insanları azarlayan, sözde İslâmcı, hakikatte din tüccarı zihniyet.; Başta Çoban Sülü ile bilhassa Karaoğlan B. Ecevit’in hesaplı himmetleri sayesinde, N. Erbakan’ın milli nizam, milli selâmet, refah, fazilet, saadet çizgisinin ilk zuhur ettiği 1970 yılında, halk arasında hayret uyandıran büyük çelişkiler, nifak ve aykırılıklarla vücut buldu.
Hâlâ, Milli Nizam ve Milli Selâmet Partilerinin ad’ında kullanılan; Refah’la birlikte terk edilen ‘milli’ söyleminin, hangi amaç ve anlamda ikame edildiği muğlâktır. Ancak ‘AK Evler’ lügatinde “ne kadar millet o kadar devlet” anlamında derc edildiği görülmektedir. Şu kadar ki, MNP’nin tarihi süreç ve geleneksel silsilesinde milli nizam/milli selâmet/milli görüş ve adil düzen gibi söz, spot, slogan ve söylemlerin;. “Türk ve Türkiye milliyetçiliği, Adalet ahlâkı ve evrensel hukuk” gibi orijinal tanım, objektif ve norm kavramları çağrıştırdığı halde, kesinlikle / asla kapsamadığı 40 yıl içinde sarahaten anlaşılmıştır...
BİR SİLSİLE-İ MERATİPTİR Kİ!..
Bu silsile-i meratipte, Asr-ı Saadet (dört Halife) döneminin arı-duru, orijinal İslâm, sırat-ı müstakim ve ehlisünnet vel’cemaat anlayışının da emaresi olmayıp; Müslümanları bir birlerine düşürmek ve bölmekle görevli Yahudi âlim Abdullah Bin Sebe ile İslâma fitne, fesat, ihtiras ve tefrikalar sokan Muaviye mektebine mensup gibi müşahede edilir.; Dolayısıyla da, tıpkı işgal, nefret ve fetret (İstiklâl Harbi) dönemlerinde görüldüğü gibi, Kraliçe’nin “Şarki İslâm Akademileri”nden mezun ve memur din tüccarı Ebu Cehil’den neş’et dönme, devşirme, mason ve misyoner “din alimi” kisveli şarlatan kriptolardan fetva aldıkları iddia edilir ve halk içinde yoğunlukla söylenir!.. Zaten uygulamalar da bu iddiaları doğrular mahiyettedir!..
FETVALAR İLE ALDATMAK
Bu şeytani fetvalara göre: Genellikle kul hakkını gasp, kamu kaynaklarını tasallut, hak ihlâlleri, rüşvet-iltimas, yalan-talan, ayırma-kayırma, yolsuzluk-suiistimal ve illa zina serbest; Kamu ihalesi verilen bir müteahhitlerden (cebri) bağış almak helâldir. 14 Ekim 1969 tarihinde Konya’dan bağımsız milletvekili olarak Meclise girmeyi başaran Prof. Necmettin Erbakan’ın siyaset çizgisi ve/veya Anadolu deyimiyle saadet zincirinde bunlar daima varittir. Geleneğin yol büyükleri: Necip Fazıl Kısakürek, M. Zahit Kotku, Bayburtlu Paşa Dede, AP’den istifa eden Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas ile Hasan Aksay olarak gösterip; Neş’et/Esin kaynaklarının da Eşref Edip ve Milli Şair Mehmet Akif Ersoy (?) olduğunu iddia ederler!..
1971’de Milli nizam partisinin kapatılmasıyla, 1972 yılında Milli Selâmet’e iblâğ olan ‘milli nizam/milli görüş ve milli selâmet’ misyonu’nun ilk icraatı 14 Ekim 1973 seçimlerinde elde ettikleri 3 parlamenter ile önce Karaoğlan Ecevit, sonra Demirel’le koalisyonlara katılıp; Ecevit’le 1974 affını çıkartarak, akabinde 1. ve 2. Milli Cephe hükümetleriyle Türkiye’nin en büyük felâketi, bölünme, çözülme ve antidemokratik açılım sürecini tetiklemek olmuştur!..
ASLA DEMOKRAT, SAĞCI VEYA MİLLİYETÇİ OLMADILAR!..
Sonra vukuatlar peş peşe sürer gelir. “27 Mayıs karşı devrim süreci” Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal, Çiller, Yılmaz, “hep birbirlerinin paralelinde, tamamlayıcı-bütünleyici unsurlar, ittifak ve iştirakler olarak” 2002’ye kadar gelir. Son halka, kendi partisini (rol icabı) bölerek kapattırmak suretiyle; Sözde yeni ad, libas ve gömlekle politikada bekraunda soyunan AKP’dir. Teşekkülün adı sadece açılım cihetiyle “adalet ve kalkınma partisi” olup; Şimdiye kadar adının anlamıyla ilgisi (örtüştüğü, müsemma olduğu) maalesef görülememiştir!
On iki yıla yönelen iktidarına (!) rağmen asla adı ile müsemma olmayı başaramayan bu partinin başkanı, özellikle son günlerde ve seçim konuşmalarında sıkça Menderes’i andığı halde; Gerçekte, MNP-AKP çizgisinin 1970’de başlayıp, 2014’e kadar sürüp gelen tarihinde: Kadim Demokrat Parti davası, 46 Ruh ve misyonu ile örtüştüğü görülmemiştir. Dahası Adnan Menderes’e yapılanları, bugün Devlet’te sabık ortağının kendisine yapmakta olduğunu beyan ve ilan etmesi çok komik, haddini aşan ve zatıyla mülzem olmayan iddialar meyanındadır…
Kaldı ki, bütün ısrar, istek ve yazılı-sözlü taleplere rağmen, henüz 27 Mayıs’ın davası başlamamış; 14 Mayıs Milli Demokrasi Bayramı olarak ilân edilmemiş; Milli birlik, kardeşlik ve beraberlik ruhu “demokrasi ve demokrat partinin istediği yönde” pekiştirilememiş.; Başta Atatürk Cumhuriyeti’nin kadim insan hakları, evrensel hukuk, adalet ahlâkı, gerçek lâiklik ve mutlak eşitlik bağlamında demokratik siyasi hayata intikali sağlanamamıştır.
Şu an için ülkemizde hâlâ, 27 Mayıs ürünü olan adaletsizlik, ayrımcılık, ağalık, cunta, sulta, vesayet ve dikta hüküm sürmektedir. Zenginler ve fakirler arasındaki korkunç uçurum, gelir dağılımındaki utanç verici adaletsizlik, maaş ve ücretler arasındaki iğrenç dengesizlik ve yıllardır Millet Vekili seçilmeyip.; Bol maaş, haksız ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarla donatılmış “Parti Sahibi Memurları” ile idareye tasallut;
Aradan geçen 90 küsur yıla rağmen, Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukukun olmazsa olmaz emri: “Devlet idaresinde Millet İradesinin hâkim ve hükümran kılınamaması” büyük bir ayıp, tarihi vebal, hicap ve utançtır!..
ŞİDDETLE MEN, TENZİH VE TEKZİP OLUNUR
Hangi cihette bakarsanız bakın, AKP’nin tarihi, kadim Demokrat Parti ve Menderes’le hiçbir ilgi-alâka, misyon bağı, benzerlik ve örtüşmesi yoktur. Son 11 yılın icraatları dikkate alındığında, zaten böyle bir iddiada bulunmak abes, gülünç, suiistimal ve istismar olur. En azından;. Celâl Bayar, Adnan Menderes ve kadim DP, on yıllık iktidarında 100 yıla bedel kalkınma/gelişme, maddi-manevi, ilmi/milli, iktisadi, sanayi ihyanın mimarı olmuş; AKP ise bütün bu yükselen değerleri satmak, devleti acze düşürmek, açılım ve çözüm adıyla çözülme sürecini başlatmış olmakla malûldür.
Sonuçta: AKP’yi, Demokrat Parti, başta Celâl Bayar olmak üzere nezih kadroları ve bilhassa Demokrasi Şehidi Adnan Menderes’e benzemekten men, tenzih, red ve tekzip eder;
Bu vesileyle de: 29 Mart 2009 Yerel Seçimlerinde İl Genel Meclisi bazında 1 538 947 oy alarak; Belediye Başkan ve Belediye Meclisi Üye Seçimi bağlamında aldığı 1 156 630 oy ile 148 Belediye Başkanlığı kazanan GÜNCEL Demokrat Parti’nin mevcut ve mer-i başkan ve yönetimini.; Yukarda sabit 2009 seçim sonuçlarını aşamadıkları ve partinin oy oranını yükseltemedikleri takdirde medeni, insani/siyasi/demokrat gelenek ve gerçek doğrultuda, bütün kurulları, asıl ve yedekleri ile birlikte onurları ile istifaya davet ederim..
DEMOKRASİ ADALET VE HUKUK İÇİN
“İYİ, ADİL, DÜRÜST VE DEMOKRAT OLAN”
KAZANSIN
Zira “demokrasi, adalet ve hukuk yarışında” iyi olan kazanır.
Kazanamayanlar kötü, kifayetsiz muhteris, bencil ve cahillerdir.
Demokrasi, Demokrat Parti ve Türkiye Cumhuriyeti daima kazanmak, yükselmek ve Büyük Önder Atatürk ile Celâl Bayar, Adnan Menderes ve dava arkadaşlarının her vesileyle tekrarladıkları gibi:, “Türkiye Cumhuriyeti ve Aziz Türk Milleti, muasır medeniyet seviyesini mutlaka aşmak; Birlik, bütünlük içinde mamur, ümran ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ikliminde özgür, mutlu ve müreffeh bir yaşam düzeyine” çıkartılmak zorundadır…
GÖREV VE SORUMLULUK:
İşte Bu Görev: Cumhuriyetçi, Demokrat ve Lâik,
Namuslu-dürüst, şeffaf-saydam, onurlu-sorumlu ve çalışkan;
Gerçek Demokrat Partililere aittir…
(Ankara, 25 Mart 2014)
SİYASETE DİKTA VE CUNTA
(açılım) AYARLARI
Sözde muhalefetin, sadece milleti kandırmaya matuf ve fakat hiçbir ciddi ve samimi tarafı olmayan direnişine rağmen;.
30 Eylül 2013 Tarihli sözde “demokratikleşme paketi”nde vaat ve taahhüt edilen tavizlere ilişkin:, 6529 Sayılı “Temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi amacıyla çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun”, 02 Mart 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre:
KÜRTÇE, ERMENİCE VE RUMCA PROPOGANDA
“Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propaganda, Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılabilir.” (Madde:1)
Bu hüküm, hiçbir gerek ve ihtiyaç olmaksızın, TBMM’de milleti temsil adına iş gören parlamenterlerin, müvekkillerine (temsil ettikleri veya temsile zorunlu oldukları halk’a) gidip akıl, fikir almadıkları, kesinlikle millete sormadan teşebbüs ettikleri hukuk, siyasi etik, genel ahlâk, cumhuriyetin temel ilkeleri ile demokrasiye bütünüyle aykırı bir kalkışmadır. Neticesi hesap edilmeden hayata geçirilmesinin bedeli çok ağır olacak; Dahası, başta Amerika, Rusya, Çin, Yunanistan ve Bulgaristan olmak üzere, emsal uygulamalar dikkate alınmadan, müesses devlet aleyhine, “çağdışı, ihanete yol açabilecek tehlikeli bir teşebbüs” algısına yol açacaktır.
EŞ BAŞKANLIK SİSTEMİ:
“Siyasi partiler, tüzüklerinde yer almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel başkanlık sistemini uygulayabilirler. Eş genel başkanlar, bu Kanunda genel başkan için öngörülen hükümlere tabidir.” (Madde: 2)
Eğer bu tasarım, AKP yeni geldiğinde ve 2002 yıllarında hayata geçse idi; Tıpkı ABD rejiminde uygulanan “yedek başkanlık” sistemi gibi, Türk siyaset sistemine ekstra teminatlar, millet adına güveni garantiler, sağlam, sağlıklı takipler ve hiçbir yolsuzluğa fırsat vermeyecek derecede sıkı denetim imkânları sunabilecekti. Nitekim (Anayasa ve 2820 Sa. Kanuna aykırı) ırkçı ve bölücü bir parti yetkilisinin alenen itiraf ettiği gibi, kendilerine ait belediyelerde her hangi bir yolsuzluk yapılmamasının tek nedeni ‘eş başkanlık’ sistemi olduğu gerçeğidir. Daha açık bir anlatımla: Bütün dünya denetim, devamlılık ve sağlıklı sürdürülebilirlik sistemlerine ağırlık verirken; Bizde tan bir gericilik, yobazlık, dikta ve cunta nedeni olan “Şeflik” sistemi kıskançlıkla korunmaktadır. Bu nedenle, eş başkanlık sistemi, kurumlar ve siyasette mutlaka uygulanması gereken, hayırlı ve yararlı bir düzenlemedir.
ÖRGÜTLENME MODELİ HAKKINDA
“Siyasi partilerin ilçe teşkilatı; ilçe kongresi, ilçe başkanı, ilçe yönetim kurulu ve kurulmuş ise belde teşkilatından meydana gelir. Parti tüzüğünde ilçe disiplin kurulu teşkili de öngörülebilir. Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir.” (Madde: 3)
Bu düzenleme, her ne kadar “ihtiyari/keyfi ve zorunluluk arz etmeyen” bir nitelikte olsa bile; Gerçekte siyasete, millet iradesinin temin, tezahür ve tecelli sahasına vurulmuş çok büyük bir darbedir. Muhtemelen bazı özel haller ile ince hesaplara dayanmakta ve birilerinin kolay örgütlenmesine ortam hazırlama imkânı sağlamaya matuf bulunmaktadır. Oysa Türkiye, Türk Milleti ve Türk Demokrasisinin gerçek ihtiyacı OCAK / BUCAK örgütlenmesidir.
HAZİNEDEN GASP VE MİLLİ HAK İKTİSABI
“Bu madde uyarınca yapılacak yardımlar sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılır. Milletvekili seçimlerinde geçerli oyların %3’ünden fazlasını alan partilere de devlet yardımı yapılır. Bu yardım en az devlet yardımı alan partinin ikinci fıkra gereğince aldığı yardım ve seçimlerde aldığı toplam geçerli oy esas alınarak kazandıkları oyla orantılı olarak yapılır. Bu fıkra uyarınca yapılacak yardım bir milyon Türk Lirasından az olamaz. Bunun için her yıl Maliye Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur.” (Madde: 4)
Hazine yardımı, milletin rıza ve muvafakatine aykırı; cebren gasp, millet malını irtikap ve tasallut olup; İnsanlık/demokrasi/hukuk ve ahlâk dışıdır. Partilerin kitlesellik özelliği bu nedenle mümkün olamaz. Adalet, hukuk ve demokrasi gerçekleşmez. İcat edenler kahrolsun!..
ADAY KİMDİR? SEÇMEN NEDİR?
SEÇİM NE İÇİN YAPILIR?
Mevcut tanımlama sisteminde adına “seçim” denilen ve fakat esasta seçimle, seçmek ya da seçilmekle hiçbir ilgisi, alâkası bulunmayan “30 Mart yerel yönetici belirleme” aksiyon, usul, eylem yahut ritüeline çok az kaldı. Günü gelince, 18 yaşından gün almış tüm vatandaşlar “seçmen” sıfatına bürünerek; Parti sahibi, sulta, cunta, vesayet, oligark, kripto veya eşkıyanın önlerine koyduğu listede yer alan seçenekler (adaylar) arasından birine oy verecekler.
Bu eylem ve işleme yasa “vatandaşlık görevi” diyor.
Peki, öyleyse, gerçek anlam ve hakiki bağlamda vatandaş nedir?
Vatandaş: Kısaca, vatan/yurt üzerinde eşit hak sahibi sıfatıyla mevcuda paydaş olan; Adına Anayasa denilen toplumsal sözleşmede hüküm altına alınan ve evrensel hukukun temel ilkesi gereği:, Devlet idaresinde, bizzat seçeceği ve icabında azil edebileceği vekilleri yoluyla tayin, tespit ve belirleme hakkını kullanan; Böylece de, beşeriyetin ve medeni siyasetin üç ana ilkesi Cumhuriyet, Lâiklik ve Demokrasi bağlamında görev ve sorumluluğunu yerine getiren; Keza devlet cihazına karşı yükümlülüklerine sahip ve saygılı; İyi, onurlu-sorumlu, namuslu ve dürüst kişiler olup; Anayasa ve Siyasi Partiler Kanununun 11. maddesi bu tarifi amirdir.
Nasıl ki, anarşi, terör, tedhiş, rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk; Taammüden can, mal ve ırza tasallut; Gasp, irtikap, adi ve nitelikli dolandırıcılık, ferdi veya organize sahtecilik, suç örgütlerine iştirak, ihaleye fesat karıştırma, görevi istismar ve suiistimal, din tüccarlığı/siyaset simsarlığı, haksızlık, zulüm, işkence gibi yüz kızartıcı, utanç verici, insanlık dışı, hayvan altı, yaratıklar Avukat, Hâkim, Savcı ve idareci olamazlarsa, asla ve kesinlikle seçmen ve siyasetçi de olamazlar. Olmamaları da gerekir.
Modern sosyoloji, politika bilimi, medeni siyaset ve mülki idare ilminin gereği budur.
Ayrıca: Vatandaş, “dolaylı demokrasi” rejiminde, halk adına temsil görevini fiilen ve profesyonel olarak yürütecek vekilini bizzat kendisi seçmek zorunda ve durumundadır. Hangi derece ve düzeyde olursa olsun, başkalarının belirlediği adayın leh veya aleyhine oy verilmesi saçmalık, ahlâksızlık, nitelikli dolandırıcılık ve sahtekârlıktır. Kaldı ki, esas itibarıyla Milletin Avukatı hükmünde olan “Millet Vekili” de, aynı usul ve hükme tabii olup, asil istediği zaman vekili azletme salâhiyetine sahip bulunmadıkça vekâlet caiz değildir. Hukuki ve ahlâki olmaz.
Şu hale nazaran:
1. ADAY: Halk içinde yüksek fazilet, gerçek ilim, mutlak dürüstlük, adalet ve ahlâki erdemlerle temayüz etmiş; Şerefli, soylu, prensip/ilke ve yerleşik karakter sahibi; Kendini hak yoluna ve millet hizmetine adamış.; Hırs, ihtiras, gösteriş ve alâyişten uzak kimselerden; Parti sahibi, sulta-cunta, vesayet ve dikta gibi terör-tedhiş, soygun-vurgun erbabı tarafından değil; Bizzat mahalle halkı ve yerel unsurlar tarafından, millet yöneticiliğine önerilen Hazreti İnsan.
2. SEÇİM: Mutlak surette millet adına ve milletten aldığı yetkiyi sadece millet için; Namuslu, dürüst, demokrat, onurlu, sorumlu, eşit/adil ve ilmî disiplinler dâhilinde kullanmaya ehliyetli, kadim ve liyakatli adayların:, (Daima takip, teftiş ve denetime açık olacak ve sürekli halka hesap vermeye hazır vekil taliplerinin) Bizzat vatandaş ‘seçmen’ tarafından bilumum ön hazırlık, oylama ve ilân evreleriyle ‘Yargı gözetimi ve Hâkim teminatı’ çerçevesinde, tam şeffaf, mutlak dürüst, adil ve eşit biçimde ifa ve icra edilen şerefli, soylu icraat’a seçim denir.
Bunun dışında, seçim adı altında yapılan her şey saçmalık, maskaralık, aldatma, oyun, düzen, sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık, suç örgütlerine katkı, amansız halk düşmanı hırsız, yolsuz ve soysuzlara yardım ve yataklıktır.
3. SEÇMEN: Yaşam çevresinde; Namuslu, dürüst, örnek ve önder insan gibi yüksek sıfatlarla temayüz etmiş, halk için hayırlı ve yararlı olacağına inanılan, kendisine itimat edilen kişilerden; Doğrudan halk tarafından belirlenip aday gösterilmiş Vekil adaylarına oy verecek; Bu esas ve kriterlere uymayan, “millete rağmen aday alarak dayatılmış ve/veya adaylığı satın almış fırsatçı, işbirlikçi, fesatçı, güdümlü uşak ve köpeklere” oy vermeyecek kadar akıllı kişi.