16 Temmuz 2014 Çarşamba

NİTELİKLİ DEVLET ADAMI, Ali Kemal GÜL

NİTELİKLİ DEVLET ADAMI
Ali Kemal GÜL
Türk-İslam Kültürü ve geleneğinde Devlet adamı deyince, sessiz kitleye mensup Türk Vatandaşı olarak neyi anlıyoruz? Devlet adamı hangi niteliklere haiz olmalıdır? Bu önemli konuyu irdeleyebildiğimiz kadarıyla özetlemeye çalışalım:
Devlet adamı yaşamak için değil, yaşatmak için vardır. Devlet adamı özel hayat bilmez, kamu hayatı için üretme Onun izlediği hayat çizgisini oluşturur. Devlet adamı eğer yanacaksa, yakmamak için yanar. Devlet adamını fanatikler değil, hakka veya adalete saygı duyanlar destekler; hak ve adaletin gerçekleşmesi Onun birincil önceliğidir. Devlet adamı bütünün yanındadır; ötekileştirmez, ayrıştırmaz, bütünleştirir. Devlet adamı insanlar arasındaki var olan/olabilecek ihtilafların ortadan kaldırılmasına çalışır, uzlaşmaya öncelik tanır. Devlet adamı alçak gönüllüdür, sever ve sevdirmeye çalışır. Devlet adamı öfkeden uzaktır çünkü öfke ile kalkanın zararla oturacağını bilir. Devlet adamı cahil cesaretinden uzak kalmaya çalışır, tedbire ve bilinçli şuura öncelik tanır.
Devlet adamı, millettin kutsallarına saygı duyar; itibar için değil, makam için değil, millete hizmet etmek için, milletin maceralara sürüklenmemesi için, huzur içinde yaşanması için ödün vermeden çalışır.
Devlet adamı, millet olarak, ‘‘acıda ortak sevinçte ayrı’’ olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu görür, ülkeyi karışıklığa/bölünmeye sürükleyeceğinin rahatsızlığını duyarak tavizsiz müdahale eder.
 Devlet adamı vicdana hitap ederek konuşur; sükûnet önceliğidir, konusunda kendini geliştirecek uğraşılar, projeler üzerinde kafa yorar, üretmek Onun misyonudur, istikrar önceliğidir, çok yüzlü değil saygın kişiliğe sahiptir.
 Devlet adamı hiçbir karşılık beklemeden veya mazeret üretmeden kendini milletine hizmette bulur, yanlışları anında düzeltmeye çalışır.
 Devlet adamı, din ile politikayı ayırır; dini siyasete alet etmenin, siyaset için dini kullanmanın İslam tarihini nasıl bir kan ve dehşet tarihi haline getirdiğini unutmaz; yüce dinimizi manevi makamında bırakmaz dünya işlerine bulaştırmaya kalkarsanız tefrikanın kaçınılmaz olduğunu görür ve bilir.
 Devlet adamı, bu bilinç ve anlayışla, İslam tarihinde yaşanan ilgili vakaları unutmaz, unutturmaz; kılıçlara geçirilen Kur’an sahifelerini unutmaz; Kerbela’yı unutmaz; bütün Emevi sülalesini ortadan kaldırdığı için ‘’Seffah’(burada’’ kan dökücü’’)’sıfatıyla anılan Abbasi halifesini unutmaz; haricileri unutmaz; Hasan Sabah’ın haşhaşilerini unutmaz; İslam dünyasını kana bulayan Şii-Sünni çatışmalarını unutmaz.
 Devlet adamı özellikle bir ahlak ve fazilet abidesi olan tevhit ve vahdet dini İslami, mezhep kılıfı altında sunarak, mezhepçilik yaparak, Müslüman halkı birbirine karşı kışkırtıp toplumu çözmeye/ ayrıştırmaya yönelik toplum mühendisliği yapanları anında tasfiye eder.
 Devlet adamı, yüce bir kavram olan Dini beşeri ideolojilerle yarıştırmaz; Allah ile kul arasına girmez; Allah ile insanları aldatmaz; yüzlerce yıllık İslam tarihinden ibret alır yeni fırkalar oluşturmaz.
 Bu noktayı açarak vurgulayalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde, fikir ve inanç özgürlüğü temelinde din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ‘’laik sistem’in, devletin çatısını oluşturan anayasanın değişmez maddeleri arasına alınarak neden benimsendiğini ve ödünsüz uygulamaya sokulduğunu, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz tecrübelerle çok iyi anlıyoruz.
Devlet adamı liyakate ve sadakate öncelik tanır, efendimcileri sevmez, gereğinde ‘’hayır’’ diyebilenleri sever, hesap vermeye her zaman hazırdır. Devlet adamı her zaman milletiyle beraberdir, zikzak yapmaz, emin adımlarla ilerler, günlük değil uzun vadeli düşünür ve görür. Devlet adamının belleğinde yandaş değil vatandaş vardır, vatan vardır ve vatana hizmetiyle ebedileşebileceğini bilir.
Devlet adamının kullandığı dil, amaç olanı araçlandıran,  ideal olanı itibarsızlaştıran bir dil değildir; bu dil Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN dilidir; bu dil gücünü 1299 ruhundan alır; bu dil 1919 ruhunun dilidir.
Devlet adamı, orta ve uzun vadede millet olarak hedefimizin Türk-İslam Devletleri ile İslam Âlemi ile kültürel, sosyal, iktisadi ve ekonomik alanlarda bütünleşmemizin tarihi bir borç ve zorunluluk olduğu gerçeği ortada iken, bütün etnik toplulukları içeren bir siyasi ve kültürel Tarihin ortak adı olan ‘’Türk Milleti’’ kavramını ırka indirgemek, Türküm sözünü bir etnisiteden ibaret sayıp mahküm etmek en büyük bölücülük olduğunu bilir ve bu tür söylem ve eylemleri mahküm edecek tedbirlere öncelik verir. Çünkü bu tür söylem ve eylemler Türk Dünyasına karşı bizi itibarsızlaştırdığı gibi, Türk Kimliğini inkâr ediyorsan, sen kimsin? Derler… Ve hangi inşa edilmiş bir projenin parçası olduğunu görür.
 Devlet adamı, Bilge Kağan’ın tespitiyle ‘’Ey Türk Milleti! Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin! Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanın sözünü tutmadın. Onun sözünü almadan yerden yere vardın. O yerlerde tükendin.
Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun…’’sözlerinde olduğu gibi Türk Milletinin bugün de Bilge Kağan’ın veya ondan 1300 yıl sonra Türk adı ile bir devlet kurmuş olan Atatürk’ün sözlerinin büyük ölçüde unutmuş olduğunu, bu yüzden hedefini kaybetmiş gibi göründüğü tespitinin verdiği rahatsızlıkla, bu kör ve çarpık zihniyete karşı savaşır.
 Devlet adamı, Ziya Gökalp’ın ifadesiyle, ‘’Türkçülüğün siyasi bir parti olmadığını; ilmi, felsefi, bedii bir okul olduğunu, başka bir tabirle, kültürel bir uğraşı ve yenilik yolu olduğunu; bu sebepledir ki, Türkçülük, şimdiye kadar bir siyasi parti şeklinde mücadele meydanına atılmadığını, bundan sonra da şüphesiz atılmayacağını’’ bilir ve bu kavramları özümseyerek, kendini Türk Milleti’nin hizmetine vererek Tarihte onurlu yerini alır.
 Devlet adamı, milli güvenliğimizin teminatı stratejik sınırlarımız olan Misak-i Milli sınırlarının, dünyada Türkün yaşadığı her toprak parçasından geçtiğinin şuuruyla davranır, Türkün, ulusal ve uluslararası yasal haklarını ve güvenliğini teminat altına alacak politikaları ve eylemleri tavizsiz yürütür.
Ve devlet adamı odur ki,  kucaklayıcıdır, her türlü ayrımcılıktan uzaktır; şefkatlidir, insanı yaşat ki devlet yaşasın düsturuyla hareket eder; adil ve hakkaniyetlidir, milletin her bireyine vekâlet eder, dolaysıyla her gruba, her inanca, her siyasi düşünceye aynı mesafededir. Ve kadınımız hakkında ‘’başörtülü bacı’’, ‘’çapulcu’’ifadeleri ile yüksek perdeden ayrımcı söylemlerin aksine, başörtülü bacıya da, çapulcuya da aynı gözle bakan Yunus Emre ruhuna ihtiyacın olduğunu görür. 
***
Birey olarak, toplum olarak unutmamamız gereken bir tespitle yazımızı sonlayalım: Tarih boyunca kardeşlik, sevgi ve saygıya dayalı olarak sürdürülecek bir hayat karşısındaki en büyük engel, ilahi hikmet gereği, var oluşunu muhtelif ırk, din ve dil, kültür ve farklı düşüncelere mensubiyetle gerçekleştiren insanların, bu durumu bir zenginlik olarak görmek yerine, çatışma, güvensizlik ve ayrımcılık zeminine dönüştürme girişim ve eğilimleri olagelmiştir. Bugün de yaşadığımız her türlü olumsuzluğun ardında söz konusu çatışma, güvensizlik ve ayrımcılık girişim ve eğilimlerinin olduğu muhakkaktır. Bunda ise gönül iklimindeki duyarsızlaşma ve yozlaşmanın büyük bir payı vardır.
Mazlum toplumların sığınağı, asilerin ve zalimlerin korkulu rüyası olan, engin, soylu ve insani vecibelerle mücehhez Şanlı Tarihimizde olduğu gibi temennimiz odur ki, huzur ve barışı önce kendi iç dünyamızda yakalamak, adım adım onu çevremize ve dış dünyamıza taşımak, şiddet ve terörün, her türlü ayrımcılığın ve haksızlığın yok olmaya yüz tuttuğu ve insanlığın birbirine sevgi ve kardeşlik elini uzattığı, gücün ve hırsın değil; ahlakın ve yüksek insani değerlerin egemen olduğu, bütün insanların hoşnut olduğu bir dünya inşa etmektir. Gönül ikliminin zenginleştirildiği bir hayat sürmektir.
***
10 Ağustos da gerçekleştirilecek, devlet adamı vasıflarına haiz Cumhur Başkanı seçiminde Türk Milleti’nin en isabetli kararını vereceği dilek ve temennisiyle... Saygılar.
A.Kemal GÜL

16.07.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder