12 Eylül 2014 Cuma

Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı & İntiharların Ne Kadarı Önlenebilir?.. Prof. Dr. Ata ATUN

Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı
Dün Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis'in, Rum tarafından günlük çıkan Fileleftheros gazetesinde yayınlanan söyleşisini okudum.  Tam gülermisin, ağlarmısın tarzında düşünceleri var Kasulidis'in Kıbrıs konusunda. Doğal olarak açıklamaları da aynı kategoride.
Sanki de Kıbrıs Rum Yönetimi dünyanın en büyük en güçlü devleti ve biz Kıbrıslı Türklerle “lütfen” konuşuyor. 
Ha keza Türkiye’yle de öyle...
ÜFÜRÜKTEN BİR DEVLET!..
Üfürükten bir devletin üfürükten bir bakanı olduğunu unutmuş Kasulidis herhalde. Batmış, çökmüş ve hiç bir saygınlığı olmayan, uyuşturucu kaçakçılığından, silah kaçakçılığına, kadın ticaretinden, kara para aklamaya kadar her tür melanetin yer aldığı, gerçekte de yasal olmayan bir devletin dışişlerinden sorumlu bir bürokratı. Seçilmiş bir siyasi bile değil.
Kasulides'in ettiği laflar boyundan büyük. Gerçekte tümünü toplasanız Rumların, Kasulides'in ettiği laflar, tümünün toplam boyundan da büyük.
15 Mayıs 1919'da Anadolu'ya, 20 bin kişilik bir ordu ile arkalarında Avrupa'nın galip devletlerinin diplomatik gücü ve silah gücü ile çıktıklarında gene böyle havalar içindeydiler ve Anadolu'nun Ankara'ya kadar olan batı yarısını alacaklarına inanmışlardı.  9 Eylül 1922'de sadece 2 bin kişi kalan yılgın bir ordu ile Yunanistan'a geri döndüler ve yaptıkları hatanın adını da "Küçük Asya Felaketi" koydular.
1963 yılında Kıbrıs adasını, aynen Girit'te yaptıkları gibi Türklerden temizlemek için saldırılar başlattıklarında, Türkiye'nin diplomatik uyarılarına kulak asmadıkları gibi,megalomanik yapılarından dolayı Türkiye'yi de yok saydılar. Biz Kıbrıslı Türkleri taciz etmek, Türkiye'ye de sen adaya ayak basamazsın mesajını vermek için her fırsatta dabol bol "Bekledim de Gelmedin" şarkısını çaldılar. Megalomanilerinin onları götürdüğü yol, sonunda tümüne kayıtsız koşulsuz sahip oldukları adanın üçte birini Türklere bırakmakla sonuçlandı.
Şimdi de üfürükten bir devletin dışişlerinden sorumlu bürokratı olduğuna bakmaksızın,  “Ya Türk tarafı, Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için bazı önemli tezlerini değiştirecek ya da Kıbrıs sorunu çözülmeyecek” buyurdu Kasulides.
Kasulidesson 50 yıldır süren müzakerelerde üzerinde mutabakata varılmış yakınlaşmaları yok sayan, BM'nin yıllar boyu süren çalışmaları sonucunda oluşturmayı başardığı parametreleri değiştirmeye çalışanın kendileri olduğunu, müzakereler boyunca masaya her konan planı reddeden tarafın da Rumlar olduğunu unutmuşa benziyor.
Kıbrıs'ın kuzeyine Türkiye'den önce suyun sonra da elektriğin gelmesi ile ellerindeki yegane koz olan "tanınmış devlet olmak" üstünlüğünün zarar göreceğini anlayan Kasulides, daha sonra da bir olasılıkla da doğalgaz ile internet omurgasının gelmesi ile ellerindeki geri kalan politik gücü de kaybedeceklerinin buna ilaveten de Kıbrıslı Türklerle hiç bir rekabet güçlerinin kalmayacağının farkındalığı ile şimdiden ağlamaya başladı ve mızıkçılığa yöneldi.
Rumlar, adada çözüm istiyorlarsa, son 50 yıldır hiç bir değişikliğe uğratmadıkları kendi maksimalist tezlerini değiştirmek ve isteklerini makul, gerçekçi bir seviyeye çekmek zorundadırlar. Aksi takdirde Kıbrıslı Türklerin kan, gözyaşı ve bin bir ezaya karşı gelerek kurdukları KKTC, Türkiye'nin gittikçe artan desteği ile daha güçlenecek ve adadaki çözüm kendiliğinden iki devletli çözüm şeklinde dönüşecektir.
Rumların hayali olan "Üniter Rum Devleti"nin hayata geçmesi zaten olanaksızdır.  Kıbrıslı Türklerin arasında artık Rumlarla ortak, "Birleşik Federal Kıbrıs Devleti" kurmak isteyenlerin sayısı da 2004 yılındaki referandumdan sonra dramatik bir şekilde aşağıya inmiş durumdadır...
Rumlar, megalomanik düşüncelerle ve sözlerle bu treni de kaçırırlarsa, ki öyle gözükmektedir, Kıbrıs adasında Türklerle Rumların bir arada yaşaması ütopik bir hayale dönüşecektir...
Ata ATUN
***
İntiharların Ne Kadarı Önlenebilir
Geçen gün Girne'de yaşanan intihar olayı beni gerçekten çok üzdü. Beni üzdüğü gibi eminim bir çok vatandaşımızı da üzdü. Ben şahsen çok etkilendim gencecik bir adamın, bir telefon konuşmasından sonra intihara karar vermesine ve bu düşüncesini de hemen anında uygulamaya koymasına.
Psikolog değilim. Benim kafa yapım matematiksel ağırlıklı, düşünme tarzım da analitik.  İntiharlar önlenebilir mi, önlenemez mi konusunda hiç bir akademik bilgim yok. İnsanoğlu bu, beynindeki yargı merkezi ne yapmasına karar verdiyse onu yapar diye düz bir mantıkla düşünüyorum.
Eminim insan beyninin intiharla ilgili bölümü, diğer bölümlere nazaran daha derinlerde, daha uzaklarda ve daha kısıtlı çalışıyor. Herhalde yolu da, çıkış uçları hayatta kalmaya açılan bir çok süslü ve çekici kapılar ile içinde kaybolunan labirentlerle doludur.
İntihar etmek düşüncesini önlemenin, kafadan silip atmanın mümkün olmadığı varsayımıyla konuya baktığımızda, alınabilecek tedbirlerden bir tanesinin intihara giden yolu uzatmak ve intihara yol açacak malzemeleri ortadan kaldırmak olabilir diye düşünüyorum.
Ben Mücahitlik hizmetime 1970 yılının Eylül ayında Mağusa Sancağına bağlı Merkez Taburunda başladım.  Bittiğinde 1974 Mutlu Barış Harekatı tamamlanmış ve üzerinden de 4 ay geçmişti. Uzun, yorucu, stresli ve içinde savaş deneyimi de olan müthiş bir hayat dersi almıştım Mücahitlik hizmetimden. 
Sağ belime asılı tabanca ile hafif sola kaykılmış vaziyette yürümek ve tabancanın varlığının verdiği "kimse bana dokunamaz" duygusu bambaşkaydı. Beşparmak dağları olmasa bile Mağusa'dan görülebilen daha ufak dağları ben yarattım duygusu hakimdi, tabanca belimde olduğu zamanlar. Bu nedenle de terhis olduktan sonra bir müddet yürüme zorluğu ve güven eksikliği çekmiştim.
Sormak isterim; geçen gün intihar eden gencecik arkadaşımızın belinde tabancası olmasaydı, o telefon konuşmasından hemen sonra belinden tabancasını çıkarıp, şakağına dayayıp intihar eder miydi? Görevi bitince tabancasını iş yerine bırakarak dışarı çıkmak emri ve uygulaması olsaydı, iş yerine gidene kadar fikrini değişip, her kimse telefondaki, içinden "canı cehenneme" deyip intihar fikrinden vazgeçmez miydi?
Bence iş yerine gidene kadarki harcadığı zaman süreci içinde, ilk başta intihar etmek düşüncesinin yüzde 100'e çıkmış oranı, belki de iş yerine vardığı zaman artık yüzde 40'lara düşmüş olacaktı ve sinir geçtiğinden veya da azaldığından intihardan vazgeçme olasılığı da yükselecekti.
Zaten bu amaçla olsa gerek, KKTC'de avcıların, av sahasına gidene kadar otomobillerinde tüfeği nasıl taşıyacakları sıkı bir kurala bağlıdır. Tüfek, içine fişek sürülü olmadan, kırık ve bagajda olmak kaydı ile avcı beraberinde taşınabilir anacak. Kuraldaki amaç, yolda giderken bir av hayvanı görünce, arabasını durdurmadan pencereden ateş etmesini ve etrafta bulunan ama o anda gözle görülemeyen insanları vurmasını önlemek içindir. İkinci amacı da, bir kaza veya olay anında hemen silahına el atıp, içinde bulunduğu sinirli ortamdan dolayı karşısındakini vurmasına mani olmak içindir.
Ülkemizde silahla işlenen suç oranı dünya ortalamalarının çok altındadır. Genelde polise ve yasalara saygı da çok üst düzeydedir. Bugüne değin yapılan gösteri ve nümayişlerde protestocular hiç silah kullanılmamışlardır. Silah taşıyarak görev yapmak zorunda olan devlet personelinin, görevi bitince silahını görevini yaptığı yerde bırakarak dışarı çıkması, belki de intihar olasılıklarının biraz daha aşağıya çekilmesine yol açacaktır.
Zaten ada ülkesiyiz. Suç işleyen kişi, görevli personelin belinde silah olsa da yakalanacaktır, silah olmasa da.          
Bence denemeliyiz....
***
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc
http://www.twitter.com/ataatun
http://www.ataatun.org 
Facebook: Ata Atun
11 Eylül 2014

1 yorum:

  1. "Silah taşıyarak görev yapmak zorunda olan devlet personelinin, görevi bitince silahını görevini yaptığı yerde bırakarak dışarı çıkması, belki de intihar olasılıklarının biraz daha aşağıya çekilmesine yol açacaktır."

    Başta BOP Eşbaşkanı olan hain,
    tüm TBMM (Türkiye Büyük Masonlar Meclisi) üyeleri,
    tüm TSK yani Türkiye Siyonist Kuvvetleri Subayları,
    tüm MİT, yani Mason İstihbarat Teşkilatı üyeleri,
    AM üyeleri acilen bir defa daha silahlandırılsın.

    Olmaz olmaz demeyiniz.
    Olur ya,
    Toptan bu hainler somut olarak intihar ederler hem Türk Milleti, hem de komşu milletler kurtulur(!)
    Biline, İsmet Aydemir

    YanıtlaSil