12 Eylül 2014 Cuma

MİLLET BİLİNCİ VE BAŞARI; A. Kemal GÜL

MİLLET BİLİNCİ VE BAŞARI
A.Kemal GÜL    
Türk Milleti’nin milli birlik şuurunu en güçlü manada sergilediği an, Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen süreçte ortaya çıkmıştır. Yok olma eşiğine gelmiş, toprakları paylaşılmış, ordusu dağıtılmış, maddi manevi bütün varlığı tehdit altına girmiş bir durumda iken, herkesin olmaz dediği şey olmuş ve Türk Milleti bütün dünyaya karşı öyle güçlü bir irade göstermiştir ki, kısa süre sonra bütün dünyanın saygı duyduğu bir devlet haline gelmiştir.
Türk Milletindeki bu cevheri ilk fark eden Atatürk olmuştur. İşte böyle günlerde geleceğini kendi eline alma uyanıklığını gösteremeyen ulusların geleceği karanlık ve korkuludur.
Türk Ulusu bu gerçeği anlamıştı. Bu bilinç ve anlayış sonucuydu ki, erkeği ve kadınıyla kurtuluş umudu veren her içten çağrıya koşmakta idi…
Atatürk, Türk Milleti’nin her ferdinin tek bir yumruk haline gelmesi için gerekli olan milli birlik ve beraberlik bilincinin kavranması aşamasında büyük bir çaba göstermiş, yaptığı her konuşmada, her kongrede, her yazısında, mevcut durumun zorluğu karşısında Türk Milleti’ni birliğe ve beraberliğe yöneltmiştir.
Milli birlik sağlandıktan sonra, Türk Milleti’ni oluşturan her birey, yaşlısı genci, kadını çocuğu demeden canını dişine takarak vatanı için mücadele etmiş, canını malını bu yolda harcamaktan çekinmemiştir.
Halkı saran bu heyecan ve şevk dalgası etkisini uzun süre sürdürmüş, zorluklar karşısında Türk Milleti’ni bir araya gelerek topluca tepki göstermesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu duygu birliği ve bu bilinç sayesinde genç Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kalkınma hamlesine girişmiş, her türlü iç ve dış düşmana rağmen güçlü bir devlet kurmayı başarmıştır.
Tarihin çeşitli dönemlerinde karşı karşıya kaldığımız zorluklar birlik ve beraberlikle çözüme kavuşmuştur. Ancak bu birliğin gücü, topraklarımızda gözü olan, Türk Milleti’nin içteki ve dıştaki düşmanlarını oldukça rahatsız etmiştir. Devletimizi kendilerince zayıf düşürmek için ilk önce bu birliği parçalamanın ne kadar zaruri olduğunu fark etmişlerdir. Bu amaçla kimliği hiç değişmeyen bu çevreler, tarih boyunca oynadıkları oyunlarına yeni senaryolar yazarak, Türk Milleti’ni zarara uğratmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bunun için yakın tarihimize bir göz atmamız yeterlidir.
1970-80 döneminde yaşadığımız, kardeşin kardeşi vurduğu sağ- sol çatışmalarının asıl sebebi ve kışkırtıcıları, terör hareketlerine silah dâhil olmak üzere her türlü maddi ve manevi destek sağlayanlar, halkın birliğini parçalamak isteyenler hep aynı çevrelerdir ve zaman içinde tek tek ortaya çıkarılmışlardır. Kurtuluş Savaşı öncesinde Türkiye’yi paylaşmaya kalkışanlarla bugün Türk Devletini karıştırmaya, üniter yapısını bozmaya çalışanlar, 1980’den itibaren devreye sokulan ayrılıkçı terör senaryosunu hazırlayanlar, bu karışıklıktan büyük çıkarlar elde edecek olanlar aynı odaklardır.
Terör ve siyasi tehditlerin yanı sıra, ülke üzerinde baskı kurmak, devleti zor durumda bırakmak için kullanılan bir diğer silah da ekonomidir. Bir ülkenin güçlü bir devlete ve güçlü bir orduya sahip olması için güçlü bir ekonomiye de sahip olması gerekir. Ekonomisi güçlü olan devletlerin halkı refah ve huzur içinde olduğu için maddi vaatlere kapalı, kanun dışı faaliyetlere de uzak olacaktır.
İşte bütün bu tehditler ve zorluklar karşısında Türk Milleti’nin en büyük silahı, etkin ayrılıkçı odaklarca dillendirilen ya da özerklik isteyen oligarşilerin öncülüğünde dayatılmaya çalışılan çözüm süreci gibi şirin görülen ihanet içerir oyunlara gelmeden, birlik ve beraberlik halinde hareket etmesidir.
Birlik bilincini elde etmiş bir Türk vatandaşı devletini, milletini ilgilendiren sorunlar karşısında bilinçli ve duyarlı davranacağı gibi, çevresindekileri de bu yönde teşvik ederek harekete geçirecektir. Kurtuluş Savaşı gibi en vahim durumda bile bütün sorunların üstesinden gelmeyi sağlayan bu güç sayesinde bugün ve gelecekte karşılaşacağımız sorunları çözmek çok daha kolay olacaktır.
Birçok sosyologun ve tarihçinin ortaya koyduğu bir gerçek var ki o da; bir milletin başarısının temel kaynağının, o milletin mensuplarının paylaştığı ve inandığı milli bir vizyonun olduğudur. Kişiler belirledikleri geniş görüşlülük yoluyla, uzak görüşlülük yoluyla geleceklerini planlayabiliyorlar. Kişiler için olduğu gibi bu durum kurumlar için de, milletler için de aynı geçerliliğe sahiptir.
Türk Milleti’ne mensubiyetin gereği olarak, bezirgân dinini değil Kur’an dinini gönlümüze sindirmiş bireyler olarak bizlere düşen geleceğimizin imarı için, Türk Milleti’nin bekası için çok çalışmak; başarıya ulaşmak açısından da sabırla, sebatla düşünerek, üreterek, nitelikli, kaliteli, bilgili ve geçmiş ile bugünü özümseyerek geleceği şekillendirebilecek güçlü ve sağlıklı bir toplum olmak; coğrafi konumu, doğal ekonomik değerleri ve çevresindeki ülkelerin istikrarsızlığı nedeniyle dünyanın en sıcak bölgesinde bulunan ülkemiz için hayati önem arz etmektedir.
Ülkemiz ve insanımızın, gerek tarihi birikimi ve gerekse milli ve manevi dinamikleriyle 21. Yüzyılda dünya ölçeğinde her alanda söz sahibi olabilecek bir potansiyele sahip olduğuna inanmak her Türk Vatandaşının ortak inancı olmalıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı demokrasimizi tamamlamak, adaleti baş tacı yapan laik, sosyal, üniter hukuk devletini sonsuza kadar yaşatmak her Türk Vatandaşının ortak ideali olmalıdır.
Anlaşılan o ki, ana sorunumuz gerçek aydını bulup öncü olmasında sıkıntı yaşıyoruz: Küresel-Liberal-Kapitalist belası içinde sorunlara çözüm bulmak oldukça zor olsa da, gerçek aydını bulan ve dinleyip anlayan bir halk ile halkı anlayan ve ona değer veren bir aydın arasındaki uzlaşmayla, parçaların değil, bütünün mutluluğunu yakalamaya çalışmakla, sorunların çoğu çözülür. Özellikle siyasetçi istismarcı olmadan bu algıya yer verirse, böyle bir yaklaşıma ulaşırsa, toplumun mutlu olmasında büyük rol sahibi olacaktır.
Unutmayalım: ‘’Kimin himmeti milletteyse o tek başına bir millettir.’’
A.Kemal GÜL     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder