7 Mayıs 2014 Çarşamba

TOPLUM VE TEŞKİLATLANMA; Nevzat Laleli, HAY-DER Genel Başkanı

TOPLUM VE TEŞKİLATLANMA
Nevzat Laleli, HAY-DER Genel Başkanı (*)
            İnsan, topluluk halinde yaşamaya mecbur bir varlıktır. İhtiyacı olan her şeyi bir insanın kendisinin yapması ve kullanması mümkün değildir. Değişik üretim ve imalat madde ve malzemeleri, ihtiyacı olan insanlar tarafından alınarak kullanır.
            Dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikelere karşı da (düşman, tabii afetler) o tehlikenin bertaraf edebilmesi için yine insanlar topluluklar halinde yaşamaya mecbur kılar.
            Bizim toplumumuzda ilim öğrenmek ve nefis terbiyesi yapabilmek de gene toplum halinde (cemaat) yaşamamızı gerekli kılmaktadır.
            İnsanlar, toplum haline gelirlerken duruma göre ya öbek öbek (cemaat) olarak veya adına teşkilat (piramidi) şekilde bir araya gelmektedirler.
            Konumuz “teşkilat piramidi” olduğundan biz bu yazımızda piramidi ve bu piramidin oluş şekli üzerinde durmaya çalışacağım.
            Toplumun güçlenmesini sağlamak, o topluma gelebilecek her türlü tehlikeyi bertaraf edebilmek, toplumu oluşturan fertler arasında bir organizasyon kurmak, toplum için gereken işlerin yapılabilmesi için görev taksimatları yapmak, o görevlerin takip ve intacını sağlamak, insanların bir piramit görüntüsünde bir araya gelmeleri ile mümkündür.
            Piramidin en üstünde o topluluğu idare eden bir başkan bulunur. Bir aşağı kademede onun yardımcıları, danışmanları yer almıştır. Daha aşağı kademede yukarıdan verilen emirlerin ve isteklerin yapılmalarını sağlayacak yöneticiler gelmektedir. En alt tabakada ise yönetilenler yani halk (teşkilat üyeleri) yer alır. Bu piramidin tepesinde bir kişinin bulunmasına rağmen en alt kademesinde belki de milyonlarca insan vardır.
            PİRAMİDİN KARŞIMIZA ÇIKTIĞI YERLER
            Teşkilat piramidi, bu yapıya sahip derneklerde, vakıflarda, partilerde, belediyelerde, askeri kuruluşlarda, şirketlerde ve nihayet devletin kuruluşunda karşımıza çıkmaktadır.
            Bir derneğin başkanı vardır, yardımcıları vardır. İlk halkanın altında o derneğin il ve ilçelerde ki şube ve temsilcilikleri bulunur. Hepsinin altında o derneğin üyeleri yer almıştır.
            Bir askeri kuruluş olan orduda da başta bir Genel Kurmay Başkanı bulunur. Sonra Kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları ile Jandarma komutanı bulunur. Piramidin başından aşağıya doru inildikçe daha küçük rütbeli subaylar ve en alt tabakada ise erat (askerler) bulunmaktadır.
            Devlet yapısı da yine teşkilat piramidi şeklinde organize olmuş insanlar topluluğudur. En başta Devlet Başkanı veya Cumhurbaşkanı yer alır. Sonra Başbakan veya Bakanları, daha sonra Müsteşarlıklar ve Genel Müdürlükler bulunur. Her bir Bakanlığın il ve ilçelerde birimleri ve en tabanda da halk bulunmaktadır.
            Yukarıdan verilen emirler ve taleplerin aşağı katmanlarda ki insanlara ulaşması, aşağı kademelerde yapılan işlerin sonuçlarının (raporlarının) yukarıya iletilmesinde görevli insanlar vardır. Böylece bu piramidin aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya devamlı bir canlılık ve hareketlilik bulunur.
            Bu organize insanları yok etmek veya o toplumu kendi isteklerine esir etmek isteyen o toplumun düşmanları, öncelikle bu piramidin başında bulunan insanla uğraşırlar. Onu öldürerek (Pakistan Devlet Başkanı Ziya-ül Hak gibi) saf dışı bırakmak veya değiştirmek suretiyle piramidin içinde yer alan bütün insanları kendi arzularına göre kullanabilirler.
            ASR-I SAADETTE SOSYAL YAPI
            Peygamberimiz, İslam’ın ilk tebliğ (duyurma) döneminde yalınız bulunuyor ve yalınız çalışıyordu. Yapılan tebliğler karşılık buldu ve birer ikişer insanlar inanmaya ve Müslüman olmaya başladılar.
            Peygamberimiz, bu yeni Müslümanları eğitmeye, onları inandıkları bir davada nasıl fedakârlık (mal, gençlik, sıhhat, ilim ve nefes) yapmaları gerektiğini onlara telkin ediyor ve hatta bunu sadece nazari (teorik) olarak değil ameli (filen) yapmalarını da sağlıyordu. Bu işler için ise “darül Erkam – Erkam’ın evi” ni kullanıyordu. Bu sosyal yapılanma bugün bir alim veya bir Şeyh efendinin etrafında toplanan ve adına “cemaat” denilen şekildi.
            Ancak bu sosyal yapı Müslümanları, Mekke Müşriklerinin zulümlerinde kurtarmaya yetmiyor, Mekke’de yaşanan kötülüklerin Müslümanlara bulaşmasına engel olamıyor ve Müslümanların inandıkları gibi yaşamalarını sağlayacak bir ortam sağlayamıyordu.
            Müslümanlarda ki bu sosyal yapının değişmesi ve onların “Teşkilat piramidini” şeklinde organize olmaya başlamaları, ancak bisetin (Peygamberliğin) 12. yılında karşılaşıyoruz.
Medine’den Mekke’ye gelen 12 Müslüman, Peygamberimizle Akabe kayalıklarında buluşarak, ona biat ettiler. Medineli Müslümanlar bu biatlarıyla, Allah ve Resulüne iman etmekle kalmamış, Hazret-i Muhammed (s.a.s) Efendimizi kendilerine Baş (İmam, reis, komutan) olduğunu da kabul etmiş oluyorlardı. Nitekim Peygamberimiz, bu oluşumu gizli tutmak ve oluşumdan Müşriklerin haberdar olmasını önlemek için “Biat merasimini” Darül Erkam’da yapmamış, Mekke’den 10 km. kadar uzakta “Akabe kayalıklarında” yapmıştı.
            İmam-ı Gazali Hazretleri İhyay-ı Ulumiddin adlı eserinde Peygamberimizin 3 vasfı (özelliği) olduğunu, bunlardan ilkinin “Nübüvvet vasfı (Peygamberlik)” ikincisinin “İmamet (Başkanlık, liderlik, ordu kumandanlığı) vasfı” üçüncü vasfının ise “Hâkimlik, kadılık vasfı” bulunduğunu belirtmektedir.
            Asr-ı Saadet Müslümanları, Peygamberimizin Nübüvvet vasfına İman, İmamet vasfına biat, Hâkimlik vasfına da verdiği kararlara kabul etmekle karşılık vermişlerdir.
            (*) Gençlik inceleme yazı serisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder