Yüzyılların kavgası ve birikimi olan zenginlik idealini,gücünü ve refahını herşeyin bir bedeli ve katılım şartı jargonunda toplumların dokusuna işlemiştir. Gündelik, geçici ve yüzeysel, bugün yarattığını yarın öldüren kültürü alternatifsiz bırakıldığında,halkların büyük idealler ve çıkarlara köle edilmesini sağlıyor. Bu düzlemde sevgi ve nefret diyalektinden, işte bu dünya'nın nicelliğe dayanan bencilliği, sömürü ve çatışmalar çıkıyor...
*
Türkiye Devrimi'nin zayıflatılmasıyla büyüyen burjuva sınıfı ya da siyasal iktidar kavgası yürüten kesimler güçlüdürler, işleri: bölmek ve yönetmektir. Uluslararası sermayenin AB, Dünya Bankası gibi kurumları ve ulusal sermayenin TUSİAD, TİSK,MUSİAD, TOBB gibi kurumlarının desteğiyle iktidar olan AKP emek piyasalarını esnetmek görevi yapıyor. İşçinin alımı, işten çıkartma, ücret, çalışma süresi ve sosyal güvencesinin esnetilmesini sağlıyor. AKP'nin emek piyasalarında tavrını anlamak için TEKEL işçilerinin hak mücadelesini hatırlamak yetiyor...
*
Burjuva sınıfı ya da siyasal iktidar kavgası yürüten kesimler işçileri ya da sendikaları da yedekler. Sendika liderleri bir yüzüyle işçiye ekmeği gösterirken diğer yüzüyle o
kesimin aktörlerine bakar. İşte TÜRK-İŞ, kamu işyerleri emekçilerinden sivil ve askeri bürokrasi egemenliğine gelebilecek tehditleri engelliyor. DİSK sınıf ve kitle sendikası tezinde, bir zaman önce sermaye ve hükümetlerin güdümünde, eğitim programları işçi sınıfı bilincinden uzak eleştirileriyle TÜRK-İŞ'ten ayrılmış,bugün sınıfsal yaklaşımını kaybetmiş, sermaye ile uzlaşmış ve üyelerine bir takım haklar sağlama noktasında
sıkışmış kabul ediliyor. Ya da HAK-İŞ, sendikaların sol ya da sağ eğilimine tepkiyle doğrudan islami misyona yönelmiş, bugün hükümet desteği ile Anadolu tüccarı,
zanaatkârı, imalatçısının büyüttüğü devasa sermayenin emekçilerini devletin
ekonomisi alanından çekiyor ve istediği siyasi alanın hizmetine sunuyor...
*
...sonra, Manisa/ Soma'da linyit madeninde saat 15.00 civarında bir trafo patlıyor, ardından yangın çıkıyor. O sırada ocakta olması gerekenden iki kat fazla işçi vardır, vardiya değişikliği deniyor,işçi sağlığı ve iş güvenliğine yeterli önem veriliyor mu, neden ilave tahliye sistemi yoktur, bilinmiyor! Türkiye tarihinin en büyük maden kazası yüzlerce can almıştır, kan ağlatıyor...
*
Soma Kömür İşletmeciliği, Türkiye Kömür İşletmeleri'nden (TKİ) kömür payı karşılığı devir aldığı Geventepe sahasında 18 milyon ton linyit rezervini çıkarıyor.
Patron,"TKİ Soma'da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip, tonunu TKİ'ye yüzde 15'lik kömür payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik. Gerek biz, gerekse diğer özel şirketler kâr etmesek bu işe girmezdik. Bizim mühendis ve işçilerimiz uzaydan gelmedi. Sadece işi iyi planlamak, özel sektörün çalışma tarzı devreye girdi o kadar " diyordu.
*
Doğrusu,patron büyük yeraltı hazırlıkları yaptırmış, eksi 2 bin metreye kadar, inişli-yokuşlu, bitmez-tükenmez, dar, loş, nemli ve yağlı karalı 5 kilometrelik galeri ağı kazdırmıştı. Galerilere bir vardiyada karınca gibi daha fazla,daha fazla,daha fazla
herbiri kendi dünyasının insanı, çocuk,genç ve orta yaşlı, emeği sudan ucuz
598 işçiyi salmıştı. Bu kadar çok emekle 6 ay gibi kısa sürede kömür üretimini 2,5 kat
arttırmış, aylık 15 bin ton daha sonraki dönemde ise 250 bin ton seviyesine çıkarmıştı...
*
Halbuki, ne Atatürk'ün, "Türkiye halkı îrken, dînen ve kültürel olarak birleşmiş, birbirine karşılıklı hürmet ve fedâkarlık hisleriyle dolu, gelecekleri ve menfaatleri ortak sosyal bir topluluktur" derken "Sosyal Adaleti", "Kanunlar önünde mutlak eşitlik, hiçbir ferde, aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan yurttaşları halktan ve halkçı kabul ederiz" derken "Eşitliği", "Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istikbâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkîinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz" derken "Bağımsızlığı" hedef göstermesinin,
*
Ne de, bu çerçevede Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİT) kuruluş nedenleri ortaya konurken "Milli ihtiyaç ve menfaatlerimizin mübrem kıldığı sanayi şubelerinin bir an önce tahakkuk ettirilmesi ve iktisadi İslahat ve emniyetimizle memleketimizin umumi muvazenesini koruyacak olan bu sanayileşme hareketine hız verilmesi için bütün milli kuvvet ve menba unsurlarından en çok istifade etmek lazım geliyor" denmesinin üzerinden uzun zaman geçmemişti.
*
Bugün Avrupa'da da KİT'ler mal ve hizmet üretmek üzere kurulmuş olan, mali imkanlarının yarıdan fazlası merkezi veya mahalli kamu idareleri tarafından sağlanan veya işletme sonuçlarından bu idarelerin sorumlu bulunduğu ve bunlar tarafından denetlenen girişimler olarak tanımlanıyor. Mal ve hizmet üretimi ile ticari faaliyette bulunmak genel olarak ekonomik nedenlere dayanıyor olsa da bu kurumlar için ideolojik,sosyal adalet ve eşitlik gibi nedenler de kuruluş amaçları içinde yer alıyor.
*
Türkiye Kömür İşletmeleri de böyle bir kuruluştur. Ekonomik kalkınmayı sağlamayı, bir tekeli devlet eliyle işletmeyi, özel sektörün başaramayacağı veya giremeyeceği işleri yapmayı, ekonomiye yön vermeyi,öncülük etmeyi ve en azından bölgesinde gelir dağılımını düzenlemeyi hedefliyordu. Sonra bu kamu mülkiyeti bir çok benzeri gibi özel kesime devredildi, kiralandı, buralardaki mal ya da hizmetin üretim ve dağıtımını sağlamak üzere özel kişilere imtiyaz verildi, yönetimler özel kesime devredildi,
yetkili kamu makamlarınca belirli kurallara bağlanmış mal ve hizmet üretim ve dağıtımları kuralsızlaştırıldı ya da kural koyma ve uygulama yetkisi özerk düzenleyici kuruluşlara bırakıldı: ö-zel-leş-ti-ril-di-ler...
*
İşçiler son olarak "Ekmek, Barış ve Özgürlük" adına ortak kutlama yapmak üzere çalıştıkları iş yerlerinden, fabrikalardan, galerilerden 1 Mayıs'ta alanlara çıkmıştı.
Sömürüsüz, baskısız, insan onuruna yaraşır bir yaşam için: Sosyal adalet, eşitlik, bağımsızlık ve sendikal haklar için yüzyılların üretim felsefesinden gelişen ve genetik kotlarına yerleşip- üretilen dehyroepiandrosteron ve serotonin hormonlarının verdiği dinamizm ve mutlulukla dolu paylaşma ve dayanışma duygusuyla halaylar, marşlar ve
havaya yumruklarla bir bayram coşkusu yaşamak istemişlerdi.
*
Samimiydiler, Atatürk' ten sonraki süreçte yokedilen sosyal adalet, eşitlik ve bağımsızlık hedeflerinde birleşerek, Türk Devriminin gerçeği ve tarihsel rolünü reddederek adaletsizlik, eşitsizlik ve bağımlılıktan yükselen burjuva sınıfına karşı dengelenmek, yeniden sosyal adalet, eşitlik ve bağımsızlığın tesisi için haklarını istemeyi öngörüyorlardı.
*
Birincisi; yeni üretim teknikleri ve artan rekâbette verimliliğin sağlanmasını teminen kendilerinden daha fazla fiziksel emek talep edilmesine karşın, Avrupa'daki gibi işçilerin yönetime katılması, işçi katılımıyla endüstriyel demokrasinin gelişmesini,
Emekleri karşılığında yaşamda ve işyerinde enformasyon ve iletişim ihtiyaçlarının sağlanmasını, tecrübe ve yeteneklerini kullanmayı, çabanın teşvik edilmesini, doyumun sağlanmasını,iş sağlığı ve güvenliği eğitimi istiyorlardı.
İkincisi; Türkiye' de Çalışma Bakanlığının toplu iş sözleşmesi kapsamında gösterdiği 917 bin sendikalı işçi ile yüzde 12 olan sendikalaşma oranının Avrupa' daki, yüzde 12-90 arasında makûl bir seviyeye çıkarılması ve Türkiye endüstriyel demokrasisinin sosyal adalet, eşitlik, bağımsızlık üzerinden yükselmesi için sendikal haklarını istiyorlardı.
*
Çok değil 15 gün önce Başbakan Erdoğan liderliğinde AKP iktidarı unsurları 1 Mayıs Bayramı'nda işçilerin yüzlercesini dövdü, su ve gaz bombardımanına tuttu onlara yaşamı zehir etti. Bugün yüzlercesi hayatı yalnızca niceliksel olarak algılayan bir patronun Soma'da yerin dibindeki kömür galerisinde nitelikleri asla ortaya
çıkarılmayacak olan bir iş kazasında öldü! Bir kader değildi,Türk insanının ruhundan neşr'eden rahmet duaları arş'ı, lânet dilekleri ise gökkubbeyi kapsadı, yumruklarımız sıkıldı... Bitsin,artık bu ızdırap. 15.5.2014
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
*
Yorum:
Hem de tutkun bir Kemalist
olarak, baştan sona doğru tespitlerle dolu yukardaki yazıya, kırmızı betiklerim
doğrultusunda baktığımda; toplum faciasında ki tek sorumlunun, daha
doğrusu kitle katilinin; "Erdoğan hükümeti olduğunu düşünmemek mümkün
olabilir mi?" diye sormam gereğinin, bir amme görevi olduğunu da
biliyorum...
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder