11 MAYIS ANNELER GÜNÜ
YA BİR DEMET KIR ÇİÇEĞİ, YA
DA BİR DEMET GÖNÜLDEN GELEN DUA İLE ANNELERİMİZİ BU GÜNDE UNUTMAYALIM
Cemal ÇALIŞKAN
CEMAL ÇALIŞKAN |
Küçükken evden
ayrılıp çalışmak için kırlara gittiğimde, sanki anamın öleceği aklıma gelir, gün
boyu hep ağladım. Ogünlerde anamdan gayrı hiç kimse aklıma gelmezdi. Varsa
yoksa yalnız anamdı aklıma gelen. Çok önceki yıllar, köyden çıkıp başka şehre
gittiğimde, yanımda köyden götürdüğüm bir taş vardı. Yalnız kaldığım günler hep
o taşla hasbıhal ederdim. Köyden uzaklaşıp yaşamaya ayak uydurup alışınca,
köyle birlikte anamda aklımdan çıkıp gitmişti. Onun yerini aklımda Allah
kalmıştı. Hep Allah'la beraber yaşar olmuştum. Anam hayatını kaybedip de
gidince yeniden anam aklıma gelmeye ve anam aklımdan çıkmaz olmuştu. İşte
anneler gününde samimiyetle bu duygularımı ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istedim.
Anne denince,
gönüllere bir sıcak his ve duygularla dolar kucaklar. Yanaklarımıza konan
annelerimizin dudak busesinin sıcaklık duygusuna hangi şeylerde duyup
hissederiz? Gönlümüzü akan manevi duygu aydınlığının sesini kulaklarımız
işitiyor gönüllerimize ışıklar dolar. Annelerin bulunduğu evlerde şu sesler
yankılanır “kızım, oğlum” ifade eden cennet kokulu ahenkli yankılanan sedaları
duyarız. Annenin olduğu evlerde yaşam vardır. Huzur ve sevgi vardır. Annenin
olduğu evlerde evlatlar mutludur, anneler çocuklarının isteklerine
amadedir. Annenin olduğu yerde yaşam
kolaydır. Anneninim olduğu yerde çalışma sonrası herkes istirahata koşarken
anne de mutfağa koşmuştur. Tek sebep aile mutlu olsun huzur olsun. Anne
bulunduğu yerlere bereket, evlere uğur getirmiştir. Hayata canlılık katar,
monotonluğu ve donukluğu evden kovar. Annenin olduğu yerde herkes yorulur,
diğerleri hasta olabilir. Anne yorulmaz ve hasta olmaz. Anne sanki asker gibi
her an nöbettedir.
Anne çocukları için hayaller
kurar, çocuklarını bazen subay, öğretmen, avukat veya bir makamı işkâl ettiğini
düşünür. Bu günlerin gelmesi ve o günü görmek için çocuklarıyla birlikte ders
çalışır, onunla birlikte sabahlar. Onunla okul bitirir ve onunla yaşar. Anneler
yemezler yedirirler, giymezler giydirirlerdi.
Okulda olduğum
zamanlarda, sınıfın birinde öğrencinin biri camı kırmıştı. Camı kıran
öğrencinin velisi okula çağrılmıştı. Aile gayet fakirdi. Anne şöyle dert
yanıyordu.” Hocam, pazardan az sayıda meyve alırız. Çocukların yemesi için
mevsimler geçer midemiz meyve görmez” demişti. Anneler hamile kaldıklarından
itibaren çocuğuyla beraber yeniden doğar ve yeniden onunla büyümeye başlar.
Çocukların anne karnında geçirdikleri dokuz ay, hamile olan anne, çocuğu için
nelere tahammül edip nelerden çocuğu için mahrum kaldığını hala habersiz mi
kalacağız? Bu sebeple dinimiz babanın bir hakkını söylerken, yerine annenin üç
hak varlığından söz etmiştir. Anneler, çocuk doğduktan sonra bütün
yorgunlukları sona ermiş, bütün mutlulukları tatmış olur. Bundan sonra dua
eder. talihinin hayırlı olması için dua eder. Neden annenin duası Allah yanında
makbul olduğunu, öğrenmiş olduk. Annelik kahramanlık muzaffer komutanlıktır.
Çocukların
geleceği, küçüklüğünde gizlidir. Bu nedenle atalarımız “ Adam olacak çocuk,
çocukluğundan belli olur” denmişlerdir. Adeta anne, doğan çocukta onun
geleceğini görür. Onun gelecekteki elde edeceği başarıları hayal eder. Her
konuşmalarında anneler çocuklarının geleceğine ve talihlerinin hayırlı olmasına
dua ederler. Çünkü atalarımız “ağzından hayır çıkın ki, başına hayır gelsin”
demişlerdir.
Nasıl ki
elbise dilken terzi, diktiği elbisede kendisini ele verirse, davranışlarımızda
ailemizi özellikle çocuğun hangi annenin kim olduğunu ele verir. Özellikle bu
olaylar, küçük yerleşimlerde daha da bir açığa çıkar. Oğlan babasına, kızda
annesini çeker demişler. Anneler ve evlatlar arasında hoş ve istenmeyen olaylar
olması mümkündür. Bu olaylar anneleri daha da çok yıpratıyor. Annesine karşı
yaptığı haksızlıklar evlatları, anne ölümünden sonra her hatırlanışta yıpratır,
aklına geldikçe da hüzünlendirir. Anneler hamilelikte bile çocuğunu düşünerek
doktorun verdiği ilaçları, çocuk zarar görür endişesiyle kullanmazlar.
Zevklerinden vaz geçip mahrumiyetlere katlanırlar. Buna karşılık evlatlar
nankörlükten asla vaz geçmezler.
Günümüzde unutulan güzel
geleneğimizden bir tanesi de, köylerde bir çocuğun birden fazla “sütannesi”
olurdu. Böylece çocukların sütkardeşleri, sütbabalar da olurdu. Böylece
sevenleri, yardımcı olurdu. Her konuda önderimiz olan efendimiz anneler gününde
de bize örnektir. Efendimiz annesini altı yaşında kaybetmişti. Bu nedenle
efendimizi amcasının hanımı, Fatma Hanım eliyle büyütülmüştü. Efendimiz bu
muhterem hanım vefat ettiği vakit, namazını kıldırmış, kabrine toprak almış ve
ağlamıştı. Ağlamasının nedenini soranlara şöyle yanıt vermişti. O benim
annemden sonra annemdir. bana kendi çocuklarından daha fazla itine ederdi.
Onlardan önce beni doyurur, beni giydirir ve beni yıkardı. Cevabını vermiştir.
Bütün bu kutlamalar bize “Avrupa’dan” gelmiştir diye, Bazı sığ düşünceliler
küçümsemiş, bunları kapitalizme ve Hıristiyan kültürüne bağlamışlardı.
Hâlbuki
dinimiz iyi şeyler konusunda şunu söylemiştir. Sunulan kapa bakmazdı. İçinde
neyin var olduğuna bakardı. Avrupa’dan alınan sadece ilim değildi. Verdikleri
öğütler de tutulmalıydı. İşte tarihi bir olay: Osmanlı padişahı 3. Ahmet
Avrupalı bir Bilge kraldan gelecekten haber vermesi söyleyecek bir müneccim ister.
Kral şu yanıtı verir.”Benim yıldızlarım aklımdır. Yıldızların ne dediğini bilen
uzmanlarım vardır. Yeryüzünde nelerin olup bittiğini bilen, âlimlerim vardır.
İstersen bunlardan sana göndereyim, diye cevap verir. Annelerimizin bir şey
yapma aklımıza ve gönüllerimize yer etmelidir.
***
AHLAK
İNSANLIĞIN ORTAK PAYDASIDIR
Cemal ÇALIŞKAN
İnsan Müşrik
bile olsa, aile ve toplumdan edindiği alışkanlıklar örf- adetle güzel ve
erdemli davranarak örnek davranışlı olabilir. Hicret öncesi peygamberimizi öldürmek
için evini kuşatan kırk genç, isteselerdi sabahı beklemeden yalın kılıç eve
girer, efendimizi öldürebilirlerdi. Fakat o gençler bunu yapmak yerine, sabahı
bekleyip gözle görüp sabah
aydınlığını beklediler. Neden mi? Çünkü Arap geleneğinde böyle insanı habersiz
öldürmek yasak ve en adi kötü bir davranış olarak kabul ediliyordu. Habersiz
öldürmek toplumda insanı küçültüyor ve ayıplanıyordu. İnsanlar bundan dolayı
uzak duruyorlardı. Yani kalleşlik en kötü huy olarak kabul edilmişti. Bir Arap,
hasmı tarafından öldürüleceğini anladığı zaman bir başka Arap’ın himayesine
girerse, “o adam da onu himayesine aldığını ilan edip söylerse”, ona kimse
zarar veremezdi. İşte bu güzel davranış esnasında efendimize Allah yol gösterip
müşriklerin kurdukları tuzaktan kurtarmıştır.
Günümüzde
olmayan bu güzel âdeti o günün müşriklerinde bulunuyordu. İşte bu güzel mertlik
âdeti, müşrik Araplarda farklılık yaratıyordu. Günümüzdeki olaylara
bakarak, yani filana kızıp onun bir
yakınını öldürmek, bilmem hangi habersiz gizli katillikler yapanların toplumda
rağbet ve saygı görmesi, bu huyların yaygınlık kazanması ahlaki yönden toplumun
ne kadar aşağıda olduğunun göstergesidir. Ülkemiz kendi evininin önünü
temizlemek yerine, bazı desteklediği sivil örgütleri de kullanarak İslam ülkelerine
idareye kalkışması, ülkenin geldiği tehlikeli hali gözden kaçırmayı, dikkatleri
başka tarafa çekme gayesi gütmektedir.
İktidarın tahakkümü altına
girmeyen, alnı secdeli İnsanları kötülemek ve dışlamak vatan haini yaftasını
yapıştırmak, çok kolay olmaktadır. Siyaset insana olmazları olur yaptırıyor.
İktidar
temsilcileri, dışarıdakiler için ağladıkları kadar, bu ülkeye vergisini verip
askerlik yapanların çocukları içinde ağlamaları gerekir. Atatürk dinin yanlış
anlaşılıp insanları ve ülkeyi felakete götürecek şekilde kullanılmaması için
her türlü tedbiri almış olmasına karşılık, dini kullananlar tarafından alınmış
olan bu tedbirler, bir bir ortadan kaldırılmıştır. Böylece toplumu dinle hipnoz
etmenin yolları açılmış, yolcuları çoğaltılmıştır.
Günümüzü anlatan
efendimizin sözleri” Bir zaman gelecek, kâfirler Müslüman topraklarını bir
birlerine buyurun buyurun diyerek peşkeş çekecekler.” Orada bulunanlar ” Ya Resulallah, o zaman Müslümanların durumu
ne olacak?”diye sordular. Efendimiz “Müslümanlar çekirgeler gibi sayısı çok
olacaklar. Fakat gönüllerine dünya sevgisi hâkim olacak. Saman çöpleri gibi
dağınık ve güçlerini tüketmiş olacaklardır.”buyurmuştur.
Günümüzde
Irak, Suriye, Libya ve Afganistan’da bu gücü ve otoriteyi parçalayıp da
ülkelerini bu hale sokanları Ak partililer ve bazı sivil toplum kuruluşları
tarafından desteklemekte, inançları da amaçları için kullanmaktalar. Hiçbir
insan hayatı, dünya kazancı için kullanılacak kadar basit olmamalıdır. Müslüman
ahlakı inkârcı da, inkârcının ahlakı da Müslüman da bulunabilir. Müminin
ahlakının bir inkârcı da bulunması, Onu Müslüman yapmaz, ama güzel insan yapar.
Allah indinde Müslüman muamelesi görmese de, iyi insan muamelesi görür. Çünkü
ayette” Salih amel işleyen Yahudi, Hıristiyan ve sabilerin yaptıkları iyi
amellerin karşılığı ödenecektir” buyrulmuştur. Bir Müslüman’da da inkârcının
ahlakının bulunması, onu inkârcı yapmaz. Yine o Allah indinde Mümin muamelesi
görür, fakat iyi insan muamelesi göremez.
Müslümanlığın
inanç sisteminin tamamı Kuranı Kerimde, iyi insan yetiştirmeye hasretmiştir.
Günümüzde İyi insan, İslam toplumunda pek de muteber görülmüyor. Çünkü bunun
böyle olduğu sivil hayatımızda ve devlet kademelerinde bolca görülmektedir.
Muhafazakâr kesimde İyi insan muteber değil, fakat uyanık ve işini bilen
insanlar muteber tutuluyor. Kuran’da kâfirlerden söz edilirken” Onların Kabir
ehlinin yaşamaktan ümitlerini kestiği gibi kâfirlerin de, ahretten ümit kestikleri haber verilmektedir.
Acaba Müslümanlar bir araya gelip bir şeyler yapmaktan ümitlerini mi kestiler.
Niçin olaylara, dışarının ardına takılıp gitmekteler? Hz. Musa çölde giderken
“Ya rabbi kulların en sevgilisi hangisidir? Allah “ beni anan ve beni
unutmayandır.” –En hikmetlisi kimdir? -Allah “ Hak, adaletle hükmeden ve
havasına uymayanlardır”. -En âlim kulun kimdir? -Allah “belki bir kelimeye rast
gelirimde, o kelimeyle doğruyu gösterip bir felaketten insanları kurtarırım
diye ilim toplayan kimsedir.” Buyurdu.-Benden âlim kimdir? -Allah, “iki denizin
birleştiği yerde olan adamdır,” buyurdu.
Hz. Musa o adamı bulmak için yanındaki gençle kızıl denize gitti. -Hz.
Hızır’la Musa ’nın
kıssası, Kuranda uzun uzadıya anlatılır.
Bazı ülkelerin
başına gelecek olaylar, gelmeden önce belli olur. O zaman uyanmanın da faydası
olmayacaktır. Ayet “yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen her hangi bir
musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Bu
Allaha göre kolaydır” buyrulmuştur.
Fakat Allah, olayların vuku bulmaması için tedbir almayı bize
yasaklanamamıştır. Adım adım Kürtlerin güçlenip devlete kafa tutar hale
gelmesinde ortamı hazırlayan kimdir? Suriye’yi zayıflatıp başına gelen felakete
engel olmasına yardım etmek yerine, hem o devletin hem de bizim devletimizin
başına bela olacakların güçlenmesine yardımcı olmak akıl karımıdır? Ya devlet
başa, ya da kuzgun leşe deyip devletin gücünü ülkenin dağında taşında ve
toprağında adaletle duyurulması temennisiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder