9 Mayıs 2014 Cuma

11 MAYIS ANNELER GÜNÜ YA BİR DEMET KIR ÇİÇEĞİ, YA DA BİR DEMET GÖNÜLDEN GELEN DUA İLE ANNELERİMİZİ BU GÜNDE UNUTMAYALIM., Cemal ÇALIŞKAN

11 MAYIS ANNELER GÜNÜ
YA BİR DEMET KIR ÇİÇEĞİ, YA DA BİR DEMET GÖNÜLDEN GELEN DUA İLE ANNELERİMİZİ BU GÜNDE UNUTMAYALIM
Cemal ÇALIŞKAN
CEMAL ÇALIŞKAN
Küçükken evden ayrılıp çalışmak için kırlara gittiğimde, sanki anamın öleceği aklıma gelir, gün boyu hep ağladım. Ogünlerde anamdan gayrı hiç kimse aklıma gelmezdi. Varsa yoksa yalnız anamdı aklıma gelen. Çok önceki yıllar, köyden çıkıp başka şehre gittiğimde, yanımda köyden götürdüğüm bir taş vardı. Yalnız kaldığım günler hep o taşla hasbıhal ederdim. Köyden uzaklaşıp yaşamaya ayak uydurup alışınca, köyle birlikte anamda aklımdan çıkıp gitmişti. Onun yerini aklımda Allah kalmıştı. Hep Allah'la beraber yaşar olmuştum. Anam hayatını kaybedip de gidince yeniden anam aklıma gelmeye ve anam aklımdan çıkmaz olmuştu. İşte anneler gününde samimiyetle bu duygularımı ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Anne denince, gönüllere bir sıcak his ve duygularla dolar kucaklar. Yanaklarımıza konan annelerimizin dudak busesinin sıcaklık duygusuna hangi şeylerde duyup hissederiz? Gönlümüzü akan manevi duygu aydınlığının sesini kulaklarımız işitiyor gönüllerimize ışıklar dolar. Annelerin bulunduğu evlerde şu sesler yankılanır “kızım, oğlum” ifade eden cennet kokulu ahenkli yankılanan sedaları duyarız. Annenin olduğu evlerde yaşam vardır. Huzur ve sevgi vardır. Annenin olduğu evlerde evlatlar mutludur, anneler çocuklarının isteklerine amadedir.  Annenin olduğu yerde yaşam kolaydır. Anneninim olduğu yerde çalışma sonrası herkes istirahata koşarken anne de mutfağa koşmuştur. Tek sebep aile mutlu olsun huzur olsun. Anne bulunduğu yerlere bereket, evlere uğur getirmiştir. Hayata canlılık katar, monotonluğu ve donukluğu evden kovar. Annenin olduğu yerde herkes yorulur, diğerleri hasta olabilir. Anne yorulmaz ve hasta olmaz. Anne sanki asker gibi her an nöbettedir.
Anne çocukları için hayaller kurar, çocuklarını bazen subay, öğretmen, avukat veya bir makamı işkâl ettiğini düşünür. Bu günlerin gelmesi ve o günü görmek için çocuklarıyla birlikte ders çalışır, onunla birlikte sabahlar. Onunla okul bitirir ve onunla yaşar. Anneler yemezler yedirirler, giymezler giydirirlerdi.
Okulda olduğum zamanlarda, sınıfın birinde öğrencinin biri camı kırmıştı. Camı kıran öğrencinin velisi okula çağrılmıştı. Aile gayet fakirdi. Anne şöyle dert yanıyordu.” Hocam, pazardan az sayıda meyve alırız. Çocukların yemesi için mevsimler geçer midemiz meyve görmez” demişti. Anneler hamile kaldıklarından itibaren çocuğuyla beraber yeniden doğar ve yeniden onunla büyümeye başlar. Çocukların anne karnında geçirdikleri dokuz ay, hamile olan anne, çocuğu için nelere tahammül edip nelerden çocuğu için mahrum kaldığını hala habersiz mi kalacağız? Bu sebeple dinimiz babanın bir hakkını söylerken, yerine annenin üç hak varlığından söz etmiştir. Anneler, çocuk doğduktan sonra bütün yorgunlukları sona ermiş, bütün mutlulukları tatmış olur. Bundan sonra dua eder. talihinin hayırlı olması için dua eder. Neden annenin duası Allah yanında makbul olduğunu, öğrenmiş olduk. Annelik kahramanlık muzaffer komutanlıktır.
Çocukların geleceği, küçüklüğünde gizlidir. Bu nedenle atalarımız “ Adam olacak çocuk, çocukluğundan belli olur” denmişlerdir. Adeta anne, doğan çocukta onun geleceğini görür. Onun gelecekteki elde edeceği başarıları hayal eder. Her konuşmalarında anneler çocuklarının geleceğine ve talihlerinin hayırlı olmasına dua ederler. Çünkü atalarımız “ağzından hayır çıkın ki, başına hayır gelsin” demişlerdir.
Nasıl ki elbise dilken terzi, diktiği elbisede kendisini ele verirse, davranışlarımızda ailemizi özellikle çocuğun hangi annenin kim olduğunu ele verir. Özellikle bu olaylar, küçük yerleşimlerde daha da bir açığa çıkar. Oğlan babasına, kızda annesini çeker demişler. Anneler ve evlatlar arasında hoş ve istenmeyen olaylar olması mümkündür. Bu olaylar anneleri daha da çok yıpratıyor. Annesine karşı yaptığı haksızlıklar evlatları, anne ölümünden sonra her hatırlanışta yıpratır, aklına geldikçe da hüzünlendirir. Anneler hamilelikte bile çocuğunu düşünerek doktorun verdiği ilaçları, çocuk zarar görür endişesiyle kullanmazlar. Zevklerinden vaz geçip mahrumiyetlere katlanırlar. Buna karşılık evlatlar nankörlükten asla vaz geçmezler.
Günümüzde unutulan güzel geleneğimizden bir tanesi de, köylerde bir çocuğun birden fazla “sütannesi” olurdu. Böylece çocukların sütkardeşleri, sütbabalar da olurdu. Böylece sevenleri, yardımcı olurdu. Her konuda önderimiz olan efendimiz anneler gününde de bize örnektir. Efendimiz annesini altı yaşında kaybetmişti. Bu nedenle efendimizi amcasının hanımı, Fatma Hanım eliyle büyütülmüştü. Efendimiz bu muhterem hanım vefat ettiği vakit, namazını kıldırmış, kabrine toprak almış ve ağlamıştı. Ağlamasının nedenini soranlara şöyle yanıt vermişti. O benim annemden sonra annemdir. bana kendi çocuklarından daha fazla itine ederdi. Onlardan önce beni doyurur, beni giydirir ve beni yıkardı. Cevabını vermiştir. Bütün bu kutlamalar bize “Avrupa’dan” gelmiştir diye, Bazı sığ düşünceliler küçümsemiş, bunları kapitalizme ve Hıristiyan kültürüne bağlamışlardı.
Hâlbuki dinimiz iyi şeyler konusunda şunu söylemiştir. Sunulan kapa bakmazdı. İçinde neyin var olduğuna bakardı. Avrupa’dan alınan sadece ilim değildi. Verdikleri öğütler de tutulmalıydı. İşte tarihi bir olay: Osmanlı padişahı 3. Ahmet Avrupalı bir Bilge kraldan gelecekten haber vermesi söyleyecek bir müneccim ister. Kral şu yanıtı verir.”Benim yıldızlarım aklımdır. Yıldızların ne dediğini bilen uzmanlarım vardır. Yeryüzünde nelerin olup bittiğini bilen, âlimlerim vardır. İstersen bunlardan sana göndereyim, diye cevap verir. Annelerimizin bir şey yapma aklımıza ve gönüllerimize yer etmelidir.
            ***  
    AHLAK İNSANLIĞIN ORTAK PAYDASIDIR
Cemal ÇALIŞKAN
İnsan Müşrik bile olsa, aile ve toplumdan edindiği alışkanlıklar örf- adetle güzel ve erdemli davranarak örnek davranışlı olabilir. Hicret öncesi peygamberimizi öldürmek için evini kuşatan kırk genç, isteselerdi sabahı beklemeden yalın kılıç eve girer, efendimizi öldürebilirlerdi. Fakat o gençler bunu yapmak yerine, sabahı bekleyip gözle görüp sabah aydınlığını beklediler. Neden mi? Çünkü Arap geleneğinde böyle insanı habersiz öldürmek yasak ve en adi kötü bir davranış olarak kabul ediliyordu. Habersiz öldürmek toplumda insanı küçültüyor ve ayıplanıyordu. İnsanlar bundan dolayı uzak duruyorlardı. Yani kalleşlik en kötü huy olarak kabul edilmişti. Bir Arap, hasmı tarafından öldürüleceğini anladığı zaman bir başka Arap’ın himayesine girerse, “o adam da onu himayesine aldığını ilan edip söylerse”, ona kimse zarar veremezdi. İşte bu güzel davranış esnasında efendimize Allah yol gösterip müşriklerin kurdukları tuzaktan kurtarmıştır.
Günümüzde olmayan bu güzel âdeti o günün müşriklerinde bulunuyordu. İşte bu güzel mertlik âdeti, müşrik Araplarda farklılık yaratıyordu. Günümüzdeki olaylara bakarak,  yani filana kızıp onun bir yakınını öldürmek, bilmem hangi habersiz gizli katillikler yapanların toplumda rağbet ve saygı görmesi, bu huyların yaygınlık kazanması ahlaki yönden toplumun ne kadar aşağıda olduğunun göstergesidir. Ülkemiz kendi evininin önünü temizlemek yerine, bazı desteklediği sivil örgütleri de kullanarak İslam ülkelerine idareye kalkışması, ülkenin geldiği tehlikeli hali gözden kaçırmayı, dikkatleri başka tarafa çekme gayesi gütmektedir.
İktidarın tahakkümü altına girmeyen, alnı secdeli İnsanları kötülemek ve dışlamak vatan haini yaftasını yapıştırmak, çok kolay olmaktadır. Siyaset insana olmazları olur yaptırıyor.
İktidar temsilcileri, dışarıdakiler için ağladıkları kadar, bu ülkeye vergisini verip askerlik yapanların çocukları içinde ağlamaları gerekir. Atatürk dinin yanlış anlaşılıp insanları ve ülkeyi felakete götürecek şekilde kullanılmaması için her türlü tedbiri almış olmasına karşılık, dini kullananlar tarafından alınmış olan bu tedbirler, bir bir ortadan kaldırılmıştır. Böylece toplumu dinle hipnoz etmenin yolları açılmış, yolcuları çoğaltılmıştır.
Günümüzü anlatan efendimizin sözleri” Bir zaman gelecek, kâfirler Müslüman topraklarını bir birlerine buyurun buyurun diyerek peşkeş çekecekler.” Orada bulunanlar  ” Ya Resulallah, o zaman Müslümanların durumu ne olacak?”diye sordular. Efendimiz “Müslümanlar çekirgeler gibi sayısı çok olacaklar. Fakat gönüllerine dünya sevgisi hâkim olacak. Saman çöpleri gibi dağınık ve güçlerini tüketmiş olacaklardır.”buyurmuştur.
            Günümüzde Irak, Suriye, Libya ve Afganistan’da bu gücü ve otoriteyi parçalayıp da ülkelerini bu hale sokanları Ak partililer ve bazı sivil toplum kuruluşları tarafından desteklemekte, inançları da amaçları için kullanmaktalar. Hiçbir insan hayatı, dünya kazancı için kullanılacak kadar basit olmamalıdır. Müslüman ahlakı inkârcı da, inkârcının ahlakı da Müslüman da bulunabilir. Müminin ahlakının bir inkârcı da bulunması, Onu Müslüman yapmaz, ama güzel insan yapar. Allah indinde Müslüman muamelesi görmese de, iyi insan muamelesi görür. Çünkü ayette” Salih amel işleyen Yahudi, Hıristiyan ve sabilerin yaptıkları iyi amellerin karşılığı ödenecektir” buyrulmuştur. Bir Müslüman’da da inkârcının ahlakının bulunması, onu inkârcı yapmaz. Yine o Allah indinde Mümin muamelesi görür, fakat iyi insan muamelesi göremez. 
Müslümanlığın inanç sisteminin tamamı Kuranı Kerimde, iyi insan yetiştirmeye hasretmiştir. Günümüzde İyi insan, İslam toplumunda pek de muteber görülmüyor. Çünkü bunun böyle olduğu sivil hayatımızda ve devlet kademelerinde bolca görülmektedir. Muhafazakâr kesimde İyi insan muteber değil, fakat uyanık ve işini bilen insanlar muteber tutuluyor. Kuran’da kâfirlerden söz edilirken” Onların Kabir ehlinin yaşamaktan ümitlerini kestiği gibi kâfirlerin de,  ahretten ümit kestikleri haber verilmektedir. Acaba Müslümanlar bir araya gelip bir şeyler yapmaktan ümitlerini mi kestiler. Niçin olaylara, dışarının ardına takılıp gitmekteler? Hz. Musa çölde giderken “Ya rabbi kulların en sevgilisi hangisidir? Allah “ beni anan ve beni unutmayandır.” –En hikmetlisi kimdir? -Allah “ Hak, adaletle hükmeden ve havasına uymayanlardır”. -En âlim kulun kimdir? -Allah “belki bir kelimeye rast gelirimde, o kelimeyle doğruyu gösterip bir felaketten insanları kurtarırım diye ilim toplayan kimsedir.” Buyurdu.-Benden âlim kimdir? -Allah, “iki denizin birleştiği yerde olan adamdır,” buyurdu.  Hz. Musa o adamı bulmak için yanındaki gençle kızıl denize gitti. -Hz. Hızır’la Musa’nın kıssası, Kuranda uzun uzadıya anlatılır.
Bazı ülkelerin başına gelecek olaylar, gelmeden önce belli olur. O zaman uyanmanın da faydası olmayacaktır. Ayet “yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen her hangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Bu Allaha göre kolaydır” buyrulmuştur.  Fakat Allah, olayların vuku bulmaması için tedbir almayı bize yasaklanamamıştır. Adım adım Kürtlerin güçlenip devlete kafa tutar hale gelmesinde ortamı hazırlayan kimdir? Suriye’yi zayıflatıp başına gelen felakete engel olmasına yardım etmek yerine, hem o devletin hem de bizim devletimizin başına bela olacakların güçlenmesine yardımcı olmak akıl karımıdır? Ya devlet başa, ya da kuzgun leşe deyip devletin gücünü ülkenin dağında taşında ve toprağında adaletle duyurulması temennisiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder