KORKU DAĞLARI AŞARSA…
Cemal ÇALIŞKAN
“12 Eylül öncesi öğretmenler ve memurları
değerlendirme ölçüsü okuduğu gazetelerdi. Günümüz iktidarı eski algıya geri
dönmemelidir.”
17-25 Aralık tarihi devletin
suçluları yakalama operasyonlarını etkileştirmek gayesiyle bu olayda görev alan
emniyet görevlilerini bir suçlu gibi ilan edip hırsızları değil de hırsızları
yakalayanları itibarsızlaştırma operasyonuna dönüşmüştür. Bunları yakarış ve
duaların cevabı olarak da kabul edilebilmelidir. Etme bulma dünyası Bugün
ülkemizde yaşanan korku süreçleri, Moğolların Anadolu’yu işkâl ettiği
dönemi hatırlatmaktadır. Korku o kadar sinmişti ki, on Selçuklu askeri bir
Moğol askerinin hakkında gelemiyordu.
Efendimizin sözüne kulak verelim. Bir zaman
gelecek, düşmanlar İslam memleketlerini bir emlakçi gibi pazarlayacaklar.
Dinleyenler, Müslüman sayısı azalacak mı? Hayır, sayılar çok olacak fakat saman
çöpü gibi çapları olmayacak” buyurdu. Ülkeye korku yayılırsa, Selçuklu ve
Saddam’ın askerleri seviyesine düşürülür. Ülkemizde, devlet başkanı olsun,
kim olursa olsun yanlış yapan alacağı cezadan korkmalıdır. İktidar sahipleri,
bizim arkamızda halk var deyip istediklerini yaparlarsa, doğudaki aşiret
reisleri seviyesine düşülür. İkide birde aşiret reisi ağız konuşmaları terk
edilmesi gerekir. Bu halk aşiret, iktidarda aşiret reisi değil. O devirler
çoktan bitmiştir. Yanlışlarını ve hırsızlıklarını kapatmak için arkalarındaki
halk desteğini ileri sürerse, doğudaki kaçakçılık ve devlete isyan eden aşiret
reisleri sakat mantığına düşmüş olurlar.
Köyümüzde, Ramazan ayı ikindi namazı cami çıkışında Köy Muhtarı
makbuz yazarken hasımları sayısız kurşunla öldürmüştü. Katil yakalanmayıp dağa
kaçtı. Oraları yaşamı haline dönüştürdü. Hasımlarına ve köylüye yaşadığı yerden
gözdağı veriyordu. Bazılarının evlerini basıyor ve kurşunluyordu. Köye
korku hâkim olmuştu. Katili gören olmamış gibi bir tane bile şahit
çıkmamıştı. Bir İslam ülkesinde korku yayılırsa, Müslümanlık Camide başlayıp
camide biter. Bu olunca ölen öldüğüyle kalıyordu. Nice canlar ve hanümanlar
böylece yok olup gitmiştir. 17-25 Aralık olaylarıyla dürüst görev
yapanlara bu korkutma yöntemi kullanılmıştır. Hani haksızlığın karşısında
susan dilsiz şeytandı. Hani en büyük yiğitlik zalim bir idarecinin karşısında
hakkı savunmaktı. Bu sözler süs olarak dini kitapların vitrinlerinde
bekletiliyordur.
Türk devleti, kurulduğu dönemde devlet için
zararlı gördüğü insan ve gruplara haksızlıklar yapmıştı. Nedeni, Devletin
selameti adına, rejimi yerleştirme adına. Demokrasi döneminde ise, Siyasi
iktidarlar kendilerini ve haramzadelerini ve hırsız bürokratlarını aklama adına
kendisine karşı olduğuna inandığı her türden insan ve gruplara zulüm yapıyor.
İktidarın, hâkimlere vereceği zammı vermeyip seçimlerin sonrasına bırakması,
Devleti aşiret reisinin vereceği ödül seviyesine düşürmektir. Devletin hazinesi
ulufe gibi dağıtılacak yerler değildir. İktidarda da milletin parasını
istediğime verme padişahlığına girmesin.
Rahmetli Özal ve Tayyip Bey ikide birde, biz siyasete
kefenimizde çıktık sözünü dillendirmişler, bu yüzden oylarını artırmışlardır.
Halkın bu söze tepki göstermesi gerekirken alkışlamışları başka bir
talihsizliktir. Devleti işkâlcılar yönetmiyor. Avrupa’da bu sözün karşılığı var
mı? Askerlere karşı söylenmişse, askerler işkâl ordusunun kalıntıları mı?
Bu sözleriyle orduyu da teslim aldılar. Hırsızları, hukuksuzlukları
ortaya çıkaran hâkim, savcı ve polisleri bir gecede çil yavrusu gibi
dağıttılar. Kendilerini bize karşı darbe yapacaklardı diye savundular.
Bu ülkede darbeyi askerler yapar
biliyorduk. Bugün ise, iktidarı devirmek için önüne gelen darbe yapmayı
planlamıştır(!) bir paralel yapı deyip tutturdular. Çünkü hırsızlıklarını
sadece paralel yapı dedikleri kimseler biliyordu. Bu nedenle onların yaşama
hakkını ellerinden aldılar. Bu kin niye insanlara! Beşiktaş’ın Çarşı grubu bile
kendilerine karşı darbeci ilan ettiler. Herkes Ak partiye karşı darbe yapmak
için sıraya girmiş. Görünen tek şey, Akpartinin devlete ve istemediklerine
karşı yaptığı darbedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder