28 Ekim 2015 Çarşamba

ANKARA KALESİ; "Siyasal Rejimler ve Seçim Sistemleri" Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

ANKARA KALESİ 
SİYASAL REJİMLER VE SEÇİM SİSTEMLERİ
                                            Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Dünyanın  demokrasi ile yönetilen ülkelerinde ya da cumhuriyet rejimine dayalı olarak kurulmuş olan devlet düzenlerinin hemen hemen hepsinde; genel, yerel ya da özel seçimler yapılmakta ve seçilen insanlar toplumu temsilen yönetim mekanizmasında yerlerini almaktadırlar. Bu nedenle, siyasal rejimler ile seçim sistemleri arasında gözden kaçırılamayacak düzeyde yakın bir ilişki ağı bulunmaktadır. Ülkeden ülkeye değişen koşullar çerçevesinde ya siyasal rejimler seçim sistemlerini etkilemekte ve bu doğrultuda her devlet düzeni içerisinde rejimin yapılanmasına uygun bir çizgide seçim sistemleri ortaya çıkmaktadır. Ya da bu durumun tamamen tersi bir doğrultuda, seçim sistemleri siyasal rejimleri etkileyerek bir ülkenin yönetim biçiminin ortaya çıkmasında ana faktör olarak öne çıkmaktadırlar. Bu doğrultuda her iki olgunun birbirini etkileyen ve bu nedenle  kavramların incelenmesi sırasında her ikisinin de birlikte ele alınmasını zorunlu kılan  durumu, siyaset bilimi açısından öncelikle  belirtmek gerekmektedir. Birbirini dikkate almayan siyasal rejim ya da seçim sistemleri uygulamaları ya da değerlendirmelerinin bu durumda eksik kalacağı ortaya çıkmaktadır.
            Siyasal rejimler  , bir ülkede var olan siyasal kültürün ürünüdürler . Her ülkenin birbirinden çok farklı özelliklere ve koşullara sahip oldukları  dikkate alınırsa , her ülkenin kendine özgü bir siyasal kültüre sahip olduğu söylenebilmektedir . Ülkelerin  birbirlerinden ayrılan özellikler  ortaya farklı  siyasal sistemler ya da rejimler çıkartırken ,benzer koşullara sahip olan ülkeler arasında da birbirine yakın siyasal kültürler ve bunların sonucu olan siyasal rejimler    uygulama alanında görülebilmektedir .Bu doğrultuda siyasal sistemleri ya da rejimleri  ele alırken , bunların içinden çıktıkları  ülkelerin siyasal  yapılarını ve kültürel özelliklerini dikkate almak gerekmektedir . Bunların doğal sonucu olarak uygulama alanına gelen seçim sistemlerinin  değerlendirilmesinde ise , bütün bu bağlantıların genel anlamda göze alınarak  gerçekçi bir yaklaşımın geliştirilmesi önem kazanmaktadır . Dünyada hiçbir siyasal rejimin  içinden çıktığı siyasal kültür anlaşılmadan değerlendirilmemesi  gerekmektedir. Bu doğrultuda seçim sistemleri de siyasal rejimler üzerinden dolaylı olarak siyasal kültürler ile  yakın etkileşim içerisinde  bulunmaktadır . Ülkelerin  sahip olduğu koşullar ve bunun doğal  sonucu olan siyasal kültür yapıları , siyasal rejimler ile birlikte seçim sistemlerini de  biçimlendirmektedir .
            Uluslar arası alanda bir açılım yaparak dünya ülkeleri  incelendiğinde ,  ülkelerde var olan devlet düzenleri içinde siyasal kültürlere aykırı düşen  rejimlerin ya da seçim  sistemlerinin  gelip geçici olduğu , değişken koşulların ortaya çıkardığı  özel durumlarda  siyasal rejimler ya da  seçim sistemleri açısından genel bir değerlendirme yapılamayacağı görülmektedir . Geçici koşullar  kendine uygun durumlar ortaya çıkarsada , kalıcı bir siyasal kültür oluşturamayacağı için  genel kural olan etkileşim çizgisinde  kalıcı bir durum  gündeme getiremeyecektir .Geçici koşulların ortadan kalkmasıyla birlikte , tekrar eski duruma dönüldüğü için , geçmişin ürünü olan geleneksel siyasal kültür yeniden  öne çıkarak  siyasal rejimi ve  seçim sistemini eskisi gibi yönlendirmekte   ve  ülkenin kimliğine uygun düşen bir uyumu gerçekleştirmek durumunda olmaktadır . Siyasal kültür  ,rejim ve seçim sistemleri arasındaki uyum ,devlet düzenlerini  etkilediği için gelişmiş devletlerde ,siyasal rejimini geleceğini güvence altına alma doğrultusunda  çeşitli önlemler alınabilmektedir . Özellikle , ülkedeki anayasa bu açıdan kilit bir konuma gelmekte , siyasal rejimlerin bir anayasal sorun  ortaya çıkarmaması için , siyasal rejimler ile seçim sistemlerinin  anayasal düzen içerisinde uyum sağlaması devlet güvenliği açısından  önem taşımaktadır.
            Bugünün modern devletleri tarihten gelen siyasal gelişmelerin ürünü olduğu için  geçmişin birikimini taşımayan devletlere ,çağdaş bir siyasal yapılanma olarak bakabilmek pek mümkün değildir . Modern çağların dünyasının oluşturulmasında kilit bir rol oynayan Fransız devrimi ve getirdikleri bu açıdan önem kazanmakta ve her modern devletin  Fransız devriminin ürünü olan kuvvetler ayrılığı yapılanması içerisinde biçimlenmesine dikkat edilmektedir . Çağdaş anayasa hukukunun da temel kavramlarından birisi olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ,bütün devlet yapıları açısından geçerli bulunmaktadır . Kuvvetler ayrılığı  ilkesi , modern devletlerin iç yapılanmasında yasama,yürütme ve yargı güçlerinin birbirlerinden ayrı olarak  yer almalarını  ve beraberce   yer aldıkları aynı devletin çatısı altında birbirini izleme ve kontrol etme mekanizmaları yaratarak ,devlet düzeninin bir uyum içerisinde sistemli  bir biçimde çalışmasını sağlamaktadır . Hukuk devletlerinde her şeyin anayasa uygun olması gerektiğinden , anayasalarda yer alan kuvvetler ayrılığı nazariyesi anayasa üzerinden devletin yapısını belirlemekte ve demokratik rejimleri mümkün kılan bir  siyasal dengeyi  devletler için bir temel norm  olarak ortaya koymaktadır . Yirminci yüzyıldan sonra uluslar arası alana çıkan her devlet , diğer devletlerin modern yapılanmalarından esinlenerek benzeri bir hukuk mekanizmasını kendisi için anayasalarında örgütlerken , parlamenter sistemlere yol açan hukuk devleti mekanizmalarında  kuvvetler ayrılığı ilkesi ana  prensip olarak yer almaktadır . Bu açıdan kuvvetler ayrılığı ilkesinin yer almadığı bir modern devlet modelinden söz etmek mümkün değildir .
            Kuvvetler ayrılığı ilkesi  anayasal düzen içerisinde devlet iktidarının paylaşılmasını öngördüğü için ,siyasal rejimlerin otoriter ya da demokratik bir biçim alması, bu ilkenin uygulamada yer almasına ya da ne kadar genişlikte sistem içerisinde düzenlenmesine bağlı  bulunan bir  durumdur .Bir ülkede siyasal rejimler ortaya çıkarken , anayasal ve yasal düzenlemeler bu durumun geleceğe dönük kurumlaştırılması açısından önem taşımaktadır . Bir hukuk devleti yapılanmasını temsil eden  anayasal düzen içerisinde kuvvetler  ayrılığı ilkesi  örgütlenirken, üç temel kuvvetin ana fonksiyonlarını yerine getirmeleri ve birbirlerini izleyerek  denetlemeleri  önem kazanmaktadır . Parti disiplini ile yürütme organının hakim tek parti  yönetimi altına alınması, mecliste yer alan iktidar partisi üyelerinin yasama denetimini yapamaz bir duruma gelmelerine yol açmaktadır . Yürütme gücünü ele geçiren   iktidarlar  seçim sisteminin  sağladığı bu durumdan yararlanarak yasama organını da  parti disiplini üzerinden baskı altına alabilmekte ve böylece  hukuk devletinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı  uygulamasını devre dışı bırakabilmektedir . Yürütme organları üzerinden  iktidar ele geçirildikten  sonra , yasama organı siyasal  baskı altına alınarak otoriter rejimlere kapı açılabilmekte , daha sonraki aşamada yargı organları yandaş  kadrolar ile doldurularak  yargı denetimi de ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır . Kuvvetler ayrılığı  prensibinin uygulanmadığı durumlarda  rejim kendiliğinden otoriter bir düzene dönüşmekte ve   bu gibi durumları önceden önleyebilecek tedbirleri öngörmeyen  seçim sistemi de , büyük çoğunluklu siyasal iktidarların işbaşına gelmesini sağlayarak ,hak ve özgürlüklerin  anayasal düzen ya da hukuk devleti  yapılanması çerçevesinde  denetlenmesine şans tanımayan  hakim parti sistemlerini  gündeme  getirebilmektedir . İdeal olan , yürütmenin yasama ile dengelenmesi  ve hem yasama hem de yargı organları tarafından anayasal düzen içerisinde hukuk devleti yapılanmasına uygun bir çizgide denetlenebilmesidir . Siyasal iktidarı ele geçirenlerin  kendi programlarına ülkeyi ve devleti zorlamalarına  ve zamanla otoriter rejimlere kaymalarına karşı  , ulusal egemenlik ilkesine göre kurulmuş olan ulus devletler düzeni içerisinde,  toplumun diğer kesimlerini temsilen  yasama ve yargı organlarının  denetleyici ve dengeleyici etkinliklerinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir .
            Modern devletlerin vazgeçilmez tamamlayıcısı olarak  öne çıkan çağdaş demokratik rejimlerin  var olabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesi çoğulcu toplum yapısının geliştirilmesine bağlı bulunmaktadır . Bu tür toplumlarda birden fazla siyasal parti olabilmekte ve seçimler var olan siyasal partiler arasında bir yarış olarak geçmektedir . Geçmişin tek parti sistemlerinin geride kaldığı bugünün dünyasında çoğulcu toplum yapılarının ürünü olarak çok partili  rejimler öne çıkmakta ve seçim  sistemleri ile de bu  durum güvence altına alınmaya çalışılmaktadır . Çoğulcu toplum yapısı içinde her toplum kesimi kendi partisini kurarak siyasal rekabet alanına girebilmekte , böylece ortaya çıkan siyasal partilerin  rekabet ortamı,  anayasal çerçevede hukuk devleti anlayışına uygun olarak düzenlenmektedir . İfade özgürlüğünün en geniş düzeyde ele alındığı ve  yasalar aracılığı ile  güvenceye kavuşturulduğu toplumlarda  , her düşünce ya da toplum kesimi örgütlenerek kendi partisini kurabilmekte ve seçimlere girerek yerel ya da ülkesel  iktidarlara gelebilmektedir . Demokratik rejimlerin  bu doğrultuda var olabilmeleri  ve geleceğe dönük olarak sürdürülebilmeleri , anayasal düzen ile gerçekleştirilen hukuk devleti mekanizmalarına bağlı bulunmaktadır . Kendi ülkesindeki devlet yapılanmasına vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin  söz ve düşünce özgürlükleri doğrultusunda örgütlenerek  seçimlere girebilmeleri , çoğulcu toplumun olduğu kadar  çağdaş demokratik rejimlerin de  vazgeçilmez  ana esaslarından birisidir . Temel hak ve özgürlüklerin tanınması ve en üst düzeyde  herkes için gerçekleştirilebilmesi , ancak  kuvvetler ayrılığı nazariyesi ile kontrol altına alınabilen siyasal iktidarların  bulunduğu ülkelerde mümkündür . Bu çerçevede ,  bütün hukuk devletlerinde ve  çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesi  vazgeçilemez bir ana uygulamadır . Demokratik çizgide siyasal rejimler ancak kuvvetler ayrılığı ilkesinin kesin olarak uygulanması ile mümkün olmaktadır.
            Siyasal rejimler  kuvvetler ayrılığı  ilkesinin uygulanması ile demokratik yapılara kavuştuğu gibi ,kuvvetler birliğine dayanan siyasal rejim oluşturma girişimleri de görülmektedir . Daha çok savaş dönemlerinde , yeni devletlerin kurulma aşamalarında  ya da  otorite boşluğu alanlarında  devletler arası rekabet yüzünden daha güçlü devlet  otoritesi oluşturma  eğilimleri doğrultusunda   ,güçlü devlet gereksinmesi  öne çıkabilmekte ve bu  gibi durumlara sürüklenen ülkelerde  kuvvetler ayrılığı ilkesini terk edilerek kuvvetler birliği arayışları öne çıkarılabilmektedir . Sosyalist rejimlerde kabül edilmeyen kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine kuvvetler birliği uygulamaları öne çıkarılmıştır . Daha çok ideolojik bir yönetime yönelen sosyalist ülkelerde  başka ideolojiler yasaklandığı için , sosyalist  rejimin kurulması ve uygulanması doğrultusunda  sosyalist tek partiye dayanan tekilci rejimler  uygulanmak istenmiştir . Hakim tek parti konumundaki sosyalist partiler aynı zamanda sosyalist devlet ile bütünleştikleri için , parti merkezleri aynı zamanda devlet merkezi konumuna gelmiş ve bu yüzden kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanamaz bir noktaya gelmiştir . İki büyük dünya savaşı sonrasında oluşturulan soğuk savaş dengelerinde sosyalist yapılanmaların önü açılırken,  kuvvetler ayrılığından uzaklaşılarak  hakim tek parti ideolojisi doğrultusunda bir ideolojik devlet modeli ortaya çıkmıştır . Bu gibi ülkelerde başka  partilerin kurulmasına  izin verilmediği için ,seçimler göstermelik olarak yapılmış ve parti devleti kurmuş olan hakim sosyalist parti tek başına seçimlere girerek parlamentoda tek partili  bir siyasal rejimin geçerli olmasını sağlamıştır . Yirminci yüzyıl boyunca örnekleri görülen bu tür ideolojik devlet modellerinde , işçi sınıfı ideolojisi olan sosyalizme uygun bir tek partili siyasal rejim uygulaması sürdürülmüştür . Yirmi birinci yüzyıla girerken devre dışı kalan sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte,  kuvvetler birliği  ilkesi devre dışı kalarak eski sosyalist ülkelerde de kuvvetler ayrılığı ilkesi doğrultusunda hukuk devletleri ve demokratik siyasal rejimlerin oluşturulmasına öncelik verilmiştir .
            Bazı  ülkelerde   kuvvetler ayrılığı ilkesi,var olan  siyasal rejimin eğilimleri ya da istekleri ile uyum sağlayamadığı noktada  devre dışı kalabilmektedir . Bazan halk kitlelerinin büyük sevgisini kazanan siyasal önderler otoriter rejimlere yönelme eğilimleri gösterebilmekte ,bazen de  emperyalist devletler  azgelişmiş ülkelerde kendilerine bağımlı siyasal rejimler oluşturmaya yöneldiklerinde  başkanlık sistemi gibi kuvvetler birliği esasına dayanan yeni rejim modellerine yönelebilmektedirler . Eski siyasal yapıların çöktüğü ya da dağılan imparatorluklar sonrasında ortaya çıkan otorite boşluğu alanlarının doldurulması çabaları içinde aynı bölge devletleri arasında ortaya ciddi bir siyasal rekabet çıktığı aşamalarda, bazı devletlerin yönetimleri sınır ötesi etkinlikleri artırma doğrultusunda , demokratik rejimleri otoriter bir yapıya sürükleyebilmekte  ya da ,normal demokratik parlamenter  rejim koşulları içerisinde  düşünülemeyecek doğrultuda  kuvvetler birliği oluşumunu gündeme getiren başkanlık sistemi arayışları içerisine girebilmektedirler . Daha çok  geçici koşulların gündeme getirdiği bu gibi durumların  süreklilik arz edeceği gibi yapılan  eksik ya da yanlış değerlendirmeler , ülke yönetimlerinde otoriter arayışları ve başkanlık sistemi girişimlerini  öne doğru çıkarmaktadır . Savaş ya da benzeri geçiçi koşullar ile , emperyal  maceralar  ülke yönetimlerinde  güçler ayrılığı yerine güçler birliği arayışlarını  bazen öne çıkarabilir ve bu doğrultuda kuvvetler birliği esasına dayanan başkanlık sistemleri canlandırabilir . Daha fazla otoriter yönetim peşinde koşan siyasal iktidarların hak ve özgürlükleri  dikkate almayarak, sahip oldukları iktidarlarını sınır ötesi bölgelere taşımayı amaçlayan kuvvetler birliği anlayışına  dayanan başkanlık rejimine  doğru yöneldikleri görülmektedir . Başka ülkelerde görülen benzeri arayışların demokratik parlamenter rejimler de sorun çıkardığı ve sistemin düzenli bir biçimde çalışmasını engellediği  bugünün koşullarında  kesinlik kazanmıştır .Anayasal çerçevede  hukuk devleti devam ederken ,  her şeyin kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun bir biçimde yürütülmesi gerekirken , anayasa değişikliğine gitmeden  yapılan başkanlık rejimi arayışları  ,kuvvetler birliği ilkesi doğrultusunda  yürütme gücü üzerindeki yasama ve yargı denetimlerini sınırlayarak hukuk devletinin zarar görmesine yol açmaktadır . Kuvvetlerin yürütmede birleşmesi  başkanlık sistemi üzerinden  diktatörlük rejimlerini , yasamada birleşmesi üzerinden de meclis hükümeti rejimlerinin  ortaya çıktıkları görülmektedir . Başkanlık rejimlerinde  en çok Amerika Birleşik Devletleri , Meclis hükümeti rejimlerinde ise İsviçre çağdaş örnek modeller olarak  bugün de varlıklarını sürdürmektedirler .
            Bugünün siyasal  bilimlerinde  , rejimler ele alınırken  ya kuvvetler ayrılığı ilkesinden hareket edilmekte ya da  ülkelere  göre farklı modeller öne çıkmaktadır . Demokratik parlamenter sistemler ile başkanlık rejimleri  kuvvetler ayrılığı ya da birliği esaslarına göre  tasnif edilirken , bir de ülkeler ya da devletler modelleri üzerinden siyasal rejimler ele alınabilmektedir . Her ülkede zamanla oluşan devlet modellerinin  diğer devletler ile rekabet düzeyinde  güçlenmek  için  geleceğe dönük olarak kurumlaşmak gibi  girişimlere kendiliğinden  girişmesi yüzünden, kuvvetler ayrılığı ilkesi zaman içerisinde terk edilerek kuvvetler birliğine dayanan başkanlık modelleri  arayışları öne çıkartılmaktadır . Orta çağ sonrasında bütün dünyayı beş yüzyıl boyunca yönetmiş olan İngiltere , Fransa ,Amerika ya da Almanya gibi  büyük emperyal devletlerin siyasal rejimleri  esas alınarak bu gibi örnekler üzerinden de siyasal sistemler ya da  bunun uzantısı olan seçimler ele alınabilmektedir . Her siyasal sistemin temelinde yöneten ve yönetilen ayırımı bulunduğu için , devletler ya da siyasal sistemler  varlıklarını sürdürebilme doğrulusunda yönetim kadrolarını oluşturabilmek ve bu alanda  uzman  kişileri  ya da toplum temsilcilerini yönetime getirebilmek için  belirli aralıklar ile genel ya da yerel seçimlere gidilmekte ve  seçilenler üzerinden ülke yöneticileri belirlenmektedir . Bir devleti ya da rejimi var eden  yönetimlerin yapılandırılmasında ya da belirlenmesinde seçimlerin önde gelen rolü vardır . Yönetimleri temsil eden kişilerin işbaşına gelmeleri ya da yetki alarak devletin başına geçmeleri sürecinde çeşitli yollar bulunmaktadır . Bunların başında fetih ya da veraset gibi seçim dışı yollar bulunduğu gibi  halef seçme,  bir makam tarafından atanma ,kura  gibi demokratik olmayan yollar da izlenebilmektedir . Parlamenter demokrasilerde ya da demokratik rejimler de ise  özel ya da genel seçimler esas alınmaktadır . Bu gibi rejimlerde demokratik sayılabilecek seçimler olmadan ülke yönetimleri belirlenemez . Bazan istisnai durumlar ortaya çıktığında , karma rejim modellerinin de gündeme geldiği görülmektedir . Demokrasiyi otokrasi ile dengelemeye çalışan  ülkelerde  karma yöntemlere baş vurulduğu  , Britanya İmparatorluğunda olduğu gibi vesayete dayanan krallık rejimi ile demokratik parlamenter demokrasinin birlikte yürütülebildiği görülmektedir .
            Yöneticilerin seçimi konusu , siyasal rejimler açısından  belirleyici bir faktördür . Bir  siyasal rejimin yöneticilerinin belirlenmesinde  hangi tür bir seçim sistemi uygulanıyorsa   , ona göre bir yapılanma  gündeme gelmektedir . Serbest ve genel seçimler  özgürce uygulanıyorsa ve herhangi bir sınırlama bulunmuyorsa o zaman  demokratik rejimlerin en genişini  gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir . Yöneticilerin ya da siyasal iktidarların belirlenmesini sağlayan seçim sistemlerinde  herhangi bir sınırlama ya da ülke koşullarının getirmiş olduğu bir  farklı  kritere dayalı sınırlama söz konusu ise ,o zaman  demokratik  olmayan ya da sınırlı bir demokrasi içerisinde uygulama şansı bulan bir siyasal rejim gerçeği ile karşı karşıya kalınmaktadır . Batı uygarlığının dünyayı kapsayan bir alana yayılması ile gündeme gelen temsili demokrasilerde ,  siyasal partilerin ortaya çıkmasıyla birlikte serbest seçimler ve genel oy ilkeleri kabül edilerek bugünkü parlamenter sistemlerin oluşumunu sağlayan bir gelişme süreci tamamlanmıştır . Sadece vatandaşlara  , okumuşlara  ya da zenginler gibi ayrıcalıklı  zümrelere  tanınmış olan seçme ve seçilme hakkının zamanla  herkese tanınmasıyla gerçekleşen genel oy ilkesi ,aynı zamanda serbest genel seçimler uygulamasının da önünü açarak , çağdaş demokratik rejimlerin doğuşunu hızlandırmıştır . Avrupa ülkelerinde yaşanan  bu gibi  gelişmelerin sömürgeler üzerinden bütün dünya kıtalarına yayılmasıyla birlikte batı tipi parlamenter  sistemler dünyada  geniş uygulama alanı  kazanmış ve siyasal partilerin doğuşu ile birlikte  genel oy ve serbest seçimler  düzeni   giderek  öne çıkmıştır .
            Parlamenter sistemlerde demokrasi ile birlikte otokratik yapılanmaların da ortaya çıkmasıyla birlikte  seçim sistemlerinde karma yöntemlere başvurulmaya başlanmıştır . Demokratik bir meclisle beraber vesayet yolu ile gelen kralların otokratik yönetimlere başvurmasıyla  karışıklıklar yaşayan çeşitli ülkelerde  zamanla karma yöntemlere başvurularak sistemlerin yürümesi  sağlanmıştır . İslam ülkelerinde görülen  padişahlık ya da  hükümdarlık türü ülkelerde  , demokrasi ile otokrasinin yan yana götürülmesi parlamenter rejimlerin  önünün açılabilmesi  için gerekli olmuştur . Yönetilen halk kitleleri  serbest  ve genel seçimler yolu ile   yöneticilerini seçebilmelerine rağmen  krallık düzenlerini birlikte yaşatabilmişlerdir . Ne var ki , demokrasilerin önemli gelişmeler göstererek kurumlaşması nedeniyle krallıklar ya da benzeri  vesayetçi otoriter rejimler sembolik bir duruma düşmüş ve  ülke içindeki  demokratik gelişmelerin  önünü kesebilecek bir gücü kaybetmişlerdir . Zamanla  yöneticilerin tamamının halk kitlelerinin serbestçe katıldığı genel seçimler aracılığı ile belirlenmesi aşamasına gelinmesiyle de, otoriter rejimlerin  önü kesilerek insanlığın daha geniş demokratik ortamlarda yaşamını sürdürebilmesi sağlanabilmiştir . Serbest ve demokratik  seçim sisteminin daha yaygın uygulama alanına geçirilebildiği soğuk savaş sonrası dönemde , parlamenter  sistemlerin  daha da güçlenerek  otokratik eğilimlere karşı  özgürlükçü bir denge içerisinde  yoluna devam etme arayışında oldukları  görülmüştür . Bu tür  uygulamalar , seçim sistemlerinin siyasal rejimler için belirleyici olmasını gündeme getirmiş  ve  böylece otokratik eğilimlerin önü kesilerek  geleceğe dönük  arayış içine giren baskı rejimlerine  izin verilmemiştir .
            Siyasal  rejimlerin yapılanması açısından   belirleyici bir etki düzenine sahip olan seçim sistemleri  ülkeden ülkeye ya da dönemden döneme değişiklik gösteren   bir yapılanmaya sahip bulunmaktadırlar . Genel olarak çoğunluk sistemi ,nisbi temsil sistemleri ve de  karma sistemler olarak uygulama alanına getirilen seçim sistemlerinin birbirlerinden ayrılan birçok özellikleri bulunmaktadır . Çoğunluk sisteminde  en fazla oy alan partilerin adayları seçilirken , nisbi temsil sistemlerinde partilerin aldıkları oy oranına göre  değişen oranlarda bir nisbi temsilin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir . Çoğunluk sistemleri  tek turlu olabildiği gibi iki turlu biçimlerde de yapılabilmekte ve seçmen iradesinin  daha net olarak biçimlenmesin de etkili olmaktadır . Nisbi temsil sistemlerinde  küçük partilerin parlamentoda temsil  şansı olabilmekte ve bu açıdan daha fazla demokratik bir yapının mecliste oluşmasına katkı sağlamaktadır . Nisbi temsil sistemlerinde artık oylar değerlendirildiği için , vatandaşın siyasal iradesi tam olarak parlamentoya yansıtılabilmektedir . Artık oylar ulusal planda değerlendirilmek üzere merkezde birleştirilmekte  ve artık oyların tamamı milletvekili sayısına bölünmesiyle ,milli seçim sayısı elde edilerek partilerin kazandığı milletvekili sayısı buna göre kesinleştirilmektedir . Nisbi temsil sistemleri  daha çok ülkelerin özel koşullarına bağlı olarak farklı biçimlerde uygulanabilmekte ve böylece  temsilde adalet ilkesi gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır . Ulusal artık sistemleri  nisbi temsil alanında uygulanabilirken  ,tercihli oy uygulamaları ile de vatandaşın eğilimleri daha tam olarak belirlenmeye çalışılmaktadır . Çoğunluk sistemi ile nisbi temsil sisteminin sakıncalarını ortadan kaldırabilmek üzere ,her iki sistemin birlikte uygulandığı ya da kaynaştırılarak daha net bir sonuç alınmaya çalışıldığı karma sistemler de   uygulanabilmektedir .
             Genel seçimlerde baraj uygulamalarına kalkışmak , siyasal rejimlerin kendilerini güvence altına alma girişimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır . Daha çok bütünleşmemiş ve farklı insan unsurlarının bir arada yaşadığı ülkelerde gündeme gelen seçim barajı uygulamaları , devletin modeline ve  siyasal yapılanmasına karşı çıkan radikal ve marjinal toplum kesimlerinin , parlamentoya girmesini önleyebilmek açısından baraj uygulamalarına gittikleri görülmektedir .  Seçim barajları aracılığı ile küçük partilerin meclise girerek  oyları bölmeleri önlenmekte ve böylece büyük partilere bir anlamda avantaj tanınarak ülkede  siyasal istikrarın gerçekleşmesi için elverişli bir ortam yaratılmaktadır . Barajlar ülke düzeyinde olduğu gibi  belirli bölgelerde ya da seçim çevrelerinde de gündeme getirilebilmektedir . Belirli bir seçim çevresinden  seçilecek milletvekilinin  daha önce tespit edilmiş olan  oy oranını seçimler sırasında alması gerekmektedir . Seçim çevresindeki toplam oylar milletvekili sayısına bölünerek  seçim çevresi barajı kesinleştirilerek , yeni seçilen temsilciler buna göre belirlenmektedir . Seçimler sırasında  parti merkez yönetimlerine belirli oranlarda kontenjan adayı gösterme hakkı tanınabilmektedir . Partilerin ihtiyacı olan uzman kadroların parlamentoya girebilmesi açısından gerekli olan bu tür kontenjan adayları kesinleşen listelerde yer alarak  genel seçimlerin sonucuna göre parlamentoya girebilmektedirler . Böylece demokrasilerin gereksinmesi olan uzmanlık birikimleri  ve bilgi potansiyeli  normal halk temsilcileri ile birlikte parlamentoların yapılanmasında devreye girebilmektedir .
            Seçim sistemleri  siyasal partilerin yapılanmasını etkileyerek siyasal rejimlerin  yapılanmasında önemli  roller oynamaktadırlar . Nisbi temsil sistemlerinin  genel olarak çok partili siyasal sistemlerin önünü açtığı göze çarpmaktadır .Bu gibi sistemlerde her parti aldığı oy oranında meclise girebilmekte  ,baraj olmaması durumunda doğrudan demokrasinin gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır . Tek turlu çoğunluk sistemi parti sayısını azaltıcı bir rol oynamasına rağmen  daha çok iki partili sistemleri öne çıkarmaktadır . İki turlu seçim sistemleri ise en fazla çok partili sistemi gündeme getiren bir uygulamadır . Burada her partiye şans verilmekte ama yakın çizgideki partiler ikinci turda birbirlerini destekleyerek sonuç almak durumunda kalmaktadırlar . Seçim sistemleri partiler üzerinden siyasal rejimleri belirlerken  ülke ve bölge koşullarının da dikkate alınmaları gerekmektedir . Her ülkenin içinde bulunduğu durumlara ya da  sahip bulunduğu jeopolitik koşullara göre değişkenlik gösteren siyasal yapılanmalara sahne oldukları görülebilmekte ve bu nedenle de  seçim sistemleri ile siyasal sistemler arasında kesin bir tasnife dayanan değerlendirmeler yapılamamaktadır . Siyasal rejimlerin kimlik kazanmalarında  seçim  sistemleri kadar  siyasal partilerin de rolleri bulunduğu bilinmektedir . Ülkelerin özelliklerine göre ortaya çıkan siyasal partiler sisteminin de tıpkı seçim sistemlerinde olduğu gibi  rejimlerin kimlik kazanmasında ön planda gelen bir etkiye sahip oldukları  gözlemlenmektedir . Tek partili  , iki partili  ,çok partili  sistemlerin gelişmesinde  seçim sistemlerinin etkisi olduğu kadar  , siyasal rejimlerin gelişmesinde de   partiler sisteminin  rolü olmuştur . Az çok partili sistemler ile aşırı çok partili sistemler  , rejimlerin gelişmesinde farklı etkiler yaratmıştır .Oyları bölen aşırı çok partili sistemlerde siyasal istikrar ortadan kalkmıştır . Sürekli iktidar olma şansını elde eden  hakim tek partili ya da hegemonyacı çok partili sistemlerde ise üstün olan partinin devleti ele geçirerek parti devleti haline getirmesi gibi  anayasa hukukuna ve hukuk devletine aykırı düşen gelişmeler  ortaya çıkabilmektedir .
            Her ülkenin siyasal  rejimleri  ile seçim sistemleri arasında karşılıklı bir etkileşim düzeni vardır . Seçim sistemlerinin siyasal demokrasilerin varlığı ve gelişme  yönlerini doğrudan etkilemesi  konusu  siyaset bilimi alanında fazlasıyla tartışma konusu olmuştur . Bazı siyaset bilimciler seçim sistemlerini siyasal rejimlerin gerçek sihirli iksiri kabül ederek konunun önemini anlatmaya çalışmışlardır . Seçim sistemleri siyasal sistemlerin temel ögelerinden birisi olduğu kadar  aynı zamanda  siyasal gücün üstünlük tanınmaması gereken  değişkenlerinden birisidir .Kitle haberleşme araçlarının etkisiyle değişiklik geçirmiş olan modern siyasal toplumlarda seçimler ,sadece yönetimlerin belirlenmesi yolu değil ama aynı zamanda siyasal kararların alınmasına katılma olanaklarından birisidir . Vatandaşlar genel seçimler aracılığı ile  kendisine önerilen siyasetleri kabül ya da red edebilmektedir . Seçimler  yönetilenlerin temsil edilmelerini gerçekleştirdiği gibi aynı zamanda da toplumsal tabanın harekete geçerek sisteme katılmalarını sağlayarak  demokrasilerin işlerliğine katkı sağlamaktadır . Seçim uygulamaları vatandaşların parti çatısı altında toplanarak ortak hareket etmelerine yardımcı olmuş ,  hükümet ve devlet kadrolarının belirlenmesinde  toplumsal tabanın  tercihlerine açıklık getirmiştir . Artan nüfus kitleleri nedeniyle doğrudan  demokrasinin giderek olanaksızlaşması yüzünden temsili olarak demokrasiyegeçilmiş ve halkın temsilcilerinin devleti yöneteceği bir çağdaş siyasal rejimin oluşması hedeflenmiştir . Siyasal partiler adayları topluca seçim ortamına sunarak , vatandaş ile devlet arasında bir aracı kurum olarak misyon yüklenmişlerdir .
            Seçim sistemleri ile ile siyasal partiler sistemlerinin bir araya gelmesiyle birlikte siyasal rejimler kimlik kazanarak ortaya çıkabilmektedirler . Genel seçimler  ,seçime giren partiler üzerinden  siyasal  rejimlerin  oluşmasına ortam hazırlarken ,  aynı zamanda yönetimlerin yenilenerek  dinamik bir yapılanmaya yönelmelerinin önünü açmaktadır .Siyasal rejimlerin işlemesi ve kendini yenileyerek geleceğe dönük bir biçimde kurumlaşmasında, seçim  sistemlerinin önde gelen bir katkısı bulunmaktadır . Birden fazla partinin bulunduğu siyasal rejimlerde seçim sistemlerinin hem istikrarı hem de adaleti temsil etmek gibi bir misyonları bulunmaktadır . Bir ülkede uygulanan genel seçimler sırasında hem en üst düzeyde halk katılımının oylarının devreye girmesi  ,hem de seçim sonuçlarına göre ülkede güçlü bir hükümet oluşturularak istikrarın sağlanması  gerekmektedir . Adalet ve istikrar  hedeflerinden birisi ihmal edilirse o zaman   siyasal rejimleri ortadan kaldırabilecek düzeyde siyasal gelişmeler ortaya çıkabilir ve bunların sonucunda da ülkeler kaos ortamına sürüklenebilir . İstikrar unsuruna öncelik verildiği aşamada ortaya çıkan hakim parti rejiminin zamanla ortaya parti devleti çıkarması   da demokrasilerin ortadan kalkmasına neden olmaktadır . Bu gibi durumlarda  adalet ilkesinin ihmal edilmesiyle  , yargı ve yasama denetiminden kaçan  hakim parti yönetimleri  sonunda hukuk devletini ortadan kaldırabilecek   olumsuz durumlara sürüklenmektedirler . Ne var ki , bu duruma karşıt bir çizgide oluşturulacak  adil seçim sistemleri ise fazlasıyla  bölünmüş  bir siyasal tablo ortaya çıkardığı zaman da , bu sefer istikrarsızlık batağına doğru siyasal rejimlerin sürüklenmesi kaçınılmaz olmaktadır . Seçimler ,yöneten gruplar  ve yönetilen kitleler  arasında bir diyalogun kurulmasına  yardımcı olarak , siyasal rejimlerin gelişmesinde önemli olumlu katkılar getirmektedir . Seçimler topluma sunulan siyasetler üzerinde verilecek kararların belirlenmesini sağlayarak , ülkedeki siyasal rejimin  halk tabanından kopmadan devamlılığını  gerçekleştiren  bir mekanizmadır . Seçimlerde halk kitleleri verdikleri oylar aracılığı ile yöneten güçlere karşı tavrını belirlemekte, aldığı kararları kamuoyuna ileterek demokratik sistemin çalışmasına katkıda bulunmaktadır. Seçimler aynı zamanda işbaşındaki ekiplerin onaylanmasına, hükümetteki partinin yeni dönemde siyasal iktidarda kalıp kalmamasına da karar verilmesini gerçekleştirmektedir. Yöneticilerin yönetilenlere seslerini duyurmaları açısından bir fırsat olan seçimlerin, hukuka uygun bir biçimde uygulanmasıyla hem siyasal bunalımların önlenebilmesi hem de yöneticilerin diktatörlüklere kaymaları önlenebilecektir. İnsan bedenindeki nabız yoklamaları gibi, seçimlerin de  belirli aralıklar ile yönetilen halk kitlelerinin  tavır ve düşüncelerini yoklaması , siyasal rejimlerin  istikrarlı bir biçimde işlemesini  sağlayacaktır . 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder