Ahmet Kılıçaslan AYTAR
(Katkılar: Serendip ALTINDAL &
Ali Aslan DUMANOL)
İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak
yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri ve "İsrail Devleti'nin
Yahudi devleti olarak tanınması" temel konularında süren barış
görüşmeleri;
İkide bir İsrail'in azınlık olarak kabul ettiği Filistin
Özerk Yönetimi ile HAMAS arasındaki görüş ayrılıkları ve güvensizlikler,
Arap ülkeleri ve İran'ın sürekli müdahaleleri,
Arap Baharı süreci ve Suriye İç Savaşı nedenleriyle akim
kaldı.
*
Nihayet ABD'nin İsrail'in güvenliğine yönelik taahhüdü
çerçevesinde;
İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli
barış anlaşmasının desteklenmesi,
İran'ın nükleer silah ele geçirmesini önleyeceğine ilişkin
verilen sözden geri dönülmeyeceği noktasında, Yeniden Filistin Devleti ile İsrail arasında eşit iki devlet
olarak Barış Görüşmeleri'nin şartları oluşturulmaya çalışılıyor.
*
Ama ilerleyen süreçte İsrail'in etrafında, hepsi güvenliğini
ciddi boyutta etkileyen şöyle bir tablo oluşmuştur:
1-Suriye dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap
direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin'in temel mesele olarak kabul edilmesi
ilkesine dayanıyor.
Suriye'yi iç savaşa taşıyan olayların iç sorunlarla ilgili
bir boyutu olsa da;
Bu yüzden İsrail'in çıkarlarına hizmet eden tutum ve
politikalarıyla ABD ve müttefikleri ile Arap ülkeleri ve Türkiye'de AKP
iktidarı, Suriye rejimini yıkmakta ortaklaşmış,
Kirli planlar ve komplolar düzenlemiş ve altından kalkılamaz
bir iç savaşa yol açmışlardır.
*
2-İsrail'in ezeli düşmanı İran'ın nükleer programına ilişkin
elde ettiği anlaşma, dünya politikasına eklemlenmesinin önünü açmıştır.
İran nükleer enerjiyi kullanma hakkını kabul ettirmiş ama
nükleer silah elde etmeye çalışmadığını kanıtlamıştır.
Batı'nın ağır yaptırımlarının iptali İran'ın kendi doğal
kaynaklarını kullanmasına ve ekonomik olarak ayağa kalkmasına neden olacağı ve
Ortadoğu'da etki gücünü artıracağı biçiminde algılanıyor.
İran'a İslam devrimini yaygınlaştırmak üzere Filistin'de,
Lübnan'da, Suriye, Irak ve Bahreyn'de etkisini sürdüreceğine kuşku bulunmuyor.
Anlaşmanın tek alternatifi İran'a askeri saldırıda
bulunmaktır
*
3- Rusya Suriye rejiminin destekçisi olarak Suriye'de
terörle mücadele ederken, tek taraflı tüm günahlardan Esad rejiminin suçlanmasının,
işlenen insani hukuk ihlallerinin göz ardı edilmesi ve bu durumun BM Genel
Kurulu'nda tek taraflı kararlarla kabul ettirilmek istenmesinden rahatsızdır.
Böylece BM merkezinde adalet ve ulusal çıkarlara saygı
ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası
hukuk talep ediyor.
ABD ise BM' yi yeniden yapılandırma görüşünün doğru
olmadığını, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM
yapısı altında bu şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istediklerini
vurguluyor.
Aksi halde uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun
hareketle üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceğini, bu değerlere
saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla
cezalandırılacağını ifade ediyor.
Ama Rusya'nın Suriye'de bulunması Ortadoğu'da ABD'nin
yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapının giderek dağılmasına neden oluyor.
ABD'nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi
rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail kendini rahat hissetmiyor.
*
Sonuçta İsrail; Filistin sorununun çözümünde Başbakan
B.Netanyahu'nun "Suudi Arabistan, İsrail'in bir düşmandan ziyade müttefik
olduğunu görmektedir; çünkü ikisini de İran ve İŞİD gibi tehdit eden iki temel
unsur vardır.
Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan
İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük.
Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz.
Yani şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu
ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım
edebilir.
Biz de tam olarak bu amaca yönelik çalışıyoruz "
stratejisi yönünde ilerliyor...
*
B.Netenyahu'nun Suudi
Arabistan odaklı Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere
dayandırdığı bu strateji;
1- Öncelikle İsrail'in yakın gelecekte HAMAS'la, sonra
İran'la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını asla ihmal etmiyor.
2- Ardından İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü
olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle
kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesini amaçlıyor...
*
2002'de Suudi Kral Abdullah tarafından Beyrut'ta Arap
Birliği zirvesinde sunulan Arap Barış Girişimi
esas alınıyor.
Arap Barış Girişimi;
1-İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan
çekilmesini,
2-BM Güvenlik Konseyi'ne 194 sayılı karar çerçevesinde
Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
3-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak
bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor.
*
Buna göre, Filistin tarafı Yahudi bölgesinin ve Batı
Duvarı'nın Ağlama Duvarı kısmının hâkimiyetini İsrail'e devredecek, eski şehrin
kalan kısmındaki hâkimiyetini koruyacaktır.
Kurulacak Filistin devleti savunma amaçlı olarak
silahlanabilecek, kendi hava sahası ve karasuları olacaktır.
Karşılığında, Arap ülkeleri Arap-İsrail çatışmasını bitmiş
kabul edecek ve İsrail ile kapsayıcı bir barış sürecine girilirken İsrail ile
normal ilişkiler kurulacaktır...
*
Arap Barış Girişimi'nin bu stratejisi paralelinde;
İsrail'in kumandasında, Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı
ortak bir Arap Savunma Ordusu,
Ardından terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli
ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri
bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
Bu suretle;
1- İsrail'in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin
tutum ve politikalarında ortaklık sağlanıyor.
Yani İsrail Sünnileşiyor, Sünniler Siyonistleşiyor!
2- Suudi Arabistan'ın, İran'ın Şii hilâliyle yayılma
stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve
Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılıyor.
3-Ortadoğu'daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında
dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan
doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor.
*
1955' te Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'ya nüfuz etmesini
önlemeye yönelik olarak NATO'nun bir
uzantısı olarak kurulan "Bağdat Paktı"nın yeni bir açılımı hayata
geçirilmiştir.
Bu kez İran; hem SSCB'nin o dönemki rolünü üstlenmiş hem de
Ortadoğu'da nüfuz ettiği alanlarda karşısında
Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arapların oluşturduğu NATO'nun
uzantısı bir savunma örgütü bulacaktır.
*
Bu noktada Türkiye'de AKP İktidarının pozisyonu ise
Medeniyetler İttifakı, Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda İsrail ile
ilişkilerini özde; İsrail'e mutlak itaat çerçevesinde,
Sözde ise kimi zaman, İran'ın İsrail'e ağır söylemlerini
kompanse etmek,
Kimi zaman, Mısır ve Suudi Arabistan kaynaklı Müslüman
Kardeşler Örgütü siyaseti doğrultusunda kalmak,
Kimi zaman, HAMAS örgütüne yakın davranıp İsrail-Filistin
sorununda suret-i haktan görünmek,
Kimi zaman, Suriye'de savaşan Sünni İslamcı terör örgütlerine
rol kesmeye yönelik ilkesiz- pragmatik bir siyaset yürütmekten geçiyor.
*
Şimdi altı yıllık husumetin ardından İsrail ve Türkiye
arasındaki ilişkilerin tamamen normalleştirilmesi amacıyla açıklanan uzlaşı
anlaşması,
İki ülke arasındaki istihbarat ve güvenlik işbirliğini
yeniden başlatacak ve ortak askeri tatbikatları, enerji ve savunma
alanlarındaki yatırımları beraberinde getirecektir.
1- Türkiye NATO üyesi,şimdilerde de Arap Savunma Ordusu
üyesidir.
Bu suretle Türkiye; İran'ın Afrika Boynuzu'nda,
Kızıldeniz'de, Akabe Boğazları'nda, İsrail ve Mısır'ın Akdeniz kıyılarında
yayılmacı adımlarına karşı bir Sünni hat çizilmesinin görevlisidir.
Buysa Laik Türkiye Cumhuriyet Ordusu'nun antiemperyalist ve
bağımsızlıkçı karakterine tam ters Sünni ordu karakterine dönüşmesi anlamına
gelir.
2- Hem NATO,hem Arap Savunma Ordusu üyesi Türkiye
vasıtasıyla İsrail, NATO'ya tam üye olacaktir.
3- Anlaşma diplomatik bir protokol olmaktan öte İsrail ile
Türkiye ilişkilerine askeri ve istihbari bir boyut getiriyor.
Uygulamalar siyasi mevki sahiplerine değil, iki ülkenin
askeri ve istihbarat servislerinin başındakilere bırakılıyor.
4- Türkiye ve İsrail arasında kurulacak olan çift taraflı
istihbarat mekanizmaları, İran'la ilgili girdileri bir araya getirecektir.
5- Türkiye, HAMAS'ın İsrail'e karşı eylemde bulunmasına izin
vermeyecektir.
6- Türkiye Doğu Akdeniz'de Tamar ve Leviathan bölgesinde
bulunan İsrail doğalgazının Avrupa'ya satılması konusunda öne çıkmaktadır.
Anlaşma ile birlikte İsrail ve Türkiye, iki ülke arasında
kurulacak ve İsrail'in Türkiye'nin desteğiyle doğalgazını Avrupa'ya satmasını
sağlayacak olan bir doğalgaz boru hattı inşa etmek için resmi görüşmelere
başlayacaktır...
7- Anlaşma, birbiriyle bağlantılı bir dizi anlaşmanın habercisi
olarak tasarlanmıştır, sırada Türkiye- Mısır ilişkilerinin normalleştirilmesi
bulunuyor.
*
Bu suretle İsrail, bölgenin güçlü ordusu TSK'ya el koymuş,
TSK'nın antiemperyalist ve bağımsızlıkçı karakterini Sünni
İslam karaktere büründürerek kimliksiz bırakmış,
Medeniyetler İttifakı doğrultusunda Türkiye düşün hayatını
İslam'dan İslamcılığa indirgemede çok uzun bir yol almıştır.
Siyonizm önce Türklük'e, şimdi İslam'a bir yılan gibi
sinmiştir.
*
Eh! Atatürk Milliyetçiliği, Türklük, TC Devleti sona ermiş
sıra İslam Dini'ne kalkışmaya gelmiştir.
Re-cep Tay-yip Er-do-ğan, Re-cep Tay-yip Er-do-ğan...
30.6.2016
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
**
Yorum:
Atatürk Milliyetçiliği, Türklük, Türkiye Cumhuriyeti asla
sona eremez. Ve Siyonizm Türklüğü'e sinemez, olsa olsa Türkleşir. Şayet
medeniyetler banisi Türklük biterse esasen bu yazıların da hiç bir kıymeti
harbiyesi kalmaz çünkü. Bugünden itibaren buna inanan tüm TÜRK milliyetçileri,
yazmayı bıraksınlar o halde. Diğerleri yazmaya devam edebilirler şüphesiz. Bir değil; bir kaç bin Tayyip Erdoğan'ın bile
Türklüğü bitirmeye muktedir olmadığını adım gibi bildiğim için, ben kendi adıma
yazmaya devam edeceğim anlaşılan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder