ANKARA
KALESİ
SİYASAL REJİMLER VE SEÇİM SİSTEMLERİ
Prof.
Dr. ANIL ÇEÇEN
Dünyanın demokrasi ile yönetilen ülkelerinde ya da
cumhuriyet rejimine dayalı olarak kurulmuş olan devlet düzenlerinin hemen hemen
hepsinde; genel, yerel ya da özel seçimler yapılmakta ve seçilen insanlar
toplumu temsilen yönetim mekanizmasında yerlerini almaktadırlar. Bu nedenle,
siyasal rejimler ile seçim sistemleri arasında gözden kaçırılamayacak düzeyde
yakın bir ilişki ağı bulunmaktadır. Ülkeden ülkeye değişen koşullar
çerçevesinde ya siyasal rejimler seçim sistemlerini etkilemekte ve bu
doğrultuda her devlet düzeni içerisinde rejimin yapılanmasına uygun bir çizgide
seçim sistemleri ortaya çıkmaktadır. Ya da bu durumun tamamen tersi bir
doğrultuda, seçim sistemleri siyasal rejimleri etkileyerek bir ülkenin yönetim
biçiminin ortaya çıkmasında ana faktör olarak öne çıkmaktadırlar. Bu doğrultuda
her iki olgunun birbirini etkileyen ve bu nedenle kavramların incelenmesi sırasında her
ikisinin de birlikte ele alınmasını zorunlu kılan durumu, siyaset bilimi açısından
öncelikle belirtmek gerekmektedir.
Birbirini dikkate almayan siyasal rejim ya da seçim sistemleri uygulamaları ya
da değerlendirmelerinin bu durumda eksik kalacağı ortaya çıkmaktadır.
Siyasal rejimler , bir ülkede var olan siyasal kültürün
ürünüdürler . Her ülkenin birbirinden çok farklı özelliklere ve koşullara sahip
oldukları dikkate alınırsa , her ülkenin
kendine özgü bir siyasal kültüre sahip olduğu söylenebilmektedir .
Ülkelerin birbirlerinden ayrılan
özellikler ortaya farklı siyasal sistemler ya da rejimler çıkartırken
,benzer koşullara sahip olan ülkeler arasında da birbirine yakın siyasal
kültürler ve bunların sonucu olan siyasal rejimler uygulama alanında görülebilmektedir .Bu
doğrultuda siyasal sistemleri ya da rejimleri
ele alırken , bunların içinden çıktıkları ülkelerin siyasal yapılarını ve kültürel özelliklerini dikkate
almak gerekmektedir . Bunların doğal sonucu olarak uygulama alanına gelen seçim
sistemlerinin değerlendirilmesinde ise ,
bütün bu bağlantıların genel anlamda göze alınarak gerçekçi bir yaklaşımın geliştirilmesi önem
kazanmaktadır . Dünyada hiçbir siyasal rejimin
içinden çıktığı siyasal kültür anlaşılmadan değerlendirilmemesi gerekmektedir. Bu doğrultuda seçim sistemleri
de siyasal rejimler üzerinden dolaylı olarak siyasal kültürler ile yakın etkileşim içerisinde bulunmaktadır . Ülkelerin sahip olduğu koşullar ve bunun doğal sonucu olan siyasal kültür yapıları , siyasal
rejimler ile birlikte seçim sistemlerini de
biçimlendirmektedir .
Uluslar arası alanda bir açılım
yaparak dünya ülkeleri incelendiğinde
, ülkelerde var olan devlet düzenleri
içinde siyasal kültürlere aykırı düşen
rejimlerin ya da seçim
sistemlerinin gelip geçici olduğu
, değişken koşulların ortaya çıkardığı
özel durumlarda siyasal rejimler
ya da seçim sistemleri açısından genel
bir değerlendirme yapılamayacağı görülmektedir . Geçici koşullar kendine uygun durumlar ortaya çıkarsada ,
kalıcı bir siyasal kültür oluşturamayacağı için
genel kural olan etkileşim çizgisinde
kalıcı bir durum gündeme
getiremeyecektir .Geçici koşulların ortadan kalkmasıyla birlikte , tekrar eski
duruma dönüldüğü için , geçmişin ürünü olan geleneksel siyasal kültür
yeniden öne çıkarak siyasal rejimi ve seçim sistemini eskisi gibi
yönlendirmekte ve ülkenin kimliğine uygun düşen bir uyumu
gerçekleştirmek durumunda olmaktadır . Siyasal kültür ,rejim ve seçim sistemleri arasındaki uyum
,devlet düzenlerini etkilediği için
gelişmiş devletlerde ,siyasal rejimini geleceğini güvence altına alma
doğrultusunda çeşitli önlemler
alınabilmektedir . Özellikle , ülkedeki anayasa bu açıdan kilit bir konuma
gelmekte , siyasal rejimlerin bir anayasal sorun ortaya çıkarmaması için , siyasal rejimler
ile seçim sistemlerinin anayasal düzen
içerisinde uyum sağlaması devlet güvenliği açısından önem taşımaktadır.
Bugünün modern devletleri tarihten
gelen siyasal gelişmelerin ürünü olduğu için
geçmişin birikimini taşımayan devletlere ,çağdaş bir siyasal yapılanma
olarak bakabilmek pek mümkün değildir . Modern çağların dünyasının
oluşturulmasında kilit bir rol oynayan Fransız devrimi ve getirdikleri bu
açıdan önem kazanmakta ve her modern devletin
Fransız devriminin ürünü olan kuvvetler ayrılığı yapılanması içerisinde
biçimlenmesine dikkat edilmektedir . Çağdaş anayasa hukukunun da temel
kavramlarından birisi olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ,bütün devlet yapıları
açısından geçerli bulunmaktadır . Kuvvetler ayrılığı ilkesi , modern devletlerin iç yapılanmasında
yasama,yürütme ve yargı güçlerinin birbirlerinden ayrı olarak yer almalarını ve beraberce
yer aldıkları aynı devletin çatısı altında birbirini izleme ve kontrol
etme mekanizmaları yaratarak ,devlet düzeninin bir uyum içerisinde
sistemli bir biçimde çalışmasını
sağlamaktadır . Hukuk devletlerinde her şeyin anayasa uygun olması
gerektiğinden , anayasalarda yer alan kuvvetler ayrılığı nazariyesi anayasa
üzerinden devletin yapısını belirlemekte ve demokratik rejimleri mümkün kılan
bir siyasal dengeyi devletler için bir temel norm olarak ortaya koymaktadır . Yirminci
yüzyıldan sonra uluslar arası alana çıkan her devlet , diğer devletlerin modern
yapılanmalarından esinlenerek benzeri bir hukuk mekanizmasını kendisi için
anayasalarında örgütlerken , parlamenter sistemlere yol açan hukuk devleti
mekanizmalarında kuvvetler ayrılığı
ilkesi ana prensip olarak yer almaktadır
. Bu açıdan kuvvetler ayrılığı ilkesinin yer almadığı bir modern devlet
modelinden söz etmek mümkün değildir .
Kuvvetler ayrılığı ilkesi anayasal düzen içerisinde devlet iktidarının
paylaşılmasını öngördüğü için ,siyasal rejimlerin otoriter ya da demokratik bir
biçim alması, bu ilkenin uygulamada yer almasına ya da ne kadar genişlikte
sistem içerisinde düzenlenmesine bağlı
bulunan bir durumdur .Bir ülkede
siyasal rejimler ortaya çıkarken , anayasal ve yasal düzenlemeler bu durumun geleceğe
dönük kurumlaştırılması açısından önem taşımaktadır . Bir hukuk devleti
yapılanmasını temsil eden anayasal düzen
içerisinde kuvvetler ayrılığı ilkesi örgütlenirken, üç temel kuvvetin ana
fonksiyonlarını yerine getirmeleri ve birbirlerini izleyerek denetlemeleri
önem kazanmaktadır . Parti disiplini ile yürütme organının hakim tek
parti yönetimi altına alınması, mecliste
yer alan iktidar partisi üyelerinin yasama denetimini yapamaz bir duruma
gelmelerine yol açmaktadır . Yürütme gücünü ele geçiren iktidarlar
seçim sisteminin sağladığı bu
durumdan yararlanarak yasama organını da
parti disiplini üzerinden baskı altına alabilmekte ve böylece hukuk devletinin temel ilkesi olan kuvvetler
ayrılığı uygulamasını devre dışı
bırakabilmektedir . Yürütme organları üzerinden
iktidar ele geçirildikten sonra ,
yasama organı siyasal baskı altına
alınarak otoriter rejimlere kapı açılabilmekte , daha sonraki aşamada yargı
organları yandaş kadrolar ile
doldurularak yargı denetimi de ortadan
kaldırılmaya çalışılmaktadır . Kuvvetler ayrılığı prensibinin uygulanmadığı durumlarda rejim kendiliğinden otoriter bir düzene
dönüşmekte ve bu gibi durumları önceden
önleyebilecek tedbirleri öngörmeyen
seçim sistemi de , büyük çoğunluklu siyasal iktidarların işbaşına
gelmesini sağlayarak ,hak ve özgürlüklerin
anayasal düzen ya da hukuk devleti
yapılanması çerçevesinde
denetlenmesine şans tanımayan
hakim parti sistemlerini
gündeme getirebilmektedir . İdeal
olan , yürütmenin yasama ile dengelenmesi
ve hem yasama hem de yargı organları tarafından anayasal düzen
içerisinde hukuk devleti yapılanmasına uygun bir çizgide denetlenebilmesidir .
Siyasal iktidarı ele geçirenlerin kendi
programlarına ülkeyi ve devleti zorlamalarına
ve zamanla otoriter rejimlere kaymalarına karşı , ulusal egemenlik ilkesine göre kurulmuş
olan ulus devletler düzeni içerisinde,
toplumun diğer kesimlerini temsilen
yasama ve yargı organlarının
denetleyici ve dengeleyici etkinliklerinin gerçekleştirilmesi
gerekmektedir .
Modern devletlerin vazgeçilmez
tamamlayıcısı olarak öne çıkan çağdaş
demokratik rejimlerin var olabilmesi ve yaşamını
sürdürebilmesi çoğulcu toplum yapısının geliştirilmesine bağlı bulunmaktadır .
Bu tür toplumlarda birden fazla siyasal parti olabilmekte ve seçimler var olan
siyasal partiler arasında bir yarış olarak geçmektedir . Geçmişin tek parti
sistemlerinin geride kaldığı bugünün dünyasında çoğulcu toplum yapılarının
ürünü olarak çok partili rejimler öne
çıkmakta ve seçim sistemleri ile de
bu durum güvence altına alınmaya
çalışılmaktadır . Çoğulcu toplum yapısı içinde her toplum kesimi kendi
partisini kurarak siyasal rekabet alanına girebilmekte , böylece ortaya çıkan
siyasal partilerin rekabet ortamı, anayasal çerçevede hukuk devleti anlayışına
uygun olarak düzenlenmektedir . İfade özgürlüğünün en geniş düzeyde ele
alındığı ve yasalar aracılığı ile güvenceye kavuşturulduğu toplumlarda , her düşünce ya da toplum kesimi
örgütlenerek kendi partisini kurabilmekte ve seçimlere girerek yerel ya da
ülkesel iktidarlara gelebilmektedir .
Demokratik rejimlerin bu doğrultuda var
olabilmeleri ve geleceğe dönük olarak
sürdürülebilmeleri , anayasal düzen ile gerçekleştirilen hukuk devleti
mekanizmalarına bağlı bulunmaktadır . Kendi ülkesindeki devlet yapılanmasına
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin
söz ve düşünce özgürlükleri doğrultusunda örgütlenerek seçimlere girebilmeleri , çoğulcu toplumun
olduğu kadar çağdaş demokratik
rejimlerin de vazgeçilmez ana esaslarından birisidir . Temel hak ve
özgürlüklerin tanınması ve en üst düzeyde
herkes için gerçekleştirilebilmesi , ancak kuvvetler ayrılığı nazariyesi ile kontrol
altına alınabilen siyasal iktidarların
bulunduğu ülkelerde mümkündür . Bu çerçevede , bütün hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı
ilkesi vazgeçilemez bir ana uygulamadır
. Demokratik çizgide siyasal rejimler ancak kuvvetler ayrılığı ilkesinin kesin
olarak uygulanması ile mümkün olmaktadır.
Siyasal rejimler kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması ile demokratik yapılara
kavuştuğu gibi ,kuvvetler birliğine dayanan siyasal rejim oluşturma girişimleri
de görülmektedir . Daha çok savaş dönemlerinde , yeni devletlerin kurulma
aşamalarında ya da otorite boşluğu alanlarında devletler arası rekabet yüzünden daha güçlü
devlet otoritesi oluşturma eğilimleri doğrultusunda ,güçlü devlet gereksinmesi öne çıkabilmekte ve bu gibi durumlara sürüklenen ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesini terk edilerek
kuvvetler birliği arayışları öne çıkarılabilmektedir . Sosyalist rejimlerde
kabül edilmeyen kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine kuvvetler birliği uygulamaları
öne çıkarılmıştır . Daha çok ideolojik bir yönetime yönelen sosyalist
ülkelerde başka ideolojiler yasaklandığı
için , sosyalist rejimin kurulması ve
uygulanması doğrultusunda sosyalist tek
partiye dayanan tekilci rejimler
uygulanmak istenmiştir . Hakim tek parti konumundaki sosyalist partiler
aynı zamanda sosyalist devlet ile bütünleştikleri için , parti merkezleri aynı
zamanda devlet merkezi konumuna gelmiş ve bu yüzden kuvvetler ayrılığı ilkesi
uygulanamaz bir noktaya gelmiştir . İki büyük dünya savaşı sonrasında
oluşturulan soğuk savaş dengelerinde sosyalist yapılanmaların önü
açılırken, kuvvetler ayrılığından
uzaklaşılarak hakim tek parti ideolojisi
doğrultusunda bir ideolojik devlet modeli ortaya çıkmıştır . Bu gibi ülkelerde
başka partilerin kurulmasına izin verilmediği için ,seçimler göstermelik
olarak yapılmış ve parti devleti kurmuş olan hakim sosyalist parti tek başına
seçimlere girerek parlamentoda tek partili
bir siyasal rejimin geçerli olmasını sağlamıştır . Yirminci yüzyıl
boyunca örnekleri görülen bu tür ideolojik devlet modellerinde , işçi sınıfı
ideolojisi olan sosyalizme uygun bir tek partili siyasal rejim uygulaması
sürdürülmüştür . Yirmi birinci yüzyıla girerken devre dışı kalan sosyalist
sistemin yıkılmasıyla birlikte,
kuvvetler birliği ilkesi devre
dışı kalarak eski sosyalist ülkelerde de kuvvetler ayrılığı ilkesi
doğrultusunda hukuk devletleri ve demokratik siyasal rejimlerin oluşturulmasına
öncelik verilmiştir .
Bazı
ülkelerde kuvvetler ayrılığı
ilkesi,var olan siyasal rejimin
eğilimleri ya da istekleri ile uyum sağlayamadığı noktada devre dışı kalabilmektedir . Bazan halk
kitlelerinin büyük sevgisini kazanan siyasal önderler otoriter rejimlere
yönelme eğilimleri gösterebilmekte ,bazen de
emperyalist devletler azgelişmiş
ülkelerde kendilerine bağımlı siyasal rejimler oluşturmaya yöneldiklerinde başkanlık sistemi gibi kuvvetler birliği
esasına dayanan yeni rejim modellerine yönelebilmektedirler . Eski siyasal
yapıların çöktüğü ya da dağılan imparatorluklar sonrasında ortaya çıkan otorite
boşluğu alanlarının doldurulması çabaları içinde aynı bölge devletleri arasında
ortaya ciddi bir siyasal rekabet çıktığı aşamalarda, bazı devletlerin
yönetimleri sınır ötesi etkinlikleri artırma doğrultusunda , demokratik
rejimleri otoriter bir yapıya sürükleyebilmekte
ya da ,normal demokratik parlamenter
rejim koşulları içerisinde
düşünülemeyecek doğrultuda
kuvvetler birliği oluşumunu gündeme getiren başkanlık sistemi arayışları
içerisine girebilmektedirler . Daha çok
geçici koşulların gündeme getirdiği bu gibi durumların süreklilik arz edeceği gibi yapılan eksik ya da yanlış değerlendirmeler , ülke
yönetimlerinde otoriter arayışları ve başkanlık sistemi girişimlerini öne doğru çıkarmaktadır . Savaş ya da benzeri
geçiçi koşullar ile , emperyal
maceralar ülke yönetimlerinde güçler ayrılığı yerine güçler birliği
arayışlarını bazen öne çıkarabilir ve bu
doğrultuda kuvvetler birliği esasına dayanan başkanlık sistemleri
canlandırabilir . Daha fazla otoriter yönetim peşinde koşan siyasal
iktidarların hak ve özgürlükleri dikkate
almayarak, sahip oldukları iktidarlarını sınır ötesi bölgelere taşımayı amaçlayan
kuvvetler birliği anlayışına dayanan
başkanlık rejimine doğru yöneldikleri
görülmektedir . Başka ülkelerde görülen benzeri arayışların demokratik
parlamenter rejimler de sorun çıkardığı ve sistemin düzenli bir biçimde
çalışmasını engellediği bugünün
koşullarında kesinlik kazanmıştır .Anayasal
çerçevede hukuk devleti devam ederken
, her şeyin kuvvetler ayrılığı ilkesine
uygun bir biçimde yürütülmesi gerekirken , anayasa değişikliğine gitmeden yapılan başkanlık rejimi arayışları ,kuvvetler birliği ilkesi doğrultusunda yürütme gücü üzerindeki yasama ve yargı
denetimlerini sınırlayarak hukuk devletinin zarar görmesine yol açmaktadır .
Kuvvetlerin yürütmede birleşmesi
başkanlık sistemi üzerinden
diktatörlük rejimlerini , yasamada birleşmesi üzerinden de meclis
hükümeti rejimlerinin ortaya çıktıkları
görülmektedir . Başkanlık rejimlerinde
en çok Amerika Birleşik Devletleri , Meclis hükümeti rejimlerinde ise
İsviçre çağdaş örnek modeller olarak
bugün de varlıklarını sürdürmektedirler .
Bugünün siyasal bilimlerinde
, rejimler ele alınırken ya
kuvvetler ayrılığı ilkesinden hareket edilmekte ya da ülkelere
göre farklı modeller öne çıkmaktadır . Demokratik parlamenter sistemler
ile başkanlık rejimleri kuvvetler
ayrılığı ya da birliği esaslarına göre
tasnif edilirken , bir de ülkeler ya da devletler modelleri üzerinden
siyasal rejimler ele alınabilmektedir . Her ülkede zamanla oluşan devlet
modellerinin diğer devletler ile rekabet
düzeyinde güçlenmek için
geleceğe dönük olarak kurumlaşmak gibi
girişimlere kendiliğinden girişmesi
yüzünden, kuvvetler ayrılığı ilkesi zaman içerisinde terk edilerek kuvvetler
birliğine dayanan başkanlık modelleri
arayışları öne çıkartılmaktadır . Orta çağ sonrasında bütün dünyayı beş
yüzyıl boyunca yönetmiş olan İngiltere , Fransa ,Amerika ya da Almanya
gibi büyük emperyal devletlerin siyasal
rejimleri esas alınarak bu gibi örnekler
üzerinden de siyasal sistemler ya da
bunun uzantısı olan seçimler ele alınabilmektedir . Her siyasal sistemin
temelinde yöneten ve yönetilen ayırımı bulunduğu için , devletler ya da siyasal
sistemler varlıklarını sürdürebilme
doğrulusunda yönetim kadrolarını oluşturabilmek ve bu alanda uzman
kişileri ya da toplum
temsilcilerini yönetime getirebilmek için
belirli aralıklar ile genel ya da yerel seçimlere gidilmekte ve seçilenler üzerinden ülke yöneticileri
belirlenmektedir . Bir devleti ya da rejimi var eden yönetimlerin yapılandırılmasında ya da
belirlenmesinde seçimlerin önde gelen rolü vardır . Yönetimleri temsil eden
kişilerin işbaşına gelmeleri ya da yetki alarak devletin başına geçmeleri
sürecinde çeşitli yollar bulunmaktadır . Bunların başında fetih ya da veraset
gibi seçim dışı yollar bulunduğu gibi
halef seçme, bir makam tarafından
atanma ,kura gibi demokratik olmayan
yollar da izlenebilmektedir . Parlamenter demokrasilerde ya da demokratik
rejimler de ise özel ya da genel
seçimler esas alınmaktadır . Bu gibi rejimlerde demokratik sayılabilecek
seçimler olmadan ülke yönetimleri belirlenemez . Bazan istisnai durumlar ortaya
çıktığında , karma rejim modellerinin de gündeme geldiği görülmektedir .
Demokrasiyi otokrasi ile dengelemeye çalışan
ülkelerde karma yöntemlere baş
vurulduğu , Britanya İmparatorluğunda
olduğu gibi vesayete dayanan krallık rejimi ile demokratik parlamenter
demokrasinin birlikte yürütülebildiği görülmektedir .
Yöneticilerin seçimi konusu ,
siyasal rejimler açısından belirleyici
bir faktördür . Bir siyasal rejimin
yöneticilerinin belirlenmesinde hangi
tür bir seçim sistemi uygulanıyorsa ,
ona göre bir yapılanma gündeme gelmektedir
. Serbest ve genel seçimler özgürce
uygulanıyorsa ve herhangi bir sınırlama bulunmuyorsa o zaman demokratik rejimlerin en genişini gerçekleştirmek mümkün olabilmektedir .
Yöneticilerin ya da siyasal iktidarların belirlenmesini sağlayan seçim sistemlerinde herhangi bir sınırlama ya da ülke
koşullarının getirmiş olduğu bir
farklı kritere dayalı sınırlama
söz konusu ise ,o zaman demokratik olmayan ya da sınırlı bir demokrasi
içerisinde uygulama şansı bulan bir siyasal rejim gerçeği ile karşı karşıya
kalınmaktadır . Batı uygarlığının dünyayı kapsayan bir alana yayılması ile
gündeme gelen temsili demokrasilerde ,
siyasal partilerin ortaya çıkmasıyla birlikte serbest seçimler ve genel
oy ilkeleri kabül edilerek bugünkü parlamenter sistemlerin oluşumunu sağlayan
bir gelişme süreci tamamlanmıştır . Sadece vatandaşlara , okumuşlara
ya da zenginler gibi ayrıcalıklı
zümrelere tanınmış olan seçme ve
seçilme hakkının zamanla herkese
tanınmasıyla gerçekleşen genel oy ilkesi ,aynı zamanda serbest genel seçimler
uygulamasının da önünü açarak , çağdaş demokratik rejimlerin doğuşunu
hızlandırmıştır . Avrupa ülkelerinde yaşanan
bu gibi gelişmelerin sömürgeler
üzerinden bütün dünya kıtalarına yayılmasıyla birlikte batı tipi
parlamenter sistemler dünyada geniş uygulama alanı kazanmış ve siyasal partilerin doğuşu ile
birlikte genel oy ve serbest
seçimler düzeni giderek
öne çıkmıştır .
Parlamenter sistemlerde demokrasi
ile birlikte otokratik yapılanmaların da ortaya çıkmasıyla birlikte seçim sistemlerinde karma yöntemlere
başvurulmaya başlanmıştır . Demokratik bir meclisle beraber vesayet yolu ile
gelen kralların otokratik yönetimlere başvurmasıyla karışıklıklar yaşayan çeşitli ülkelerde zamanla karma yöntemlere başvurularak
sistemlerin yürümesi sağlanmıştır .
İslam ülkelerinde görülen padişahlık ya
da hükümdarlık türü ülkelerde , demokrasi ile otokrasinin yan yana
götürülmesi parlamenter rejimlerin
önünün açılabilmesi için gerekli
olmuştur . Yönetilen halk kitleleri
serbest ve genel seçimler yolu
ile yöneticilerini seçebilmelerine
rağmen krallık düzenlerini birlikte
yaşatabilmişlerdir . Ne var ki , demokrasilerin önemli gelişmeler göstererek
kurumlaşması nedeniyle krallıklar ya da benzeri
vesayetçi otoriter rejimler sembolik bir duruma düşmüş ve ülke içindeki
demokratik gelişmelerin önünü
kesebilecek bir gücü kaybetmişlerdir . Zamanla
yöneticilerin tamamının halk kitlelerinin serbestçe katıldığı genel
seçimler aracılığı ile belirlenmesi aşamasına gelinmesiyle de, otoriter
rejimlerin önü kesilerek insanlığın daha
geniş demokratik ortamlarda yaşamını sürdürebilmesi sağlanabilmiştir . Serbest
ve demokratik seçim sisteminin daha
yaygın uygulama alanına geçirilebildiği soğuk savaş sonrası dönemde ,
parlamenter sistemlerin daha da güçlenerek otokratik eğilimlere karşı özgürlükçü bir denge içerisinde yoluna devam etme arayışında oldukları görülmüştür . Bu tür uygulamalar , seçim sistemlerinin siyasal
rejimler için belirleyici olmasını gündeme getirmiş ve
böylece otokratik eğilimlerin önü kesilerek geleceğe dönük arayış içine giren baskı rejimlerine izin verilmemiştir .
Siyasal rejimlerin yapılanması açısından belirleyici bir etki düzenine sahip olan
seçim sistemleri ülkeden ülkeye ya da
dönemden döneme değişiklik gösteren bir
yapılanmaya sahip bulunmaktadırlar . Genel olarak çoğunluk sistemi ,nisbi
temsil sistemleri ve de karma sistemler
olarak uygulama alanına getirilen seçim sistemlerinin birbirlerinden ayrılan
birçok özellikleri bulunmaktadır . Çoğunluk sisteminde en fazla oy alan partilerin adayları
seçilirken , nisbi temsil sistemlerinde partilerin aldıkları oy oranına
göre değişen oranlarda bir nisbi
temsilin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir . Çoğunluk sistemleri tek turlu olabildiği gibi iki turlu
biçimlerde de yapılabilmekte ve seçmen iradesinin daha net olarak biçimlenmesin de etkili
olmaktadır . Nisbi temsil sistemlerinde
küçük partilerin parlamentoda temsil
şansı olabilmekte ve bu açıdan daha fazla demokratik bir yapının
mecliste oluşmasına katkı sağlamaktadır . Nisbi temsil sistemlerinde artık
oylar değerlendirildiği için , vatandaşın siyasal iradesi tam olarak
parlamentoya yansıtılabilmektedir . Artık oylar ulusal planda değerlendirilmek
üzere merkezde birleştirilmekte ve artık
oyların tamamı milletvekili sayısına bölünmesiyle ,milli seçim sayısı elde
edilerek partilerin kazandığı milletvekili sayısı buna göre
kesinleştirilmektedir . Nisbi temsil sistemleri
daha çok ülkelerin özel koşullarına bağlı olarak farklı biçimlerde
uygulanabilmekte ve böylece temsilde
adalet ilkesi gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır . Ulusal artık sistemleri nisbi temsil alanında uygulanabilirken ,tercihli oy uygulamaları ile de vatandaşın
eğilimleri daha tam olarak belirlenmeye çalışılmaktadır . Çoğunluk sistemi ile
nisbi temsil sisteminin sakıncalarını ortadan kaldırabilmek üzere ,her iki
sistemin birlikte uygulandığı ya da kaynaştırılarak daha net bir sonuç alınmaya
çalışıldığı karma sistemler de
uygulanabilmektedir .
Genel seçimlerde baraj uygulamalarına
kalkışmak , siyasal rejimlerin kendilerini güvence altına alma girişimlerinin
bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır . Daha çok bütünleşmemiş ve farklı insan
unsurlarının bir arada yaşadığı ülkelerde gündeme gelen seçim barajı
uygulamaları , devletin modeline ve
siyasal yapılanmasına karşı çıkan radikal ve marjinal toplum
kesimlerinin , parlamentoya girmesini önleyebilmek açısından baraj
uygulamalarına gittikleri görülmektedir .
Seçim barajları aracılığı ile küçük partilerin meclise girerek oyları bölmeleri önlenmekte ve böylece büyük
partilere bir anlamda avantaj tanınarak ülkede
siyasal istikrarın gerçekleşmesi için elverişli bir ortam
yaratılmaktadır . Barajlar ülke düzeyinde olduğu gibi belirli bölgelerde ya da seçim çevrelerinde
de gündeme getirilebilmektedir . Belirli bir seçim çevresinden seçilecek milletvekilinin daha önce tespit edilmiş olan oy oranını seçimler sırasında alması
gerekmektedir . Seçim çevresindeki toplam oylar milletvekili sayısına
bölünerek seçim çevresi barajı
kesinleştirilerek , yeni seçilen temsilciler buna göre belirlenmektedir .
Seçimler sırasında parti merkez
yönetimlerine belirli oranlarda kontenjan adayı gösterme hakkı
tanınabilmektedir . Partilerin ihtiyacı olan uzman kadroların parlamentoya girebilmesi
açısından gerekli olan bu tür kontenjan adayları kesinleşen listelerde yer
alarak genel seçimlerin sonucuna göre
parlamentoya girebilmektedirler . Böylece demokrasilerin gereksinmesi olan
uzmanlık birikimleri ve bilgi
potansiyeli normal halk temsilcileri ile
birlikte parlamentoların yapılanmasında devreye girebilmektedir .
Seçim sistemleri siyasal partilerin yapılanmasını etkileyerek
siyasal rejimlerin yapılanmasında
önemli roller oynamaktadırlar . Nisbi
temsil sistemlerinin genel olarak çok
partili siyasal sistemlerin önünü açtığı göze çarpmaktadır .Bu gibi sistemlerde
her parti aldığı oy oranında meclise girebilmekte ,baraj olmaması durumunda doğrudan
demokrasinin gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır . Tek turlu çoğunluk sistemi
parti sayısını azaltıcı bir rol oynamasına rağmen daha çok iki partili sistemleri öne
çıkarmaktadır . İki turlu seçim sistemleri ise en fazla çok partili sistemi
gündeme getiren bir uygulamadır . Burada her partiye şans verilmekte ama yakın
çizgideki partiler ikinci turda birbirlerini destekleyerek sonuç almak
durumunda kalmaktadırlar . Seçim sistemleri partiler üzerinden siyasal
rejimleri belirlerken ülke ve bölge
koşullarının da dikkate alınmaları gerekmektedir . Her ülkenin içinde bulunduğu
durumlara ya da sahip bulunduğu
jeopolitik koşullara göre değişkenlik gösteren siyasal yapılanmalara sahne
oldukları görülebilmekte ve bu nedenle de
seçim sistemleri ile siyasal sistemler arasında kesin bir tasnife
dayanan değerlendirmeler yapılamamaktadır . Siyasal rejimlerin kimlik
kazanmalarında seçim sistemleri kadar siyasal partilerin de rolleri bulunduğu
bilinmektedir . Ülkelerin özelliklerine göre ortaya çıkan siyasal partiler
sisteminin de tıpkı seçim sistemlerinde olduğu gibi rejimlerin kimlik kazanmasında ön planda
gelen bir etkiye sahip oldukları gözlemlenmektedir . Tek partili , iki partili
,çok partili sistemlerin
gelişmesinde seçim sistemlerinin etkisi
olduğu kadar , siyasal rejimlerin
gelişmesinde de partiler
sisteminin rolü olmuştur . Az çok
partili sistemler ile aşırı çok partili sistemler , rejimlerin gelişmesinde farklı etkiler
yaratmıştır .Oyları bölen aşırı çok partili sistemlerde siyasal istikrar
ortadan kalkmıştır . Sürekli iktidar olma şansını elde eden hakim tek partili ya da hegemonyacı çok
partili sistemlerde ise üstün olan partinin devleti ele geçirerek parti devleti
haline getirmesi gibi anayasa hukukuna
ve hukuk devletine aykırı düşen gelişmeler
ortaya çıkabilmektedir .
Her ülkenin siyasal rejimleri
ile seçim sistemleri arasında karşılıklı bir etkileşim düzeni vardır .
Seçim sistemlerinin siyasal demokrasilerin varlığı ve gelişme yönlerini doğrudan etkilemesi konusu
siyaset bilimi alanında fazlasıyla tartışma konusu olmuştur . Bazı
siyaset bilimciler seçim sistemlerini siyasal rejimlerin gerçek sihirli iksiri
kabül ederek konunun önemini anlatmaya çalışmışlardır . Seçim sistemleri
siyasal sistemlerin temel ögelerinden birisi olduğu kadar aynı zamanda
siyasal gücün üstünlük tanınmaması gereken değişkenlerinden birisidir .Kitle haberleşme
araçlarının etkisiyle değişiklik geçirmiş olan modern siyasal toplumlarda
seçimler ,sadece yönetimlerin belirlenmesi yolu değil ama aynı zamanda siyasal
kararların alınmasına katılma olanaklarından birisidir . Vatandaşlar genel
seçimler aracılığı ile kendisine
önerilen siyasetleri kabül ya da red edebilmektedir . Seçimler yönetilenlerin temsil edilmelerini
gerçekleştirdiği gibi aynı zamanda da toplumsal tabanın harekete geçerek
sisteme katılmalarını sağlayarak
demokrasilerin işlerliğine katkı sağlamaktadır . Seçim uygulamaları vatandaşların
parti çatısı altında toplanarak ortak hareket etmelerine yardımcı olmuş , hükümet ve devlet kadrolarının
belirlenmesinde toplumsal tabanın tercihlerine açıklık getirmiştir . Artan
nüfus kitleleri nedeniyle doğrudan
demokrasinin giderek olanaksızlaşması yüzünden temsili olarak
demokrasiyegeçilmiş ve halkın temsilcilerinin devleti yöneteceği bir çağdaş
siyasal rejimin oluşması hedeflenmiştir . Siyasal partiler adayları topluca
seçim ortamına sunarak , vatandaş ile devlet arasında bir aracı kurum olarak
misyon yüklenmişlerdir .
Seçim sistemleri ile ile siyasal
partiler sistemlerinin bir araya gelmesiyle birlikte siyasal rejimler kimlik
kazanarak ortaya çıkabilmektedirler . Genel seçimler ,seçime giren partiler üzerinden siyasal
rejimlerin oluşmasına ortam
hazırlarken , aynı zamanda yönetimlerin
yenilenerek dinamik bir yapılanmaya
yönelmelerinin önünü açmaktadır .Siyasal rejimlerin işlemesi ve kendini
yenileyerek geleceğe dönük bir biçimde kurumlaşmasında, seçim sistemlerinin önde gelen bir katkısı
bulunmaktadır . Birden fazla partinin bulunduğu siyasal rejimlerde seçim
sistemlerinin hem istikrarı hem de adaleti temsil etmek gibi bir misyonları
bulunmaktadır . Bir ülkede uygulanan genel seçimler sırasında hem en üst
düzeyde halk katılımının oylarının devreye girmesi ,hem de seçim sonuçlarına göre ülkede güçlü
bir hükümet oluşturularak istikrarın sağlanması
gerekmektedir . Adalet ve istikrar
hedeflerinden birisi ihmal edilirse o zaman siyasal rejimleri ortadan kaldırabilecek
düzeyde siyasal gelişmeler ortaya çıkabilir ve bunların sonucunda da ülkeler
kaos ortamına sürüklenebilir . İstikrar unsuruna öncelik verildiği aşamada
ortaya çıkan hakim parti rejiminin zamanla ortaya parti devleti çıkarması da demokrasilerin ortadan kalkmasına neden
olmaktadır . Bu gibi durumlarda adalet
ilkesinin ihmal edilmesiyle , yargı ve
yasama denetiminden kaçan hakim parti
yönetimleri sonunda hukuk devletini
ortadan kaldırabilecek olumsuz
durumlara sürüklenmektedirler . Ne var ki , bu duruma karşıt bir çizgide
oluşturulacak adil seçim sistemleri ise
fazlasıyla bölünmüş bir siyasal tablo ortaya çıkardığı zaman da ,
bu sefer istikrarsızlık batağına doğru siyasal rejimlerin sürüklenmesi
kaçınılmaz olmaktadır . Seçimler ,yöneten gruplar ve yönetilen kitleler arasında bir diyalogun kurulmasına yardımcı olarak , siyasal rejimlerin
gelişmesinde önemli olumlu katkılar getirmektedir . Seçimler topluma sunulan
siyasetler üzerinde verilecek kararların belirlenmesini sağlayarak , ülkedeki
siyasal rejimin halk tabanından kopmadan
devamlılığını gerçekleştiren bir mekanizmadır . Seçimlerde halk kitleleri
verdikleri oylar aracılığı ile yöneten güçlere karşı tavrını belirlemekte,
aldığı kararları kamuoyuna ileterek demokratik sistemin çalışmasına katkıda bulunmaktadır.
Seçimler aynı zamanda işbaşındaki ekiplerin onaylanmasına, hükümetteki partinin
yeni dönemde siyasal iktidarda kalıp kalmamasına da karar verilmesini
gerçekleştirmektedir. Yöneticilerin yönetilenlere seslerini duyurmaları
açısından bir fırsat olan seçimlerin, hukuka uygun bir biçimde uygulanmasıyla
hem siyasal bunalımların önlenebilmesi hem de yöneticilerin diktatörlüklere
kaymaları önlenebilecektir. İnsan bedenindeki nabız yoklamaları gibi,
seçimlerin de belirli aralıklar ile
yönetilen halk kitlelerinin tavır ve
düşüncelerini yoklaması , siyasal rejimlerin
istikrarlı bir biçimde işlemesini
sağlayacaktır .