Kudüs'ü Tarihle Savunmak!........
Prof. Dr. Altan ÇETİN |
Tarihte bazı şehirler medeniyet hafızasının bekçisidirler.
Buralar zaman, mekân ve insana dair zaman üstüleşen değerler ve anlamlara dair
bir şuur merkezi olurlar. Tarihin yeniden üretildiği zaman dilimlerin bu
şehirler varoluşun kodlarını duyan kulaklar fısıldayıp, gören gözlere aşikâr
ederler. Kudüs, Müslümanlar için manalar manzumesi bir şehirdir. Öte yandan
tefrikaları aşmanın en değerli çaresi şüphesiz müşterekleri hatırlamaktır.
Kudüs bu manada anlam dünyamızın Arapça, Farsça ve Türkçe tüm dillerinde müşterek
resmini çizmektedir. Var oluşumuzun en temel kavram ve hatıralarına şahit olan
bu hafıza şehir var olacaklarımıza dair de çok şey söyleyebilir.
Kudüs Kriterleri olarak adlandırılabilecek bu süreç bu kaos zemininde bu çok
dilli ve kültürlü coğrafyada yeniden müşterek mana çiçeklerini yeşertebilir.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi “aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu
paylaşanlar anlaşırlar”.
Kudüs’ün bu mana dünyasına yeniden bir göz atarsak bize anlatacağı ilk hikâye
hiç şüphesiz Hz. Peygamberin Mirac ile sonsuzlaştığı o demlere dair olacaktır.
Bu yönüyle Kudüs bizim Sünni, Şii ne olursak olalım Kutsal Kitabın da
şahitliğiyle müşterek bir gerçeğimiz olmaktadır. Bu manada Mirac sembolizmiyle
Kudüs bizim için bir var olma ve istikamet mekânıdır. Dolayısıyla
duygularımızı, düşüncelerimizin bulanıklaştığı tarihi tefrikalarımızın coştuğu
bir zamanda Kudüs üzerinden yeninden bir oryantasyon ve yön bulma faaliyeti bu
kargaşa eyyamında bize çok şey hatırlatacaktır.
Kudüs’ün anlam dünyamıza fısıldadığı diğer bir sembol isim Hz. Ömer ve fetihtir. Mirac duygusuyla yönlenmiş bir halifenin hizmetçisinin bineğinin yuları elinde girdiği bu kutlu şehir, şehre ve idareye dair bize çok şey anlatmaya başlar. Ruhunda daralmalar yaşayan tüm Arap, Fars ve Türk dilli liderler bu zamanlarda Hz. Ömer’in koluna girip Kudüs’e yeniden merhaba demelidirler. Kudüs eminiz ki bu ihlâslı ve manidar selama kayıtsız kalmayacaktır.
Fetih ve siyaset adına Kudüs’ün verdiği bu ders bugün geri kalmışlık, yolsuzluk, bilgisizlik, hukuksuzluk, cehalet ve tefrikalarla malul coğrafyamızda Kudüs Kriterleri muhakkak anlam dünyamızda tüm bu sıkıntıları aşmamızda yardımcı olacaktır. Hz. Ömer’in fetih sonrası verdiği emandan bir parçayı burada paylaşmak onun temsil ettiği manayı anlatmak adına uygun düşecektir. “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer b. el-Hattab’in Ilya (Kudüs) halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve arsasından, Hristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir.” Bu ifadeler Haçlı Seferleri ile şehirde hilal avına çıkan günümüzde ise Süleyman’ın yıldızını hâkim kılmaya çalışan tarihi akılla Hz. Ömer’in temsil ettiği akıl arasındaki büyük farkı ortaya koymaktadır.
Kudüs’ün anlam dünyamıza fısıldadığı diğer bir sembol isim Hz. Ömer ve fetihtir. Mirac duygusuyla yönlenmiş bir halifenin hizmetçisinin bineğinin yuları elinde girdiği bu kutlu şehir, şehre ve idareye dair bize çok şey anlatmaya başlar. Ruhunda daralmalar yaşayan tüm Arap, Fars ve Türk dilli liderler bu zamanlarda Hz. Ömer’in koluna girip Kudüs’e yeniden merhaba demelidirler. Kudüs eminiz ki bu ihlâslı ve manidar selama kayıtsız kalmayacaktır.
Fetih ve siyaset adına Kudüs’ün verdiği bu ders bugün geri kalmışlık, yolsuzluk, bilgisizlik, hukuksuzluk, cehalet ve tefrikalarla malul coğrafyamızda Kudüs Kriterleri muhakkak anlam dünyamızda tüm bu sıkıntıları aşmamızda yardımcı olacaktır. Hz. Ömer’in fetih sonrası verdiği emandan bir parçayı burada paylaşmak onun temsil ettiği manayı anlatmak adına uygun düşecektir. “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer b. el-Hattab’in Ilya (Kudüs) halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve arsasından, Hristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir.” Bu ifadeler Haçlı Seferleri ile şehirde hilal avına çıkan günümüzde ise Süleyman’ın yıldızını hâkim kılmaya çalışan tarihi akılla Hz. Ömer’in temsil ettiği akıl arasındaki büyük farkı ortaya koymaktadır.
HZ.
ÖMER BİN HATTAB’IN MERSUMUNUN SURETİ KUDÜS FERMANI
1. Allah’a hamd olsun ki, bizi İslam ile aziz kıldı; iman ile şereflendirdi; peygamberi Muhammed ile bize rahmet eyledi; bizi dalaletten hidayete götürdü; aramızdaki dağınıklıktan sonra bizi bir araya getirdi ve kablerimizi birleştirdi; düşmanlarımıza karşı zafer verdi; bize bu beldeleri nasip etti; bizi birbirini seven kardeşler haline getirdi. Ey Allah’ın kulları! Bu nimetlere karşı Allah’a hamd ediniz.
2. Bu Ömer bin Hattab’ın Kudüs-i Şerif’deki Tur-i Zeytun’da millet-i İseviyenin şerefli patriği Safranbos’a verdiği ve bütün re’aya ile papaz ve patrikleri içine alacak şekilde tanzim olunan yazılı ahidnamesidir.
3. Bütün papazlar nerede ve hangi şartlarda olurlarsa oldunlar, biz Müslümanlardan emana sahiptirler. Bütün gayr-i müslimler, zimmet akdinin hükümlerine riayet ettikleri müddetçe, emanları geçerlidir. Biz müminler ve bizden sonra gelecek olanlar, onları korumakla mükellefiz. İtaat ve bağlılıkları devam ettikçe de bu devam edecektir.
4. Verilen bu kroma ve eman sözü kendileri için geçerli olduğu kadar, kiliseleri, manastırları dışarıda ve içeride bulunan bütü ziyaret mahalli olan mukaddes mekanları için geçerlidir.
5. Bu mukaddes mekanlar şunlardır: Kamame Kilisesi; Hz. İsa’nın doğum yeri olan Beytüllahm’deki Büyük Kilise; Kıbleye, kuzeye ve batıya açılan üç kapılı mağara.
6. Kudüs’te bulunan Hristiyanların dışındaki Hristiyan cemaatleri, yani Habeş Hristiyanları, Avrupa’dan ziyaret için gelenler, Kıbtiler, Süryaniler, Ermeniler, Yakubiler, Maruniler ve benzeri taifeler, tamamen adı geçen Patrik’e tabidirler; Patrik bunlara takdim olunur.
7. Zira bu sayılan patrik ve papazlara, Hz. Peygamber mübarek mührü ile eman vermiş ve korunmalarını istemiştir. Biz müminler de, onlara iyi davranan Peygamber hürmetine onlara iyi davranacağız.
8. Bu patrik ve papazlar, cizye ve benzeri mükellefiyetlerden, denizde ve karada muaf olacaklar; bunların Kamame Kilisesine ve diğer mukaddes mekanlara girişlerinden dolayı kendilerinden bir şey alınmayacak. Ancak Hristiyanların elindeki Kamame Kilisesine gelen ziyaretçiler, Patrik olana 1 1/3 dirhem vereceklerdir.
9. Bütün müminler, erkek olsun kadın olsun, sultan, hakim veya vali olsun, zengin olsun fakir olsun, mutlaka bu emirlerimizi koruyacaklardır.
10. Hristiyan reislerine bu mersum (ferman) sahabe-i kiramdan Abdullah, Osman bin Affan, Sa’d bin Zeyd, Abdurrahman bin Avf ve diğer sahabe kardeşlerimizin huzurunda verilmiştir.
11. Bu yazılı fermanda açıkladığımız emirler korunsun, riayet edilsin ve ellerinde kalsın.
12. Müminlerden kim bu fermanımızı okur da şimdi veya kıyamete kadar, ona muhalefet ederse, Allah’ın ahdini bozmuş ve Habibine isyan etmiş olur.’
20 Rebiül-Evvel 15 H. Fermanın metninden de anlaşılacağı üzere, fermanın hükümleri, yine Hz. Peygamber’in hadislerine dayanmaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defterleri, Kamame Defteri, No: 8)
Hz. Peygamber ve Hz. Ömer ile başladığımız Kudüs devrimizde karşımıza bu sefer bu iki dev şahsın yoluyla yollanmış Selahaddin Eyyûbî çıkar. Tarihi süreç içinde fersudeleşmiş yapıların Haçlı sürüleri karşısında yaşadığı muvakkat acz ve yenilgi sonrasında tefrikayı aşmanın ve bahsettiğimiz manalarla donanmanın karşılığını bize anlatan bir isim olarak karşımızda şimdi Selahaddin Eyyûbî vardır. Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin bugünkü aktüaliteye benzer bir dramın, kıyımların ve kıtallerin yaşandığı Kudüs’ü bir ideal şehir haline getirerek orayı o hale getirenlere bile emin olacak bir şekle dönüştürerek tarihe damgasını vurmuştur.
Kudüs tefrikalarla bölünmüşlüğün karşılığı olarak Haçlıların egemenliğinde kaldığı yıllar boyunca bölgede yıkımı, istikrarsızlığı, adaletsizliği, çıkarı ve din kavramının yozlaşmasını temsil ederken Selahaddin ile beraber yeniden tarihi misyonunu oynayarak hayata değer katan bir şehir haline gelmiştir. Dolayısıyla Kudüs Kriterlerinden birisi de Selahaddin vesilesi ile Kudüs’ün temsil ettiği direniş ve yenilenmeye dair olacaktır.
SELAHADDİN-İ EYYUBİ’NİN VERDİĞİ KUDÜS FERMAN
Bilindiği gibi, Haçlı Seferlerinin birinci hedefi, Kudüs’ü Müslümanlardan almak idi. Nitekim buna muvaffak oldular ve Fransa başta olmak üzere müttefik Haçlı kuvvetleri Kudüs dahil bütün Filistin arazisini zabt ettiler. Buna karşı direnen Eyyubi Devleti’nin kurucuları Nureddin Eş-Şehid ve Selahaddin-i Eyyubi, Haçlı ordularını bertaraf ettikleri gibi, 20 Eylül 1187 tarihinde, Kudüs’ü yeniden feth ettiler. İşte Selahaddin-i Eyyubi, önceleri Kamame Kilisesini tahrip etmek istemiş; ancak ikaz üzerine, burada Hristiyanlarla yaptığı sulh antlaşmasında, yine Hz. Ömer’in biraz önce zikrettiğimiz Haklar Beyannamesini esas almış ve şu şekilde anlaşmıştır:
1) Kamame Kilisesi Hz. Ömer’in fermanı gereği Hristiyanların elinde kalacak.
2) Üzerindeki Patrik Dairesi Mescid haline getirilecek (Mescid-i Selahaddin).
3) Kamame Kilisesindeki Hristiyan ayinleri Müslümanlara haber verilerek açılacak. Diğer günlerde kapıları kapalı tutulacak ve Müslüman bevvab görev yapacak.’
Orijinali, Kudüs Rum Patrikhanesinde ve bir sureti de Osmanlı Arşivinde bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed’e gelerek bu fermanı veren Rum Patriği Atnasiyos’tur.)
Kudüs’te zamanın içinde ilerlediğimizde karşımıza şehri güncel tarihiliğine taşıyacak olan devre geliriz. Fatih Sultan Mehmed bu konuda ilk bahsedilmesi gereken kişidir. Belleğin ve tarihi devamlılığın numunesi olan Kudüs fermanı incelendiğinde bu durum çok açık görülecektir. İslam medeniyetinin değişik devirlerindeki Kudüs manası onun devrinde de aynıyla sürmüştür.
FATİH SULTAN MEHMED'İN KUDÜS FERMANI
(Bu) Fatih Sultan Mehmet Han Hz.lerinin kendi el yazısıyla yazıp tasdik ederek ihsan buyurduğu yüce emir (ferman) dir; ki, gereği yerine getirile. Her kim, bu, Padişah'ın kendi el yazısı ile yazarak tasdik ettiği fermanını feshederse (hükümsüz kılarsa) Allah'ın laneti onun üzerine olsun.
-Allah'ın yardımı ve nusreti kıyamet sabahına kadar O'nunla olsun- Fatih Sultan Mehmed'in bu fermanı yazmasının sebebi ve gerekçesi şudur:
Allah'ın izni ve Resul-ü Ekrem efendimizin hurmeti ile Kostantiniyye (İstanbul) şehri fetholunduğunda, her taraf ve kesimden şahlar, krallar ve devlet adamları devlet merkezi İstanbula gelip, fethi tebrik ettikleri günlerde, Kudüs-ü şerifte bulunan Rumların Patriği Atnasyos ismindeki rahip de kendi arzularıyla İstanbul'a gelip tebrik ve saygılarını sundu. Ellerinde bulunan ve Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav), Hz. Ömer (ra) ve önceki İslam hükümdarlarının kendilerine vermiş oldukları imzalı, mühürlü fermanları göstererek; bu fermanlarda bulunan hakları bulundukları yerlerde ayniyle sahip olarak tasarruf etme haklarının devamını bizden de rica etti. Ki bunlar şunlardır:
Fermanlarda mevcut olan gölgelikler, bütün namazgahlar, ziyaret yerleri, Gürcü Manastırı olan Mir Yakup ve Kudsü Şerifin dışında kalan manastırlar, kiliseler, Hz. İsa (as)'ın doğduğu yer olan Büyük Beytullahim Kilisesi ve mağarası, kiliseye ait kuzey, kıble ve batı taraflarındaki kapılara ait üç adet anahtar, bütün Hristiyan dinine mensup insanlar, Kudsü şerif patrikleri ve yardımcılarına ait eşyalar bac (nakliyeden alınan vergi), harac (Müslüman olmayanlardan alınan vergi, cizye) ve sair örfi vergilerden muaf ve salim olmalarıdır.
Şimdi Hz. Peygamber (as), Hz. Ömer (ra) ve geçmişteki hükümdarlar (sultanlar) tarafından tasdikli fermanlarla ihsan edilen haklar, benim tarafımdan da tasdiklenerek fermanım olmuştur.
Yönetimim ve iktidarım altında olan memleketlerimde denizden ve karadan, devirlerinde hakim durumunda olan idarecilerim, Kudüs-ü şerifin yukarda zikri geçen patrik ve ruhbanlarını korumalılar ve başkalarının onları rencide etmesine müsaade etmemeliler.
Eğer, Resul-ü Ekrem efendimiz (as)'ın kendi mühürleriyle imzalı, Hz. Ömer (ra)'ın kufi yazı ile yazılmış imzalı ve tasdikli ve eski hükümdarların verdiği fermanlarla; benim bu, eskiden verilmiş olan bu hakları aynıyla muhafaza eden fermanımda bulunan hakları, benden sonra gelecek padişahlardan, vezirlerden (bakanlar), âlimlerden, yerel yöneticilerden ve sair Ümmet-i Muhammed'den para veya hatır için ortadan kaldırmaya kalkışırlarsa Allah'ın ve Resulü'nün hışmına (gazabına) uğrasınlar. Bu böyle bilinsin, fermanımıza itimat edilsin ve gereği yerine getirilsin. Fermanın yazılış tarihi: 862 hicri senesi Şevval ayının ortaları İstanbul (Kostantıniyye)"(Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defteri, no: 8)
Yavuz Sultan Selim’in devrinde Kudüs tarihi manasına uygun devirler yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve bölgeden çekilmesi sonrası yaşanan kaoslara kadar tarihi süreç yaşanmıştır. Osmanlılar döneminde Kudüs dinler, diller ve halklar için Osmanlı Türk kalkanı altında güvende olmanın sembolü olmuştur. Kudüs’ün kapılarından birisine Lailahe illallah İbrahim halillullah yazacak kadar nezaketli ve medeni olan Osmanlılar bu şehre dair en büyük tarihi miraslardan ve mana zenginliklerinden de birisini temsil etmektedir. Yavuz Sultan Selim’in fetih sonrası fermanından bir parçayı burada paylaşmak anlatılmak istenilenlere canlı şahit olacaktır: “4. Hazret-i Ömer(R.A.} Hazretlerinin olan Ahidnâme-i Hümayun ve merhûm melik Selâhaddinzamanından beri verilen evâmir-i şerifeler mûcebince zabt ve tasarruflarında olan Kamame ve Beytüllahım mağara ve şimal tarafındaki kapu ve kenise-i kübrâları, Mar-Ya'kub ve Deyrü’z-Zeytun ve Habs'ül-Mesih ve Nablüs ve keniselerine tâbi' hem milletleri olan Habeş ve Kıbtî ve Süryanî milletleri, Mar Ya'kub keniselerinde mütemekkin olan Ermeni patrikleri tarafından zabt ve tasarruf olunup âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele etdirilmemek babında bu Nişân-ı Hümâyûn-ı saâdet-makrûnımı verdim.” Burada dikkat çekici en önemli husus ise fermanda Hz. Ömer ve Selahaddin’e atıfta bulunulmasıdır. Bu belge ve bilgi bizim Kudüs kriterleri dediğimiz şeyin hayal mahsulü olmadığını bir tarihi hafızanın devamlı işlediğini göstermektedir. Kudüs dün olduğu gibi bugünde mana dünyamızın temadi bir hafıza şehri olarak bu zor günlerde akıllarımızı müşterekleştirme noktasında son derece önemli bir unsur olarak görülebilir ve görülmelidir.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN KUDUS FERMANI
1. Emr-i Şerifim mûcebince her kim bir gayrı şekle giderse ve bozarsa, Allah Te`âlânın kılıncına uğrasun.
2. Nişan-ı Şerif-i Alişân-ı Sâmî-i Sultâni Ve Tuğrây-i Garrâyı Cihan Sitân-i Hâkân-î bil- Avn'ir-Rabbânî ve'l-men'ni's-Sübhânî hükmü oldur ki [12];
3. avnillâhi Teâlâ ve Resûlihi, Kudüs-i Şerif'e gelüb mâh-i Safer-ül Hayr'ın 25. gününde feth-i bab olunub Ermeni tâifesine patrik olan Serkiz nâm râhib cümle ruhbân ile maa reâyâ ve berâyâ gelüb atâ ve in'âmımdan ricâ ve temennâ kılmışlardır. Kadimen meşrûtaları olub uhdelerinde olan kenise ve manastır ve sâir ziyâretleri ve içerüde ve taşrada vâki kenise ve ma'bedhâneleri kadimden zabt ve tasarruf edegeldikleri minval üzre Ermeni tâifesine patrik olanlar zabt ve tasarruf eyleyeler.
4. Hazret-i Ömer (R.A.} Hazretlerinin olan Ahidnâme-i Hümayun ve merhûm melik Selâhaddin zamanından beri verilen evâmir-i şerifeler mûcebince zabt ve tasarruflarında olan Kamame ve Beytüllahım mağara ve şimal tarafındaki kapu ve kenise-i kübrâları, Mar-Ya'kub ve Deyr'üz Zeytun ve Habs'ül-Mesih ve Nablüs ve keniselerine tâbi' hem milletleri olan Habeş ve Kıbtî ve Süryanî milletleri, Mar Ya'kub keniselerinde mütemekkin olan Ermeni patrikleri tarafından zabt ve tasarruf olunup âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele etdirilmemek babında bu Nişân-ı Hümâyûn-ı saâdet-makrûnımı verdim.
5 buyurdum ki; mûcebince amel olunup, zikrolunan Kenise-i Kübraları, Mar Yakub'da mütemekkin olan Ermeni Patrikleri içerüde ve taşrada vâki olan keniseleri ve manastırlar ve sâir ziyâretgâhları ve kendülerine tabi milletleri ve yamakları olan Habeş ve Kıbtî ve Süryâni milletleri âyinleri üzre zabt ve tasarruf eyleyüp vâki olan umurlarına ve azl ve nasb ve sâir vakıflarına müteallik hususlarına ve mürd olan metropolid ve piskopos ve ruhban ve papaz ve yamaklarının ve sâir Ermeni tâiesi patriklerinin zabt ve tasarruflarında olan kenise ve manastır ve ma'bed ve sâir ziyaretlerinin ve kendülere tâbi hem milletlerine ve yamaklarına âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele eylemeyüb ve Kamame ortasında vâki olan türbesi ve Kudüs-i Şerif taşrasında Meryem Ana Makberesi ve Hazret-i İsa (A.S.) doğduğu Beytüllahm mağara ve şimal tarafında olan kapunun miftahı ve içerüde Kamame kapısında iki şamdan ve kandilleri ve türbe kapısında ve içerisinde olan kandilleri ve yaktıkları şem ve buhurları ve kamame içinde âyinleri üzre nâr-ı şem’ zuhurunda kendülere tâbi olan hem milletleriyle türbe dâhiline gi-rüb ve havalisinde devr etmeleri ve kapu içerüsinün zir ü bâlâsı ve iki penceresi ve içerüde olan ma'bed ve ziyâretleri ve su kuyusu ve Kamame havlusunda vâki Mar Yuhanna Kenisesi ve taşrasında Mar-Yakub kurbünde vâki Habs'ül Mesih ve sâir manastırları ve makberelikleri ve medfenleri ve Beytüllahın mağara kurbünde olan odaları ve misâfirhâneleri ve bağ ve bağçe ve zeytünlükleri ve bilcümle zikrolunan kenise ve manastır ve ma'bed ve ziyâretgâhları ve kendülerine tâbi hem milletleri ve sâir emlâk ve tevâbi-i kadimeleri tayin olunduğu üzre Ermeni tâifesi ve patrikleri zabt ve tasarruf eyleyüb ve keniselerine ziyârete gelen Ermeni taifesi zemzem tabir olunur su üzerine ve panayırlarına ve sâir ma'bed ve ziyaretlerine vardıklarında ehl-i örf tâifesinden ve âherden min ba'd bir ferd dahl ve taarruz eylemeyüp ba'del-yevm vech-i meşrûh üzre verilen Nişân-ı Hümâyûn-ı saadet-makrûnum mûcebince amel olunub âher milletten bir ferdi müdâhele ettirmeyüb ol-babda evlâd-ı emcâdımdan veyahud vüzerây-i izâmımdan ve sulehây-ı kirâmımdan ve kadılardan ve beğlerbeği ve sancak beği ve mîr-i mîrân ve voyvodaları ve beytülmal ve kassâm adamları ve subaşıları ve zuamâ ve erbâb-ı tımar ve mutasarrıfın-i emvâl ve sâir kapum kullarımdan ve gayriden muhassalâ vazî’ ve refî’ ve kebirden hiçbir ferd-i efrâd-ı âferideden kâne men kân vechen min'el-vücûh ve sebeben mine'l-esbâb dahl ve taarruz kılmayub tebdil ve tağyir eylemeyeler. Her kim dahl ve taarruz ve tebdîl ve tağyir eder ise, indellâhil-Melik-il-Mu’în zümre-i mücrimîn ve a'dâd-ı âsiminden ma'dûd olalar.
6. Şöyle bileler, hükm-i kişver-ktişâ ve tuğrây-ı garrây-ı âlem-ârâ ile mücellâ ve müzeyyen görenler mazmûn-ı meymûnın muhakkak ve fahvây-i hü-mâyunun musaddak bilüb alâmet-i şerife itimad kılalar.
Kütibe fi sene selâsin ve işrîne ve tis'amie Sahray-ı Kudüs-i Şerif”
Metinleri konu altlarına iliştirilen bu fermanlardaki bir diğerine atıf tarihte eşine az rastlanır bir medeniyet zincirini göstermektedir. Kudüs şehir olarak kutsalı yansıtmanın yanında adaletin, diğerine hürmet ve merhametin ve hatta ona hizmet etme erdeminin İslam dünyası adına iftihar vesikasıdır. Tüm bu resmi belgeler, İslam tarihi boyunca Kudüs’e ve ona dairlere devlet düzeyindeki dikkat ve nezaketi göstermesi bakımından hatırlanması ve her düzeyde hatırlatılması gereken vesikalardır. Hz. Ömer ile başlayan süreç ona atıfla Selahaddin Eyyûbî’de ve yine önceki ikisine atıfla Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim ile devam etmiştir. Bu tespit ne hamasettir ne spekülasyon; tarih ne olup bittiğini vesikaları ile herkese haykırmaktadır. Kudüs sadece diplomatlar ve silahların değil tarihinde koruyacağı bir yer olduğu unutulmamalıdır. Müslümanların diğerine saygı, kutsala hürmet ve kültürel varoluşlara saygı konusunda burada verilen belgelerde de görüleceği gibi hiç kimsenin aklına ihtiyacı yoktur yeter ki kendisini hatırlasın ve kendisi için kendi olabilsin.
Kudüs’ün bizim tarih şuurumuzdaki yeri aslında güncelde yaşanan tarihi sürece dair pek çok benzerliği ve dikkat çekici dersleri içermektedir. Nihai derslerden birisi ise Selahaddin Eyyûbî’nin mezarına koşan işgalci subayların dilinden dökülenler bize çok şey anlatmalıdır. İyi şiddet ve haklı zulüm gibi bir bakış açısı 1095’te Papa Urbanus’un Haçlılarına hareket meşruiyeti verdiği gibi haklı neden ve doğru amaç bağlamında savaşı estetize eden bir akıl gaddarlığı yukarıda aktüel zemin bağlamında verdiğimiz bir ortamda gerekli ve doğru bulabilir. Geçmişten günümüze bir saldırganlık algısı içinde olan bir akıl çok kolaylıkla kendisine haklı nedenler üretebilir ve üretmiştir de. Kendisinin amacının çok saf ve doğru olduğunu düşünen bir kişi doğru amaçla öldürülenlerin maruz kaldığı gaddarlığı meşrulaştırabilir.
1. Allah’a hamd olsun ki, bizi İslam ile aziz kıldı; iman ile şereflendirdi; peygamberi Muhammed ile bize rahmet eyledi; bizi dalaletten hidayete götürdü; aramızdaki dağınıklıktan sonra bizi bir araya getirdi ve kablerimizi birleştirdi; düşmanlarımıza karşı zafer verdi; bize bu beldeleri nasip etti; bizi birbirini seven kardeşler haline getirdi. Ey Allah’ın kulları! Bu nimetlere karşı Allah’a hamd ediniz.
2. Bu Ömer bin Hattab’ın Kudüs-i Şerif’deki Tur-i Zeytun’da millet-i İseviyenin şerefli patriği Safranbos’a verdiği ve bütün re’aya ile papaz ve patrikleri içine alacak şekilde tanzim olunan yazılı ahidnamesidir.
3. Bütün papazlar nerede ve hangi şartlarda olurlarsa oldunlar, biz Müslümanlardan emana sahiptirler. Bütün gayr-i müslimler, zimmet akdinin hükümlerine riayet ettikleri müddetçe, emanları geçerlidir. Biz müminler ve bizden sonra gelecek olanlar, onları korumakla mükellefiz. İtaat ve bağlılıkları devam ettikçe de bu devam edecektir.
4. Verilen bu kroma ve eman sözü kendileri için geçerli olduğu kadar, kiliseleri, manastırları dışarıda ve içeride bulunan bütü ziyaret mahalli olan mukaddes mekanları için geçerlidir.
5. Bu mukaddes mekanlar şunlardır: Kamame Kilisesi; Hz. İsa’nın doğum yeri olan Beytüllahm’deki Büyük Kilise; Kıbleye, kuzeye ve batıya açılan üç kapılı mağara.
6. Kudüs’te bulunan Hristiyanların dışındaki Hristiyan cemaatleri, yani Habeş Hristiyanları, Avrupa’dan ziyaret için gelenler, Kıbtiler, Süryaniler, Ermeniler, Yakubiler, Maruniler ve benzeri taifeler, tamamen adı geçen Patrik’e tabidirler; Patrik bunlara takdim olunur.
7. Zira bu sayılan patrik ve papazlara, Hz. Peygamber mübarek mührü ile eman vermiş ve korunmalarını istemiştir. Biz müminler de, onlara iyi davranan Peygamber hürmetine onlara iyi davranacağız.
8. Bu patrik ve papazlar, cizye ve benzeri mükellefiyetlerden, denizde ve karada muaf olacaklar; bunların Kamame Kilisesine ve diğer mukaddes mekanlara girişlerinden dolayı kendilerinden bir şey alınmayacak. Ancak Hristiyanların elindeki Kamame Kilisesine gelen ziyaretçiler, Patrik olana 1 1/3 dirhem vereceklerdir.
9. Bütün müminler, erkek olsun kadın olsun, sultan, hakim veya vali olsun, zengin olsun fakir olsun, mutlaka bu emirlerimizi koruyacaklardır.
10. Hristiyan reislerine bu mersum (ferman) sahabe-i kiramdan Abdullah, Osman bin Affan, Sa’d bin Zeyd, Abdurrahman bin Avf ve diğer sahabe kardeşlerimizin huzurunda verilmiştir.
11. Bu yazılı fermanda açıkladığımız emirler korunsun, riayet edilsin ve ellerinde kalsın.
12. Müminlerden kim bu fermanımızı okur da şimdi veya kıyamete kadar, ona muhalefet ederse, Allah’ın ahdini bozmuş ve Habibine isyan etmiş olur.’
20 Rebiül-Evvel 15 H. Fermanın metninden de anlaşılacağı üzere, fermanın hükümleri, yine Hz. Peygamber’in hadislerine dayanmaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defterleri, Kamame Defteri, No: 8)
Hz. Peygamber ve Hz. Ömer ile başladığımız Kudüs devrimizde karşımıza bu sefer bu iki dev şahsın yoluyla yollanmış Selahaddin Eyyûbî çıkar. Tarihi süreç içinde fersudeleşmiş yapıların Haçlı sürüleri karşısında yaşadığı muvakkat acz ve yenilgi sonrasında tefrikayı aşmanın ve bahsettiğimiz manalarla donanmanın karşılığını bize anlatan bir isim olarak karşımızda şimdi Selahaddin Eyyûbî vardır. Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin bugünkü aktüaliteye benzer bir dramın, kıyımların ve kıtallerin yaşandığı Kudüs’ü bir ideal şehir haline getirerek orayı o hale getirenlere bile emin olacak bir şekle dönüştürerek tarihe damgasını vurmuştur.
Kudüs tefrikalarla bölünmüşlüğün karşılığı olarak Haçlıların egemenliğinde kaldığı yıllar boyunca bölgede yıkımı, istikrarsızlığı, adaletsizliği, çıkarı ve din kavramının yozlaşmasını temsil ederken Selahaddin ile beraber yeniden tarihi misyonunu oynayarak hayata değer katan bir şehir haline gelmiştir. Dolayısıyla Kudüs Kriterlerinden birisi de Selahaddin vesilesi ile Kudüs’ün temsil ettiği direniş ve yenilenmeye dair olacaktır.
SELAHADDİN-İ EYYUBİ’NİN VERDİĞİ KUDÜS FERMAN
Bilindiği gibi, Haçlı Seferlerinin birinci hedefi, Kudüs’ü Müslümanlardan almak idi. Nitekim buna muvaffak oldular ve Fransa başta olmak üzere müttefik Haçlı kuvvetleri Kudüs dahil bütün Filistin arazisini zabt ettiler. Buna karşı direnen Eyyubi Devleti’nin kurucuları Nureddin Eş-Şehid ve Selahaddin-i Eyyubi, Haçlı ordularını bertaraf ettikleri gibi, 20 Eylül 1187 tarihinde, Kudüs’ü yeniden feth ettiler. İşte Selahaddin-i Eyyubi, önceleri Kamame Kilisesini tahrip etmek istemiş; ancak ikaz üzerine, burada Hristiyanlarla yaptığı sulh antlaşmasında, yine Hz. Ömer’in biraz önce zikrettiğimiz Haklar Beyannamesini esas almış ve şu şekilde anlaşmıştır:
1) Kamame Kilisesi Hz. Ömer’in fermanı gereği Hristiyanların elinde kalacak.
2) Üzerindeki Patrik Dairesi Mescid haline getirilecek (Mescid-i Selahaddin).
3) Kamame Kilisesindeki Hristiyan ayinleri Müslümanlara haber verilerek açılacak. Diğer günlerde kapıları kapalı tutulacak ve Müslüman bevvab görev yapacak.’
Orijinali, Kudüs Rum Patrikhanesinde ve bir sureti de Osmanlı Arşivinde bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed’e gelerek bu fermanı veren Rum Patriği Atnasiyos’tur.)
Kudüs’te zamanın içinde ilerlediğimizde karşımıza şehri güncel tarihiliğine taşıyacak olan devre geliriz. Fatih Sultan Mehmed bu konuda ilk bahsedilmesi gereken kişidir. Belleğin ve tarihi devamlılığın numunesi olan Kudüs fermanı incelendiğinde bu durum çok açık görülecektir. İslam medeniyetinin değişik devirlerindeki Kudüs manası onun devrinde de aynıyla sürmüştür.
FATİH SULTAN MEHMED'İN KUDÜS FERMANI
(Bu) Fatih Sultan Mehmet Han Hz.lerinin kendi el yazısıyla yazıp tasdik ederek ihsan buyurduğu yüce emir (ferman) dir; ki, gereği yerine getirile. Her kim, bu, Padişah'ın kendi el yazısı ile yazarak tasdik ettiği fermanını feshederse (hükümsüz kılarsa) Allah'ın laneti onun üzerine olsun.
-Allah'ın yardımı ve nusreti kıyamet sabahına kadar O'nunla olsun- Fatih Sultan Mehmed'in bu fermanı yazmasının sebebi ve gerekçesi şudur:
Allah'ın izni ve Resul-ü Ekrem efendimizin hurmeti ile Kostantiniyye (İstanbul) şehri fetholunduğunda, her taraf ve kesimden şahlar, krallar ve devlet adamları devlet merkezi İstanbula gelip, fethi tebrik ettikleri günlerde, Kudüs-ü şerifte bulunan Rumların Patriği Atnasyos ismindeki rahip de kendi arzularıyla İstanbul'a gelip tebrik ve saygılarını sundu. Ellerinde bulunan ve Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav), Hz. Ömer (ra) ve önceki İslam hükümdarlarının kendilerine vermiş oldukları imzalı, mühürlü fermanları göstererek; bu fermanlarda bulunan hakları bulundukları yerlerde ayniyle sahip olarak tasarruf etme haklarının devamını bizden de rica etti. Ki bunlar şunlardır:
Fermanlarda mevcut olan gölgelikler, bütün namazgahlar, ziyaret yerleri, Gürcü Manastırı olan Mir Yakup ve Kudsü Şerifin dışında kalan manastırlar, kiliseler, Hz. İsa (as)'ın doğduğu yer olan Büyük Beytullahim Kilisesi ve mağarası, kiliseye ait kuzey, kıble ve batı taraflarındaki kapılara ait üç adet anahtar, bütün Hristiyan dinine mensup insanlar, Kudsü şerif patrikleri ve yardımcılarına ait eşyalar bac (nakliyeden alınan vergi), harac (Müslüman olmayanlardan alınan vergi, cizye) ve sair örfi vergilerden muaf ve salim olmalarıdır.
Şimdi Hz. Peygamber (as), Hz. Ömer (ra) ve geçmişteki hükümdarlar (sultanlar) tarafından tasdikli fermanlarla ihsan edilen haklar, benim tarafımdan da tasdiklenerek fermanım olmuştur.
Yönetimim ve iktidarım altında olan memleketlerimde denizden ve karadan, devirlerinde hakim durumunda olan idarecilerim, Kudüs-ü şerifin yukarda zikri geçen patrik ve ruhbanlarını korumalılar ve başkalarının onları rencide etmesine müsaade etmemeliler.
Eğer, Resul-ü Ekrem efendimiz (as)'ın kendi mühürleriyle imzalı, Hz. Ömer (ra)'ın kufi yazı ile yazılmış imzalı ve tasdikli ve eski hükümdarların verdiği fermanlarla; benim bu, eskiden verilmiş olan bu hakları aynıyla muhafaza eden fermanımda bulunan hakları, benden sonra gelecek padişahlardan, vezirlerden (bakanlar), âlimlerden, yerel yöneticilerden ve sair Ümmet-i Muhammed'den para veya hatır için ortadan kaldırmaya kalkışırlarsa Allah'ın ve Resulü'nün hışmına (gazabına) uğrasınlar. Bu böyle bilinsin, fermanımıza itimat edilsin ve gereği yerine getirilsin. Fermanın yazılış tarihi: 862 hicri senesi Şevval ayının ortaları İstanbul (Kostantıniyye)"(Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kilise Defteri, no: 8)
Yavuz Sultan Selim’in devrinde Kudüs tarihi manasına uygun devirler yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve bölgeden çekilmesi sonrası yaşanan kaoslara kadar tarihi süreç yaşanmıştır. Osmanlılar döneminde Kudüs dinler, diller ve halklar için Osmanlı Türk kalkanı altında güvende olmanın sembolü olmuştur. Kudüs’ün kapılarından birisine Lailahe illallah İbrahim halillullah yazacak kadar nezaketli ve medeni olan Osmanlılar bu şehre dair en büyük tarihi miraslardan ve mana zenginliklerinden de birisini temsil etmektedir. Yavuz Sultan Selim’in fetih sonrası fermanından bir parçayı burada paylaşmak anlatılmak istenilenlere canlı şahit olacaktır: “4. Hazret-i Ömer(R.A.} Hazretlerinin olan Ahidnâme-i Hümayun ve merhûm melik Selâhaddinzamanından beri verilen evâmir-i şerifeler mûcebince zabt ve tasarruflarında olan Kamame ve Beytüllahım mağara ve şimal tarafındaki kapu ve kenise-i kübrâları, Mar-Ya'kub ve Deyrü’z-Zeytun ve Habs'ül-Mesih ve Nablüs ve keniselerine tâbi' hem milletleri olan Habeş ve Kıbtî ve Süryanî milletleri, Mar Ya'kub keniselerinde mütemekkin olan Ermeni patrikleri tarafından zabt ve tasarruf olunup âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele etdirilmemek babında bu Nişân-ı Hümâyûn-ı saâdet-makrûnımı verdim.” Burada dikkat çekici en önemli husus ise fermanda Hz. Ömer ve Selahaddin’e atıfta bulunulmasıdır. Bu belge ve bilgi bizim Kudüs kriterleri dediğimiz şeyin hayal mahsulü olmadığını bir tarihi hafızanın devamlı işlediğini göstermektedir. Kudüs dün olduğu gibi bugünde mana dünyamızın temadi bir hafıza şehri olarak bu zor günlerde akıllarımızı müşterekleştirme noktasında son derece önemli bir unsur olarak görülebilir ve görülmelidir.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN KUDUS FERMANI
1. Emr-i Şerifim mûcebince her kim bir gayrı şekle giderse ve bozarsa, Allah Te`âlânın kılıncına uğrasun.
2. Nişan-ı Şerif-i Alişân-ı Sâmî-i Sultâni Ve Tuğrây-i Garrâyı Cihan Sitân-i Hâkân-î bil- Avn'ir-Rabbânî ve'l-men'ni's-Sübhânî hükmü oldur ki [12];
3. avnillâhi Teâlâ ve Resûlihi, Kudüs-i Şerif'e gelüb mâh-i Safer-ül Hayr'ın 25. gününde feth-i bab olunub Ermeni tâifesine patrik olan Serkiz nâm râhib cümle ruhbân ile maa reâyâ ve berâyâ gelüb atâ ve in'âmımdan ricâ ve temennâ kılmışlardır. Kadimen meşrûtaları olub uhdelerinde olan kenise ve manastır ve sâir ziyâretleri ve içerüde ve taşrada vâki kenise ve ma'bedhâneleri kadimden zabt ve tasarruf edegeldikleri minval üzre Ermeni tâifesine patrik olanlar zabt ve tasarruf eyleyeler.
4. Hazret-i Ömer (R.A.} Hazretlerinin olan Ahidnâme-i Hümayun ve merhûm melik Selâhaddin zamanından beri verilen evâmir-i şerifeler mûcebince zabt ve tasarruflarında olan Kamame ve Beytüllahım mağara ve şimal tarafındaki kapu ve kenise-i kübrâları, Mar-Ya'kub ve Deyr'üz Zeytun ve Habs'ül-Mesih ve Nablüs ve keniselerine tâbi' hem milletleri olan Habeş ve Kıbtî ve Süryanî milletleri, Mar Ya'kub keniselerinde mütemekkin olan Ermeni patrikleri tarafından zabt ve tasarruf olunup âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele etdirilmemek babında bu Nişân-ı Hümâyûn-ı saâdet-makrûnımı verdim.
5 buyurdum ki; mûcebince amel olunup, zikrolunan Kenise-i Kübraları, Mar Yakub'da mütemekkin olan Ermeni Patrikleri içerüde ve taşrada vâki olan keniseleri ve manastırlar ve sâir ziyâretgâhları ve kendülerine tabi milletleri ve yamakları olan Habeş ve Kıbtî ve Süryâni milletleri âyinleri üzre zabt ve tasarruf eyleyüp vâki olan umurlarına ve azl ve nasb ve sâir vakıflarına müteallik hususlarına ve mürd olan metropolid ve piskopos ve ruhban ve papaz ve yamaklarının ve sâir Ermeni tâiesi patriklerinin zabt ve tasarruflarında olan kenise ve manastır ve ma'bed ve sâir ziyaretlerinin ve kendülere tâbi hem milletlerine ve yamaklarına âher milelden min ba'd bir ferd müdâhele eylemeyüb ve Kamame ortasında vâki olan türbesi ve Kudüs-i Şerif taşrasında Meryem Ana Makberesi ve Hazret-i İsa (A.S.) doğduğu Beytüllahm mağara ve şimal tarafında olan kapunun miftahı ve içerüde Kamame kapısında iki şamdan ve kandilleri ve türbe kapısında ve içerisinde olan kandilleri ve yaktıkları şem ve buhurları ve kamame içinde âyinleri üzre nâr-ı şem’ zuhurunda kendülere tâbi olan hem milletleriyle türbe dâhiline gi-rüb ve havalisinde devr etmeleri ve kapu içerüsinün zir ü bâlâsı ve iki penceresi ve içerüde olan ma'bed ve ziyâretleri ve su kuyusu ve Kamame havlusunda vâki Mar Yuhanna Kenisesi ve taşrasında Mar-Yakub kurbünde vâki Habs'ül Mesih ve sâir manastırları ve makberelikleri ve medfenleri ve Beytüllahın mağara kurbünde olan odaları ve misâfirhâneleri ve bağ ve bağçe ve zeytünlükleri ve bilcümle zikrolunan kenise ve manastır ve ma'bed ve ziyâretgâhları ve kendülerine tâbi hem milletleri ve sâir emlâk ve tevâbi-i kadimeleri tayin olunduğu üzre Ermeni tâifesi ve patrikleri zabt ve tasarruf eyleyüb ve keniselerine ziyârete gelen Ermeni taifesi zemzem tabir olunur su üzerine ve panayırlarına ve sâir ma'bed ve ziyaretlerine vardıklarında ehl-i örf tâifesinden ve âherden min ba'd bir ferd dahl ve taarruz eylemeyüp ba'del-yevm vech-i meşrûh üzre verilen Nişân-ı Hümâyûn-ı saadet-makrûnum mûcebince amel olunub âher milletten bir ferdi müdâhele ettirmeyüb ol-babda evlâd-ı emcâdımdan veyahud vüzerây-i izâmımdan ve sulehây-ı kirâmımdan ve kadılardan ve beğlerbeği ve sancak beği ve mîr-i mîrân ve voyvodaları ve beytülmal ve kassâm adamları ve subaşıları ve zuamâ ve erbâb-ı tımar ve mutasarrıfın-i emvâl ve sâir kapum kullarımdan ve gayriden muhassalâ vazî’ ve refî’ ve kebirden hiçbir ferd-i efrâd-ı âferideden kâne men kân vechen min'el-vücûh ve sebeben mine'l-esbâb dahl ve taarruz kılmayub tebdil ve tağyir eylemeyeler. Her kim dahl ve taarruz ve tebdîl ve tağyir eder ise, indellâhil-Melik-il-Mu’în zümre-i mücrimîn ve a'dâd-ı âsiminden ma'dûd olalar.
6. Şöyle bileler, hükm-i kişver-ktişâ ve tuğrây-ı garrây-ı âlem-ârâ ile mücellâ ve müzeyyen görenler mazmûn-ı meymûnın muhakkak ve fahvây-i hü-mâyunun musaddak bilüb alâmet-i şerife itimad kılalar.
Kütibe fi sene selâsin ve işrîne ve tis'amie Sahray-ı Kudüs-i Şerif”
Metinleri konu altlarına iliştirilen bu fermanlardaki bir diğerine atıf tarihte eşine az rastlanır bir medeniyet zincirini göstermektedir. Kudüs şehir olarak kutsalı yansıtmanın yanında adaletin, diğerine hürmet ve merhametin ve hatta ona hizmet etme erdeminin İslam dünyası adına iftihar vesikasıdır. Tüm bu resmi belgeler, İslam tarihi boyunca Kudüs’e ve ona dairlere devlet düzeyindeki dikkat ve nezaketi göstermesi bakımından hatırlanması ve her düzeyde hatırlatılması gereken vesikalardır. Hz. Ömer ile başlayan süreç ona atıfla Selahaddin Eyyûbî’de ve yine önceki ikisine atıfla Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim ile devam etmiştir. Bu tespit ne hamasettir ne spekülasyon; tarih ne olup bittiğini vesikaları ile herkese haykırmaktadır. Kudüs sadece diplomatlar ve silahların değil tarihinde koruyacağı bir yer olduğu unutulmamalıdır. Müslümanların diğerine saygı, kutsala hürmet ve kültürel varoluşlara saygı konusunda burada verilen belgelerde de görüleceği gibi hiç kimsenin aklına ihtiyacı yoktur yeter ki kendisini hatırlasın ve kendisi için kendi olabilsin.
Kudüs’ün bizim tarih şuurumuzdaki yeri aslında güncelde yaşanan tarihi sürece dair pek çok benzerliği ve dikkat çekici dersleri içermektedir. Nihai derslerden birisi ise Selahaddin Eyyûbî’nin mezarına koşan işgalci subayların dilinden dökülenler bize çok şey anlatmalıdır. İyi şiddet ve haklı zulüm gibi bir bakış açısı 1095’te Papa Urbanus’un Haçlılarına hareket meşruiyeti verdiği gibi haklı neden ve doğru amaç bağlamında savaşı estetize eden bir akıl gaddarlığı yukarıda aktüel zemin bağlamında verdiğimiz bir ortamda gerekli ve doğru bulabilir. Geçmişten günümüze bir saldırganlık algısı içinde olan bir akıl çok kolaylıkla kendisine haklı nedenler üretebilir ve üretmiştir de. Kendisinin amacının çok saf ve doğru olduğunu düşünen bir kişi doğru amaçla öldürülenlerin maruz kaldığı gaddarlığı meşrulaştırabilir.
Zira Şahıs Avrupa halklarının ilerleyen zamanda kendisine
teşekkür edeceğinden bahisle bu psikolojik durumunu ortaya koymuştur. Bu durum
ve olay bir münferid hadise olabileceği gibi kurumsallaşmış bir zihnin son
aktüalitesi de olabilir: 11 Aralık 1917’de Kudüs'e giren İngiliz Orgeneral
Allenby Selahaddin Eyyubi'nin mezarına vurarak; 'Kalk Selahaddin biz yine
geldik' şeklinde bir konuşma yaparken de muhtemelen farklı bir psikoloji içinde
değildi. Fransız Generali Geavraud, 1920 tarihindeki Meyselun Savaşı'nın
ardından Şam'da Selâhaddin'in kabrini Haçlı ruhunu göstererek; "Ey Selâhaddin!
Dinle biz döndük" derken ve Osman Gazi’nin sandukasını tekmeleyen Yunanlı
komutan hangi tarihi geçmişin güncel örnekleriydiler demeden edemiyor insan.
Fransa Dış İşleri Bakanı Gueant, "Cumhurbaşkanımızla ilgili yapılan
eleştirilerle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Şu an herkes, Sarkozy'nin
orada olduğuna şükrediyor. Herkes televizyonlardan Kaddafi'nin yaptığı katliamı
izlemeye hazırlanıyordu. Tanrıya şükür ki Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi'nin
önderliğini yaparak önce BM'yi, ardından da Arap Birliği ve Afrika Birliği'ni
harekete geçirdi" sözleriyle haçlı kavramını daha dün denilecek kadar kısa
bir vakitte kullandı. Bugün Kudüs’te var olan İsrail ve onun tarihi hatta
mitolojik emelleri bu tarihsel aktüalitenin diğer bir yönü olarak görülmelidir.
Kudüs metaforu ile manasızlaşan anlamlar evrenimize düzen vermek ve değerlerimizi yeniden değerlendirmek adına yaptığımız bu girişte nihayet Türklerle Araplar arasında örülen duvarların, zihni blokların ve oluşturulan tarihsel yargıların ötesine geçmek zaruretine işaret edilmesi gerekmektedir.Kudüs Kriterleri bizim tarihi ve güncel durumumuzu yeniden dizayn edecek bir süreci anlatmalıdır. Bu çalışmanın belki de en büyük amacı ve temennisi kavramların ve tarihin oryantasyonu ile akılların ve yüreklerin yeniden birleştirilmesine katkı sağlamak olacaktır. Bugün mabedi ezilen Kudüs’ü çiğneyen akıl tarihte İslam’ın ortaya koyduğu hukuk, nezaket ve saygının çok uzağında durmaktadır. Mezar tekmeleyenlerin kurdurduğu devletten de zaten mabed çiğnemesi beklenir!
Kudüs metaforu ile manasızlaşan anlamlar evrenimize düzen vermek ve değerlerimizi yeniden değerlendirmek adına yaptığımız bu girişte nihayet Türklerle Araplar arasında örülen duvarların, zihni blokların ve oluşturulan tarihsel yargıların ötesine geçmek zaruretine işaret edilmesi gerekmektedir.Kudüs Kriterleri bizim tarihi ve güncel durumumuzu yeniden dizayn edecek bir süreci anlatmalıdır. Bu çalışmanın belki de en büyük amacı ve temennisi kavramların ve tarihin oryantasyonu ile akılların ve yüreklerin yeniden birleştirilmesine katkı sağlamak olacaktır. Bugün mabedi ezilen Kudüs’ü çiğneyen akıl tarihte İslam’ın ortaya koyduğu hukuk, nezaket ve saygının çok uzağında durmaktadır. Mezar tekmeleyenlerin kurdurduğu devletten de zaten mabed çiğnemesi beklenir!
[publicize twitter][publicize facebook][category güvenlik]
[tags İSRAİL DOSYASI, Prof. Dr., Altan ÇETİN, Kudüs]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder