Müyesser YILDIZ
Erdoğan ve AKP,
“Madem millet böyle istedi, vazgeçiyoruz” mu der, yoksa “Güven tazeleme”
talebiyle seçime mi gider?
Nisan ayında
yapılması planlanan “Tek adam, tek parti” anayasa referandumunun her anlamda
son nokta olduğu sanılıyor.
Aynı kanaatte
değilim.
Önce tüm baskı,
tehdit ve devlet imkânlarının seferberliğine rağmen referandumda “hayır”
çıktığını varsayalım.
Erdoğan ve AKP,
“Madem millet böyle istedi, vazgeçiyoruz” mu der, yoksa “Güven tazeleme”
talebiyle seçime mi gider?
Olası böyle bir
seçimden sonrasına dair hesaplar mı?
Hesaplar aynı
olacağı için referandumda “evet” çıkması ihtimaline geçelim.
Pek çok madde
yürürlüğe girip, Erdoğan “güçlü fiili başkan” haline gelse de tam anlamıyla“tek
adam” olabilmesi için 2019'da yapılacak seçimlerin beklenmesi gerekecek.
Peki hem iç, hem
dış dengeler açısından bunu bekleyecek sabır ve zamanları var mı?
Bizzat Başbakan
Binali Yıldırım 20 gün önce Meclis'te Anayasa değişikliği teklifi görüşülürken,
“İki kaptan gemiyi batırır. Kaptanın tek olması lazım, icraatta kaptanın tek
olması lâzım. Tek nasıl olur? Yürütme ile ilgili yetkileri verirsiniz, sistemi
ona göre tanımlarsınız, ondan sonra da hesabı sorarsınız” demedi mi?
Anayasa
değişikliğinin gerekçesi olarak, “Milli mücadele verildiğini” anlatıyorlar. Hep
birlikte 2 yıl daha “geminin batmasını” seyrettirmeyeceklerine göre, “tek
kaptanlık” için acele edecekleri belli değil mi?
Daha önemlisi;
“Dış dengeler” dedik...
MHP'yi “ikna”
için görünürde Anayasa'nın ilk 4 maddesine dokunulmadı. Lâkin bunun AKP'lileri
(Hâlâ en yetkili sözcüler Türk Milleti kavramıyla, Cumhuriyetle ve Atatürk'le
savaşmıyor mu?) de “Yeni Türkiye”yi dayatanları (Demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü
diye diye Türkiye'de ota, böceğe karışan ABD, AB'den bu anayasa teklifine ciddi
hiçbir ses çıkmaması garip değil mi?) da tatmin etmediği ortada.
Misyonu devleti
ele geçirmek değil, T.C.'yi yıkmak olan FETÖ'cülerin bu anayasa teklifine
desteği, her seçim ve 2010 referandumundan önce sözde “ateşkes” kararı alan
bölücü terör örgütünün tavrı (Kandil'dekiler ve HDP'liler karşı çıkıyormuş gibi
gözükürken, Meral Akşener'in ısrarla gündeme getirdiği İmralı'daki
teröristbaşıyla görüşmelerin sürdüğü iddialarının yalanlanmaması) da bir
yana.
Bunların tümü
referandumun ardından gelecek seçimi bekliyor olmasın?
Ne isteniyor,
biliyoruz; Türk Millet'siz, Atatürk'süz, adı “Anadolu Federe Devleti” mi,
“Türkiye Federe Devleti” mi her neyse, öyle bir Türkiye (Tam bugünlerde
Suriye'ye sunulan yeni anayasa teklifi bize çok şey anlatmıyor mu?).
Erdoğan daha
1990'larda İkinci Cumhuriyet tartışmalarında, “Osmanlı benzeri eyaletler
sistemi olabileceğini” söylemedi mi?
Başbakan Binali
Yıldırım daha 3 ay önce, “Başkanlık gelirse ülke bölünür diyorlar. Asıl
başkanlık gelmez ise Türkiye'nin bölünme riski var. Açıkça söylüyorum” demedi
mi?
“Yeter ki,
analar ağlamasın... Ne istediler de vermedik...” anlayışının bir başka başka
şekli ve itirafı; fiili federasyona geçilerek, emperyalistler ve katillerinden
kurtulacağını sanma... Milleti bu konuda da adım adım “haşlama”!..
Hani herkes,
“Terörle mücadele için önlerinde ne engel var, ne istiyorlar da yapamıyorlar?”
diye sorup, merak ediyor ya, galiba yegâne izahı bu.
Sadece “tek
adamlığa” geçiş değil, bu konuda da “aceleleri” var ve gerçekte ikisi
birbiriyle çok bağlantılı.
O yüzden
referandumda “hayır” çıksa da “evet” çıksa da seçime gidiş kaçınılmaz
görünüyor.
Peki ne olur?
Erdoğan ve AKP
her halde şunu düşünüyor:
Anayasa teklif
sürecinde iyice hırpalanmış, bölünmüş MHP nasılsa baraj altı kalır. HDP'nin
barajı geçemeyeceği zaten belli...
Erdoğan'ın Mart
2015'te Gaziantep'te başkanlık sistemi ve yeni anayasa için yaptığı, “Verin 400
milletvekilini, bu iş huzur içinde çözülsün” çağrısı bu defa “kerhen ve
mecburen” yerini bulur...
Ve İmralı'daki
teröristbaşının “geçiş dönemi anayasası olabilir” dediği; Sadece MHP'yi
“tatmin”, milleti de “alıştırma” amaçlı bu “yamalı bohça”dan kurtulunup,
gerçekte istenen/dayatılan o “sıfır kilometre” anayasa Meclis'ten çıkarılır...
2019'a kadar
seçim olmasın diye, hatta milletvekillerini seçim tehdidiyle korkutarak, bu
sürece destek veren MHP yönetimi her halükarda ufukta gözüken bu ihtimallere ne
der bilinmez, ama şunu bilelim:
Referandum bir
son değil, gerçek milli mücadele için önemli bir başlangıç... Ekonomik kriz,
terör, suikast tehditleri ve baskılardan korkmadan ülkemiz, milletimiz,
devletimiz ve çocuklarımızın geleceği için cesurca oy kullanıp, şehitlerimiz ve
gazilerimize “hayır”lı olalım.
Önce bu vartayı
atlatalım, seçime gidildiğinde de o zaman bakarız.
Bahçeli'nin
ifadesiyle, “O güne kim öle, kim kala”!..
Müyesser Yıldız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder