6 Aralık 2018 Perşembe

SEÇME YAZILAR: "Dr. Yurdagül ATUN : KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı., BAKAN ERSOY'UN ŞİRKETİ ETS'NİN PAZARLADIĞI İŞGAL ALTINDAKİ ADALARDA 19 OTEL VAR., -KKTC MECLİSİNİN ALMASI GEREKEN TARİHİ KARAR VE YENİ STRATEJİMİZ NE OLMALI? Sabahattin İsmail., TEMEL SAĞIROĞLU: KRİZ KEŞKE BU KADAR BASİT OLSAYDI., Ahmet Kılıçaslan Aytar: BUENOS AIRES G20ZİRVESİ VE R. T. E."

KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı
Dr. Yurdagül ATUN
KKTC Cumhurbaşkanlığından Maronitlerin KKTC’ye dönmesi için gerekenlerin acilen yapılması yönünde bir uyarı geldi bazı dairelere.
Müsteşar Gürdal Hüdaoğlu'nun Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’na ayrı ayrı iletilen yazısında Gürpınar Karpaşa ve Özhan köylerinin altyapı işleri için toplam 9 milyon 820 bin 891 lira 7 kuruşluk keşif bedeli belirlediği ifadeleri ile arazide yapılan çalışmalar sonucunda söz konusu köyler için altyapı kapsamında keşif raporları ve haritaların hazırlandığı yani kaynağın hazır olduğu belirtiliyor.
Özetle “Cumhurbaşkanlığı'nda 26 Temmuz 2017'de gerçekleştirilen üst düzey toplantıda karara bağlanan ve kamuoyuna duyurulan Maronit Açılımı çerçevesinde Gürpınar Karpaşa ve Özhan köylerinin yerleşime hazır hale getirilmesi için planlanan çalışmaların tamamlanması gerekmektedir. Mali kaynak yaratılmasına imkân sağladığı anlaşılan yeni koşullarda gerekli projelerin ivedilikle tamamlanması büyük önem taşımaktadır” diyor Hüdaoğlu.
Crans-Montana sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Kıbrıs Türk tarafının “ne olur vazgeçmeyin” niyetiyle beyan ettiği bir dizi açılımdan biri bu.
Öyle “aman gelsinler ne olacak ki” sözleriyle geçiştirilmeyecek bir durum bu Maronit açılımı. İyiniyet göstergesi olarak ortaya konan en küçük adımı dahi atmayan Rumlara bir jest olmaktan öteKKTC’nin toprak bütünlüğünün iğfali aynı zamanda.
Buradaki tehlikenin büyüklüğüne ve nedenlerine geçmeden önce Maronitlerin Gürpınar Muhtarı Parteslis Hacıfessas’la birlikte 2012 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu ziyaret ederek köylerine dönme isteklerini dile getirdiklerini Eroğlu’nun ise "Şu anda hemen gelin diyecek pozisyonda değilim bunun değerlendirilmesi lazım" dediğini sonrasında bu konuyu gündeme dahi getirmediğini hatırlatmak gerek.
Eroğlu gitti Rum taleplerinin kutsandığı bir döneme girildi.
Gelelim esas konuya;
Bundan 20 gün kadar önce Güney Kıbrıs’ta Maronitler Rumlar ve Kıbrıs Türkleri arasında bir toplantı gerçekleşiyor. Gürpınar Muhtarı Partelli Hacıfesa bu toplantıda yaptığı konuşmada“Kıbrıslı Türklerin Başsavcılığının kuzeydeki bütün mülklerinin Maronitlere verilebileceğini söylediği bilgisini ilettiklerini” iddia ediyor.
Bu toplantıda ayrıca Gürpınar'daki Maronitlere ait binaların yüzde 20'sinin Kıbrıslı Türklere tapulandığı bu binaların dahi yasal sahiplerine geri verileceğini bugünkü kullanıcılarına ise tazminat ve/veya başka mülk verilebileceği teyidinde bulunulduğu ileri sürülüyor.
Üstelik bu evlerin/binaların bakım ve onarımları ile altyapı çalışmalarının da Türklere ait olacağı!
Öncelikle bunun müzakerelerin en çetrefilli konusu olan “mülkiyet” konusunda Rum tezlerinin kabulü olan bir açıklama olduğunu söyleyelim zira Kıbrıs Türkleri Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dönemine kadar mülkiyet konusunu hep takas ve tazminat üzerine şekillendirmişler Kıbrıs Türklerini tekrar göç etmeye/yer değiştirmeye zorlayacak her türlü talebi ellerinin tersiyle itmişlerdi.
Bugün “üç-beş Maronit’ten bir şey olmaz” diyenler takas ve tazminatla birlikte “iade”tuzağına düşüleceğini ve bu uygulamanın “emsal” teşkil ederek Kıbrıs Türklerinin ellerini zayıflatacağını ve Kıbrıs Türklerinin yeniden evinden barkından edilmesine kapı açacağını idrak edebilmeli.
Bir başka mühim ve gözden kaçan konu her fırsatta Rum idaresi altında yaşamaktan memnun olduklarını vurgulayan Maronitlerin ne sebepten Türk tarafından yaşama sevdasına düştükleri. Rum Meclisi’ndeki Maronit Temsilcisi Yiannakis Musas bundan birkaç yıl önce Maronit toplumunun belirli bir stratejiye (!) sahip olduğunu ve köylerine dönmenin tek yol olduğunu düşündüğünü belirtmiş ama Maronit toplumun 1960 yılında Kıbrıs Rum tarafına ait olmayı kabul ettiğini Kıbrıs Rum toplumuna ait olmaya devam etmek istediklerini ve bu isteğe saygı duyulması gerektiğini de ifade etmişti!
Adam açıkça söylüyor; Türk tarafında yaşamak istiyoruz ama Rum yönetimi altında!
Maronitlerin Rum Meclisindeki şimdiki temsilcisi Andonis Hacirusos da Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’e “Maronit Cemaatinin hedefi köylerine mallarına ve kiliselerine geri dönmektir. Vatanın yeniden birleşmesi için belirleyici öneme sahip kritik bir dönemden geçtiğimizin bilincindeyiz. Bu zor çabada Maronitler olarak sizin tarafındayız” dedi ve “Maronitlerin Özhan ve Gürpınar’a derhal yerleşmek ve olası bir siyasi çözümde Rum oluşturucu devletçiğinde olmak istediğini” de konuşmasının sonuna ekledi.
Görüldüğü gibi Maronit açılımı Türk tezlerinin yerle bir edilerek Rum taleplerinin yerine getirilmesi demek. Rum yönetiminde yaşamak isteyen Maronitler Türk tarafına gelerek evlerine yerleştikten sonra sırada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarının adım adım “gerçek sahiplerine” iddiasıyla Rumlara verilmesi var. Peki İngiliz İdaresi döneminde Rumlara verilen Türk toprakları 1950-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerinin yakılıp yıkılan köyleri Ortega Raporunda yer alan maddi manevi kayıpların tazminatları ne olacak diye soran yok. Türk düşmanlığı atağı geçirenlerin bu durumu görmezden gelmesi normal ancak Kıbrıs Türklerinin bu adada verdikleri varoluş mücadelesini 1950-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerine yaşatılan zulümleri ve bir alacak verecek davası varsa alacaklı tarafın Türk tarafı olduğunu bilenlerin buna sessiz kalması kabul edilebilir değil. Kıbrıs sorununda Rum tarafını romantize edip bizim tarafı şeytanlaştıran Batı’dan adalet ve lehimize bir davranış bekleyemeyeceğimize göre üzerimizdeki ölü toprağından kurtulmamız muhakeme edebilmemiz kar-zarar hesapları yapabilmemiz Rum’un avukatlığına soyunmak yerine kendi haklarımızı savunmamız gerek hem de acil olarak…
Son olarak Güneyden Kuzeye göçmek isteyen kafası karışık Maronit kardeşlerimize bir hatırlatma; Tamam Rum yönetiminde yaşamak isteyebilirsin de burası Türk yönetimi. Rahmetli Rauf Denktaş’ın son günlerinde söylediği üzere bağımsız bir cumhuriyet üstelik. Size ne vaat edildi bilmiyorum ama hem öyle hem böyle olmuyor. Rum tarafında yaşamaktan memnun değilseniz buyurun gelin ev alın yatırım yapın Türk idaresi altında yaşayın ama “dur k…a yer edeyim sonra sana neler edeyim” yok. Bilmem anlatabildim mi?
Not: Maronitler 9. ve 13. yüzyılda Levant'tan dinsel ve siyasi çatışmalar sebebiyle kaçarak Kıbrıs'a yerleşen Hristiyan Araplar. Maronit açılımıyla 1200 civarında Maronit’in KKTC’ye yerleştirilmesi hedefleniyor. 1200 sayısı -iki kişiden hesap edilirse-600 konutun iadesi anlamına geliyor.
================================
Op. Dr. Aytekin Ertuğrul : Sayın ( E) Oramiral Özden Örnek (E) Dz. K. Komutanı
draertugrul@hotmail.com
Uzun süre tutukluluk ve uzun süre mahkûmiyetle Özden Örnek komutanımızı yan yana getiren olumsuzlukları herkes biliyor. Sizi 1978 Mayısında İskenderun gemisi 2. Komutanı olarak komutan Erdal Baykal ile birlikte beni Çapa’da ziyarete geldiğiniz ve beni sevindirdiğiniz günü bu gün gibi unutmadım hep sakladım. Sizin içinde bulunduğunuz durumun Türk Hukukunda yerini hukukçularımız gösteremiyorlar.
Ben Dz. K. K. lığımza karşı kurulan kumpası çok iyi anlıyorum. Ama olaya karşı gösterilen kayıtsızlığı ve gafleti hayıflanarak anıyorum. Donanma Komutanımız iken sizi ziyarete gelmiştim. O zaman Deniz kuvvetlerimize musallat olan bir kişiden de söz açmıştım. Benim başında bulunduğum İskenderun Deniz Hastanesine de Kumpas kurulmuştu. Biz kumpası yardık. Beraat ettik. Geldim Dz. K. K. lığına. Komutanımız Salim Dervişoğlu idi. Anlattım isim de verdim. Ama bir şey yapmadılar. Size de söyledim ama bir şey yapılmadı. O ortada iken Dz. K. K. lığımıza her türlü olumsuzluğu yapabilir.15 sene uğraştım hep mahkemelerde onun yanında yer aldılar. Hatta sağlık komutanlığı da öyle tavır aldı. Diyebilirim ki benim arkasını bırakmadan takip ettiğim davalar sonucunda TSK lerinden ayrılmak zorunda kaldı. Ama yaptıkları da yanına kar kaldı. Bu hukuk mücadelesi ve davalar sırasında gerek TSK leri mercilerinde ve gerekse sivil adli mercilerde o kadar çok himaye gördü ki anlatılması kabul edilmesi çok zor.
Gelelim 21 Nisan sözcü gazetesine. Barbaros’un torunları isyanda ve diyorsunuz ki: Başımıza bu işleri açanlarla mücadele edeceğim. Geçtiğimiz günler ( 17 Nisan) Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü idi. Köy Enstitülerini kapatarak Türk milletinin Dünya milletleri gibi aydınlanmasını ve onlarla mücadele edebilecek düzeye ulaşmasını önlemek amacıyla bu okulları kapatanlarla Balyoz Ergenekon vs. davaları kurgulayanlar savcılıklarını üstlenenler hepsi ama hepsi aynı insanlardır.
Milletimiz Tarihin en büyük milletidir Bu açık acılardan ve olumsuzluklardan mutlaka geçecek ve Çağdaş uygarlık yoluna eski temellerine dönerek yeniden çıkacaktır
Uzatmayalım sözü bu gün uygulanan hukuk sistemi Cumhuriyetimizin hukuk sistemi değildir. Cumhuriyetimizin hukuk sisteminde askerler askeri suçlardan dolayı Askeri mahkemelerde yargılanabilirlerdi. Bir gece yarısı kanunu(5918 sayılı k. ) ile bu değiştirildi. Ancak zamanın CHP genel başkanı. Sayın Deniz Baykal ve gurup başkan vekilleri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Hakkı Süha Okay ve Sayın Kemal Anadol kanunu Anayasa Mahkemesine götürdüler. Anayasa Mahkemesi başkanı Sayın Haşim Kılıç dâhil kanunu oy birliği ile iptal etti. ( Anayasa Mahkemesinin 21. Ocak 2010 tarihli 2009/52 esas ve 2010/16 sayılı kararı) Bunun üzerine Anayasamızın 145 maddesine şu fıkra eklendi. ” Devletin güvenliğine Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. ” Bu eklenen fıkra yürürlük için yeterli oyu sağlayamadı referanduma götürüldü. Referandumda %56 oyla kabul edildi. ( referandumda da evet oylarına bazı sandıklarda özel bir ilgi gösterildiği hafızalardadır!!!!!!) Oysa 1982 Anayasası %92 oyla Türk Milleti tarafından onaylanmıştı. Milletimizin %92 oyu ile onaylanan bir Anayasa ilkesi fasulye un şeker ve kömür desteği ile ve hatta biraz da bazı oyunlarla ve müdahalelerle %56 çoğunlukla değiştirildi. Ve Türk ordusuna bu zorla değiştirilen değişiklikle Kumpas kuruldu. Anayasa ihlal edilerek kurulan mahkemelerde yargılama yapıldı. İşin özeti budur. Ayrıca sanık olarak yargılanan kuvvet komutanları ile eski Genelkurmay Başkanımızın Anayasamızın 148. Maddesinin açık hükmüne karşın Anayasamızın 37. Maddesi ihlal edilerek kurulan Özel mahkemelerde yargılanmalarının Anayasayı ihlalden de öte çiğnemek ve ilga etmek gibi daha ağır hukuk ihlalleri olduğu izahtan varestedir. Bu acı günlerin ve haksızlıkların en kısa sürede Türk milletinin azım ve kararı ile sonuçlanacağını ümitle beklemekteyim. Sevil hanım bizi her zaman arayabilir ve istekleri olursa isteklerini bize iletebilir. Eşim ve ben elimizdeki olanaklarla kendisine karınca kadarınca yardım etmekten mutluluk duyarız. Derin saygılarımla ve geçmiş olsun dileklerimle.
Op. Dr. Aytekin Ertuğrul
1983-1990 Dz. K. K. Sağ D. Başkanı
================================
BAKAN ERSOY'UN ŞİRKETİ ETS'NİN PAZARLADIĞI İŞGAL ALTINDAKİ ADALARDA 19 OTEL VAR
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un işgal altındaki Keçi ve Gavdos adalarına kondurulan Yunan otellerini pazarlamasından sonra adalarımızda Yunan oteller zincirinin kurulduğu ortaya çıktı...
Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlardan olan Akdeniz ve Ege denizindeki adaların kime ait olduğuna ilişkin tartışmalar uluslararası alanda tartışılırken Yunanistan"ın emrivaki ile işgal ettiiği adalardaki oteller ve bu otellerden bazılarını Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'un şirketi ets tur'un pazarlaması ile ilgili tartışmalara hergün bir yenisi ekleniyor.
Konuyu Yeniçağ Gazetesi'ndeki köşesinde gündeme getiren Ahmet Takan bugün olayın başka bir yönüne dikkat çekiyor
Takan "İşgal edilen Türk topraklarında Yunan oteller zinciri..." başlıklı yazısında şunları söylüyor:
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un işgal altındaki Keçi ve Gavdos adalarına kondurulan Yunan otellerini pazarlamasından sonra adalarımızda Yunan oteller zincirinin kurulduğu ortaya çıktı.
Yunan işgali altında olan İzmir Koyun Adası'nda 4 otel Aydın Hurşit Adası'nda 6 otel Aydın Nergizçik Adası'nda 1 otel Aydın Marathi Adası'nda 1 otel Aydın Eşek Adası'nda 2 otel Muğla Keçi Adası'nda 1 otel Antalya Gavdos Adası'nda 4 otel olmak üzere toplam 19 otel İşletmeye açılarak Yunan oteller zinciri kurulmuş.
Peki Tüm bunlar olup biterken "One minit"çiler ne yapmış?. .
Aynı Türk adalannın işgalinde yaptıklan gibi hoş görü içerisinde Yunan'a yol verip kıllarını bile kıpırdatmamışlar!. .
Belki bu oteller de neymiş diye merak edersiniz veya günün birinde Turizm Bakanı Ersoy'un şirketi etstur'un ünlü gemisine atlar bir gezinti yaparsanız diye listeyi sunalım...
Ama unutmayın!. .
Bu otellerde konaklayabilmeniz İçin aynı Binali Yıldırım gibi pasaport İle kendi adalanmıza giriş yapabilirsiniz.
Yunan başka türlü izin vermiyor.
İşte işgal edilen Türk adalannda İşletilen Yunan otelleri;
İzmir Koyun Adası'nda;
Captain Diamantis Mansion Grand Apartment Captain Diamantis Mansion Standard Room Captain Diamantis Mansion Executive Suİte ve Captain Diamantis Mansion Deluxe Room.
Aydın Hurşit Adası'nda;
Nektaria on the Be- ach Studİos Nektaria Studios Rena Eftİchia Rooms&Studios Costareli ve Patras Apartments.
Aydın Nergizçik Adası'nda;
Katsavidis. Aydın Marathi Adası'nda; Pantelis Marathi Island Resort.
Aydın Eşek Adası'nda;
Studİos Ageri ve Island Studİos. Muğla Keçi Adası'nda; H Hotel Pserimos Villas. (Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un şirketi etstur da Yunan H Hotel Pserimos Villas'ı pazarlıyor. )
Antalya Gavdos Adası'nda;
Gavdos Princess Gavdos Studİos Metochi Gavdos ve Manthos Casa. (Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un şirketi etstur da Yunan Gavdos Studİos Otelini pazarlıyor. )
Turizm işletmesi belgeleri kimden?
İşgal edilen Türk topraklarında Yunan küstahlıkları devam ederken Türkiye'de iktidan ve muhalefeti İle siyasiler 3 maymunu oynarken "bunlar nasıl oluyor" sorusu biraz komik kaçacaktır.
Türk adalarını işgal eden üzerinde ağır silahlarla gerçek mermilerle askerî tatbikatlar yapan Türk kara sulannda petrolümüzü çalıp satan Yunan'a ara sıra dümenden söylenmekten öte ne yapılabildi?.
Cevap; Koskocaman bir hiç!. .
Ege'de İşgal edilen Türk topraklannda içler acısı durumu durmadan yılmadan belgeleriyle ortaya döken Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım adalanmızın İşgali döneminde Atilla Koç Ertuğrul Günay Ömer Çelik Yalçın Topçu Mahir Ünal Nabi Avcı Numan Kurtulmuş ve Mehmet Nuri Ersoy'un Turizm Bakanı olarak görev yaptığını hatırlatıp "hâlihazırda işgal altındaki Türk adalannda faaliyet gösteren toplam 19 Yunan oteline Turizm Yatırımı ve Turizm İşletmesi Belgelerini kim verdi?
TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı mı yoksa Yunan Turizm Bakanlığı mı" diye soruyor.
Ümit Yalım bir gerçeği daha gözler önüne seriyor; 'Türkiye Seyahat Acentalan Birliği TÜRSAB'ın başvurusu üzerine İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 29 Mart 2017'debooking.com'un Türkiye'deki faaliyetlerini yasakladı.
Mahkeme karanna göre booking.com Türkiye'de yerleşik otel ve konaklama tesislerini pazarlayamaz ve pazarlanmasına aracılık edemez.
Ancak booking.com şirketi Türkiye'de yerleşik olan Hurşit Adası'nda 6 Nergizçik Adası'nda 1Eşek Adası'nda 2 Keçi Adası'nda 1 ve Gavdos Adası'nda 4 olmak üzere toplam 14 Yunan otelini pazarlıyor ve pazarlanmasına aracılık ediyor. Anayasanın 138. Maddesine göre yürütme organları mahkeme kararlarına uymak zorundadır.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Turizm Bakanlığı booking.com ile ilgili mahkeme karanna neden uymuyor.
Anılan şirkete neden müdahil olmuyor?
TÜRSAB uyuyor mu?
TÜRSAB mahkemeye verdiği booking.com şirketinin Türkiye'de yerleşik 14 Yunan otelini pazarlamasına neden sessiz kalıyor?"
Şu belgeleriyle ortaya dökülenlerin milyonda biri başka bir ülkede olsa ne bakan ne de hükümet kalır!. .
Böyle başa böyle tarak misali...
Böyle muhalefete böyle iktidar!. .
================================
KKTC MECLİSİNİN ALMASI GEREKEN TARİHİ KARAR VE YENİ STRATEJİMİZ NE OLMALI?
Sabahattin İsmail

- Rum Meclisinin 1964 ve 1967'de aldığı ENOSİS kararlarını iptal etmemesi tam aksi yakın geçmişte 1950 Plebisitinin okullarda kutlanması için Meclis'ten yeni karar çıkarması; bu arada AKELtarafından Kasım 2016'da 1931 isyanının okullarda kutlanmasına ilişkin bir önergenin Meclise vermesi ve bu önergenin hala geri çekilmemesi
Rum Meclisi’nde geçmişte alınan diğer Türklük düşmanı 6 kararın-yasanın iptal edilmemesi
- Kilise'nin Türk düşmanı ırkçı ENOSİS'çi çözüm karşıtı faaliyetlerinin yoğunlaşarak devam etmesi
- ELAM APOEL EOKA Dernekleri vb Türk düşmanı militan örgütlerin ırkçı-saldırgan faaliyetlerine devam etmeleri giderek güçlenmeleri ve Meclis'te de temsil edilmeleri
- Güney'e geçen Türklere saldırıların devam etmesi ve saldırganların cezalandırılmaması;
- Rum okullarında Türk düşmanlığı aşılayan ırkçı eğitim sisteminin ısrarla sürdürülmesi ve Türk düşmanı bireyler yetiştirilmesi; kitapların Türk düşmanlığı aşılayan bölümlerinin temizlenmemesi
- Türk Halkına ve KKTC'ye karşı yaşamın tüm alanlarında uygulanan insanlık dışı ambargoların tecrit politikalarının aşağılama dışlama yok sayma karalama politikalarının- faaliyetlerinin tüm dünyada yoğunlaşarak devam etmesi
- Rum devlet Başkanı Anastasiadis'in Türk Halkını azınlık olarak nitelemesi çoğunluğun azınlığı idare etmesi gerektiğini söylemesi ve bu çerçevede egemen eşitliğimizi devlet yönetimine eşit-etkin katılımımızı dönüşümlü başkanlığı Yunan vatandaşları ve Rumlara tanınacak 4 özgürlüğün Türk vatandaşlarına da tanınmasını ve Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünü reddetmesi ve adı federal içeriği ÜNİTER birleşik Kıbrıs isteğini ortaya koyması karşısında yani bir strateji belirlemek zorunlu hale gelmiştir...
YENİ STRATEJİ NE OLMALI?
Geçmişte de defalarca yazdım yine yazmak istiyorum. Yeni stratejinin ne olması konusundaki düşüncelerim şöyledir:
1- KKTC Meclisi geçmişte alınan federasyon kararını iptal etmeli ve yerine bundan sonra çözümün ancak iki eşit-egemen devlet temelinde olacağı yönünde bir karar almalıdır…Akıncı bunu kabul edip saygı gösterirse Meclisin çizeceği bu çerçeve içinde müzakereciliğini sürdürür etmezse Meclis onu müzakerecilik görevinden almalı ve yerine Meclis kararlarına saygı gösterip iki egemen devlete dayalı bir çözümü müzakere edebilecek yeni bir müzakereci atamalıdır…
2- Siyasi partiler bu konuda görüş birliği sağlayamaması veya karar almak için yeterli çoğunluk olmaması halinde görüşmelerin devam edip etmeme konusu halka sorulmalı ve kararı doğrudan halkın vermesi istenmelidir...Meclis bu amaçla bir referandum yasası geçirerek demokratik bir referanduma gitmelidir...Katılımcı demokrasinin gereği olarak Halkın kararına-iradesine herkes saygı göstermelidir göstermek zorundadır...Kararı Halk vereceği için kimse birbirini "çözüm karşıtlığı" ile suçlayamayacaktır. .
3- Halk "görüşmeler devam etsin" derse bu kez ucu açık olmayan ve kırmızı çizgilerimizi ortaya koyan takvimli bir müzakere süreci şart olmalıdır. .
4- Bu müzakere sürecinde ise Kıbrıs Türk Halkının 1963’den gelen tazminat hakları mutlaka masaya getirilmeli ve bundan asla taviz verilmemelidir. . Öngörülen takvim içinde de eşit-egemenlik temelinde Türkiye'nin garantörlüğünde bir anlaşma olmaması halinde artık görüşmelerin noktalandığı Dünyaya ilan edilmelidir.
5- Halk görüşmeler bitsin ve "KKTC ile yola devam edilsin" derse KKTC yeniden yapılanarak Kosova modelinde olduğu gibi TANINMA istemelidir. Bu amaçla tanınmayı engelleyen BMkararlarının kaldırılması için yoğun girişim yapılmalıdır.
6- Yeniden yapılanma çerçevesinde ise devlet küçültülmelidir. Bu bağlamda Başkanlık sistemine geçilmeli bakanlık belediye daire memur sayısı azaltılmalı geniş çaplı özelleştirmeler-Özerkleştirmeler yapılmalı üretim ekonomisine geçilmeli eğitim ve sağlık tam gün olmalı eğitim üretime yönelik olmalı küçük ama etkin bürokrasisi azaltılmış süratli çalışan bir devlet yaratılmalıdır...Siyasi partiler yasası seçim yasası sendikalar yasası belediyeler yasası yeniden yapılanmaya uygun şekilde değiştirilmelidir. .
7- TANINMA çabalarının sonuçsuz kalması halinde KKTC Dünyada birçok örneği bulunan Dışişleri ve savunmada Türkiye'ye bağlı diğer konularda bağımsız Özerk devlet statüsüne geçmelidir...( Rahmetli Bülent Ecevit'in her zaman savunduğu statü). .
8- Bu çerçevede Türkiye ile savunma işbirliği anlaşması imzalanmalı Türkiye'ye 1 hava 1 denizbir kara üssü verilmeli Türk askeri bu üslere konuşlanarak yerleşim yerlerinden çekilmeli GKKteknolojik kapasitesi yüksek profesyonel bir ordu haline getirilmeli askerlik süresi kısaltılmalı ülkedeki hayat normalleşmelidir...
9- Arzu ederlerse Güney'deki komşu Rum devleti ile ekonomi ortak çevre sorunları polisiye olaylar sağlık turizm su elektrik iletişim ulaşım vb konularda iki devletin eşit-egemenliği temelinde işbirliğine açık olunmalıdır...
10- Rum tarafının doğalgaz faaliyetlerine son vermemesi halinde (ki öyle görünmektedir) O zaman KKTC MEB alanları için açılan ihale çerçevesinde TPAO mutlaka sondajlara başlamalıdır…
================================
TEMEL SAĞIROĞLU: KRİZ KEŞKE BU KADAR BASİT OLSAYDI
Yiğidin türküsü Kuru soğan 5 lira
Fakirin pirzolası Patates 4 lira
Elektrik doğal gaz faturaları ıspanaklı kol böreği…
Her gün 10 bin esnaf kepenk kapatıyor.
İşsizlik son 25 yılın zirvesinde…
Eğer içinde bulunduğumuz ekonomik krizin bu kadarla sınırlı kalacağını sanıyorsanız;
Özür dilerim ama çok vahim bir şekilde yanılıyorsunuz demektir.
Keşke ama keşke bu kadar olsaydı da hepimiz öpüp başımıza koysaydık.
Bunlar yemek öncesi aperatif meze dahi değil. Ana yemek arkadan geliyor.
Bakın neler olacak:
AKP iktidara geldiğinde125 milyar dolar borcumuz vardı. Bu tutarın 23 Milyar doları IMF e olan borcumuzdu.
Dünya liderimizin deyimiyle Bu borcu Amerikalı George vermişti ve ivedilikle de ödenmeliydi.
Ödendi de…
Agop dan 348 Milyar dolar daha borç alınarak George ye olan 23 Milyar dolarlık borcumuz ödendi.
Bu gün itibarıyla Agop’a olan borcumuz 450 Milyar dolar.
Yani arkamızdan 23 lük George indi onun yerine 450 lik Agop bindi.
Bu ne demek:
Agop dan bu borcu % 2 faizle aldık ve üçer aylık dönemlerde anapara+faiz şeklinde geri ödüyoruz.
Bu borcun 3 aylık faiz tutarı 2 Milyar 250 milyon dolar.
Ana para ile birlikte her 3 ayda ödememiz gereken tutar ise 15 Milyar dolar.
Nasıl ödenecek:
Elbette ki Reisin ikamet ettigi sarayın masrafları kısıtlanmayacak.
Dünya liderimizin Milyar dolarlık uçan sarayı da hangarda bekletilmeyecek. Milletvekili ve Bakanlar da herhangi fedakarlıkta bulunmayacak. Suriyelilere yapılan yardımlar kesilmeyecek. Kredibilitesi sıfira düşmüş olan Türkiyeye Agop veya diğer tefeci kurumlar da yeni bir kredi vermeyecek.
İki yol var:
1- Halk ödeyecek
2- Teminat olarak verilen tüm kamu kurumları yabancıların kuracağı bir konsorsiyum ile Agopun eline geçecek.
Kırk katır mı?
Kırk satır mı?
Maalesef 17 yıldır bu ülkeyi tek başına; Dediğim dedik / Çaldığım düdük şekilde yöneten AKPiktidarı ile geldiğimiz nokta budur.
Söylemeye dilim varmıyor:
Yanılmayı diliyorum. Keşke yanılsam ama görünen odur ki 2019 bir çok acı ve bir çok felaketin yaşanacağı bir yıl olacak.
Türk Lirası Rus Manatından bile değersiz duruma gelecek.
Enflasyon nostalji yaparak bizleri eski günlere götürecek.
Birden fazla Banka iflas bayrağını çekecek.
Vergiler ve cezalar lanet halkası gibi halkın boynuna geçirilecek.
İşsizlik ve zamlar dayanılmaz boyutlara ulaşacak.
Belediyeler maaş bile ödeyemez duruma düşecek.
Özür dilerim.
Bu kara tabloyu çizdiğim için sizlerden çok özür diliyorum.
Yanılmayı ise her şeyden fazla istiyorum.
VER MEHTERİ AKP SEÇMENİ ARKADAŞIM
BU TABLOYA SENİN KATKIN UNUTULMAZ
Sevgilerimle
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/12/02/kriz-keske-bu-kadar-basit-olsaydi/
================================
Ahmet Kılıçaslan Aytar: BUENOS AIRES G20ZİRVESİ VE R. T. E
Arjantin/ Buenos Aires’te düzenlenen G20 Liderler Zirvesi uluslararası ilişkilerin çok zorlu olduğu bir dönemde yapıldı.
ABD Başkanı Trump Küresel Liberal Sistemi;
Tekellerin ve mali sermayenin egemenliğinin kurulması için sermaye ihracının bolca yapıldığı
Dünyanın uluslararası tröstler arasında paylaşıldığı tüm toprakların en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümünün tamamlandığı bir durumdan
Yeni bir emperyalist çağa geçirmenin kararlılığındaydı…
*
Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmeyen ama çıkarlarını azami düzeyde tutmak için ABD’nin imkanlarını araçsallaştıran
Gelişmiş ve istikrarlı ülkeler ile emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamak üzere
ABD’yi uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiyor eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyordu.
*
Başta Çin ekonomik büyümesi ve askeri gelişimiyle uluslararası politikanın güçlü bir oyuncusu olmuştu.
Ya da Çin yükselirken ABD’nin düşüşte olduğu bir süreçten geçiliyordu…
İki ülke de birbirleriyle çatışan stratejik zorunluluklara sahiptiler.
Bir başka perspektifte ABD Çin’e Güney Çin Denizi’nde bir askeri saldırıya geçmek yerine Ticaret Savaşı açmış
Ticaret savaşını giderek küresel boyutta genişletirken dünyaya yeni bir ayar çekiyordu…
*
Başkan Trump üstelik kollektif eylemlere karşı muhalefetiyle iklim tehdidine karşı koymak için giderek artan acil uyarılara karşı çıkıyor
Ama iklim değişikliği konusundaki muğlak duruş çeşitli ihtilaflara neden oluyordu.
*
Aynı zamanda Rusya- Ukrayna krizi ve Suudi Arabistan ile ilişkileri kuşatan gerginlikler
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Trump’a karşı bir Avrupa cephesi oluşturma girişimleri
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz sorunları ve daha nicesi uluslararası ilişkileri zorluyordu…
*
Buenos Aires G20 Zirvesi bu çerçevede Başkan Trump’ın “Önce Amerika” ilkesi doğrultusunda bir zaferiyle başladı.
Trump Kanada Başbakanı J. Trudeau ve Meksika Devlet Başkanı E. Pena Nieto ile birlikte
Kuzey Amerika serbest ticaret anlaşması NAFTA yerine geçecek yaklaşık 1.2 dolarlık ticareti ilgilendiren ABD-Meksika-Kanada Anlaşmasının (USMCA) imzaladı.
Yine de G20′ de yapılacak zorlu görüşmeler daha başka yol gösterici temel ilkelere ihtiyaç gösteriyordu…
*
Trump zirveden önce ithal otomobillere daha fazla gümrük vergisi uygulayabileceğini ima etti.
Bu Çin ile ticaret savaşının genişlemesi çok taraflılık ve serbest ticaret için daha büyük zorlukların oluşması anlamındaydı.
Küresel farklılıkların kısıtlanıp kısıtlanamayacağı ve bunun G20 zirvesinin sonunda ortak bildiride yer alıp almayacağı endişesi oluştu.
Gözler Trump’ın Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile yapacağı görüşmeye çevrildi.
*
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping zirve konuşmasında
Küresel ekonomide çeşitli risklerin hızla geliştiğini
Teknolojik devrim ve yeni sanayi dönüşümünün köklü değişimleri tetiklediğine zenginlik uçurumunun sosyal çelişkileri derinleştirdiğine işaret etti.
Dünya ekonomisinin bir başka tarihsel tercihle karşı karşıya olduğunu vurguladı…
*
Açıklık ve işbirliğine bağlı kalınması ve çok taraflı ticaret sisteminin desteklenmesi
Güçlü bir ortaklık kurularak makro politika koordinasyonunun geliştirilmesi
Yeniliğe bağlı kalmanın ve büyüme için yeni bir ivmenin oluşturulması
Kapsayıcı küresel gelişmenin teşvik edilmesi için kazan-kazan işbirliği yapılması ilkelerine bağlılığın esas alınmasını istedi…
*
Nihayet ABD ve Çin mali piyasaları sarsan dünya ekonomik büyümesini tehdit eden ticaret anlaşmazlıklarında 90 günlük bir ateşkese ulaştı….
Her iki taraf mevcut tarifeleri daha da yükseltmeden ve diğer ürünlere yeni tarifeler getirmeden ticaret kısıtlayıcı önlemlerin artmasını engellemeye karar verdi.
Karşılıklı saygı eşitlik ve yarar temelinde meseleleri ele almak için derhal çaba göstermeyi kabul ettiler…
Beyaz Saray Çin’in Amerika’nın büyük ticaret açığını azaltmaya yönelik çok önemli miktarda tarım enerji sanayi ve diğer ürünleri satın almayı kabul ettiğini açıkladı.
Şimdi iki ülkenin Pekin’in teknoloji politikaları üzerindeki farklılıklarını çözmek için 90 günü bulunuyor.
Aksi taktirde ABD’deki gümrük vergisi artışı Çin’de 200 milyar dolarlık ithalatta etkili olacaktır…
*
Böylece Başkan Trump USMCA anlaşmasından sonra müzakere taktiklerinde ikinci bir zafer daha kazandı.
Çin’e verdiği önemli ekonomik imtiyazlar karşılığında ABD’ nin önemli önceliklerine dair Çin taahhüdünü güvence altına aldı…
O sırada Çin’in bölgesel hegemonyasıyla mücadelede ortak bir amaç geliştirmek için Japon Başbakanı S. Abe ve Hindistan Başbakanı N. Modi’le de görüştü…
*
Trump Zirve’de Rusya-Ukrayna krizi bahanesiyle Devlet Başkanı V. Putin ile yapacağı görüşmeyi iptal etti.
Aslında Moskova’da bir gökdelen inşa etmek üzere Trump adına müzakere ettiğini kabul eden eski avukatı Michael Cohen’in
Trump’ın Rusya ile kapsamlı belgeli ilişkilere sahip olduğu ve Amerikan halkına yalan söylediği ithamından dolayı
Bir çok sorunu birlikte çözmesi gereken Putin ile görüşmeden kaçındı barış için bir fırsatı yok saydı.
*
Buenos Aires G20 Zirvesi çok taraflılığı yüzyılın yaşam çizgisi olarak savunur gibi bir intiba yarattı.
Ama esasen ABD’ nin bir çok konuda ve küresel boyutta dünyaya yeni bir ayar verme ısrarını sürdürdüğünü gösterdi.
*
Nitekim 31 maddeden oluşan ve ağırlıklı olarak uluslararası ekonomik düzene vurgu yapılan Zirve Sonuç Bildirge’sinde;
Kurallara bağlı bir uluslararası düzene
ABD’nin itirazlarına rağmen Paris İklim Anlaşması’nın aynen uygulanmasına
Dünya Ticaret Örgütü’nün reforme edilmesine vurgu yapıldı…
*
Suriye ve Doğu Akdeniz bölgesinin jeopolitiği birlikte anıldığı şu sırada Erdoğan’da G20Zirvesi’nde binbir yoldan ABD Başkanı Trump ile görüşmeyi başardı.
Erdoğan Suriye’deki askeri varlığını;
Suudi Arabistan ve BAE gibi Sünni Arap bloğu ile yakınlaşmak:
İŞİD ve İran milisleri ve güçlerine karşı terörle mücadele etmek :
Fransa ve İngiltere ile birlikte Kuzey Suriye’ye oluşturulan koridorda hidrokarbon kaynaklarını uluslararası firmaları üzerinden Suriye’de merkez hükümete bağlı Kürt tabanı üzerinden uluslararası hukuk garantisinde bir şirketler devleti oluşturmak:
Suriye’nin yeniden inşasından pay almak çabasını sürdürmek:
İsrail hava kuvvetlerini engelleyen Rus füzelerine karşı savunmacı bir duruş sergilemek:
Gerektiğinde Suriye ile ilgili kararlarda Rusya’nın önderliğini reddetmek
Doğu Akdeniz hidrokarbonları bölgesine nezaret görevinde olmak nedenleriyle tutan Başkan Trump’tan;
*
Türkiye’nin Mümbiç’i terörden temizlemesi icazetini istedi ve Halbank konusunda Türkiye lehine bir karar ile Fethullah Gülen’in Türkiye’ye verilmesini talep etti.
Başkan Trump bu konularda Erdoğan’a asla meşruiyet tanımayan havasındaydı ve sadece bir kez daha dinledi.
Çünkü Erdoğan görüşmeden sonra “Ümidimi kaybetmek istemiyorum” dedi…
Uçan Sarayı’na bindi ve Paraguay’a uçtu sonra ver elini Venezuella!…
3.12.2018
https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/12/02/buenos-aires-g20-zirvesi-ve-r-t-e-ahmet-kilicaslan-aytar/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder