Prof. Dr. ATA
ATUN
İstanbul’da
yapımı süren 3’cü havaalanının gerekli olup olmadığı konusundaki doğru
bilgilere, Avrupa’nın nabzını tutarak ve havaalanının yapılışına yaklaşımını
doğru değerlendirerek ulaşmak gerekiyor. Türkiye’de ise bazı kişiler, gerçekçi
bir analiz ve araştırma yaptıktan sonra tarafsız bir değerlendirme yapmak
yerine, bir takım yüzeysel gerekçelerle olumlu veya da olumsuz fikirler
üretmekte, veya da politik düşüncelerle her yapılanı, iyi de olsa, kötü de olsa
eleştirerek, bunu siyasi bir kazanıma dönüştürmeğe çabalamakta.
“Çocuktan al
haberi” atasözünün bir farklı versiyonu olan “kendin hakkındaki bilgiyi
rakibinden al” sözüne uygun olarak İstanbul’un 3’cü havaalanı ile ilgili
yorumları ve değerlendirmeleri de Avrupa basınından almak gerekiyor.
Bir dönemin
“transit ve uçak aktarma merkezi olan Atina havaalanı” uzun yıllar önce bu
önemini kaybetmiş durumda. Avrupa-Afrika-Orta Doğu-Asya-Rusya-Çin uçuşlarında
aktarma ve transit merkezi olan Atina Havaalanı, zaman içinde teknolojiyi
yakalayamadığı, yenilenmediği, büyütülmediği ve çağdaşlaştırılamadığı için bu
altın fırsatı kaybetti. Elbette bu kayıpta ünlü Yunanlı armatörlerden Olimpik
Havayollarının kurucusu Aristotelis Onasis ve Stavros Niarchos'un vakitsiz vefatları da etkili oldu.
O dönemde
Avrupa’nın ortalarında yer alan Frankfurt havaalanı ile yakın komşusu Amsterdam
havaalanları öne çıkmaya başladı ve Frankfurt havaalanı zaman içinde Avrupa’nın
transit merkezi haline geldi. Fransa’nın başkenti Paris’teki Charles De Gaulle
Havaalanı ise bu yarışta çok gerilerde kaldı. İngiltere’nin başkenti
Londra’daki Heathrow havaalanı ise daha çok Ortak Refah ülkelerine ve Amerika
uçuşlarında öne çıkabildi. Frankfurt havaalanı hepsini sildi süpürdü Atina
çöküşe geçince.
Alman basınını
okuyunca, İstanbul’da yapımı süren 3’cü havaalanının ne denli önemli bir
yatırım olduğu, kalplerine düşen korkudan ve öngörülerinden anlaşılıyor.
İstanbul 3’cü havaalanını “Dünya hava trafiğinin kalbi olacak” diye tanımlıyor
Alman basını. Avrupa’dan Asya, Çin, Uzak Doğu ve
Afrika’ya yapılacak uçuşlarda İstanbul’un mükemmel bir konumda olduğu, söz
konusu yolcular için ideal bir durak ve aktarma merkezi görevini yapacağını
dile getiriyor Alman medyasının önemli yazar ve
editörleri. Hamburg, Köln ve Stuttgart’tan Asya, Çin, Uzak Doğu ve Afrika
yönünde uçacak yolcuların İstanbul’da aktarma yapmalarının kendilerine zaman
kazandıracağı ve daha ucuza mal olacağı görüşü ve iddiasındalar. Gerçekten
ilginç bulgulara değinmişler bu yazarlar. Hamburg’da oturan bir kişinin,
Hamburg-Frankfurt-Dubai uçuşunun Hamburg-İstanbul-Dubai uçuşundan daha uzun
zaman alacağını ve daha pahalıya mal olacağını öne sürüyorlar.
İstanbul’daki
3’cü havaalanının birinci
aşaması bittiği vakit bile yılda 90 milyon yolcuya hizmet vereceğini, Frankfurt
havaalanının kapasitesini yüzde 32 aşacağını ve Londra’daki Heathrow
havaalanını da gerilerde bırakarak Avrupa’nın en büyük havaalanı olacağı
görüşündeler. İstanbul’daki 3’cü havaalanı bittiği vakit de, yolcu
kapasitesinin yılda 200 milyonu geçeceği nedeni ile Frankfurt havaalanı dahil
Avrupa’nın önde gelen bir çok havaalanının önemini kaybedeceğini ve İstanbul
3’cü havaalanının merkez olacağını öngörmekteler.
Önümüzdeki
birkaç yıl içinde Ercan Havaalanı’na uygulanan ambargolar kalkmasa bile,
Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, İstanbul 3’cü havaalanı üzerinden dünyanın her
köşesine, Ercan havaalanı başlangıçlı ve İstanbul aktarmalı yolculuklar ile
Larnaka’dan yapılacak direkt seferlerden daha ucuza ve çok daha kısa bir sürede
uçabilecekler...
Prof. Dr. Ata
ATUN
KKTC III.
Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org - Facebook: AtaAtun1
***
***
KKTC-Türkiye
arasında yeni ticaret anlayışı
Prof. Dr. ATA
ATUN
Cuma günü, KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun ile T.C. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi arasında Ankara’da
yapılan “Gıda ürünleri ile endüstri ürünlerinin gözetime tabii tutulmadan,
gümrükten muaf tutularak ihracatına ilişkin anlaşma” ve söz konusu anlaşma
sonrası yapılan geleceğe yönelik mutabakatlar çok önemli.
Bakan Atun’un,
KKTC ve Türkiye arasında senelerdir yapılmakta olan ithalat ve ihracat
işlemlerinde yıllardır yaşanan sorunları tespit ederek, masaya koyması ve
mevcut sorunların çözümü ile geleceğe yönelik tedbirlerin alınması girişimine
belli ki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti her zamanki gibi olumlu, hatta çok olumlu
yaklaşmış.
Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekçi’nin bu toplantı sonrası yaptığı açıklamada “KKTC üzerindeki
haksız uygulamalar ortadan kalkana kadar ayrıcalıklar sunmaya devam
edeceklerini” söylemesi Türkiye’nin
KKTC’ye şimdi var olandan çok daha fazla önem verdiğinin ve olası bir çözüme
kadar da Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin tüm nimetlerinden faydalanmasını
öngörüyor. BM Güvenlik Konseyinin, insanlığın yüz karası 18 Kasım 1983 tarih ve
541 numaralı kararı sonrasında Kıbrıs Türk halkına uygulanan acımasız
ambargolar nedeni ile ellerinden alınan dört özgürlüğün ve kısıtlamaların
olumsuz etkilerini iyice azaltmaya yönelik tedbirlerin düşünüldüğü ve sıra ile
uygulamaya konduğu kesin.
Bu toplantıda
alınan kararlar gerçekten çok radikal. Bilmekte fayda var.
Dalgalanan döviz
kurları nedeni ile geçmişte, Türkiye’den yapılan ithal ürünlerde, faturalamanın
Dolar üzerinden yapılması nedeni ile yaşanan enflasyonist etkileri azaltmaya,
KKTC’nin ihracatını da arttırmaya yönelik alınan söz konusu karar, çok önemli
bir gelişme.
Türkiye ile KKTC
arasındaki ticarette, KKTC’de üretilen gıda ürünleri ile endüstri ürünlerinin
gözetime tabii olmadan, gümrükten muaf tutularak Türkiye’ye ihraç edilebilecek
olması, yerel sanayimizin gelişmesine ve büyümesine büyük bir destek olacak.
KKTC’de üretilen mallar, Türkiye’de yurt içinde üretilmiş gibi işlem göreceğinden
dolaşımı serbest olacak. Buna ilaveten ithalat ve ihracatta sadece Türk lirası
kullanılabileceği fikrinin ortaya atılması ve kısa bir zaman dilimi içinde de
gerçekleştirilecek olması büyük bir gelişme. Türkiye’den yapılacak ithalatta ve
Türkiye’ye yapılacak ihracatta, maliyetin küçük bir oran dahi olsa yükselmesine
neden olan bankalarda yapılan işlemlerin de gözle görülür bir şekilde azalacağı
kesin.
Bu uygulamanın
yürürlüğe girmesinden sonra KKTC’den Türkiye’ye yapılacak ihracatın 2018
yılının sonunda 100 milyon doların üzerine çıkarılması hedefi ise mevcut
ihracat miktarının önümüzdeki 13 ay içerisinde neredeyse 3 kat artacağını
öngörmekte. Ve bence en önemli uygulamalardan bir tanesi de, KKTC’de ticari
faaliyet gösteren kişi veya şirketlerin, Türkiye’den satın aldıkları ürünlere
yönelik KDV muafiyeti konusundaki problemlerinin çözülmesinin masada olması. Bu
uygulama, KKTC’de ellerinde acentelikler olmayan veya büyük boyutlarda ithalat
yapamayan ithalatçıların Türkiye piyasasından satın alarak KKTC’ye ithal
ettikleri ürünlerin perakende satış fiyatlarında asgari yüzde 15 düşüş
getirecek.
Tüm bu
gelişmeler aklıma, ABD, Kanada ve Meksika arasında imzalanan NAFTA’yı (North
America Free Trade Agreement) ve 2010 yılında çalışmaların başlatıldığı
Türkiye, Suriye ve Lübnan arasında, ürünlerin, sermayenin, kişi ve hizmetlerin
serbest dolaşımı ve tüm işlemlerde Türk Lirasının kullanılması anlaşmasını
getirdi. Uygulanabilseydi, bugün, Türkiye, Suriye ve Lübnan arasında Türk
Lirasının kullanıldığı ortak bir ekonomi olacaktı. Ki; böylesi bir uygulamanın
“Dolar” adına kötü bir örnek olacağı, dünya ticaretinde Dolar’ın tahtını
sallayacağı ve diğer komşu ülkelere de sıçrayabileceği korkusu nedeni ile 2011
yılının Mart ayında başlayan Suriye Baharı’nın kasten Dolarcılar tarafından
başlatıldığı iddiaları da sık sık dile getirilmekte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder