6 Kasım 2017 Pazartesi

"İSTANBUL’A 3’CÜ HAVALİMANI GEREKLİ MİYDİ?" Prof. Dr. ATA ATUN

İSTANBUL’A 3’CÜ HAVALİMANI GEREKLİ MİYDİ?
Prof. Dr. ATA ATUN
İstanbul’da yapımı süren 3’cü havaalanının gerekli olup olmadığı konusundaki doğru bilgilere, Avrupa’nın nabzını tutarak ve havaalanının yapılışına yaklaşımını doğru değerlendirerek ulaşmak gerekiyor. Türkiye’de ise bazı kişiler, gerçekçi bir analiz ve araştırma yaptıktan sonra tarafsız bir değerlendirme yapmak yerine, bir takım yüzeysel gerekçelerle olumlu veya da olumsuz fikirler üretmekte, veya da politik düşüncelerle her yapılanı, iyi de olsa, kötü de olsa eleştirerek, bunu siyasi bir kazanıma dönüştürmeğe çabalamakta.
“Çocuktan al haberi” atasözünün bir farklı versiyonu olan “kendin hakkındaki bilgiyi rakibinden al” sözüne uygun olarak İstanbul’un 3’cü havaalanı ile ilgili yorumları ve değerlendirmeleri de Avrupa basınından almak gerekiyor.
Bir dönemin “transit ve uçak aktarma merkezi olan Atina havaalanı” uzun yıllar önce bu önemini kaybetmiş durumda. Avrupa-Afrika-Orta Doğu-Asya-Rusya-Çin uçuşlarında aktarma ve transit merkezi olan Atina Havaalanı, zaman içinde teknolojiyi yakalayamadığı, yenilenmediği, büyütülmediği ve çağdaşlaştırılamadığı için bu altın fırsatı kaybetti. Elbette bu kayıpta ünlü Yunanlı armatörlerden Olimpik Havayollarının kurucusu Aristotelis Onasis ve Stavros Niarchos'un  vakitsiz vefatları da etkili oldu.
O dönemde Avrupa’nın ortalarında yer alan Frankfurt havaalanı ile yakın komşusu Amsterdam havaalanları öne çıkmaya başladı ve Frankfurt havaalanı zaman içinde Avrupa’nın transit merkezi haline geldi. Fransa’nın başkenti Paris’teki Charles De Gaulle Havaalanı ise bu yarışta çok gerilerde kaldı. İngiltere’nin başkenti Londra’daki Heathrow havaalanı ise daha çok Ortak Refah ülkelerine ve Amerika uçuşlarında öne çıkabildi. Frankfurt havaalanı hepsini sildi süpürdü Atina çöküşe geçince.
Alman basınını okuyunca, İstanbul’da yapımı süren 3’cü havaalanının ne denli önemli bir yatırım olduğu, kalplerine düşen korkudan ve öngörülerinden anlaşılıyor. İstanbul 3’cü havaalanını “Dünya hava trafiğinin kalbi olacak” diye tanımlıyor Alman basını. Avrupa’dan Asya, Çin, Uzak Doğu ve Afrika’ya yapılacak uçuşlarda İstanbul’un mükemmel bir konumda olduğu, söz konusu yolcular için ideal bir durak ve aktarma merkezi görevini yapacağını dile getiriyor Alman medyasının önemli yazar ve editörleri. Hamburg, Köln ve Stuttgart’tan Asya, Çin, Uzak Doğu ve Afrika yönünde uçacak yolcuların İstanbul’da aktarma yapmalarının kendilerine zaman kazandıracağı ve daha ucuza mal olacağı görüşü ve iddiasındalar. Gerçekten ilginç bulgulara değinmişler bu yazarlar. Hamburg’da oturan bir kişinin, Hamburg-Frankfurt-Dubai uçuşunun Hamburg-İstanbul-Dubai uçuşundan daha uzun zaman alacağını ve daha pahalıya mal olacağını öne sürüyorlar.
İstanbul’daki 3’cü havaalanının birinci aşaması bittiği vakit bile yılda 90 milyon yolcuya hizmet vereceğini, Frankfurt havaalanının kapasitesini yüzde 32 aşacağını ve Londra’daki Heathrow havaalanını da gerilerde bırakarak Avrupa’nın en büyük havaalanı olacağı görüşündeler. İstanbul’daki 3’cü havaalanı bittiği vakit de, yolcu kapasitesinin yılda 200 milyonu geçeceği nedeni ile Frankfurt havaalanı dahil Avrupa’nın önde gelen bir çok havaalanının önemini kaybedeceğini ve İstanbul 3’cü havaalanının merkez olacağını öngörmekteler.         
Önümüzdeki birkaç yıl içinde Ercan Havaalanı’na uygulanan ambargolar kalkmasa bile, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, İstanbul 3’cü havaalanı üzerinden dünyanın her köşesine, Ercan havaalanı başlangıçlı ve İstanbul aktarmalı yolculuklar ile Larnaka’dan yapılacak direkt seferlerden daha ucuza ve çok daha kısa bir sürede uçabilecekler...
Prof. Dr. Ata ATUN
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org  - Facebook: AtaAtun1 
***
KKTC-Türkiye arasında yeni ticaret anlayışı
Prof. Dr. ATA ATUN
Cuma günü, KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun ile T.C. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi arasında Ankara’da yapılan “Gıda ürünleri ile endüstri ürünlerinin gözetime tabii tutulmadan, gümrükten muaf tutularak ihracatına ilişkin anlaşma” ve söz konusu anlaşma sonrası yapılan geleceğe yönelik mutabakatlar çok önemli.

Bakan Atun’un, KKTC ve Türkiye arasında senelerdir yapılmakta olan ithalat ve ihracat işlemlerinde yıllardır yaşanan sorunları tespit ederek, masaya koyması ve mevcut sorunların çözümü ile geleceğe yönelik tedbirlerin alınması girişimine belli ki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti her zamanki gibi olumlu, hatta çok olumlu yaklaşmış.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin bu toplantı sonrası yaptığı açıklamada “KKTC üzerindeki haksız uygulamalar ortadan kalkana kadar ayrıcalıklar sunmaya devam edeceklerini”  söylemesi Türkiye’nin KKTC’ye şimdi var olandan çok daha fazla önem verdiğinin ve olası bir çözüme kadar da Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin tüm nimetlerinden faydalanmasını öngörüyor. BM Güvenlik Konseyinin, insanlığın yüz karası 18 Kasım 1983 tarih ve 541 numaralı kararı sonrasında Kıbrıs Türk halkına uygulanan acımasız ambargolar nedeni ile ellerinden alınan dört özgürlüğün ve kısıtlamaların olumsuz etkilerini iyice azaltmaya yönelik tedbirlerin düşünüldüğü ve sıra ile uygulamaya konduğu kesin.

Bu toplantıda alınan kararlar gerçekten çok radikal. Bilmekte fayda var.
Dalgalanan döviz kurları nedeni ile geçmişte, Türkiye’den yapılan ithal ürünlerde, faturalamanın Dolar üzerinden yapılması nedeni ile yaşanan enflasyonist etkileri azaltmaya, KKTC’nin ihracatını da arttırmaya yönelik alınan söz konusu karar, çok önemli bir gelişme.

Türkiye ile KKTC arasındaki ticarette, KKTC’de üretilen gıda ürünleri ile endüstri ürünlerinin gözetime tabii olmadan, gümrükten muaf tutularak Türkiye’ye ihraç edilebilecek olması, yerel sanayimizin gelişmesine ve büyümesine büyük bir destek olacak. KKTC’de üretilen mallar, Türkiye’de yurt içinde üretilmiş gibi işlem göreceğinden dolaşımı serbest olacak. Buna ilaveten ithalat ve ihracatta sadece Türk lirası kullanılabileceği fikrinin ortaya atılması ve kısa bir zaman dilimi içinde de gerçekleştirilecek olması büyük bir gelişme. Türkiye’den yapılacak ithalatta ve Türkiye’ye yapılacak ihracatta, maliyetin küçük bir oran dahi olsa yükselmesine neden olan bankalarda yapılan işlemlerin de gözle görülür bir şekilde azalacağı kesin.

Bu uygulamanın yürürlüğe girmesinden sonra KKTC’den Türkiye’ye yapılacak ihracatın 2018 yılının sonunda 100 milyon doların üzerine çıkarılması hedefi ise mevcut ihracat miktarının önümüzdeki 13 ay içerisinde neredeyse 3 kat artacağını öngörmekte. Ve bence en önemli uygulamalardan bir tanesi de, KKTC’de ticari faaliyet gösteren kişi veya şirketlerin, Türkiye’den satın aldıkları ürünlere yönelik KDV muafiyeti konusundaki problemlerinin çözülmesinin masada olması. Bu uygulama, KKTC’de ellerinde acentelikler olmayan veya büyük boyutlarda ithalat yapamayan ithalatçıların Türkiye piyasasından satın alarak KKTC’ye ithal ettikleri ürünlerin perakende satış fiyatlarında asgari yüzde 15 düşüş getirecek.

Tüm bu gelişmeler aklıma, ABD, Kanada ve Meksika arasında imzalanan NAFTA’yı (North America Free Trade Agreement) ve 2010 yılında çalışmaların başlatıldığı Türkiye, Suriye ve Lübnan arasında, ürünlerin, sermayenin, kişi ve hizmetlerin serbest dolaşımı ve tüm işlemlerde Türk Lirasının kullanılması anlaşmasını getirdi. Uygulanabilseydi, bugün, Türkiye, Suriye ve Lübnan arasında Türk Lirasının kullanıldığı ortak bir ekonomi olacaktı. Ki; böylesi bir uygulamanın “Dolar” adına kötü bir örnek olacağı, dünya ticaretinde Dolar’ın tahtını sallayacağı ve diğer komşu ülkelere de sıçrayabileceği korkusu nedeni ile 2011 yılının Mart ayında başlayan Suriye Baharı’nın kasten Dolarcılar tarafından başlatıldığı iddiaları da sık sık dile getirilmekte...
Türkiye’den TL ile ithalat ve ihracat, bence günümüzün en önemli gelişmelerinden ve kazanımlarından bir tanesi.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder