KÜRT MESELESİ Mİ, ŞARK
MESELESİ Mİ?...
REF & KAYNAK:
İDEALİM FORUM
ANADOLU'da
ROMA-BİZANS döneminde bir "kürt sorunu" olmamıştır.
SELÇUKLULAR zamanında pek çok TÜRKMEN isyanı olmasına rağmen bir "kürt
sorunu" yoktur! OSMANLILAR döneminde de Kürtler'den kaynaklanan bir
"kürt sorunu" olmamıştır!.. Ta Tanzimat'a kadar!..
Tanzimat'la birlikte OSMANLI topraklarında yaşayan herkes eşit sayılıp, o
tarihe kadar askere alınmayan Kürtler askere çağrılınca, isyanlar başlamıştır.
O dönemde TÜRKİYE'de uzman olarak görev yapan Mareşal Moltke,
"Mektuplar"ında bu hususu çok açık bir şekilde belirtir.
Kürt meselesi 19. asrın ortalarından itibaren DOĞU ve GÜNEY ANADOLU, ARABİSTAN
üzerinde gözü olan milletlerin ortaya bir ŞARK MESELESİ atmasıyla
yoğunlaşmıştır.
ŞARK MESELESİ, Avrupalı ülkelerin ve Rusya'nın gittikçe zayıflamakta olan
OSMANLI DEVLETİ'ni yıkmak ve mirasını paylaşma sorunudur. Bu amaçla Sırp,
Yunan, Arap, Ermeni ve Kürt milliyetçiliği, bölücülüğü kışkırtılmış, neticede
pek çok TÜRK nüfusla birlikte Balkanlar, Kafkaslar, Arabistan ve Afrika'da
geniş TÜRK toprakları elden çıkmıştır... Şimdi de sadece TÜRKİYE'yi değil; eski
OSMANLI toprakları ile, İRAN ve PAKİSTAN gibi müslüman ülkeleri de mezhep ve
etnik köken bahanesiyle bölüp parçalamak istiyorlar!
Bu tarz bir milliyetçilik güden İngiliz, Fransız Alman, Rus, hatta
Amerikalı bilim adamlarının(!), kendi idareleri altında sömürge hayatı yaşıyan
TÜRKLER, Afrikalılar, Hintliler, Çinliler, Kızılderililer üzerinde neden benzer
çalışmalar yapmadıkları anlaşılır gibi değildir.
Kürtler ve Kürt meselesi üzerine olan tezlerin kökeni, 1850-1920'ler arasında
oluşan Alman, İngiliz, Fransız ve Rus ekolüne dayanmaktadır. Bunların da amacı
belli idi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması!...
Batı'nın da beslediği Minorsky, Marr ve Nikitine adlı üçlü, bu teorileri
geliştiren ekiptir.
1960'lardan sonra Kürt ve Ermeni literatüründe izlenen yeniden doğuş hareketinde
görev alan araştırmacılar, bu ekolün yapıtlarını kaynak olarak almaktadır... En
önemlisi Besile Nikitine'nin "Les Kurdes Etude Sociologue et
Historique" adlı eseridir.
Nikitine kitabının dokümantasyonunu 1915-1918 yılları arasında Urmiyah'da
Çarlık Rusyası'nın konsolosu olarak bulunduğu sürede yapmıştır... Eseri 1956'da
yayınlanmıştır. 1973'de Associaton Kurdistan tarafından 2. baskısı yapılmıştır.
Bunların eserlerinde pek çok tutarsız iddia vardır.
Tarihi açıdan bakınca, Herodot'a göre, M.Ö. 5. asırda Ahemenit
İmparatorluğu'nun 13. eyaleti PATTUKUİ adını taşır.... Bu kelime bugünkü BOHTAN
ifadesini hatırlatabilir... Bu eyaletin doğusunda KARDUKOY bulunmaktaydı.
Paktukui Dicle'nin sol kıyısında idi.
Ksenophon "Onbinlerin Ricatı" adlı askerî raporunda M.Ö.400
tarihinde PAKTUKUİ geçidinde baskına uğradıklarını, MED ve Persler'den oluşan
askerlerin kendilerini gerilemeye zorladığını yazar.
Ayrıca KARDULAR'ın Kral Artaxerces'in hakimiyetini kabul etmedikleri gibi,
diğer derebeylerin buyruğuna da girmediklerini belirtir....
Bu yöreye Yunan yazarları "Gordiyen", Amariler "Bel-Kardu"
derlerdi... Ayırımcılar bu KARDULAR'ı Kürtler'in atası sayarken, Lehman Haupt
onları Gürcülerin atası kabul eder.
İsim benzerliği her zaman bağlantı kurmak için yeterli olmaz... Mesela Fransız
kelimesi Frank adını taşıyan Germen asıllı kavimden gelmiştir. Halbuki
Fransızlar dil itibarile Latin grubuna bağlıdırlar... Çünkü Fransa'nın kuzeyi
Franklar ve Rumlar, Ermeniler, Yahudiler'in bulunduğu levantenlerden oluşurken;
Güney halkı Jül Sezar'ın Latin kökenli lejyonlarından gelir.
Öne sürülen bir diğer bir tez ise bu KARDU halkının Medler'den geldiğidir...
Bunun için Revanduz civarında Şanedar mağarasında Paleoletik çağdan kalma bir
insan iskeleti bulunduğu ve tipinin "Aryen" olduğu iddia edilir...
Akad Kralı Naram-Sin, Paris Louvres Müzesi'ndeki zafer abidesinde LULULAR'ın
kralı Satunu'yi nasıl yendiğini anlatır...
Zagros dağlarının ilk sakini bu LULULAR (veya LULLUBİLER) ile, Diyala Irmağı
civarında oturan GUTİLER'in Kürtlerin atası olduğu öne sürülür.
M.Ö.17. asırda KASSİTLER önce emekçi olarak, sonra toplu halde savaşmadan
LURİSTAN denilen bölgeye yerleşmişlerdi. Babil'de 600 yıl hüküm sürdüler... Atı
bölgeye onlar getirdiler... KASSİTLER de Kürtler'in ataları sayılmaktadır.
Çünkü KASSİTLER, MED asıllı idiler. Kürt bölücüler de MEDLER'e sahip çıkarlar.
Ermeni araştırıcı Arşak Sarfasyan, "MED diye bir toplumun yaşamadığını, Bu
adın Herodot Tarihi'nin yanlış yorumlanmasından ortaya çıktığını, Ermenilerin
Kürtler'in atası olduğunu, ve her ikisinin de Hint-Avrupaî kökenli
olduğunu" öne sürmüştür....
Aslında Ermeniler ile Kürt ayırımcılar aynı bölgede aynı toprakları talep
ederler!.. 1915 yılındaki tehcir sırasında Ermeni konvoylarına saldıranlar da
Kürt çeteleri idi... Sarfasyan, bu toprakları elde edinceye kadar Kürtler'i
kendi safına çekmeyi amaçlamıştır.
Dil açısından da Batılı kürdologlara göre Kürtler Pers asıllı bir toplumdur...
Minorsky de böyle söyler. Ârî ırktandırlar. M.Ö. 3. asırda Urmiyah
dolaylarından Bohtan çevresine göç etmişlerdir.
Halbuki Louvres Müzesinde bulunan kabartmalarda İran krallarının ve tanrıların
etrafında TURANÎ tipli bu askerlere rastlanmaktadır. Bunlar çekik gözlü,
elmacık kemikleri çıkık, iradeli bakışlı kişilerdir.
Zaten Minorsky, bu iddiası ile M.Ö. 3. asırdan evvelki devlet ve milletleri
kürt ilan etmekten vazgeçmiş olur.
Marr'a göre ise Kürtler, Ermeniler ve Gürcüler ASYATİK ve YAFETİK'tirler, yani
TURANÎ'dirler. Biz de bu inançtayız. Bunlar bulundukları yöreye özgü otoktan
kavimlerdir.
Bazıları da Kürtler'in kökünü Kırtoylar'da (Cirtien) arar. Bunlar Azerbeycan'da
yaşıyan göçebelerdi. İlk defa Polybe (M.Ö.200) onlardan "MED ordusunda
karışıklık çıkaran askerler" diye söz etmiştir. Selekos Kralı 3. Antiochus
Kirtoylar'ı yenmiş, egemenliği altına almıştır. Sonra Ermeni kralı Dikran (M.Ö.
89-36) bunlardan 35.000 kişiyi esir etmiş, inşaat işlerinde çalıştırmıştır.
Minorsky ve Marr, MED toplumunun Kürt tarihinde önemli yeri olduğunu
belirtirler. Bunlara göre Kırmanç kelimesinin Med-Matai-Mada-Manniensler ile
ilgisi vardır. "Manda" veya "Umman Manda", Med ordusundaki
paralı askerlere verilen ad idi. Asurlular da SÜMERLER ve İSKİTLER'e bu adı
verirlerdi.
O takdirde Kırmançlar SÜMER ve İSKİTLER'e bağlanmış olur ki, bu da onları TÜRK
yapar.
Herodot, Strabon ve Ptoleme, "Mantien, Martien veya Margien" diye bir
toplumdan bahsederler... Strabon'a göre onbinler Bohtan'ı geçtikten sonra
Persler ve Mandlar'dan oluşan birliklerin hücumuna uğramışlardır... Mandlar
Kirtoyların komşusu idi.
Buna dayanarak Minorsky, "Kürtler'in Mardoi ve Kirtoyi adındaki iki soydan
geldiği"ni savunur... Ona göre bunlar batıya göç ederken aralarına yabancı
unsurlar da karışmıştır.
Aries-Kappers 1931'de "Kürtler'in ayrı bir ırk oluşturduğunu, fakat
yöredeki diğer toplumlarla (Semit, Asyanik ve TÜRKMENLER'le) karışmış
olduğu"nu öne sürmüştür!..
1897'de TÜRKİYE'de Kürtler'i incelemiş olan Chantre ise,
"Kuzey Kürdü uzun boylu zayıftır, burnu ince, hafif kemerlidir. Ağzı
küçük, yüzü oval ve uzundur. Erkeklerin uzun bıyıkları olup sakalsızdırlar.
Bakışları sert ve kararlıdır. Bir çoğu sarışın ve mavi gözlüdür. Beyaz
tenlidir. Bu tipte bir Kürt çocuğu bir İngiliz'den farksızdır. Doğuda ise çehre
geniş yayvan, vücut daha dolgundur," der.
l912'de İngiliz ordusunda binbaşı olan Saona, "Belirli bir Kürt tipi
olmadığını, dağlı, ovalı, göçer, yerleşik olmalarına göre Kürt tiplerinin
değişik olduğu"nu söyler.
1952'de antropolojik incelemeler yapan Henry Field'e göre "Kürt adı ile
tanımlanan kişi orta boylu (1.68m), uzun gövdeli, kısa bacaklı, geniş alınlı,
brekisefaldir."
İncelenen tiplerden dörtte biri Oriprozop, diğerleri eşit miktarda Mezoprozop
ve Leptoprozoptur. Burun kemerlidir. Araplar'a oranla Kürt daha kıllı, saçları
hafif kıvırcık, gözleri kahverengi ve siyahtır... TÜRKİYE kürtlerinden sarı
saçlı ve mavi gözlülere rastlanır. Cildi Arab'ınkinden daha açıktır...
Hemen hatırlatalım ki, bütün bu araştırma, incelemeler ŞARK MESELESİ
muvacehesinde, ve "Kürtler'i nasıl ayrı gösterir de TÜRKİYE'yi
böleriz?" zihniyetiyle yürütülmüştür. Ancak görüldüğü gibi bu tiplemeler
pek çok TÜRKMEN aşiretinde görülen özelliklerdir, ve Kürtler'i TÜRKLER'den
ayırmaktan ziyade, yakınlaştırır.
M.S.387 tarihinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Persler ve Bizanslılar arasında
paylaşılıp sınır tesbiti yapılmıştır. Bizans sınırı Erzurum ve Muş'a kadar dayanıyordu.
591'de Bizans ile Persler arasında yeniden bir sınır ayarlaması yapılmış ve
hudut Tiflis ve Dara arasında bir Duin-Muki-Urmiya-Mokh'a kadar ilerlemiştir.
Pers İmparatorluğu yıkıldığında Bizanslılar 687'de Hazar Denizi'ne dahi
ulaşmışlardı.
Öte yandan İmparator Constantin Parphyrogenete PEÇENEK akınlarının kendisinin
tahta çıkmasından 50 yıl önce başladığı yazar. Bu 9. asrın sonu demektir...
Peçenekler Oğuz boyundandır. Bizanslılar onlara PATZİNAKİTAY derler.
10. asırda da SELÇUKLU OĞUZLAR'ının akını başlar. Zaman zaman TÜRK boyları
kendi aralarında da savaşırlar. Bizanslılar HAZAR, PEÇENEK, KUMAN ve UZ
TÜRKLER'ini doğu ve batı sınırlarına yerleştirerek düşmanlarına karşı
kullanmışlardır. (M. Aktok Kaşgarlı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığına
Giriş, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1984)
İşte bugünkü Kürtler, o tarihlerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya yerleştirilen
UZ, KUMAN ve PEÇENEK TÜRKLERİ'nin bölge halkıyla karışmasından oluşmuştur...
Bölge halkları ise başlıca Ermeniler, Araplar ve Persler'dir.
İşte bu yüzden ortaya Ermeni Kürdü, Arap Kürdü, Fars Kürdü ve TÜRKMEN Kürdü
gibi farklılıklar çıkmıştır. Apo (Artin Agopyan) ve meşhur kaçakçı Behçet
Cantürk Ermeni asıllı Kürtler'e örnek olduğu gibi, İbrahim Tatlıses te
"Ben Arap asıllı Kürd'üm" diyerek bu gerçeğe işaret etmiştir. Mesut
Barzani ailesi de Yahudi Kürdü'dür. KUMAN ile KURMANÇ benzerliği dikkat
çekicidir. KURMANÇLAR, TÜRKMEN asıllı Kürtler'dir. Yani bir özgün bir Kürt
milleti yoktur. Özgün bir Kürt dili, özgün bir Kürt tipi yoktur. Öte yandan
dünyanın hiç bir yerinde, tarihin hiç bir döneminde "Kürtçe" bir
abideye, bir dikilitaşa rastlanmamıştır. Yani bir Kürt medeniyeti de yoktur!
Bölge tamamen TÜRK YURDU, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün deyimiyle TÜRKELİ'dir!.
Peki, o zaman bazı haritalarda ve eski tarihlerde geçen ERMENİSTAN ne oluyor?..
Ermeniler de Yafetik bir halktır. Aslında TÜRKLER ile akrabadır. Ancak bizim
İslâm'ı kabul etmemizden çok önce Hıristiyan olmuşlardır. Yine de Selçuklu ve
Osmanlı döneminde 1000 yıl bizimle kardeşçe yaşamışlardır. Ne var ki,
Kürtler'in şimdi kapıldıkları emperyalist Batı rüzgârlarına onlar 1880'lerde
kapılmış ve TÜRK ve müslüman düşmanı kesilmişlerdir.
Ermeniler'in
geniş bir araziye yayılmasının sebebi de şudur:
İmparator
Maurice "Ermeniler Doğu yörelerinde bırakılırsa, bizim için rahat
yoktur," diyerek Ermeni derebeylerini aileleri ile birlikte batıya
nakleder!..
Ermeniler'e bir
kaç kere yer değiştirten Bizanslılar bu davranışları ile Anadolu'nnun çeşitli
yerlerine "Ermenistan" denmesine yol açmışlardır.
Buna göre:
l. Ermenistan :
Sivas, Malatya, Kayseri
2. Ermenistan :
Kayseri, Sivas, Erzincan
3. Ermenistan :
Malatya, Muş, Van
4. Ermenistan :
Mukri bölgesi
Ancak bu
yörelerden hiç biri Ermenilerin yurdu değildir.
Aslında Doğu
Anadolu'daki bölgenin kadim adı Armenistan DAĞLIK BÖLGE anlamına gelir. Ermeni
adı o bölgede oturanlara sonradan verilmiştir. Ermeniler kendilerine Haçik der.
Görüldüğü gibi
bu listeye dayanan Ermeni fanatikler ile Kürt ayırımcılar, aynı bölgelerin
kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar.
Son zamanlarda
ortaya atılan bir iddia ise, Kürtler ile Ermenilerin aynı yörede yaşıyan, aynı
ırktan gelen Hint-Avrupai toplumlar olduğudur.
Kürtler ile
Ermeniler’in aynı ırktan geldiğini kabul edebiliriz. Ancak o zaman her ikisi de
ARYAN (HİNT-AVRUPAİ) değil; YAFETİK (TURANÎ) gruba ait Kafkasyalı bir topluluk
olur... Yani TÜRKLER ile akrabadır. Bunu Levon Dabağyan adlı bir Ermeni
vatandaşımız T.B.M.M. komisyonunda dile getirmiş, "Biz TÜRK asıllıyız,"
demiştir. (Mayıs 2005)
Ermeniler
Hıristiyanlığı 302 tarihinde kabul etmişlerdir. Konuştukları dil Hint-Avrupa
özellikler göstermez... Özellikle Batı Ermenice denilen ağzı TÜRKÇE kelimelerle
dolu olup, soyadları TÜRKÇE kökler taşır. Papazyan, Pastırmacıyan gibilerinin
yanısıra, Dökmeciyan adında bir Ermeni ABD'de eyalet valisi dahi olmuştur.
Sadece Batılı
tarihçiler değil, dil uzmanları da politikayı bilime âlet etmekten kaçınmazlar.
Dillerin kökeni tablolarında Ermenice Hint-Avrupai grubun ayrı ve önemli bir
dalı olarak yer alır.
Baskça'nın da
dahil edildiği bir "Kafkas Dil Grubu" oluşturulur. Böylece hem Kafkas
dillerinin, hem de Baskça'nın URAL-ALTAY TÜRKÇE dil grubuyla bağlantısı
kesilmek istenir... Bununla ilgili şemaları ilerde vereceğiz.
M.S. 640
tarihini taşıyan bir haritada bölgede ne Kürt, ne de Ermenilerin adı geçer.
Persler ve Bizanslılar vardır. Bizans; HAZAR, HARZEM TÜRKLERİ ve diğer TÜRK
imparatorlukları ile çevrilidir... Haritayı ilerde vereceğiz.
Nemeth "Bu
dönemde Anadolu'ya yerleşen ilk TÜRKLER'in SELÇUKLULAR olmadığını, Abbasi
halifeleri döneminde bölgeye pek çok TÜRK'ün yerleştirildiğini" söyler.
(M.A Kaşgarlı, aynı eser sf. 21)
Batı literatürü,
990 tarihinde Güney Anadolu'da kurulan Mervani Beyliği'ni, Kürt devleti olarak
gösterir... Ancak 1903'de British Museum'da bulunup yayınlanan İbn-al Azrak al
Fariki'nin Mayarfariki kenti üzerine yazdığı metin, bu beyliğin İslam
halifesine bağlı diğer beyliklerden farklı olmadığını gösterir.
Ayrıca beyliği
kuran Abu Ali bin Mercan bin DUSTAK'ın adı uzerinde durmak gerekir... ORTAASYA
TÜRKLERİ'nde hâlâ Dustak-Durak-Tutak gibi isimler hâlâ yaşamaktadır. Doğu
Anadolu'da bir TUTAK köyü vardır.
Nikitine bunu
farketmiş olacak ki, eserinin 182. sayfasında "Mervan Beyliği'nde Kürt
niteliği aramak beyhudedir," der!..
SELÇUKLULAR'ın
Kürt beyliklerini ortadan kaldırdıkları iddiası, tamamen asılsızdır!.. Daha
önce de belirttiğimiz gibi o dönemde bölgede bir Kürt beyliği olmadığı gibi,
çok önceden gelip yerleşmiş olan UZ ve PEÇENEK TÜRKLERİ vardı. Son tesbitlere
göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kürtleri, Araplar'ın TÜRKÇE kelime ile
"Kürdistan", yani "karlı dağlar bölgesi" dedikleri,
İran-Irak arasındaki dağlık yöreden Selçuklu Sultanı Alparslan'ın peşine
takılarak Anadolu'ya giren aşiretlerdir. Bunların da tümünü "kürt"
saymak yanlış olur. Anti-TÜRK Rus yazar Nikitine dahi "savaşçı Kürt
beylerinin Arap uygarlığında yerlerinin büyük olduğu"nu öne sürmesine
rağmen, "Halk tabakası Kürt değil TÜRK'tür. Çünkü Kürtler'e en yakın etnik
toplum TÜRKLER'di," der!.. (sf.163)
Marr ise "Kürtler
ile TÜRKLER çok karışmışlardır," demekten kendini alamaz...
1987 yılında
yayınlanmış olan Etnoloji ve Sosyolojik Etütler dergisinde "Karadeniz
Etrafında 50 Yıllık Etnik Gelişim" başlıklı makaleyi yazan Dr. Alexandre
Basmakof, "antropolojik bakımdan Kürtler'in TÜRKLER'den fark
edilemedikleri"ni yazar!..
Basmakof
"Ermeniler'de de YAFETİK (TURANÎ) özelliklerin Aryan niteliklerden çok
daha fazla olduğunu, Yezidiler'in de Kürtçe konuşmakla beraber yöre halkından
(TÜRKLER'den) ayrı bir dünyanın insanları olmadığı"nı belirtir!..
Robert Olson,
"Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Sait İsyanı" (Öz-Ge
Yayınları, 1992) adlı kitabında 1. Dünya Savaşı dönemine ait bazı rakamlar
verir. Ermeni piskoposluğu kayıtlarında altı "kürt" ilinde
Erzurum'da
75.000,
Van'da
72.000,
Bitlis'te
77.000,
Elazığ'da
95.000,
Sivas'ta
50.000,
Toplam 464.000
kişi
ile bölge nüfusunun %16.3'ünü "kürtler"in oluşturduğunu,
buna karşılık nüfusun %25.4'ünü TÜRKLER'in,
%38.9'unu Ermeniler'in teşkil ettiğini,
söyler. Ayrıca
140.000
Kızılbaş,
77.000 Zaza
ve
37.000 Yezidi
olduğunu,
bunların hesaba dahil edilmediğini belirtir. Kızılbaşlar'la Zazalar'ı Kürtler'e
dahil ederek 666.000 TÜRK'e karşı 681.000 Kürd'e ulaşır.
Ne var ki, Kızılbaş, yani Aleviler'in çoğu Kürt değil, TÜRK'tür. Ayrıca Zazalar
bölgeye Celaleddin Harzemşah ile birlikte gelmiş Horasanlı GUR TÜRKLERİ'dir!.
Bunu söylemez!..
Yine de, Ermeniler'i çok (ama çoğunluk değil!.. sadece %39) göstermesine
rağmen, TÜRK ve Kürtler'in aynı sayılarda olduğunu belirtmiş olur!..
David Mc Dowall, "A Modern History of The Kurds" adlı kitabında
Kürtler'i ayrı bir kavim göstermeye çalışırken gerçeği de fazla gizleyemez.
"Kürdistan" tâbirinin ilk defa 12. asırda Selçuklular tarafından
"coğrafî" bir ifade olarak kullanıldığını belirtir. (sf. 6) Biz de
buna katılıyoruz. Kürdistan, tıpkı DAĞISTAN (dağlık bölge) gibi, kalın kar
tabakaları ile kaplı bölge anlamına gelen bir ifadedir.
Aynı yazar, bu bölgede yaşayan Arap ve TÜRKMEN aşiretlerinin zamanla kültür
açısından "kürt"leştiğinde şüphe yoktur, der. (sf. 9) "Kürt ve
TÜRKMEN aşiretleri bir arada yaşadılar ve aynı konfederasyonlar (beylikler)
içinde kaynaştılar," diye ekler. Ve "Kürdistan bölgesine göçen Arap
kabilesi Ravadî, 200 yıl sonra Arap kökeni bilinmesine rağmen Kürt
addedildi," der. Bu kabileden olan Selâhaddin Eyyubî'nin neden
"Kürt" diye yutturulmak istendiğini açıklarken, bu muhterem zatın
TÜRK isimli kardeşlerini, akrabalarını açıklamaz!.
Yazar sf. 25'de Yavuz Sultan Selim dönemini anlatırken, "Turkomans
including qizilbash tribes" diyerek kızılbaş-alevi aşiretlerin TÜRKMEN
olduğunu belirtir. Böylece yukarıda Olson'un Kürt nüfusa Kızılbaşlar'ı
eklemesinin yanlışlığını ortaya koyar.
Velhasıl, binlerce yıllık TÜRK YURDU olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu,
Musul-kerkük, Halep, Urumiye, Azerbeycan, İran Azerbeycanı bölgelerini
TÜRKLER'den koparıp kukla Ermeni ve Kürt devletleri kurmak için olmadık işler
yapılmıştır. Arkeoloji, Paleontoloji, Tarih, Dil Bilimi, hatta din ve sosyoloji
çarpıtılmış, ancak işin özüne, derinine inince görülmüştür ki, bütün çalışmalar
Kürtler'in TÜRKLER'den farklı bir ırk, farklı bir soy olduğunu değil; tam
tersine Kürtler'in TÜRKLER'den ayrılamayacağını ortaya koymuştur.
Ne yapsalar boş!..
Bu topraklar bizim!..
Kürtler bu bölgede bir çok değişik TÜRK boyuna bağlı oymaklarla, obalarla,
hatta Araplar'la, Farslar'la, Ermeniler'le, ve dahi Yahudiler'le karışmışlar,
bugünkü hali almışlardır.
Kürtler başkaları ile öyle karışmışlardır ki, kendi aralarında dahi kaynaşamaz,
anlaşamaz duruma gelmişlerdir. O yüzdendir ki, bugün Kuzey Irak'ta Talabani ile
Barzani'nin iki ayrı bölgesi, iki ayrı sözde parlamentosu bulunmaktadır. Ayrıca
her an onlara baş kaldırmaya hazır pek çok Kürt aşireti vardır.
Kürtler'in kurtuluşu; sun'i özelliklerle yaratılan ayırımcılıktan vazgeçmeleri,
en az bin yıldır birlikte yaşadığı, tarihin en eski ve en şanlı milleti
TÜRKLER'le tamamen kaynaşmalarındadır!.. TÜRKLER onları her zaman bağırlarına
basmış, kardeş bilmiştir. KÜRTLER'in de çoğu TÜRKLER'i kardeş bilir.
Yapılacak şey, ayırımcıları aralarından ayıklayıp, emperyalist Hıristiyan
Batı'nın kandırmacalarına gelmemek, bütünlüğü devam ettirmektir!
Hiç bir Kürt, bağımsızlık hayallerinin aslında, Amerika-İsrail-İngiltere-Fransa
uşağı kukla bir devlette aşağılık bir varlık olarak yaşamak olduğunu
unutmamalıdır! MESELE, KÜRT SORUNU DEĞİL, ŞARK MESELESİDİR!.. YAŞADIĞIMIZ
TOPRAKLARIN, YERALTI-YERÜSTÜ ZENGİNLİKLERİNİN VE İNSANLARININ ZALİM,
EMPERYALİST HIRİSTİYAN BATIILARCA SÖMÜRÜLMESİ MESELESİDİR!.
TÜRKİYE'DEKİ
KÜRTLERİN GERÇEK KONUMU VE "MOZAİK" SAFSATASI
İslam öncesi, yani 6. asırdan çok önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde
meskun TÜRK ve PROTO-TÜRK ASYATİK-YAFETİK-TURANÎ topluluklar, Fars ve Sami
komşularıyla üstünlük mücadelesine girmişlerdir.
Bu mücadele Heredot tarihinden, aslında bir Fars efsanesi olarak bilinen
Şehnâme'ye yansımıştır. Şehnâme, bölücüler tarafından iddia edildiği gibi
Kürtler'den değil; TÜRKLER ile İranlılar'ın mücadelesinden söz eder. Yani
TÜRKLER, bazı uyduruk tarihçilerin ve Kürt bölücülerin iddia ettiği gibi 1071
yılında değil, çok daha önce bölgede idiler.
Buna rağmen kendilerine "TÜRKLÜK'ten başka ne olursa olsun"
anlayışiyle Ermeni, Gürcü, Arap, Farisî, hatta Samî özellikler atfedilerek,
Kürt adı altında ayrı bir kavim oluşturulmak istenmektedir.
Baştan beri söylüyoruz.. Kürt diye bir millet yoktur!.. Elegeş yazıtlarında da
yer alan Orta Asya'lı bir Kürt oymağı vardır... ve bir de adını onlardan alan,
çeşitli milletlerden (Arap, Fars, Ermeni, Yahudi, ve TÜRK) kopmuş, dağlı göçebe
haline gelmiş gruplar, aşiretler vardır. Ermeni Kürdü, Yahudi Kürdü diye bilinirler...
Türkiye'dekilerin çoğu da TÜRK isimleri taşır. Tatar aşireti, Karakeçili
aşireti, Türkan aşireti gibi..
(Bakınız:
Türkmen, Yürük, Kürt Aşiret ve Boyları )
Bu kişilerin nüfusumuza oranı % 5-10'dan ibarettir. Bütün iddialara rağmen
Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu TÜRKLÜĞE BAĞLI, TÜRKÇE'yi
ortak bir dil olarak kullanan ve hiç bir şekilde TÜRKİYE'den ayrılma hevesi
taşımayan kişilerdir.
Şimdi bu yazdıklarımızı okuyacak olan Kürt bölücüler buna inanmayacaklar, ama
yerli-yabancı araştırmacıların tesbitleri bunu açıkça ortaya koyuyor.
TÜRKİYE'de bir kaç şaşkın Kürt'ten başka ayrılmak isteyen de yok, bölünecek
etnik grup ta yok!..
Bir defa "TÜRKİYE bir mozaiktir" propogandası yapanlar, uluslararası
geçerli kuralları bilmiyorlar.
BİR ÜLKEDE, HALKIN %35'İ ETNİK GRUPLARDAN OLUŞMUYORSA, O ÜLKEDE MOZAİKTEN SÖZ
EDİLEMEZ!.. Dolayısiyle, etnik grubun diliyle yayın yapma, onlara özel haklar,
özerklik tanıma diye de bir şey olamaz!..
Peki, Türkiye'nin etnik yapısı nedir?
1927 ve 1935 sayımlarında "âile arasında konuşulan dil nedir?"
sorusuna cevap aranmıştır.
- 1940 ve 1950 nüfus sayımında, "ev içinde konuşulan dil nedir?"
sorusu,
- 1955 sayımında "ev halkının kendi aralarında konuştuğu dil nedir?"
sorusu
- 1960 ve 1965 sayımında ise, "ev içinde ve âile içinde konuşulan dil
nedir?" sorusu vardı.
Benzer bir soru 1965-1985 arasındaki 4 sayımda da yer almıştır. Ancak 1990'da
böyle bir soru sorulmamıştır.
Sayımlarda
- YABANCI DİLLER: ALMANCA, İNGİLİZCE, İTALYANCA, vs. şeklinde;
- MAHALLİ DİLLER: KÜRTÇE, ARAPÇA, ABAZACA, ÇERKESCE, GÜRCÜCE, LAZCA, BOŞNAKÇA,
vs. şeklinde,
- AZINLIK DİLLERİ: ERMENİCE, RUMCA, YAHUDİCE şeklinde
belirtilmiştir.
Herhalde TÜRKÇE ile aynı sayıldığı için AZERİCE, TÜRKMENCE, MESKETÇE,
TATARCA'ya bu listede yer verilmemiştir.
1927 yılı sayımında KAFKAS dili olarak yalnız ÇERKESCE ayrı gösterilmiş ve
95.901 kişinin bu dili evde konuştuğu tesbit edilmiştir... GÜRCÜCE, LAZCA,
ABAZACA gibi KAFKAS dilleri 171.000'i bulan DİĞER DİLLER arasında yer almıştır
ki, bunlara ALMANCA, BULGARCA vs. de dahildi.
1927'de TÜRKİYE'nin nüfusu 14 milyon kadardı... Böylece o dönemde TÜRKİYE'deki
LAZ, ÇERKES, GÜRCÜ, ÇEÇEN, ABAZA, ADİGE olanların, nüfusun ancak %1.3'ünü teşkil
ettikleri kolayca görülür!..
1927 sayımında önemli bir tesbit te, evde "Kürtçe" konuşanların
oranının % 8.9 olmasıdır... Bu da 1.246.000 kişi demekti.
Yine 1927 sayımının ortaya koyduğu bir başka önemli husus ARAPÇA konuşanların
%3.98 gibi yüksek bir oranda olmasıdır. Bu, GÜNEY ve GÜNEYDOĞU illerimizde
"kürt" sayılan pek çok vatandaşımızın aslında ARAP kökenli olduğunu
gösterir. İbrahim Tatlıses gibi...
1927'den 1965'e kadar ANADİL üzerinden yapılan sayımlar, daha sonraki araştırma
ve tesbitler 2006 yılında 74.000.000 olmuş nüfusumuza aşağıdaki şekilde
yansımaktadır:
TÜRKLER
............ 66.600.000 .... % 90
Kürt Asıllılar
............ 5.000.000 .... % 6,76
Zaza asıllılar
............ 800.000 .... % 1,08
Arap asıllılar
............ 800.000 .... % 1,08
Çerkes asıllılar
............ 300.000 .... % 0,41
Laz asıllılar
............ 200.000 .... % 0,27
Diğerleri
............ 300.000 .... % 0,41
Yani TÜRKİYE'deki "etnik grup" mensupları nüfusun %10'unu ancak
bulur. Dolayısiyle mozaik falan yoktur!.. Halbuki Fransa'da toplam nüfusun
%20'sini oluşturan 16 grup vardır. Yine %35'i bulmadığı için Fransa'yı
"mozaik" saymazlar. İngiltere'de 15 ayrı etnik grup vardır, ama onlar
da kendilerini "mozaik" saymazlar.
Bu rakamlar Şubat 2007'de 15. baskısını yapan ALİ TAYYAR ÖNDER'in TÜRKİYE'NİN
ETNİK YAPISI adlı çok önemli eserinden alınmıştır... Bundan sonraki bilgiler de
o kitaptan alınmıştır. "Kürt asıllı, Çerkes asıllı" dedik, amacımız
onları kendimizden ayırmak değil, sadece boy, oymak, aşiret farkını belirtmek
için... Zazalar'ın rakamında bir abartma olabilir, çünkü oran 1927'den beri hep
% 0.5 olarak gelmiştir, buna göre 2006 yılında 370.000 olmaları gerekirdi...
"Diğerleri" kategorisinde Ermeniler 60.000, Yahudiler 25.000, Rumlar
1.800 kadardır. Kalanı Boşnak, Rus, vs.dir. Tabii bir de DÖNMELER'i unutmamak
gerek!..
Çerkes grubuna Adigeler, Çeçenler, Abhaz, Dağıstanlı, hatta TÜRK olduklarından
hiç kimsenin kuşku duymadığı Balkarlar ve Karaçaylar da dahildir.
Bu rakam, yani 5 milyon sayısı, Kürt bölücülere çok düşük gelecek, ve hemen
itiraz edeceklerdir. Ama bakın, Rusya'da yayınlanan 1925 Albontin
İstatistikleri'nde TÜRKİYE'deki Kürt nüfus yaklaşık 1,5 milyon olarak
gösterilmektedir. (Nowi Wostok, Moscow, 1925, vii 6) Abartılı olduğu
muhakkaktır, çünkü Kürt milliyetçiliğini ve bölücüğünü başlatanlar Ruslar'dır.
Aynı tarihte TÜRKİYE Aşiretler Müfettişliği kayıtlarına göre Kürt nüfus
yaklaşık 96.000 çadırdır. (Prof. V Minorsty, Kurdistan, Encyclopedia of Islam,
sf. 1131) Bu da bir milyonun altında bir nüfus demektir.
TÜRKİYE'nin nüfusu 1925'lerde 15 milyon kadardı, 2006'da yaklaşık 5 kat artmış
ve 74 milyon olmuştur. Kürt nüfus ta bir milyondan 5 milyona çıkmış, aynı
oranda artmıştır.
Denebilir ki, Kürt nüfus daha hızlı artıyor, Kürtler'in daha çok çocuğu
oluyor... Bu, köyler kasabalar için doğrudur. Ancak 1950'den itibaren şehirlere
göç eden Kürtler hiç o kadar hızla çoğalmıyor. Ayrıca şehirdekiler zaten bir
"dağlılık, göçebelik" ünvanı olan "Kürtlük"ten sıyrılıp,
kendini TÜRK olarak niteliyor!.
Bunun da delilleri var... Meselâ, tarafsız KONDA ajansının 1993 yılında
İSTANBUL'da yaptığı araştırma çok öğreticidir. Araştırmada SADECE ana ve babası
TÜRK OLMAYAN hedef alınmış, ve kendilerini nasıl ifade ettikleri
sorulmuştur.
SONUÇ:
Kendini TÜRK
hissedenler ... % 90,11
Kendini Müslüman
olarak tanımlayanlar .... % 4,32
Kendini Kürt,
Zaza, Arap, Çerkes olarak tanımlayanlar ......... % 4,49
Diğerleri ve
azınlıklar .... % 1,08
Dikkatinizi çekeriz,
sorular TÜRKLER'e sorulmamış, ana-babası TÜRK olarak nitelenmeyenlere sorulmuş,
ve ikinci neslin %90'ı kendini TÜRK diye tanımlamış!.. Buna Kuzey Irak'ta
"Ben TÜRKOĞLU TÜRK'üm" diyen İbrahim Tatlıses'i de ekleyebiliriz.
TÜRKİYE'de maalesef çok yanlış olarak bütün Karadenizliler Laz, bütün Doğulular
Kürt, bütün göçmenler Boşnak, Nusayrîler de (Şii bir mezhep mensubu) Arap
sayılır. Halbuki, gerçek hiç te öyle değildir.
Yabancı araştırmacılardan Bennighaus ile Meeker, Zonguldak Ereğli'sinden
Rize'nin Pazar ilçesine kadar batıdan doğuya yaptıkları yolculukta, her
yörenin, her ilçenin, doğuyu işaret ederek "kendilerinin Laz olmadığını ,
Lazlar'ın daha ötede, doğuda" olduğunu" belirttiklerini yazar.
Böylece Lazlık sadece Rize, Pazar, Arhavi ve Hopa ilçelerindeki küçük bir
topluluğa has bir özellik olarak karşımıza çıkar. Ancak Lazlar'ın hemen tümü
kendisini TÜRK sayar, en ufak bir ayırımcılık yapmaz.
Zazalar'ın zaten Kürtlükle ilgisi yoktur. Horasan, Harzem, Gur Türkleri ve
Karluk Türkleri ile bağlantılıdırlar. Yaşlılar hep Horasan'dan söz ederler...
Güneydoğu Anadolu'nun 9 büyük ilinde, yani Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa,
Mardin, Adıyaman, Siirt, Batman, Kilis ve Şırnak'ta 2004'de yapılan bir
araştırma çok enteresan tesbitleri göstermektedir. Araştırma Diyarbakır Dicle
Üniversitesi öğretim üyesi Resul Erkan tarafından , bu üniversitenin
öğrencilerine yaptırılmıştır. Yani bölücülerin iddiasıyla "kürt"
şehirlerinde, bir "kürt" üniversitesi tarafından, "kürt"
öğrencilere ve Kürtler üzerinde yapılmıştır. Buna göre bölgede:
Anadili Türkçe
olanlar ...... % 32,5
Anadili Kürtçe
olanlar ...... % 54,4
Anadili Arapça
olanlar ...... % 8,9
Anadili Zazaca
olanlar ...... % 3,6
Anadili Süryanî
olanlar ...... $ 0,6
Rakamlarda "abartma" ihtimalini bir kenara koysak bile, anadili
Kürtçe olanlar bölge nüfusunun ancak yarısı... Yani Güneydoğu'da herkes Kürt
değil!...
Bitmedi!.. Araştırmada "günlük hayatta en çok kullanılan dil" de
sorulmuş. İşte sonuçları:
Türkçe ....... %
63
Kürtçe ....... %
30,6
Arapça ....... %
3,9
Zazaca ....... %
2,2
Süryanî .......
% 0,1
Yani Dicle Üniversitesi'nin bu araştırmasında bölge nüfusunun üçte biri TÜRK
görünürken, TÜRKÇE kullananlar yarıyı geçiyor!.. Yani şehirlerde anadili Kürtçe
olanların neredeyse yarısı Türkleşmiş durumda!.
Bitmedi!.. Bu kişilere "kendini neyle tanımladığı" sorulmuş. İşte
cevaplar:
T.C. Vatandaşı
...... % 33,5
Dinî İnanç *
...... % 23,5
Etnik Köken *
...... % 13,4
Aile Kimliği
...... % 11,3
Siyasal Kimlik
...... % 5,6
Meslek ...... %
5, 4
Aşiret ...... %
3,9
Sosyal Sınıf
...... % 3,4
Dinî inanç müslüman, Hıristiyan, Süryanî şeklinde tanımlamadır. Etnik kimliğe
Türk, Kürt, Arap, Zaza, Süryanî dahildir, ve dağılımı aşağıdadır:
Türk ..... % 7,2
Kürt ..... % 4,0
Arap ..... % 3,5
Zaza ..... % 0,6
Süryanî .... %
0,1
Son iki listedeki T.C. vatandaşı ve TÜRK diyenlerin toplamı % 40,7 olmaktadır.
Anadili Kürtçe olan % 54,4'lük grubun sadece ve sadece % 4'u kendini her şeyden
önce "kürt" olarak tanımlamaktadır!. Bunlar Kürt bölücülerin asla
duymak istemedikleri rakamlardır!.. (Güneydoğu Anadolui Bölgesi'nin sosyal
Yapısı ve Değişme Eğilimleri, Kalan Yayınları, 2005, sf. 271-294)
Bölgedeki Kürt diye tanımlananların hem bu kimliğe, hem de Kürtçe'ye
ilgisizlikleri, 2004'den sonra açılan "Kürtçe Kursları"nda görülmüş,
bu kurslar ilgisizlikten kapanmış, kurs yöneticileri "kendi" halkını
"kendi kültürüne sahip çıkmamak"la suçlamışlardır!.. O halk suçlu
değil, sizler bölücülük yapabilmek için her aracı kullanmaya çalışmaktan
suçlusunuz. Adam zaten istediği zaman Kürtçe konuşuyor, ama çoğu zaman TÜRKÇE
konuşmak, TÜRKÇE'yi iyi öğrenmek, Türkler'le daha çok kaynaşmak istiyor!...
Sizse bu kaynaşmaya engel olmak istiyor, sun'î bir "kürt sorunu"
yaratıyorsunuz!.
Kaldı ki, SESAR'ın Aralık 2000 tarihinde yaptığı bir ankette, Güneydoğu ve Doğu
Anadolu dışında yaşıyan Kürt asıllıların % 94'ü, "TÜRKÇE yayın yapanlar
dışındaki TV kanallarını izlemediklerini söylemişlerdir. % 77,2 gibi bir
çoğunluk ta "Kürtçe yayını, BÖLGE için yararlı bulmadıklarını"
belirtmişlerdir!.. Zaten "Kürtler'in Gazetesi" Özgür Gündem'in sadece
9.250 olan tirajı da bu ilgisizliği ortaya koymaktadır. Bir husus daha var,
TÜRKİYE'de Kürtçe yayın yapan yerel sadece 2 TV kanalı var, onun da
izleyicileri son derece az.
Şimdi bölücüler diyebilir ki, "bunlar hep TÜRK kaynakları, hepsi
şişirme"... O zaman aynı kitaptan bir de "yabancı" araştırma
sonucu verelim.
Peter Alfrod Andrews adındaki yazar, 1992'de Türkçe'ye çevrilerek basılan
TÜRKİYE'DE ETNİK GRUPLAR adlı kitabında, tam 47 grup bulunduğunu, ve
TÜRKİYE'nin bir mozaik olduğunu öne sürmüştü.
Bu kişinin TÜRKİYE'DE ETNİK DAĞILIM 2001 adlı raporunda (ABD'deki Ethnoloque
Data from Languages of the World adlı kuruluş için hazırlanmıştır), Kürtler'in
ve Çerkesler'in sayıları abartılmasına rağmen, TÜRKİYE'deki aslî etnik grup
sayısı 3'e indirilmiş, etnik nüfus oranı da sadece &13,79 olarak
gösterilmiştir. Dağılım ise şöyledir:
TÜRK ....... %
86,21
Kürt ....... %
8,36
Çerkes ...... %
2,14
Arap ....... %
1,63
Zaza ....... %
0,53
Laz ....... %
0,02
Diğerleri .. %
1,02
Gördünüz mü?.. Öyle 20 milyon, 30 milyon Kürt yok!.. Kürtler'in bölünme,
bağımsızlık, feredasyon, Kürtçe eğitim, yeni bir cumhuriyet gibi talepleri
yok!.. Bunlar sadece TÜRKİYE'yi karıştırmak, parçalamak ve batılılara peşkeş
çekmek isteyen bölücülerin talepleri!.. Tabii ki havalarını alırlar!.
Neden mi?..
Açıklayalım.
Bağımsız bir Kürt devleti oluşturmak için önce toprak almak gerekir. Bu da
iddia edildiği gibi 4 büyük ülkeden yapılacak ise, ancak onlar savaş ile
mümkündür. TÜRKİYE, İran, Irak, Suriye, hatta Rusya'ya kafa tutmak ve onları
yenmek gerekir. Halbuki nüfus içinde TÜRKİYE'den daha etkili bir oranı olan
Irak ve İran Kürtleri, bu ülkelerin savaş halinde oldukları, yenilmiş oldukları
dönemlerde dahi bir başarı gösterememişlerdir. Son girişimlerinde ise bir hafta
içinde hezimete uğramış, tabir caizse pabuçsuz kaçmış ve TÜRKİYE'ye
sığınmışlardır. (1991)
Arap ülkesi sayılan Irak'ın bu kişileri kendinden saymaması, tabii
görülmelidir. Çünkü bunların büyük çoğunluğu Arap değildir... İran'ın da bu
gruplara sert tepki göstermesi, ülkesindeki hem Kürt hem de AZERİLER'i baskı
altında tutması anlaşılabilir, çünkü bu iki grup ta Acem veya Aryan değildir.
Ama TÜRKİYE, hiç bir zaman Kürt diye nitelenmek isteyen topluluğa karşı cephe
almamış, onları kendinden saymıştır, ki bu da son derece tabiidir. Çünkü
Kürtler'in en azından adlarını aldıkları boy ve TÜRKİYE'de yaşayanların büyük
bir çoğunluğu TURANİ'dir ve bizdendir.
TÜRKİYE Kürt diye adlandırılan bu topluluğa daima şefkatli davranmıştır.
Silahla tedib edilenler daima isyancılar, eşkiya ve teröristler olmuştur. Kürt
ayırımcılığının sözde aydın takımı, aşırıya kaçmadıkça muhatap dahi alınmamış,
hele ayırımcı sempatizanlar, büyük bir hata olmasına rağmen, devlet
kadrolarında bile yükselme imkânından mahrum edilmemiştir.
Bunlar ancak hırsızlık, katil, suikast, soygun, yaralama, dövme, haraççılık,
işgal gibi eylemlerden dolayı takibata uğramışlardır.
Yıl, yazar, yayın ve sayfa sayısı göz önünde tutulursa; tahrik ve yalan
iddialarla bölücülük suçlarından hüküm giyenlerin oranı da tahminlerin çok
altındadır... Kaldı ki, teröristleri ve yasadışı örgütleri gizlemek için
oluşturulan yüzlerce dergide sözde gazetecilik yapan militanlar da bu sayının
içindedir. Metin Göktepe aslında bir gazeteci değil, faal bir terörist, bir
bölücü idi!
Dünyanın hiç bir gelişmiş, medeni Batı ülkesinde ayırımcı bir teröristin
Fatsa'da (Terzi Fikri) ve Diyarbakır'da (Mehdi Zana veya Baydemir) olduğu gibi
Belediye Başkanı görevi yaptığı görülmemiştir!.. Bir ayırımcının karısının da
milletvekili olması (Leyla Zana), evlerinde terörist saklıyanların milletvekili
kalabilmesi, hatta Millet Meclisi Başkan Vekilliğine yükselmesi (Fehmi Işıklar)
imkânsızdır. TÜRK Devleti'nin bu müsamahasını ve bu olgunluğunu unutmamak
gerekir.
Ayırımcı örgütlerin en büyüğü olan PKK'nın TÜRKİYE'nin doğusundaki 20 ili
Kürdistan sayması, bunları Botan, Serhat gibi eyaletlere bölmesi, valiler,
komutanlar tayin etmesi ve ERNK diye bir ordu kurduğunu öne sürmesinin ciddiye
alınacak hiç bir yönü yoktur. TÜRK devleti istese bunları ezer geçer. Ne var
ki, bazı politikacılar ve hımbıl bürokratlar, hatta beceriksiz subay ve
polisler yüzünden iş uzayıp gitmiştir.
Eşkiya olup devleti meşgul etmenin de hiç övünülecek bir yanı yoktur...
Çakırcalı Mehmet Efe bundan 100 sene önce çok daha az destek, imkân ve elemanla
OSMANLI Devleti'ni ülkenin batısında 15 yıl meşgul etmişti.
Ama bu kişi dahi çoluk çocuk, kadın, yaşlı öldürmemiş, yoksulun yardımcısı
olmuş, bu suretle halk arasında şöhrete ulaşmış, rahmetle anılan bir kişi
haline gelmiştir. Şimdiki bölücü teröristlerin soygun, tecavüz, tahribat ve
katliamdan başka yaptıkları bir şey yoktur.
PKK ise devlet gibi davranmaya çalışmasına, vergi toplamaya, ordu oluşturmaya,
idareci tayin etmeye kalkmasına rağmen, temsil ettiğini öne sürdüğü insanları
öldürmekten, medeniyet timsali her şeyi yakıp yıkmaktan başka bir şey yapmaz.
Üstelik lideri, gariban Çakırcalı kadar bile cesaret sahibi değildi.
Abdullah Öcalan, kendisi yurt dışında yabancıların parasıyla, hayatı onların
iki dudağının arasında bir nevi esir gibi yaşarken; TÜRKİYE'de kandırılmış
militanlarına emirler yağdırmakta, onları cinayete zorlamakta ve ateşe
atmaktaydı... Halbuki Çakırcalı daima çatışmanın hep ön safında olmuş, kimseden
emir almamış, son nefesine kadar hür yaşamıştı.
PKK'nın bütün elemanları, bir kaç istina dışında, zırcahildir. Okuma yazma
bilmeyenleri özellikle üst görevlere getirirler ki, aşağılık duyguları ile
verilen talimatları daha iyi uygulasınlar, soru sormasınlar!
PKK'nın gücü Batı'dan aldığı bütün desteğe rağmen, katiyyen 10.000 gerilla
filan değildir. Hiç bir zaman o rakama ulaşamamıştır. 2000-3000 kişiyi bir
türlü aşamıyan yurt içinde ve yurt dışındaki çapulcu nitelikli militan sayısı,
aşiretlerde görülenden bile daha kötü bir liderlik sistemi içinde
"komutanlık"lara bölünmüştür. Hiç bir zaman da 300 kişiden fazlasını
bir araya toplıyamaz. Eğitimlerini de Yunanlı, İsrailli, CIA mensubu yabancılar
vermektedir. Yani bölücü Kürtler dinsiz-imansız oldukları için, Müslüman
TÜRKLER'le bir arada olmayı bırakıp elin gavurunun kumandası altına girmekten
utanmamaktadırlar!
Bir tek tankı, bir tek uçağı bile olmayan bu ordu ve komutanlıkların tek
icraatı dağdan dağa gezip, fırsat buldukça savunmasız köyleri veya gaflet
uykusundaki karakolları basmaktı. Yollara kimi öldüreceği belli olmayan mayınlar
döşemek, halkın yararlanacağı okul, köprü, TV anteni, elektrik trafolarını
tahrip etmekti. Bu ölen ve zarar gören halk ta, her nedense hep Kürt saydığı
kişilerdi!..
Ama 2003 yılında Irak zalim Amerikan güçleri tarafından işgal edilince, Saddam
ordusunun silahları kuzeydeki iki Kürt aşiretine verildi. Türkiye'de 2005
yılında başlayan mayınlı saldırılar, patlamalar işte bu silahlarla yapılıyor.
Ayrıca büyük şehirlerde sağa sola molotof kokteyli atıp, otobüs yakıyorlar!
Kolayca sezildiği gibi, 1970'lerden beri ülkeyi tedirgin eden bu tür faaliyetin
arkasında Kıbrıs harekatı, ekonomik gelişme ve ASYA ve AVRUPA TÜRKLERİ'nin ön
plana çıkması vardır. Bunlar hem eski Doğu Bloğu'nu hem de Batı Dünyası'nı
endişelendirmekte, TÜRKİYE'nin önüne set çekmek için Ermeniler ve Kürtler
kullanılmaktadır.
Çeşitli kaynaklardan elde ettiği maddi desteğe ek olarak bu terör örgütü, geniş
çaplı eroin, uyuşturucu imal ve ticaretine yönelmiştir. ASALA gibi Ermeni, Kürt
Hizbullahı gibi sözde islâmî terör örgütleri ile işbirliği yapması bir yana;
Avrupa'da Türkler'in evini yakan, insanımızı öldüren dazlakların yanında yer
alması da dikkate değer.
PKK'nın ve TÜRKİYE aleyhine çalışan bilumum terör örgütlerinin arkasında olan
Alman hükümetinin, bu olay göz önünde tutulursa, TÜRK katliamında dazlakların
da arkasında olduğu ortaya çıkar. Yani Almanya hem orada, hem burada katliam
yapmıştır!..
Ya İngiltere?.. APO'nun itiraflarından anlaşıldığı gibi, o da PKK terörünün
arkasındadır... Ve uzun süre MED-TV ile bölücülüğü ve terörü destekledi. Şimdi
aynı işi Danimarka'daki ROJ-TV yapıyor.
Fransa ise, bir Kürt bölücüsünün metresi olan Bayan Mitterand ile bölücülüğe
destek olmaktadır. Hatta bu fahişe kılıklı kadın, bizim salak
politikacılarımızın müsamahası ile Türkiye'ye gelip, kendi ülkemizde onlara
yardım sözü vermiştir!.. (1991)
Daima Antalya bölgesinde gözü olan İtalya, bazen Vatikan'ı ve Papa'yı
kullanarak ayırımcı Kürtler'e arka çıkmaktadır. İtalyan gazetecinin 1997'de
Diyarbakır'daki Nevruz gösterilerinde ön safta yer alması, onların art niyeti
kadar Türk Devlet yetkililerinin ihmalini de gösterir. Öte yandan Norveç'in
Türkiye Büyükelçisi 2005 yılında Diyarbakır'daki sözde Nevruz törenlerine
katılmış, kaatil Öcalan için slogan atanlara, kırılası parmakları ile zafer
işareti yapmıştır.
A.B.D. ise her iki savaşta da TÜRKMENLER'i ezerken, petrol boru hattımızı
bombalayıp bize düşmanlık gösterirken, bizim Irak'ta operasyon yaptığımız
günlerde (1993) sözde yanlışlıkla PKK'lı teröristlere uçaktan yiyecek ve
giyecek, hatta askeri malzeme atmıştı!.. Hâlâ hem PKK'yı, hem de birer aşiret
reisi olmaktan öte hiç bir özelliği olmayan Barzani ve Talabani'yi
desteklemekte, onlarla birlikte Irak'ta TÜRKMEN katliamı yapmaktadır.
Bu namussuz Batılıların hepsi TÜRK'e ve MÜSLÜMAN'a düşmandır!.. Onları hizaya
getirmeden TÜRKİYE'de terörün sona ermesi zordur! Üstelik bunlar
"Kürtler'e Özgürlük" derken terör örgütlerinde Ermeniler'i ve
Süryaniler'i kullanırlar.
Bu arada Özgür Gündem gazetesinin dağdaki 300 eşkiya arasında yaptığı ankette,
"dinî önder" olarak % 34'ünün Zerdüşt, % 34'ünün İsâ, % 11'inin Mani,
% 10'unun Muhammed, % 7'sinin Musa ve % 4'ünün İbrahim dedikleri ortaya
çıkmıştır.
Bundan da anlaşıldığı gibi, eşkiyanın ancak % 10'u müslümandır... Ona da
"müslüman" denirse!..
Sözün kısası, Kürt kökenli müslüman vatandaşlarımız için iki seçenek vardır. Ya
bu emperyalist Batı ülkelerinin uşağı Ermeni-Süryanî-Yezidî veya (Musa Anter
gibi) Yahudi asıllı bölücülerin kuyruğuna takılıp sömürge olma peşinde
koşacaklar, ya da TÜRKİYE'de TÜRKLER'le ayrım-gayrım gütmeden insan gibi
yaşıyacaklar!..
Birinci tercihi yapanlara, hiç hayat hakkı yoktur!
KAYNAK:
http://idealimforum.blogspot.com.tr/2017/06/kurt-meselesi-mi-sark-meselesi-mi.html?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+IdealimforumBlogum+(%C4%B0DEAL%C4%B0MFORUM+BLOGUM)
KAYNAK:
http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk28.html