22 Nisan 2017 Cumartesi

"RUMLARIN (Kıbrıs Grekleri) İNSAN HAKLARI ÇİRKİNLİĞİ" Prof. Dr. Ata ATUN

RUMLARIN İNSAN HAKLARI ÇİRKİNLİĞİ
 Prof. Dr. Ata ATUN
Rumlar, “Kıbrıs adasında egemen olan benim. Ben ne dersem o olur ve de olmalıdır. Kıbrıslı Türklerin hiçbir hakkı yoktur” havasında 1960 yılından beridir.
Bunun son örneğini de, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı çerçevesinde KKTC’de bu yıl 19'cusu organize edilen Uluslararası Çocuk Festivali'ne katılmak için Larnaka Havalimanı'na gelen Sırbistan çocuk gösteri grubunun, KKTC'ye geçmelerine izin vermemekle ve buna ilaveten de hepsini topluca özel bir uçağa doldurup geri göndermekle ortaya koydular.
Aramızda, kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtan kişilerin Rum yönetiminin bu davranışını niye çıkıp protesto etmediler hiç anlayamadım doğrusu. Bu Sırp çocuklar “Türkçe konuşan Kıbrıslıların Çocuk festivaline katılmak için gelmişlerdi. Rumca konuşan Kıbrıslıların bu çocuklara izin vermemelerini protesto ederiz” diye gazeteler boy boy ilan verip, başka zaman yaptıkları gibi sokaklara inip protesto etmeleri gerekirdi ama ağızlarından ne bir ses çıktı, ne de bir protesto pankartı taşıyıp Rum Yönetimi aleyhine gösteri yaptılar. Bu mezhebi belirsiz güruhun bugüne değin Rumları protesto ettiğini ben hiç görmedim. Varsa yoksa hep Türkiye’yi be Türkleri protesto etmeyi biliyorlar, ama iş Rumların Türklerin aleyhine yaptıklarına gelince, Rumları protesto etmek nedense akıllarına ve işlerine hiç gelmiyor. Ne de olsa bunlar “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” ve “Rumca konuşan Kıbrıslıları” kınamak veya da protesto etmek kitaplarında yazmaz. Zaten bunlar bir gün ölünce de “Angolem Cumhuriyeti” toprakları içinde yer alan “Kıbrısça konuşan Kıbrıslılar Mezarlığı”na gömüleceklerdir herhalde!
İnsan hakları konusunda şampiyon olduğunu iddia eden ama bir siyasi hitap toplantısına katılan masum Türklerin üzerine köpeklerle saldırmayı “İnsan haklarını ihlal olarak saymayan” Avrupa Birliği’nin uyduruk üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi de aynı yoldan yürüyor. Rumlara göre Kıbrıslı Türklerin hiçbir “insanlara layık hakları” yok ve olmamalıdır da. Bunun en güzel örneğini de KKTC’de düzenlenen Uluslararası Çocuk Festivali'ne katılmak için adanın Türk tarafındaki Ercan Havaalanına değil de Rum tarafındaki Larnaka Havaalanına gelmesini fırsat bilerek, ezelden beridir kafalarında ve içlerinde taşıdıkları Türk düşmanlığından kaynaklanan bağnaz düşüncelerle Sırp çocukların bu bayrama katılmalarını önleyerek ortaya koydular. 
Rum basınında, AB için yüz karası olan bu olaya detaylı olarak yer verilmemesi, Rum Yönetiminin kınanmaması ve protesto edilmemesi ise insan hakları açısından bir başka yüz karası uygulama. Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi hayali veya da uyduruk olaylarla suçlamak için ön sayfalarında manşetler atan Rum basını, bu olayı içerilere taşıyarak laf ola vermeyi tercih etti. 
Rum polisinin, KKTC’deki etkinliklere katılmak için Sırbistan’dan Güney Kıbrıs’taki Larnaka Havalimanına gelen 12 yaş altı cıvıl cıvıl 13 öğrenciden oluşan grubunu adeta terörist grubuymuş gibi göz altına alması, havaalanında saatlerce bekletmesi, KKTC’ye geçişlerini engellemesi ve sonra da “deport” yani sınır dışı etmesi kabul edilebilir bir davranış değildir ve içlerindeki Türk düşmanlığını, KKTC hazımsızlığını ortaya koymaktadır.
Rumların her zaman yaptıkları, kendilerini haklı göstermeye yönelik yalan ve çarpıtılmış açıklamalarını, Sırp yetkililerin yaptıkları açıklamalar net bir şekilde yalanlamakta. 
Sırp Büyükelçiliği görevlisi Dejan Bivolarevic, Rum yetkililerin, Sırp çocuk kafilesinin geçiş yapmasına izin vermediği yönünde resmi açıklama yaparken Sırp halk dansları grubu direktörü Dejan Tosic de hep beraber sınır dışı edildiklerini belirtti Sırp basınına.
Bize yakışan, bu Sırp çocukları ne pahasına olursa olsun Ercan Havaalanından KKTC’ye getirtmek ve onlara bu coşkuyu yaşatmak olmalıdır….

Hadi Cumhurbaşkanı Akıncı, bu görev sana düşüyor.

14 Nisan 2017 Cuma

"CIA Elemanı Paul Bernard HENZE'ye EVET DİYENLER" Bize güvenmeyin!!.. TURKISHFORUM, Zahide UÇAR, 14 Nisan 2017

CIA Elemanı Paul Bernard HENZE'ye EVET DİYENLER
Bize güvenmeyin!!..
CIA eski Türkiye şefi, Paul Bernard Henze'nin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu Türkiye raporunda; 
"Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis'i ikna ettiğimizde ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika'nın çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulması ise;mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz."
Demekki neymiş? Başkanlık sistemi ABD patentli bir BOP projesiymiş…
Ve;
Evet diyen herkes ama herkes; 
Aslında, CIA elemanı Paul Bernard HENZE’ye EVET DİYORMUŞ…
* *
Biraz da Beyin Fırtınası Yapalım.
Şayet 2002 yılında tek adam rejimi olsaydı;
1. Mart teskeresi diye bir teskere olmayacak, Erdoğan 60 bin ABD askerini Güneydoğu’ya yerleştirecek, Türk Ordusu ABD’li komutanların emrinde lejyoner askeri olarak Irak’ta Müslüman Iraklıları öldürecekti.
2. Suriye sınırımız (Ceylanpınar Devlet Çiftliği de içinde) mayın temizleme bahanesiyle 49 yıllığına İsrailli bir firmaya verilmiş olacaktı.
Suriye Devletine yapılan emperyalist saldırı İsrail’i rahatlatmak için yapıldı. Peki, Türkiye’nin Suriye sınırı hangi hesaplar adına İsrailli bir firmaya verilecekti?
*
AKP, ABD, FETÖ ortaklığında Türk Ordusu kafeslendi.
15 Temmuz sonrasında Türk Ordusu parçalara ayrıldı. Başı Saraya, bacakları(Jandarma) İçişleri Bakanlığına, kolları ve gövdesi(kuvvet komutanlıkları) Mili Savunma Bakanlığına, hastaneleri Sağlık Bakanlığına, okulları milliliğini kaybetmiş gayrimilli eğitim Bakanlığına verildi. Yani, vücut parçalara ayrılarak hızlı hareket etmesi önlendi. Ordu bu haliyle kötürüm olma adayıdır.
Bugün muhalefete, milletin yarısının tepkisine rağmen bunları yapanlar, yarın Firavun yetkisiyle donatıldığında ne yapmaz?
AKP’nin dış politikası daima AB-D çıkarlarını öncelemiştir. Türkiye’nin çıkarları göz ardı edilmiştir.
İç politikası bölme, ayrıştırma, mikro milliyetçilik duygularını kaşımak üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla da, şehir devletçikler kurabilmek için bir ön hazırlık yapılmıştır. Emperyalizmin, yani küresel şirketlerin talepleri de iç politika haline gelmiştir. Ülkenin vasıfsız işçileri modern köle pazarı denilen şirketlere kiralanmış, kiralık işçi sistemiyle alınteri sömürüsü yasalaşmıştır. Ülkenin bütün varlıkları yabancıların eline geçtiğine göre, Türk Milleti’nin çocukları yabancılara köle yapılmıştır.
AKP, içinde para olmayan, yani işlerine yaramayan, kasalarını şişirmeyen hiçbir projeyi işleme sokmamıştır.
AKP, FAKİRİ ZENGİNE UŞAK YAPMIŞTIR.
Zengini fakirin sırtına yüklemiş, fakiri eşek yerine koyarak sırtına binmiştir. Öyle ki, millet fakirleştikçe modern tefeci bankalar karına kar katmış, dolar milyarderleri ona katlamıştır.
AKP eşit vatandaşlık ilkesini yerle bir etmiş, askerliği sadece fakirin sırtına yüklemiştir. Bu durum zamanla devlete bağlılık duygusunu zayıflatacak, vatan kavramının kutsiyetine olan inancı yok edecektir. Soyularak fakirleştirilen geniş halk kitlelerinin devlete olan bağlılığı zayıfladığında, vatan kavramının kutsiyetine olan inanç yok olduğunda ise, devletin beka sorunu ortaya çıkar. Çünkü vatandaşlık bağı, ortak ülkü harcı kırılır. Halk yığınlaşmaya dönüşür. Yığınlaşan halk serseri mayın gibidir.
Dün ilkokul mezunu bir FETÖ önünde diz çökenler, bugün"aldatıldık" diyor.
Dün PKK ile Habur’da, Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de, Dolmabahçe’de fingirdeşenler, bugün "aldatıldık" diyor.
Tek adam rejimiyle denetlenemeyecek olanlar acaba daha kimlere aldanacaktır? Bu kadar aldanmaya teşne olduktan sonra aldatan çok olur.
Fehmi Koru, Erdoğan’ın Beyaz Saray’da Bush ile Ergenekon operasyonu yapma kararı aldığını yazdı. İnkar edilmedi. Yalanlanmadı. CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey 2003 yılında Utah Üniversitesinde yaptığı konuşmada; “AKP liderleriyle anlaşarak Türk Ordusunu kafesledik” diye söyledi.
Ege’de Türk adaları, kayalıkları ve karasuları Yunanistan tarafından işgal ediliyor. AKP Görmezden geliyor. Vatan topraklarının işgaline göz yummak, Anayasanın 302. Madesine göre müebbet hapis cezasıyla yargılanmayı gerektiriyor.
Belli ki bu adalar gizli bir anlaşma gereği işgal ediliyor ve AKP hükümetince işgale onay veriliyor. Bu gizli anlaşma ancak parlamenter sistemde ortaya çıkarılabilir.
Bu yazabildiğim ihanet örnekleri buz dağının sadece görünen kısmıdır.
* *
AKP ve AKP’nin patronu, Reza Zarrab üzerinden rehin alınmıştır. ABD’nin rehin aldığı, beyzbol sopasıyla tehdit edilen bir hükümet, hükümet ettiği ülke için saatli bir bomba gibidir.
Şimdi de Halkbank’ın Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla New York’ta FBI’ın talebiyle tutuklandı. ABD el altından ne talep ediyor? Kerkük resti ve Büyük İsrail Devleti’nin Suriye ayağı… Bu tutuklama üzerinden hangi pazarlıklar yapılacak bilmiyoruz.
Fırat Kalkanı Harekatı bitti mİ?
Menbiç’te Rusya, ABD ve Suriye Ordusu tarafından çevrilen Türk Ordusu harekatı sonlandırdı.
PYD bırakın zayıflamayı, güçlendi bile.
14 yılın sonunda;
Dış politikası iflas etmiş, içeride milletin maddi varlıklarını kaybedip ülkeyi gırtlağına kadar borca batırmış bir parti var. Evet diyen herkes bu tabloyu onaylıyor demektir. Evet diyerek böyle bir tabloyu onaylamak ve bu tabloyu oluşturanlara ülkenin tapusunu hediye etmek… Gaflet, delalet, hıyanettir.
CIA elemanı Paul Bernard Henze'ye evet diyecek misiniz??
Makamları, cüzdanları ve çıkarları için evet diyenlere bir uyarım var:
Evet çıkarsa;
ARTIK BİZE GÜVENMEYİN!!. 
Doğru duydunuz. Artık bize güvenmeyin!!.
Anlamadınız değil mi? Anlatayım.
Sizler bütün bu olanları bal gibi biliyorsunuz. Nenem olsa, “eşşek gibi biliyorsunuz” derdi de… Çıkarınız gereği, bilmiyor gibi yapıyorsunuz. Neden mi? Nasıl olsa bizler adına da mücadele eden bir kesim var diyorsunuz.
Siz kazanırken, biz ülkemizin çıkarlarını savunduk. Suriye sınırı bu mücadeleler ve mahkemeye verenlerin mücadelesi neticesinde İsrail’e kiralanamadı. Irak ve Suriye ile sıcak savaşa girilemedi.
Öcalan’a gizli aflar çıkarıldı. Muhalefet deşifre etti. Öcalan ev hapsine çıkarılamadı.
Barış süreci denilen ihanet süreci sürdürülemedi.
Ermeni tezlerinin bir kısmı bile hayata geçirilemedi.
Suriye Devleti ile sıcak savaşa girilemedi.
Ege’de adalarımızın işgal edilmesini sürekli gündemde tutuyoruz.
Kadın cinayetleri, köle işçilik, ülke varlıklarının talanı, gayri milli eğitime karşı hep biz mücadele ettik. Sizler siz ve çocuklarınızın adına yaptığımız mücadeleye çok alıştınız.
Şayet bizim mücadelemize güvenerek evet derseniz, ve sandıktan evet çıkarsa, artık bize güvenmeyin!!.
Çünkü evet çıktıktan sonra sıra sizlere de gelecek. Tıpkı FETÖ’ye geldiği gibi…
Gül, Davutoğlu, Arınç, Ala ve diğerleri gibi…
Sizlere sıra geldiğinde biz konuşmayacağız.
Ve o gün sizleri savunmayacağız.
Ve sizler o gün, cinayetlerine göz yumduğunuz Ergenekon yargısının bin beteriyle karşılaşacaksınız. Üstelik Ergenekon esirleri gibi haklı ve onurlu da olmayacaksınız.
BİZ O GÜN SUSACAĞIZ.
SAKIN BİZE GÜVENEREK, CÜZDANLARINIZ VE ÇIKARLARINIZ ADINA BU REFERANDUMDA EVET DEMEYİN.
HAYIR, SİZİN İÇİN DE HAYIRLIDIR.
Bir defa olsun bu milletten çaldığınız paraların zekatını vermek adına;
HAYIR DEYİN!!.
Yoksa;
CIA elemanı Paul Bernard Henze'ye evet demiş olacaksınız.
Ve tarih sizleri ebediyyen mahkum edecek, yatacak mezar yeri bile bulamayacaksınız.
Sahi, CIA elemanı Paul Bernard Henze'ye evet diyecek kadar kafayı yediniz mi???
Zahide UÇAR, 14 Nisan 2017

4 Nisan 2017 Salı

BU DELİ SAÇMASI ANAYASA PROJESİ KİMİN? Yazar: Arslan BULUT

BU DELİ SAÇMASI ANAYASA PROJESİ KİMİN?
Arslan BULUT
AKP'nin bir ABD projesi olarak siyasi hayata atıldığı bütün dünyada ve Türkiye'de bilinmektedir. Hatta ABD, 1997 yılının haziran ayında, AKP iktidarının açılım söylemi ile bire bir örtüşen bir Türkiye raporu hazırlatmıştı. Graham Fuller ve Henri Barkey imzasını taşıyan raporda, "Bir değişim gerçekleştirmek için sivil politik liderler çok zayıf. Türkiye'de bu sorunu askeri olmayan yöntemle çözme cesaretini gösterecek lider yok" deniyor ve cesur bir lider bulunması gerektiği işleniyordu.
Aslında 2001 yılında Tayyip Erdoğan'a ABD'den gönderilen gizli belgede de "Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve millî hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır" deniliyordu. Yani Büyük Kürdistan projesi için öncelikle Türkiye'nin Güneydoğu'ya özerklik vermeye mecbur edilmesi öngörülüyordu.
***
Bugün ulaşılan sonuç ortadadır. Barzani ve Talabani, Irak'ın kuzeyinde bağımsızlık ilân etmek için 2017 yılı içinde referandum yapmaya karar verdi. Suriye'nin kuzeyinde de kantonlar kuruldu. Türkiye, El-Bab harekâtı ile Kürt koridorunu kesmeye çalıştı ama şimdi çekilmesi için baskı yapılıyor. Zaten Türkiye de harekâtın bittiğini açıkladı.
Bütün bunlar geniş halk kitleleri tarafından ayrıntıları ile anlaşılmasa da mevcut yönetimin Barzani bayrağını Ankara ve İstanbul'da göndere çektirdiğini bilmeyen kalmadı. Ege'de 18 Türk adası, herhalde gizli bir anlaşmayla Yunanistan'a terk edildi. Kıbrıs'ta Annan Planı Türklere kabul ettirildi! Rumlar reddedince plan uygulanamadı ama şimdi daha kötüsünü kabul etmesi için KKTC'yi, Türkiye sıkıştırıyor!
Yine Türkiye'nin elde kalan bütün değerleri de borçlara karşılık ipotek koydurmak için Varlık Fonu'nda toplandı?
***
Normalde bu icraatlar Yüce Divan'da yargılanmayı gerektiren suçlardır. Peki nasıl oluyor da halkın yarısına yakını, Türk topraklarını alenen pazarlayan, kendi millî kimliğini de tanımayan bir iktidara bu kadar destek verdikten sonra şimdi de koca ülkeyi tek bir kişinin yönetimine bırakmak gibi bir "deli saçması proje"ye "evet" diyebiliyor?
Prof. Dr. İskender Öksüz'e göre bunun asıl sebebi, halkımızın çoğunluğunun soyut konuları düşünmeyi bilmemesidir. Bu yüzden lidere, şeyhe veya efendiye bağlanıyor ve ondan medet umuyor. Bunun sebebi de aydınlardır. Tabii bu çok geniş konuyu, hocanın "Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler" kitabından okumak gerekir.
***
Fakat sorumlu aydınlardan biri itiraflarda bulundu:
DYP ve Büyük Türkiye Partisi'nin kurucularından AKP eski Antalya Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu eski Başkanı Mehmet Dülger, bazı itiraflarda bulundu. Dülger, Birgün gazetesinden Meltem Yılmaz'a yaptığı açıklamada "Bir kere, Kızılcahamam toplantısında, 'Burada madem aile içindeyiz, bana Büyük Ortadoğu Projesi nedir, bizim eş başkanı olmamız nedeniyle bize düşen görevler nelerdir, bizim Türkiye olarak böyle büyük bir projede yerimiz ne olacak?' diye sordum. 'Öğle tatili geldi' cevabını aldım. Hiçbir açıklama yok. Bu benim için çok büyük bir soru işaretidir" dedi.
Dülger, "CIA eski Türkiye şefinin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu bir Türkiye raporu var. Raporda, 'Eğer ABD'nin çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulmasıysa, mutlaka ve öncelikle yargıyı, orduyu, meclisi ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Tek adamı ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır' deniyor. Sonuç olarak bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir."
Biz de bunu söylüyorduk zaten! 
Ama çoğunluk hâlâ bilmiyor!