Terörü Kanıksamak!...
20 Temmuz 2015 Suruç
10 Ekim 2015 Ankara
12 Ocak 2016 Sultanahmet
17 Şubat 2016 Ankara
13 Mart 2016 Ankara
19 Mart 2016 İstanbul
Devam edecek mi bilmiyoruz hiçbirimiz. Bir yanda endişe
diğer yanda acaba alıştırılıyor muyuz sorusu… Tabii bunların yanında doğuda
devam eden adı konmamış bir iç savaş ve her gün gelen şehit haberleri… Hani o
kadar çok şey yaşıyoruz ki son yıllarda düşünmeden edemiyoruz: Acaba bunların
hepsi psikolojik bir operasyonun parçası mı? Bu sorunun ardından çoğu kimse
bunu bir komplo teorisi olarak algılayacak belki de. Ama bir baksanıza
çevrenize, toplumsal duyarlılık ne kadar zayıfladı, hatta yok olma noktasına
geldi.
Toplumların bakış açılarını, algılarını, alışkanlıklarını,
duyarlılıklarını değiştirmenin psikoloji biliminin incelediği birçok yolu
vardır. Bunlardan en önemlisi ise medyadır. Günümüzde hem yaşanılan olaylar hem
de yaşanılan olayların medyada bilinçsizce (ya da bilinçli olarak bilmiyorum)
yansıtılması, toplumun duygularının, algılarının gün be gün giderek zayıflamasına
yol açıyor.
Terörle mücadele, sadece askerin veya polisin görevi olarak
görülüyor. Oysa öyle değildir. Aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bir
mücadeledir bu. Günümüzde terörün haberler içerisinde yer almaya başlaması ve
toplumun buna sessiz kalıyor olması aslında o toplumun yok olmaya başladığının
göstergesidir. Yazık ki ülkemizde psikolojik bir operasyon vardır ve bu
operasyonlar terör olaylarını olgunlaştırmaya ve terörün sıradanlığını kabul
ettirmeye zemin hazırlamak değil de nedir?
Türkiye’de yaşanan bu duyarsızlaştırma sürecini daha iyi
anlamak için uzağa değil, çevremizdeki Afganistan, Irak ve son olarak da
Suriye’de yaşananlara bakmak yeterli değil midir? Örneğin, neredeyse her gün
adı geçen bu ülkelerde yaşanan terör saldırıları ve iç savaş neticesinde
insanların hayatını kaybettiği haberleri sıradan ve arka sıralarda okunan olağan
haberler haline gelmedi mi? Türkiye önce çevresindeki bu ülkelerdeki terör ve
savaş neticesinde hayatını kaybeden onlarca insanın haberini kanıksadı. Şimdi
de kendi ülkesinde yaşananları kanıksamaya başladı.
Türkiye’de de şehit haberlerinin, terörün ve patlamaların
artık manşetlerden ara haberlere doğru indiği bir süreçteyiz. Bu aslında
terörün ana amaçlarından olan yıldırma, sindirme, tepkisizleştirme ve kanıksatmayı
da beraberinde getirmektedir.
Duygusal yaşamda tekrar tekrar karşılaşılan uyarıcıların bir
süre sonra algılanmaması durumu, duyarsızlaşma olarak tanımlanmıştır. Örneğin;
annesi tarafından sürekli azarlanan bir çocuk bir süre sonra annesinin azarlamalarına
karşı duyarsızlaşabilir. Duyarsızlaşmayla sık sık karıştırılan alışma ise, duyu
organlarında meydana gelir. Örneğin; sürekli hissedilen bir kokunun bir süre
sonra duyulmaması alışmadır. Toplum olarak, daha önce büyük tepkiler verdiğimiz
olaylara karşı bir süre sonra sessiz kalmamız, duygularımızın eskisi kadar
harekete geçmemesi alışma değil duyarsızlaşmadır.
Hiçbirimiz dünyaya Türk, Kürt, Sünni, Alevi veya Katolik
olarak gelmeyiz. Bunlar bize öğretilen değerler, bir başka deyişle şartlı
reflekslerdir. Eğer pekiştirilmezlerse zamanla sönerler. Ağır travmalar ise
şartlı refleksleri ortadan kaldıran bir etkendir. Bir yandan her gün Güneydoğu
şehitleri için “kanları yerde kalmayacak” denmesine rağmen kanların sürekli
yerde kalması, bir yandan araba yakıp polise taş atarak gelişen etnik
kalkışmalar, diğer yanda artık şehir merkezlerinde patlayan canlı bombalar,
temel güvenlik duygusunu ortadan kaldırmakta ve şartlı reflekslerimizi kırmaktadır.
Emperyalistler sinsi savaşlarında en çok psikoloji bilimini
kullanırlar. Burada izlenen yol, ABD’nin tehdit olarak gördüğü ulusların ulusal
bilinçlerinin, tarihlerinin ve benliklerinin sorgulanması, aşındırılmasıdır.
Kısacası, milli duygunun yok edilmesidir. Bu ise etnik psikiyatrinin görevidir.
Bir ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve reflekslerini nasıl yok
edersiniz? Önce o ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız. Yani o
ulusun tarihini yeniden tartışırsınız. Mesela, Türkler kendilerini kahraman bir
ulus olarak mı görüyorlar? Onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını
göstermek gerekir. Ya da Türkler Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar? Onlara
Atatürk’ün ne kadar sıradan biri olduğunu göstermelisiniz. Bu sürecin sonunda
ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile acaba demeye başlar.
Ulusal benlikte kırılma yaşanır. İşte böylece psikolojik savaş başlatılır.
Türkiye’nin terörle mücadelesi yıllardır devam etmektedir.
PKK emperyalist ülkelerin bölgesel çıkarları nedeniyle bu ülkeler tarafından da
desteklenmekte ve varlığını korumaktadır. PKK’nın varlığını sürdürebilmesi aynı
zamanda Türkiye’nin askeri, politik veya sosyolojik hatalarından veya
eksikliklerinden de kaynaklanmaktadır. Örneğin; terör örgütü ile müzakere
masasına oturursanız veya terör örgütü mensuplarının Habur’dan şaşalı
gösterilerle karşılanmasına tepki vermezseniz bu terör örgütünün hanesine
başarı olarak yansır ve terör örgütü psiko-politik üstünlük sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı henüz Başbakan iken “Terörle
yaşamaya alışacaksınız” dememiş miydi? Şimdi ise bakanlar çıkıp aynı şeyi
söylüyorlar bizlere. “Alışın” diyorlar ısrarla. Ki zaten büyük oranda alışma da
sağlanmış gibi. Örneğin; şehit sayılarının son yıllardaki artışıyla toplumun
tepkisinin de artması beklenirken bunun tam tersi bir durum gerçekleşmektedir.
Genel olarak bakıldığında toplumda ölümlere karşı genel bir duyarsızlaşmanın
yerleşmeye başladığı, terör sonucu hayatını kaybeden şehitlerimizin de bu genel
duyarsızlaşma ve kanıksama içerisinde fazlaca tepki verilmeyen olaylar gibi
sıradanlaştığı görülmektedir. Bunun sonu ise bir felakettir.
Terörün artık psikolojik ve sosyolojik açıdan da savaş
verdiği, önüne geçilemez bir gerçektir. Türk toplumunun değerlerine uzaklaşmaya
başlaması, devletin terörle mücadelede bu gerçeği göz ardı etmesinin en önemli
ve en acı sonuçlarından biridir. İçi boşaltılan milli kavramlar, orduya duyulan
güvenin günden güne sarsılması, önemli devlet adamlarının sıradanlaştırılmaya
çalışılması, medyanın bilinçsiz yayınları, verilen psikolojik savaşın ve
duyarsız bir toplum yaratılmak istendiğinin göstergesidir.
Türkiye’de her geçen gün terör saldırıları hızını ve
şiddetini artırırken, bu artan saldırılara paralel olarak, daha fazla şehit
verdiğimiz günlerden geçmekteyiz. Neredeyse her gün şehit haberleri gelmesine
rağmen toplumda bu haberlere olan tepkisizlik, duyarsızlık ve şehit
haberlerinin kanıksandığı bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Öyle ki; ateş
kendi çevresine düşmeden acıyı sahiplenmeyen bir milletin var olduğu ya da var
edilmeye çalışıldığı bir toplum mühendisliği çalışması ile karşı karşıya
olduğumuz kanısındayım.
Değerler, sorgulanmaya başladığında ve tartışmaya
açıldığında aşınırlar. Türkiye’de de milli değerleri tartışmaya açıp
sıradanlaştırmaya çalışan psikolojik bir savaş yürütüldüğü artık açıkça
ortadadır. Türk toplumunun duyarsızlaştığı, terörle mücadelede sonuç
alınamadığını görüp sürekli tekrarlanan olaylar nedeniyle milli refleksin
kırıldığı, yaşanan travmaların artık ülkece değil de şehit ailelerince yaşanması
süreci Irak, Afganistan ve şimdilerde de Suriye’deki ölümlere karşı yaşanan
kanıksamayla benzeşmektedir. Bu ise ülkemiz adına bir felaketin çanlarını
çalmaktadır. Sağır kulaklar duyar umarım…
Arzu Kök
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder