24 Haziran 2015 Çarşamba

ZAHİDE UÇAR; "Genelkurmay ve AK Çeteyi bir telaş sarmış. Neden acaba?"

Suriye ve Planlanan Yahudi Kürt Devleti’nin Sütannesi
ZAHİDE UÇAR
Genelkurmay ve AK Çeteyi bir telaş sarmış. Neden acaba?
AK Çetenin sultanı BOP eşbaşkanı değil miydi? BOP Ortadoğu’da Türkiye dahil 22 ülkenin bölünme projesi değil miydi? Dört ülkeden(Irak, İran, Suriye, Türkiye) Kürdistan’a ait toprakları alıp birleştireceğiz diyen Barzani kırmızı halılarda karşılanmadı mı? Karşılandı. Barzani’nin malları Mersin serbest bölgeden eskort eşliğinde ücretsiz taşınıp parasına para katması sağlanmadı mı? AKP Barzani’yi misafir ettiğinde AKP yandaşları;
“Türkiye seninle gurur duyuyor” diye slogan atmadı mı?
Yetmedi!!.  Coniler Kuzey Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçirdiğinde Coni ile birlik olan ve çuval geçirme olayının resimlerini çeken Neçirvan Barzani Türkiye’de ağırlanmadı mı? Ağırlandı.
Güneydoğu’da asker kışlaya, polis karakola hapsedilip, halk PKK’ya teslim edilmedi mi? Edildi.
Küresel çetenin “Büyük Yahudi Kürt Devleti” kurmak için 4 ülkeden toprak talep ettiği gizli bir durum değildi ki. Ortadoğu’da Kürt adı üzerinden kurulmak isteneni 2. Yahudi Devletinin haritaları elden ele gezerken AKP’den en ufak itiraz geldi mi? Gelmedi. Bırakın gelmesini, THY’nin İtalya seferi yapan uçağında bölünmüş Türkiye haritası olan dergi vardı. Aynı harita birçok yerde yer aldı. Tepki gelince “sehven(!)” dediler. Her nabız yoklaması “SEHVEN” kılıfıyla servis edildi.
2. İsrail Devletini kurabilmek için Türkiye, İran, Irak, Suriye’den toprak koparıp, Akdeniz’e açılma planı yapıldığını biz sıradan vatandaşlar bile biliniyorduk. AKP Büyük İsrail Projesinde yer almasaydı nasıl bir politika izlemesi gerekirdi?
Irak, İran, Suriye ile işbirliği yapıp, 2002 yılında moral olarak çökmüş PKK’nın güç kazanmasını engelleyecek projeler üzerinde çalışırdı. Suriye’nin Haçlı güruhun ayakları altında ezilmesine izin vermezdi. AKP Suriye’ye dolaylı olarak saldırdı. Terör gruplarını besledi. Suriye’nin maddi kaynaklarının erimesine neden oldu. Ülkenin harabeye çevrilmesine destek olarak PKK-PYD’ye alan kazandırdı. İŞİD, ÖSO, NUSRA  gibi, “yabancı istihbarat elemanlarının içlerinde cirit attığı” katil sürülerine Türkiye sınırlarını açtı. Tedavi ettirdi. Silah yardımı yapıldığı da ortaya çıktı.
Ayn El Arap bahane edilerek Türkiye topraklarından PYD’nin Suriye’ye geçişine izin verildi.
Bu arada çok Özel(!) Paşa’nın sesi çıkmadı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan zaten Öcalan’a methiye düzen, bebek katilinden bilge bir kişi çıkarmaya çalışan, PKK ile Oslo’da masaya oturan şahıstır. Hatta önemli bir ağızdan dinlediğim bir iddiaya göre Öcalan adadan alınıp Kandil’de götürülerek toplantıya katılması sağlanmış… Daha önce de Öcalan’ın bir yatta ABD’liler ile görüşmesinin sağlandığı basına sızmıştı.
Şu anda Öcalan nerede? Gerçekten bilen var mı?
AKP’nin güdümlü politikaları Türkiye’yi Libya’dan Suriye’ye kadar Ortadoğu ülkeleriyle düşman yaptı. Dökülen Müslüman kanına avanesiyle birlikte ortak oldular. Milyar dolar zararımız var. Türk ekonomisine zarar verdiler. Suriye’ye girmeye kalktılar. Ne adına? ABD-İngiltere-İsrail adına… Şam Emevi Camisinde namaz kılmayı hayal ettiler. Esat iki milyonu aşan Suriye vatandaşıyla Türkiye’ye girdi.
Sonuç?
Suriye’nin Kuzeyi PYD’nin eline geçiyor. Yani, en uzun sınırımız olan Suriye sınırı PYD sınırı oluyor. PKK’yı Güney komşumuz yaptılar… Mimarı ise Erdoğan ve destekçileridir. Bu işin böyle olacağını yazdığımızda(2005’ten itibaren…) yazdıklarımızı ütopik bulanlar vardı. Ne oldu?
Nil’den Fırat’a Büyük İsrail projesi tıkır tıkır işletiliyor.
Neymiş?  Bakanlar Kurulu toplanmışmış… Bakan(!)lar, Fidan ve çok Özel paşa;
“ABD’nin PKK’nın Suriye kolu PYD’ye destek vererek bölgede bir Kürt devletinin altyapısını hazırladığı savunuldu(!)...”
Deme ya(!)? Allah Allah… ABD müttefik, PYD kendisiyle gurur duyulan Barzani’nin askerleri değil miydi?  
Bu tespiti ancak yapabilme kabiliyeti gösteren bu  “zeki(!)” ekip, ABD ile birlik olup, PYD’nin Türkiye topraklarından Suriye’ye geçişini sağlayan ekip değil mi?
Peki, bu rezillikler olurken muhalefetimsiler ne yaptı? Muhalefet yapar gibi yaptı. Aslında muhalefet meşru bir partiye yapılır. BOP Eşbaşkanı olan, yabancı bir ülkenin planladığı, kendi ülkesi dahil 22 ülkeyi bölme projesi olan bir bir projeden rol kapmakla övünen bir taşeronun partisi meşru olabilir mi? Bir yabancı ülkenin memuru olmayı kabul etmek anayasal suç değil midir? Böyle bir partiyle muhalefetçilik oynamak suça iştirak etmek demek değil midir?
Muhalefetçilik oynayanlar Türkiye partisi olsalardı eğer, sine-i millete dönerek AKP çetesini tek başına bırakırlardı. Yapmadılar. Çünkü ülkeyi değil, kendilerini düşündüler. Sine-i Millete dönselerdi, çıkacak ekonomik sorunlar üzerlerine kalacak, meclise girmeleri zorlaşacaktı. Yani, önemli olan vatandır, gerisi teferruat diyemediler. Erdoğan gündem oluşturdu. Muhalefetimsiler  o gündemin peşinde koşarak gerçeklerin karartılmasında rol aldılar.
NATO paşaları, Balyoz ve türevi davalara kurban verilen askerlerin eleştirilerine katlanamadı, eleştirenlerin Ordu Evlerine girişini yasakladı.
Başlarına geçirilen çuval zorlarına gitmedi de, askerlerin haklı sitemleri zorlarına gitti beylerin…
PYD Türkiye topraklarından geçirilirken hazmettiler de, kendilerini eleştiren mağdur edilmiş askerlerin sitemini hazmedemeyip dava ettiler.
Kısacası;
Kurulması planlanan ve çok yol alan Büyük İsrail Kürdistan’ının sütannesi Erdoğan’dır. Çünkü bu günkü resim Erdoğan’ın politikaları sayesinde oluşmuştur. Altını değiştiren, aklayan-paklayan-pazarlayan kiralık basın mensupları, sözde aydınlar, bürokratlar, siğil toplum kuruluşlarının ezici çoğunluğu, TÜSİAD-MÜSİAD, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Abdullah Gül  ile MİT üst kademesi de suç ortağıdır.   
Bilinen sonu bilmiyormuş gibi yaparak yapılan telaş gösterisi de halkı kandırma oyunu mudur?
Yiyene afiyet olsun. Paket yiyeceklere bizim alerjimiz var.
İhanet paketinin içine koyulan msg ile milletin aklını iğfal etmeyin!!.

11 Haziran 2015 Perşembe

“DENİZ BAYKAL” I TANIYORMUSUNUZ?, Mustafa Mete İSLÂMOĞLU

“DENİZ BAYKAL” I TANIYORMUSUNUZ?
Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
20 Temmuz 1938 yılında Antalya'da doğdu. 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine 1960 yılında asistan olarak girdi.  1963'te doktora çalışmalarını tamamladıktan sonra iki yıl ABD' de kaldı ve Colombia ile Berkeley üniversitelerinde çalışmalarını sürdürdü.  Siyasetle 1960'lı yıllara doğru Demokrat Parti iktidarına karşı gelişen öğrenci hareketlerine katılmakla tanışan Baykal 1973 Ekim'inde yapılan Genel Seçimlerde CHP' den Antalya Milletvekili seçildi.
MALİYE BAKANLIĞI DÖNEMİ
1974 yılında kurulan Ecevit hükümetinde maliye bakanlığı, 1978 Ecevit hükümetinde ise enerji ve tabii kaynaklar bakanlığı görevlerini üstlendi. Baykal bu dönemde parti meclisi ve merkez yürütme kurulu, genel sekreter yardımcılığı görevlerinde bulundu.
12 EYLÜL SONRASI “ZİNCİRBOZAN GÜNLERİ”
12 Eylül askeri müdahalesinden sonra bir süre Ankara'da Ordu Dil Okulu'nda gözetim altında tutuldu. 1982 Anayasa'sının 5 yıl süreyle siyasi yasağı getirdiği politikacılar arasında yer aldı. 1983 yılında siyasal partilerin kurulmasına izin verilmesinden sonra "yasaklı olmalarına rağmen faaliyetlerini sürdürdüğü " gerekçesiyle bir grup önde gelen CHP' li ve AP' li politikacıyla birlikte Çanakkale Zincirbozan Askeri Tesisleri'nde 2.kez gözetim altına alındı.  Eylül 1987' deki genel seçimlerde SHP' den Antalya Milletvekili seçildi SHP' de önce grup başkanvekilliği ardında da genel sekreterlik görevlerinde bulunan Baykal, Haziran 1988 de göreve başladığı genel sekreterlikten 10 Eylül 1990' da istifa etti.
“KOMİTE BAŞKANLIĞI DÖNEMİ”
Deniz Baykal Antalya Milletvekili olarak Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlementolararası Komitesi eşbaşkanlığını yürüttü. Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi üyeliğine seçildi. TBMM Dışişleri Komisyon üyeliğinde bulundu.
Temmuz 1992 'de kapatılan siyasi partilerin açılmasına izin veren yasanın sağladığı imkanla 9 Eylül 1992 tarihinde toplanan CHP Kurultayında Genel Başkanlığa seçildi.
18 Şubat 1995 günü SHP ve CHP' nin "Bütünleşme Kurultayı'"nda aday olmayarak genel başkanlıktan ayrıldı. 9 Eylül 1995 tarihinde birleşmeden sonra yapılan CHP Olağan Kurultayında genel başkanlığa seçildi.  30 Ekim 1995 Tarihinde kurulan DYP-CHP koalisyon hükümetinde başbakan yardımcılığı ve dışişleri bakanlığı görevlerini üslendi.
24 aralık 1995 milletvekili genel seçimlerinde yeniden Antalya Milletvekili oldu. Seçimleri takiben 53.Hükümetin kurulmasıyla dışişleri bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevlerinden ayrıldı.  23 Mayıs 1998 Tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 27.Olağan Kurultayında genel başkanlığa 3. kez seçildi.  18 Nisan 1999 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Deniz Baykal ilk kez seçim sonuçlarıyla parlemento dışında kaldılar.  22 Nisan 1999 Tarihinde alınan seçim sonuçları nedeniyle istifa eden Baykal, 30 Eylül 2000 Tarihinde Ankara'da toplanan Cumhuriyet Halk Partisi 11. Olağanüstü Kurultayında yeniden seçilerek üçüncü kez CHP Genel Başkanı oldu.
DENİZ BAYKAL’IN İSTİFASI
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'a ait olduğu ileri sürülen kasetin internette yayınlanmasının siyasette yarattığı depremin ardından dört gündür sessizliğini koruyan Baykal, 10 Mayıs 2010 günü canlı yayında 'kasetteki görüntüler' için komplo dedi, hükümeti suçladı. Baykal'ın son sözleri ''Hakkınızı helal edin, ben ediyorum'' olmuştu.. ,
2015 GENEL SEÇİMLERİ”
Ve.. 2015 genel seçimleri öncesi Alanya’da verilen bir yemekte bir araya geldik. Beni görünce sağolsun hemen ayağa kalktı ve elimi sıktı. Samimi ilgisini bildiğimden ayak üstü bir kaç dakika konuştuk. Bana şu önemli sözü söyledi.  Masaya yumruğunu vur artık  abi dediğimde “ Ne desem boş  sen haklısın inşallah o günler gelecek fakat, Mustafacım insanları tanımak çok zorlaştı. Demişti.
2015 seçimlerinde Antalya’dan yine milletvekili seçilerek meclise girdi.
Sayın  Baykal değerli ve dürüst bir insandır. Siyasi hayatı boyunca hep yüzüne gülünmüş ve sırtından hançerlenmiştir.  Sahte sevenleriyle etrafına dolan insanların sancılarını çekmektedir. Deniz BAYKAL Türk siyasi hayatına ömrünün 50 yılını vermiş bilinçli olgun bir politikacıdır.  Farklı görüşlerimiz olsada insani yönünü çok beğenirim.  Zira dürüst ve kararlı bir kişiliğe sahiptir. Bir zaman hakkında çıkan bir dedi kodu yüzünden onurlu bir politicacının yapması gereken şey istifadır. Ve... istifa ederek meclisten ayrılmıştı. 25. Dönem millet vekiki seçimlerinden sonraki meclis nücadelesinde kendine, vatanım ve milletimin hayrı ve bekası için çalışacağından yolunun açık olmasını dilerim.
10 HAZİRAN 2015
ALANYA

8 Haziran 2015 Pazartesi

BUNDAN SONRA… Mehmet Necati GÜNGÖR

BUNDAN SONRA…
Mehmet Necati GÜNGÖR
                7 Haziran, tahmin ettiğimiz gibi demokrasinin zaferi ile sonuçlandı.
                Demokrasi kazandı, AKP ve Tayyip Erdoğan kaybetti.
                Meydan meydan dolaştı, eski partisine açıkça oy istedi, muhalefet partilerinin liderlerine laf saydırarak, elinde Kürtçe Kur’an’ı sallayarak AKP’nin oylarını konsolide etmeye çalıştı.
                Bu pek işe yaramadı. Ters tepti ve AKP’yi on puan gerilere çekti.
                AKP, iktidar çoğunluğunu kaybetti.
                40.8’de kaldı. İtirazlarla, yeniden sayımlarla bunun altına da düşebilir.
                Bu seçimin önemli sonuçlarından birisi de AKP’nin ve Davutoğlu’nun vesayetten kurtulmuş olmasıdır.
                Davutoğlu bundan böyle “gerçek Başbakan” olarak dizginleri ele alabilir.
                Davutoğlu balkona çıktı çıkmasına da, “Kırkbir kere maşallah” diyemeden indi.
                Ortada “maşallah”lık bir durum yoktu.
                Peki, bundan sonra ne olur?
                Belli ki koalisyon olacak.
                Kiminle?
                Meselâ AKP-MHP koalisyonu.
                Ya da AKP-CHP-MHP büyük koalisyonu.
                Ya da “büyük ağabey” ısrar ederse CHP-MHP-HDP koalisyonu.  (Zayıf ihtimal)
                Ülke hükümetsiz kalmaz.
                Cumhurbaşkanının Anayasa 116. Maddeye dayanarak 45 gün hükümeti kilitleyip, “olmadı, ülkeyi erken seçime götürüyorum” yetkisini işletebileceğini pek düşünmüyoruz.
                Cumhurbaşkanı bu yönde eğilim gösterir ve ısrarını sürdürürse
                Meclis Cumhurbaşkanının yetkilerini budayacak bir Anayasa değişikliğine bile gidebilir.
                Bundan sonra olacaklardan birisi de özgürlüklerin kullanılmasıdır.
                Korkulardan arınmış bir medya, bundan böyle toplumu daha açık bir şekilde bilgilendirecektir.
                Zira AKP RTÜK’teki iktidarından da düşmüştür.
                RTÜK’te azınlığa düşmüş bir AKP’den korkuya yer kalmamıştır.
                Türkiye’de medya artık kendini özgürleştirmelidir.
                Kendini özgürleştirmesi gereken bir alan da hukuk sistemidir.
                Ayrıca seçim ve siyasi partiler yasaları değiştirilmelidir.
                Yüzde on barajı kaldırılmalı veya yüzde beşlere çekilmelidir.
                Meclis’in yapacağı Anayasa değişikliği ile bu hususlar da düzene sokulabilir.
                Türkiye normalleşmelidir.
                7 Haziran’da bunun önü açılmıştır.

4 Haziran 2015 Perşembe

TARİH BOYUNCA TÜRKLER VE HAKANLAR, Cemal ÇALIŞKAN & Hasretli Yıllar...

TARİH BOYUNCA TÜRKLER VE HAKANLAR
Cemal ÇALIŞKAN
            Türklerin seçkin bir millet oldukları tarihte sabittir. Nede şudur. Hz. İbrahim’in üçüncü hanımı Kantura Turan soyundan Bir Türk hakanın kızı prenses Asena’dır. Arap bilgini Cahıza göre Hz. İbrahim’in dört oğlu Horasana gitmiş, Horasan Türkleri bunlardır. Türkler her zaman” Babamız Hz. İbrahim, amcamız İsmail’dir” demişlerdir. Kerbela'da Azerbaycan’dan gelen atlılar yardım etmek isteyince Hz. Hüseyin ”siz Zeynel Abidin’i korun, götürün” emrini verir. Atlılar Zeynel Abidin’i alıp Azerbaycan’a Geri dönerler. Türklere siz Müslüman değilsiniz niçin bu tehlikeye atıldınız? Sorusuna onlar bizim amcamızın oğlu, diye cevap vermişlerdir. İşte kimin milletindensin sorusuna cümlemiz” Hz. İbrahim’in milletindeniz” cevabını vermemiz bundandır.
            Hz. Peygamberimizin Mekke’yi fethi ettiğinde Hz. Ali, Kâbe anahtarını zorla Osman bin Talha’nın elinden alıp efendimize teslim eder. Anahtarı amcası Abbas’ın İstemesi üzerine Kurandan”  İşleri ehline teslim edin” emri gelir. Anahtar Hz. Ali eliyle Osman bin Talha’ya teslim edilir. Tarihçi Erol Çal’ının eserinde” Türkler İslam’ın son karakolu olduğu” bildirilir. Türklerin vazifeli bir millet olduğunu söyler. Kuranda çoğumuzun bildiği “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir milletsiniz. Çünkü siz iyiliği emreder, kötülüğü nefyedersiniz” ayeti müfessirler tarafından Bu milletin Türkler olduğu söylenmiştir. Osman bin Talha’nın Kâbe’nin bakımına en ehliyetli kişi olduğunu beyan edilmiştir. Osman’ın Suruç kabilesinden olduğu söylenir. Bu kabilenin Orta Asya’dan geldiği Arapça eserlerde yazmaktadır. Bu kabile kılıç yapmakta çok ileridir. Peygamberimiz zamanındaki bazı kılıçların üzerinde ay-yıldız resimlerinin var olduğu kesin görülmüştür.  İşte bu Türkler Hz. İbrahim’in evlendiği Kan tura Türklerinden olan üçüncü hanımı Asena’nın çocuklarıdır.  İbni Arabi’nin Osmanlıdan 300 yıl önce yazdığı Şecere tün Osmaniye isimli eserinde ”Allah yakında Osmanlı diye bir millet getirecek, sahabeden sonra İslam’a bunlar kadar hizmet etmiş ikinci bir millet olmayacaktır. Ne vakit ki, “Sin, Şina girer. Benim kabrim açığa çıkar” demiştir. Yavuz Selim “Şam’a girince ibni Arabi’nin kabri bulunmuştur. Sait Nursi” ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et, senin milletin, İslam’ın içerisinde kaybolmuştur. Ondan uzaklaşırsan mahvolursun. İslam'la bu aziz millet tarih boyunca aynı yolda buluşmuştur.
            İslam öncesi Mete Hanı ele alalım. Milletin varlığını tehlikeye atmamak için Çinliler atını isterler verir, hanımı ve kızını isterler kabul eder. Sonunda toprak isterler. Bu söz üzerine Mete Han diklenir ve tarihi sözünü söyler. At, avrat ve evlat benim şahsi malımdı, onları verdim. Fakat toprak milletin malıdır, onu veremem cevabını vermiştir. Günümüzde bazı siyasiler ailelerinin çıkarı için milleti ateşe atmaktan kaçınmıyorlar. Bunlar Türk tarihinden habersizler. Kendilerini tatmin etmek isteyenler, İnsanları zindana tıkarak gerçekleri milletten gizleme istekleri mi?
            İkinci örnek: Fatihin oğlu şehzade Cemden söz edelim. Abisi 2. Beyazıt’la Padişahlık için yaptığı savaşı kaybedince Ak deniz Korsanlarının eline düşer. Deniz Korsanları büyük paralar karşılığında İtalyan, Papaza satarlar. Papada Cem kullanarak 2. Beyazıt’tan yüksek paralar ister, Devletin güvenliği için istenen paralar ödenir. Bu paralar karşılığında Cem tutsak olarak tutulur.  Sultan Cemi Hristiyan olması istenir. Osmanlıya açılacak savaşta Cem askerlerin başına geçmesi için zorlanır. Fakat bu hain istekleri Cem kabul etmez. Baskılara Sultan Cem fazla dayanamaz. Yüzüğünde bulunan gizli zehirle hayatına son verir. 2. Beyazıt padişahlığı Cem’e bıraksaydı, Osmanlı için daha mı, hayırlı olurdu? Çünkü savaş bilgisi ve cesareti 2. Beyazıt’a göre üstündü. 
            Gelelim yaşadığımız zaman dilimde yaşananlara. Büyük Millet Meclisinin aldığı kararla 3 Mart 1924 tarihinde 600 yıllık devleti yöneten Hanedanlık mensubu Halifelik kaldırılır. Ve Osmanlı Hanedanlığına dâhil kadınlar ve erkeklerin tümü Türkiye’den çıkarılmasına karar verildi.  Son Osmanlı halifesi Padişah Vahdettin ülkeden çıkarken devlet hazinesinden kuruş para almaz. Kendine ait olanları bile götürmemiştir.
Günümüzde, siyasi liderlerden Paralarını İsviçre Bankalarına yatırmayan yok. Buna dindar, Milliyetçiyiz diyenler de dâhildir.  Neden Ülkenin bir türlü düzlüğe çıkamadığına bunlar belge niteliğidir.  Yaptıkları cami, Kuran Kursu, dindarlık bağırtılarına hep gönüllerini insanlarımız açılmış, ucuz oy avcılarına av olmuşlardır.  Hiçbir zaman bunları sorgulamamışlardır. Kendilerine büyük haksızlığı yapanlar, ceplerine ve mallarına göz dikenler hep din adını kullananlar olmuştur.  Osmanlıyı yok eden de bu zihniyetlerdir.
            Osmanlı oğulları, dışarıda çok trajediler yaşadılar. Onlardan hiçbiri bu yaşamlarını kullanarak devlete zarar vermediler. Abdülmecid’in torunu Mısırda yaşarken başta Cemal Gürsel olmak üzere, yetkililerden sade bir vatandaş olarak vatanda yaşamak ve ölmek istiyorum izin verin dedi.  Olumsuzlukla karşılandı.  Abdülhamid’in Fransa’da yaşayan Kızı Zekiye Sultandır. Öldüğünde vatanına gömülmeyi istedi.  Ölümü Türkiye’ye getirilmesine izin verilmeyince 30 yıl bir kilise de cenazesi saklı kalmıştır. Sahip çıkmayınca 30 yıl sonra Fransa’da Nice de belirsiz bir yere gömüldü.
            ***
Şair-Yazar
CEMAL ÇALIŞKAN
       HASRETLİ YILLAR

Hasretinle geçti bunca yıllarım,
Yıllardır bir tek, sana hasretim,
Bazen sevincimdin, bazen kederim
Bitmesin ömrümde, sana hasretim.

Bölünür gecelerde uykularım
Rüyama gelir doğar ışığın,
Aydınlanır biter sana hasretim
Günüme zinde başlar giderim.

Bulduysam yaşamımda bir anlam,
Ayım günüm neşe dolar yaşarım;
Gündüzü gecemin anlamı sensin,
Sensiz geçen günlerime şaşarım.

Havada rüzgâr kül rengi eser,  
Gökler yaşlarını, hep yere döker,
Ormanın yeşili gönül’ deşeler,
Bende mavilik seninle güzel…

Bulurum içimde seni ararım,
Zeytin renkli gözlerine bakarım;
Seninle hayatı,  güzel yaşarım.
Besmeleyle dua eder yaşarım

Yollara düşmekle geçti yıllarım,
Aşığınım senin durmaz ağlarım,
Bir deniz mavisiyle bakar gözlerin,
Kement attım yollarını beklerim.

3 Haziran 2015 Çarşamba

MERSEDES AZ BİLE, Yalçın KOÇAK

MERSEDES AZ BİLE
Yalçın KOÇAK
            Son zamanlarda siyasal musikimizin makamı değişti, belden aşağı vurmalı bir dönemin sonunda budamalı bir yöntemin uygulanmaya başlandığı haysiyetsizliğin diz boyu ve karaktersiz kuvvetlerin misliyle arttığı bir sufli dönemden geçiyoruz.
            27 Mayıs lanetinin yıl dönümünde itibarı hepimizce yüksek tutulan Diyanet İşleri Başkanlığımız üzerine yapılan bir mersedes ile itibar bozma operasyonuna alet olan çanak tutan bunu yazan çizen kovalayan İsmi Ahmet, Mehmet olanlara bir çift lafım var. Dönmelere, gizli kriptolara bir lakırdım yok, olamazda; onları ancak tebrik ederim, vazifelerini fevkalade iyi şekilde yapmaktalar, bravo derim. 
            Üniversitelerde itibar komadılar, Ergenekon, Balyoz dediler birilerinin haddi bildirilirken kurumları itibarsızlaştırma edebi dil ve kaidelerini kullandılar, Hukuk camiasına olmayan saygıyı kurumlarına da iblağ ettirdiler.
            19 Mayıs 1919 da Samsuna çıkan Mustafa Kemal Başkanlığında ki Anadolu direnişini teşkilatlandırmakla vazifeli heyet Erzurum ve Sivas kongrelerini tamamlayarak yorgun argın toz toprak içerisinde Ankara'ya gelirler. Milli Mücadelenin karargahı Ankara olacaktır. Heyet beş parasızdır. Ankara Müftüsü Rıfat BÖREKÇİ hoca, Hacı Bayram camisinde  Milli Mücadele için ilk vaazını verir ve yardım sergisi açar; toplanan yardım paralarını da bir peşkire bohçalar götürüp Ankara'ya intikal eden heyetin başına teslim eder.
            Cumhuriyetin kuruluş şartlarını bilmeden Cumhuriyetçi olma lüksümüz olmamalı. 
Haysiyet, şeref, namus, fazilet ve erdemin muhafızı olan bu rejimin korunurken kırılmasına ve zarar görmesine sebebiyet verecek fitnelere, fillere ve eylemlere neden oluruz.
            Bir Mercedes üzerinden Diyanetin Başkanı Görmezi mi yıpratmaktır gaye?, 
Yoksa; Diyanet İşleri Başkanlığımız'mıdır hedef? 
Türkiye'nin tek temsilcisi olduğu Sünni İslâm'mıdır hedef?
Hedef te; İslam mı vardır, Türkiye mi?? 
Paketleri açmadan ambalajı dikkatle inceleyelim, bu pakette bomba da olabilir?. Paketin bağı İngiliz siciminden, kağıdı papirüs hamurundan. Aman dikkat.
Önce Arnoldo TOYNBE'yi okuyalım. 1917 de Amerikalılara yazdığı bir savaş propaganda metninde şöyle diyor.''Size kalan Kuzey İslamı, Biz Güney İslam'ını hallettik (Eş’ari bölgesini kastediyor.) Bir şeyhi satın alır, işinizi görebilirsiniz. Asıl olan Kuzey İslâm’ı Horasan-İstanbul hattıdır. Bu hat her an Mustafa Kemal gibi bir devrimci çıkarır.(Yesevi- Maturidi çizgisi) 
Şimdi Mustafa Kemalin Elmalılı hocaya cebinden tefsir parası verirken üzerine basa, basa;  ''Hanefi mezhebi ve Maturidi itikadı üzerine yaz hoca'' talimatını en azından ben önemini daha iyi kavrıyorum, bizim için hayati değerde ki bu kırmızı hatları kan dökmek pahasına korumamız gereğini daha iyi anlıyorum. Yeşil kuşakta kullanılmış olanların tövbe şansları varken çok istiğfar etmeleri gerektiğine inanıyorum. Unutmayalım biz Toynbeenin öğrencileriyiz diyen çok adam var etrafta, kimler mi; Huntington, Brezinski, Fukayama, T.Fridman ve sahnede G.Fuller yeterli mi? Şirket çalışıyor.Wellington house faaliyette.
Hedef; İtikadi ve Siyasi Amentümüzdür...
            Cumhuriyetin kuruluşu bir üçlü Trimvuaradır. 
Cumhurbaşkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'dir Diyanet işleri başkanlığı ile Genel kurmay Başkanlığı aynı kanunla kurulmuşlardır. Mübarek adamlar sanki bu günleri görmüşlerde mürekkep yapmışlar. Bu da başlı başına ayrı bir yazı konusudur.
            Diyanetin başına Milli Mücadelenin ilk hutbesini veren Ankara Müftüsü Rifat BÖREKÇİ hoca getirilir. (Gazeteci Nuriye Atabey'in Büyük dedesi,) Genel Kurmaya da bildiğiniz gibi Mareşal Fevzi Çakmak paşa getirilir.
            Börekçi hocanın maaşı Fevzi paşanın ısrarı ve önerisi üzerine Genel Kurmay Başkanı Maaşından 5 lira fazla yazılır ''Önemli de bir sebep vazedilir''. Buyurun bu günü sosyal ve özlük haklar açısından inceleyin. Mesele maaş değil, statü. Ehem mi, Mühim me tercih?? 
            Üç başkanın İkincisi, inceliği ve zekayı anlayabilmemiz lazım. Millete, sivile ve demokrasiye verilen değeri görmemiz lazım.
            Şimdi siz karar verin Genel Kurmay garajı Mersedes galerisi gibi olacak , Yatlar, katlar, uçaklar, uşaklar olacak. Diyanet işleri başkanı üniforması sayılan cüpbesi ile yolda araba itecek. Atatürk'ün cumhuriyeti bu mu? Bu işler 27 mayısla bitti beyler; Rahmet olsun Ruzi Nazar'ın ifadesi ABD İngiliz geri planlı 27 mayıs darbesi önce Atatürk'ün Anayasasını yok etti babalarımız sustu bu günlere geldik,  Maşanın pardon Paşanın eskisinin zırhlı A8i olacak ve rahmetli Börekçi'nin halefine Mersedes az bile.
Bu ülkede ne zaman İmam, Öğretmen ve Asker aynı safta dirsek teması durursa; pusulası bozuk gemi gibi ifrattan, tefrite savrulmaktan kurtuluruz.                    
Siyaseten fikri mutasyona uğratıldığımız için kerrat cetvelimizde bozuk bir türlü doğru sonucu göremiyoruz.
            İlmimizde yarım, Aklımızda, Fikir de üretemiyor, sorgulayamıyoruz da...