Orhan
LOPAR, Gazeteci-KOSOVA
Son günlerde büyük bir burukluk var
içimde. Ana Ülkem Türkiye Cumhuriyeti’nde 15 Temmuz darbe girişimini büyük bir
üzüntü ve şaşkınlıkla televizyonlardan canlı izledik.
Allah’tan
bu darbe girişimi siyasi yöneticiler Cumhurbaşkanı, Başbakan, Muhalefet
Liderleri ve özellikle Türk Halkı tarafından başarılı bir şekilde engellendi!
Halk bilinçli bir demokrasiyi seçti ve Darbeye boyun eğmedi.
Ama
kuşkusuz en önemli rol Medya temsilcilerine düştü! Darbe canlı yayınlarla izlendi
ve canlı yayınlarla engellendi. Eğer onlar Özgür ve dirayetli olmasaydı, bu gün
karşımızda bambaşka bir Türkiye olacaktı…
Ertesi
gün tutuklamalar başladığında ve isimler yayınlandığında Türk Askerinin içine
sızan darbeciler ve asıl teröristleri gördük. Orada darbe planlayıcılarının baş
aktörlerinden biri ve FETÖ Terör Örgütünün “Yurtta Sulh Konseyi” darbe
yöneticisi Mehmet Partigöç isimli kişinin olduğunu okudum. Bu şahsı belki
çoğunuz o sabah gazetelerde okuduğunuzda kim olduğunu gördünüz. Ama bu şahıs
benim köşe yazarlığı dönemimde hayatımda hiçbir zaman silinemeyecek olan izler
bırakan ve Kosova Türk Toplumunun medya ayağına darbeyi vuran kişi idi. İzin
verirseniz bu konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
İki komutan. Biri
Atatürkçü, biri FETÖ’cu!
1999
Kosova Savaşı’ndan hemen sonra Kosova’da Türkçe olan neredeyse her şeyin
kapatıldığı ve yasaklandığı bir dönemdi. Okullarda, Türkçe eğitimin devam edip
etmemesi bir muammaydı.
Ve
Türk Askeri Prizren’deydi. BBC canlı yayında Prizren’deki muhabirine bağlandı
ve oradaki halkın coşkusunu kelimelerle anlatamayacağını çoluk çocuk herkesin
sokaklara döküldüğünü dile getiriyordu. Ellerinde Türk ve Arnavut bayraklarını
taşıyan halk, askerleri gözyaşları içinde hasretle kucaklıyordu… BBC spikerinin
şu açıklamasını çok iyi hatırlıyorum “Balkanların
asıl sahibi geri döndü” diye… O coşkuyu yaşayanlar çok iyi biliyor. Ben
sadece TV’de yaşayabildim, çünkü üniversite eğitimim bitirmek üzere Türkiye’de
bulunuyordum. Türk Tabur’u Prizren’in yakınlarında Dragaş bölgesine yerleştirilmişti.
Prizrenli Türkler şaşkındı! Dönemin Kahraman Komutanı İzzet Çetingöz, Taburunu
alıp her şeyi göze alarak bu günkü KTTGK bulunduğu Sultan Murat Kışlasına
çadırlarını kurdurdu ve Türk Askeri Prizren’e konuşlandı!
Türk
Taburunun Prizren’e yerleşmesi ile hem Türklere bir özgüven, hem cesur
öğretmenlerin girişimi ile Türkçe sınıfları yeniden kayıt almaya başladı. İlk
olarak Prizren ve Mamuşa’da, sonrasında da Türkçe’nin konuşulması bile cesaret
gerektirdiği bir dönemde Priştine, Gilan-Dobruçan, Mitroviça’da da Türkçe
sınıflar yeniden açıldı...
Bir
de unutmamak gerekir ki savaştan hemen sonra Türkçe konusunda sadece
eğitimimizi devam ettirebildik. Çünkü diğer kurumlar kapatıldı. TAN gazetesi
kapatılmıştı ve artık Türkçe bir medya kuruluşu yoktu. Aynı zamanda Kosovalı
Türklerin arşivi de kapatılmıştı. O dönemde Mehmet Bütüç cesaretini toplayıp
özel olarak başvuru yapmış, Bağımsız Kosova Türk Medyası adına “Yeni Dönem”
gazetesini çıkarmaya başlayacaktı. Haftalık çıkacak olan gazete yeniden Kosova
Türklerinin arşivi olmaya başlayacaktı…
Biz
de Üniversiteden mezun olup vatanımız Özgür Kosova’ya ve Türkçe’ye hizmet etmek
için geriye dönüyorduk. Kosova’ya döndüğümde her zaman kutsal bir meslek olarak
gördüğüm öğretmenliğe başladım. Ankara’da okurken Gazeteye elimizden geldiği
kadarıyla yardımcı olmaya çalışıyorduk. Kosova’ya döndüğümüzde ise tamamen
sahiplendik ve arkadaş çevremiz ile elimizi taşın altına sokmaya karar verdik.
O dönem editörümüz ve çok yakın dostum olan Esin Muzbeg’in ısrarıyla maddi
talebim olmadan “Bir Düşünce” adı altında köşe yazısı yazmaya başladım.
Eleştirilerimi bu köşemden yapıyordum. Eleştirilerimiz genelde Türk toplumunun
yaşadığı sıkıntıları dile getiriyor ve Kosova’da Türkçemizin savunulması üzerineydi…
Cesaretle
savunuyorduk.
Onlarca
yazılarımızın arasında biri biraz daha dikkat çekici olmalıydı ki yazı
yazmamızı engellemeye giden bir boyuta kadar ulaştı. 2007 Yılının Şubat ayında,
Kosova Türk Medyası’nın, haftalık çıkan “Yeni Dönem” gazetesinde köşe yazımı
yazdım.
Ne olduysa
bu köşe yazısından sonra oldu. Yazıyı kısaca özetleyeyim:
“O
dönemde Türkiye Cumhuriyeti her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye
Üniversitelerinde okuması için Kontenjan belirlemişti. Ben Türkiye’ye 1994
yılında resmi olarak giden ilk kontenjan öğrencilerinden biriyim. O dönemden
sonra her okul yılı sonu YÖK’ten temsilciler gelip sınav yapardı ve sonuçlar 2
ay sonra açıklanırdı. Sınavda başarılı olanlar üniversiteyi kazanırdı ve
öğrenimini burslu olarak devam ettirirdi. Bu sınava sadece Kosova Devlet Okullarında
Türkçe sınıflardan mezun olan öğrenciler katılabiliyordu.
Buraya
kadar her şey normaldi. Ta ki 2006-2007 öğretim yılına kadar. Bu yıldan
itibaren Özel bir madde çıkarttılar ve “Türk” kolejlerinde okuyanları da
kontenjana dâhil ettiler! Savaştan sonra Kosova’da “Türk” koleji açılmıştı.
Özelikle bu kolejlerde Türk kelimesini tırnak içine alıyorum, çünkü bu
kolejlerin hiçbir zaman Türklükle alakalı olduğunu düşünmüyordum. Ve burada
okuyanların da bu hakkı kazanmasından sonra ben bu yazıyı kaleme aldım ve bunun
yanlış bir şey olduğunu yazdım.
Bizim
Türk çocuklarının bu okullara gitmeleriyle, Kosova’da Türkçe eğitime darbe
vurulacağını belirttim. Yazımda özellikle bu Türkiye bursları, olmaz ise yani
kontenjandaki yerleri kolejlerden mezun olanlar alır ise, devlet okullarından
mezun, fakir olan Türk öğrencilerimiz Türkiye’de okuyamayacaktır diye
vurguladım!”
Bu
yazıdan sonra beni Kosova’da bulunan dönemin TİKA temsilcisi ofislerine davet
etiler. Bu yazı konumun yanlış olduğunu ve neden siz bizim okullara karşısınız
diye uyardılar. Bir de biz kimin zengin ya da fakir olduğunu tespit edemeyiz
dediler. Ben de onlara cevap olarak kendimi örnek verdim. Bizim, dedim
hepimizin Türkiye’de okuma imkânımız yoktur, eğer ben Türkiye bursu ile
okumasaydım. Burada kalıp bir bakkalda çalışırdım ve sizinle bu konuları
tartışmazdım. Eğer bu kolejden bir öğrenci alınıp bizim bir çocuk dışarıda
kalırsa o zaman vebali sizin boynunuza olur dedim. Ki nitekim öyle de devam
etti ve ben “Kosova’da Türkçe Eğitim Kolay Kazanılmadı” iki yazı daha
yayınladım.
Bu
yazılardan sonra TİKA temsilcisi editörümüzü arayıp, Orhan Lopar’ın 2. Yazısı
yayınlanırsa TİKA desteğinin kesileceğini söyledi ve nitekim de öyle oldu.
Benim ikinci yazım yayınlandı, ama TİKA desteği kesildi! O dönemin TİKA temsilcisinin
adı Metin Arslanbaştı. 15 Temmuz sonrası FETÖ terör örgüt üyesi olarak açığa
alınan kişi!!!
Bundan
sonra ise KTTGK Türk öğrencilerine yardım olarak Prizren ve Mamuşa’da lise
öğrencilerine Üniversite hazırlık sınavı için kurs düzenliyorlardı. Bu güzel
bir olaydı, ben de köşemde bunu müjdelerken bu kursların Prizren ve Mamuşa’nın
dışında yapılması gerekliliğini vurgulayan bir yazı kaleme aldım. Oradaki
Türkler de bu haktan yararlansın, çünkü onların bu konulara daha fazla
ihtiyaçlarının olduğunu söyledim. Bu yazıdan sonra Dönemin Tabur Komutanı benim
yazmamın sakıncalı olduğunu ve Orhan Lopar haddini aştı diyerek “Yeni Dönem”e
Taburun verdiği yardımı kesti! Ama ben haklıydım. Benim yazımdan sonra
Priştine’de Gilan, Mitroviça ve Priştineli Türk öğrenciler için Kurs vermeye
başladılar. Bu olaydan sonra ben ve Genel yayın Yönetmenimiz köşelerimizi
kapattık. Ve bu darbelerden kısa bir süre sonra KTM “Yeni Dönem” maalesef el
değiştirdi (Bunun da özel bir dosyada ele alınması gerekiyor) ve kapatıldı!!!
O
dönem Kosova’da görevli Tabur Komutanı, 15 Temmuz planlayıcısı Mehmet Partigöç
FETÖ terör örgütünün elebaşı olarak yargılanacak olan şahıs. Bir de kurslarda
sorumlu kişi de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’dı. Biz
o dönemde doğru yaptığımızı biliyorduk. Biz o dönemde haklı olduğumuzu
biliyorduk. Ve Türkiye’nin bu kurumlarından yediğimiz darbeleri
anlamlandıramıyorduk.
Anlamlandıramadığımız
için de sustuk. Bugün aslında bize darbe vuranların Türkiye’nin bu saygın
kurumlarının olmadığını, bizim bir çete ile mücadele ettiğimizi daha iyi
anlıyoruz.
“Yeni
Dönem” kapandıktan sonra siyasete atıldım.
Bu
grup siyasette de karşımdaydı!
Milletvekili
seçimlerinde her türlü oyunlara rağmen, halkın büyük desteğini almamla birlikte
hep son anda dışarıda bırakılıyorduk… Bizler de artık silkelenip aramızda
uyuyan FETÖ hücreleri temizlememiz gerektiğini düşünüyorum!
İLK
DARBEYİ bize vurdular.
Allah’tan
duacıyız ki vurmaya hazırlandıkları Türkiye Cumhuriyetine asıl darbeyi
vuramadılar! Halkın İradesi galip çıktı!!! Türkiye büyük bir badire atlattı.
Demokrasi şehitlerine başsağlığı ve gazilere de acil şifalar diliyorum…
Bu
yazıyı da Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözü ile kapatmak istiyorum.
Benim
naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti
ilelebet payidar kalacaktır. Orhan Lopar, KOSOVA *** (Bu makale Yalçın KOÇAK tarafından gönderilmiştir)
DİKKAT!..
İHANETİN ÖBÜR UCU BAŞIBOŞ
PKK'NIN DARBE KALKIŞMASI DEVAM EDİYOR...
Hakkâri-Çukurca'da
8 şehidimiz, 25 yaralımız var. Atatürk’ün kurduğu bağımsız ve millî Türk
Devletini tamamen yıkma girişimi olan, Amerika ve İsrail’in planlayıp
desteklediği FETÖ darbe teşebbüsü Türk milletinin irade beyanıyla savuşturuldu.
Bu işe girişen gerçek suçlular hakkında alınan bütün siyasi, idari tedbirler
gerekli idi ve OHAL ilan edildi. Ancak aynı Amerika ve İsrail’in kurup destek
verdikleri PKK Paralel Devlet Yapılanması, Türk milletine ve devletine darbe
vurmaya devam ediyor. PKK darbe teşebbüsü geçmiş değil. PKK destekli
belediyeler iş makinalarıyla ve her türlü imkânlarıyla PKK eşkıyasının devam
eden darbe, alçakça saldırı, kalleşlik ve menfur ihanet çalışmalarına destek
veriyor.
FETÖ ile PKK aynıdır, zaman zaman işbirliği de yaptılar. Şu anda FETÖ için başlatılan OHAL uygulamalarının PKK için de aynen ve fazlasıyla uygulanmasını istiyoruz.
FETÖ ile PKK aynıdır, zaman zaman işbirliği de yaptılar. Şu anda FETÖ için başlatılan OHAL uygulamalarının PKK için de aynen ve fazlasıyla uygulanmasını istiyoruz.
Bu
bağlamda:
- Öncelikle belediyelerden başlamak üzere resmî kurumlardaki bütün PKK’lılar temizlenmeli,
- Ekonomik kaynakları kurutulmalı;
- Üniversitelerdeki öğretim üyesi ve öğrenci kılıklı PKK’lıların üniversite ile bütün ilişkileri kesilmeli,
- Gazete, dergi, radyo ve televizyonlardaki bütün PKK propagandistleri susturulmalı,
- Facebook ve twitter gibi sosyal medyadaki propaganda imkânları tamamen yok edilmeli,
- PKK’ya destek veren yabancı ülkelerle ilişkiler kesilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmenlere en modern silah, mühimmat, para ve he türlü imkânlar verilerek onlarla işbirliği yaparak Irak ve Suriye’deki PKK oluşumları ve uzantıları bir seferberlik programıyla yok edilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimize “Türkmeneli Devleti” kurdurulmalı; Türkiye’nin selameti ve geleceği sınırlarımızda bir Türkmeneli Devletinin kurulmasına bağlıdır. (30 Temmuz 2016 – Cumartesi, Bahtiyar AYDIN)
- Öncelikle belediyelerden başlamak üzere resmî kurumlardaki bütün PKK’lılar temizlenmeli,
- Ekonomik kaynakları kurutulmalı;
- Üniversitelerdeki öğretim üyesi ve öğrenci kılıklı PKK’lıların üniversite ile bütün ilişkileri kesilmeli,
- Gazete, dergi, radyo ve televizyonlardaki bütün PKK propagandistleri susturulmalı,
- Facebook ve twitter gibi sosyal medyadaki propaganda imkânları tamamen yok edilmeli,
- PKK’ya destek veren yabancı ülkelerle ilişkiler kesilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmenlere en modern silah, mühimmat, para ve he türlü imkânlar verilerek onlarla işbirliği yaparak Irak ve Suriye’deki PKK oluşumları ve uzantıları bir seferberlik programıyla yok edilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimize “Türkmeneli Devleti” kurdurulmalı; Türkiye’nin selameti ve geleceği sınırlarımızda bir Türkmeneli Devletinin kurulmasına bağlıdır. (30 Temmuz 2016 – Cumartesi, Bahtiyar AYDIN)