CUMHURİYETİMİZ,
100. YILINDA İNSANLIĞIN ÜMİDİDİR
Fethi Murat Doğan
Krallığın,
otokrasinin, padişahlık sisteminin çoktan miadını doldurduğu; büyük Fransız
İhtilâlinin doğurduğu hürriyet kasırgasının bütün dünyayı sardığı 19. yüzyıl
sonu ve 20. yüzyıl başlarında, çöken büyük bir imparatorluğun sözcüleri olan
Türk aydınları, “hürriyet” meş'alesini yükseğe kaldırdılar.
Hürriyetin ve bir
anayasanın her meseleyi halledeceğini sanıyorlardı ki, karşılarına
emperyalizmin çıktığını fark ettiler.
Tanzimatın ardından zamanla bir “yarı
müstemleke” hâline gelen Osmanlı Devleti, çöküşü geciktirmeye çalışıyordu.
Farklı dil ve dinlerden toplumları adaletle yönetmenin; Hristiyan ve Musevilere
karşı hoşgörü, serbestlik ve insanca davranmanın emsalsiz örneğini veren
Osmanlı, şimdi emperyalizmin ve Çarlığın kışkırttığı Balkan ve Arap
toplumlarının isyanıyla karşı karşıyaydı.
Emperyalizm, azınlık
milliyetleri kışkırtarak parçalamak istediği Osmanlı-Türk İmparatorluğunu,
Birinci Dünya Savaşında, rakibi Avusturya-Macaristan İmparatorluğuyla birlikte
yenmek ve Osmanlı ülkesini paylaşmak için harekete geçti. “Doğu Sorunu” ve “Hasta Adam”
diye adlandırdıkları Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp paylaşmak için, başta o
dönemin en kuvvetli emperyalist devleti İngiltere olmak üzere, Çarlık Rusya'sı
ve Fransa birleşmişti. Ancak onlar, tarihin tanıdığı en köklü ve en eski kavim
olan Türkleri, anlaşılan o ki, yeterince tanımıyorlardı.
İngiliz ve Fransızlar,
sömürgelerinden topladığı askerleri de getirerek büyük savaşta, tıpkı Truva
karşısındaki selefleri gibi, Çanakkale önlerinde toplanmışlardı. Düşman
armadasının amiral gemisinin adı da Truva’yı işgale gelen ordunun komutanı Agamemnon’un adını taşıyordu! Kısa bir
sürede Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'u işgal edebileceklerini
sanıyorlardı; hatta, İstanbul randevusu bile vermişlerdi!
Emperyalist
saldırganlara karşı kahramanca savaşan Türk milleti, Çanakkale savunmasıyla
mazlum milletlerin istiklal ve hürriyet uğruna mücadelesinin de öncüsü
olmuştur. Çanakkale Zaferimiz, aynı zamanda İstiklal Savaşımızın da
“önsöz”üdür.
Millî Mücadelemizin hemen bütün kahramanları, Çanakkale
muharebelerinin muzaffer komutanlarıdır. Millî Kurtuluş Savaşımız, emperyalizmi
yenilgiye uğratarak bütün Asya, Afrika ve Lâtin Amerika halklarına emsal olmuş;
Fransız İhtilalinin istiklal ve hürriyet meş'alesini Türkler devralmıştır.
Emperyalizmin saldırısına kararlılıkla direnen Türkler, Osmanlı
İmparatorluğunun yenilgiye uğraması ve parçalanması karşısında, Anadolu'muzu ve
Trakya'nın bir bölümünü kurtararak bağımsız Türk devletini ayakta tutmuşlardır.
“Cumhuriyet”, Türk
devletinin yeni siyasi-sosyal “rejim”idir. Devlet ile devlet biçimleri farklı kavramlar olmakla birlikte, “Cumhuriyet”,
Devletimizin yeni adı yerine de kullanılmaktadır. “Devlet” de bizde, sadece
büyük bir siyasi kurum değil, çok zaman “Vatan” yerine de kullanılır.
Nasıl
Osmanlı Devleti, Selçuklu'nun devamıysa, aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti de
Osmanlı Devletinin bir devamıdır; değişen, siyasî-sosyal “rejim”dir. Selçuklu
da Osmanlı da Türkiye Cumhuriyeti de Türk
devletleridir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir siyasi devamlılık içinde
görmemek, aslında Türk milletini köksüzleştirmeye çalışmak demektir ki, asla
kabul edilemez. Türklerin köklü tarihinden habersiz olanlar, Türk milletinin
sanatından, kültüründen, yüzyıllardır devam eden geleneklerinden de habersiz
oldukları gibi, şanlı Türk ordusunun gelenek ve düzeninin çok eski yüzyıllara
dayandığını da bilmiyorlar. Hürriyet ve istiklaline çok düşkün olan Türkler,
aynı zamanda çok sayıda devlet kurmuşlardır.
Zaferin ardından ve
Cumhuriyetle birlikte, her konuda büyük hamlelerle iktisadi ve sosyal yapının değişmesi
yanı sıra, eğitim, sanat, kültür cephesinde de çok geniş kapsamlı yenilikler
yapıldı. “Millî modernleşme” ile yeni rejim olan Cumhuriyetin hem yerleşmesi
hem de gelişip güçlenmesi sağlanmaya çalışıldı. Büyük bir millî uyanış;
istiklâl ve hürriyet uğruna mücadele azmi, millî şeref ve haysiyetini koruma
gayreti, “düvel-i muazzama”ya karşı Kuvayimilliye ruhu; Vatan için, Türk
milletinin gelişmesi için soylu bir “mefkûrecilik” (idealizm), kuruluş ve inşa
döneminin fikir, düşünce ve ruh dünyasını ortaya koyuyordu.
Hayatımızda olduğu
gibi, milletlerin tarihinde de iniş ve çıkışlar, ilerleme ve gerilemeler, zafer
ve yenilgiler, altüst oluşlar ve dirilişler vardır. Çok yaygın, çok eski ve çok
köklü tarihi olan Türklerin de çeşitli dönemlerde, çok büyük zorlukların
üstesinden geldiğini; en zor şartlarda bile mutlaka bir çıkış yolu bulduğunu,
her zaman büyük kahramanlar yetiştirdiğini görüyoruz. Atilâ’lar, Alparslan’lar,
Yıldırım’lar, Timur’lar, Fatih’ler, Kanuni’ler, Atatürk’ler yetiştiren Türk
milletinin, iki yüzyılı aşkın gerilemenin ardından tam bir çöküşünü
bekleyenler, hüsrana uğramıştır.
Cumhuriyet, yeniden dirilişin adı olmuştur.
Cumhuriyetle birlikte
başlayan eğitim seferberliği, halk sağlığı alanında büyük hamle, tarım ile iktisadi
ve ticari alanda önemli gelişmeler; bilim, kültür ve sanat alanında olağanüstü
çabalar sonucu, savaş yorgunu ve yoksulu Türk halkı, kısa bir sürede silkinmiş
ve toparlanmıştır. Kadınlar, toplum hayatının her alanında ve her meslekte yer
almaya başlamıştır. Aydınlar ve gençler, cumhuriyetin heyecanını bütün topluma
aktarmışlardır.
Emperyalizmin milli
hükumeti zor duruma düşürmek ve halkla karşı karşıya getirmek için kışkırttığı
isyanların yayıldığı bir ortamda, çok partili siyasî rejim denemeleri başarısızlığa
uğramıştır. Emperyalizmin yıkıcı teşebbüsleri akamete uğratılmıştır, fakat çok
partili siyasi rejim için ortam da bulandırılmıştır. Daha sonra, çok partili
siyasi rejime seçimle geçilebilmesi, Cumhuriyetimizin çok önemli bir
başarısıdır. Böyle önemli değişikliklerin, büyük sarsıntılara yol açmadan ve
kansız bir şekilde gerçekleşmesi son derece önemlidir. Ancak, çatışmacı sosyal ve siyasî kültürümüz,
yabancı “büyük” devletlerin “siyasî” müdahalesi için elverişli ortam
doğurmaktadır! Kıbrıs dolayısıyla da Türkiye ile yakından ilgili olan
İngiltere, dünya hakimiyetini devrettiği ABD ile birlikte, kendilerinden
gitgide uzaklaşan ve Sovyetler Birliğinden destek almak için teşebbüste bulunan
Menderes’e karşı, 27 Mayıs askeri darbesine “yol verdiler”! Ardından, bu durum
’71 ve ‘80’de de yaşandı. Ayrıca, arada ve sonrasında da başka askerî
müdahalelerle karşılaşıldı.
Türkiye’de; Sovyet-ABD
rekabetinin en şiddetli yaşandığı; iç savaşa varan bir “kardeş kavgası”nın çok büyük kayba yol açtığı bir dönemi gördük.
Çok büyük bir iç kargaşanın ortaya çıktığı bu dönemde gençlerimizin “düşman kamplara” ayrılması, toplumun
bölünmesi, iç savaş ortamı ve bölücülük, hem ABD hem de Sovyetler Birliği
tarafından kışkırtılmıştır. Gençlerimizin ve aydınların bir bölümü, kendi
tarihine, kültürüne, değerlerine, Ülkesine düşman edilmiştir! Millî bilincin
yol göstericiliği yok sayılmış; emperyalizme karşı mücadele eden gençler, bir
süre sonra, Moskova’nın etkisi altına girmişler, bazıları da tedhiş
hareketlerine girişmeye başlamıştır. Gençlerimizin bütün enerjisinin heba
edildiği ve çok üzücü olayların yaşandığı bu “kardeş kavgası”ndan gereken
dersleri çıkarmalı; millî ve manevi değerlerimize bağlı, Ülkesine ve insanlığa
hizmet aşkıyla dolu; bilim-teknik, kültür-sanat ve diğer sahalarda çok iyi bir
eğitim görmüş, genç nesiller yetiştirilmelidir.
Yabancı kültür
emperyalizmi, müzik, sinema, TV’ler gibi sanat-kültür sahasında çok etkili
olduğu gibi, orta ve yüksek öğretimdeki, başta İngilizce olmak üzere, yabancı dilde eğitim-öğretim yoluyla
çocuklarımız ve gençlerimiz, “beyin göçü”ne
teşvik ediliyor; her türlü yabancı etkiye açık hâle getiriliyor; kendi
kültürüne ve değerlerine yabancılaştırılarak devşiriliyor! Aynı zamanda,
Türkçemiz “üvey evlât” olarak görülüyor; dilimize ve kültürümüze değer
verilmiyor, dilimizin bilim dili
olarak gelişmesi engelleniyor.
Cumhuriyetimiz, çok
çeşitli bakımlardan sınanmıştır. Emperyalizmin “böl ve hükmet”, Azerbaycan Türklerinin söyleyişiyle “ayır-buyur” siyasetinin doğurduğu,
insanlık düşmanı azılı etnik ırkçı-faşist, bölücü, Türkiye-düşmanı terörist
PKK; kahraman asker ve polisimiz tarafından sinek gibi ezilmektedir. Terörist
PKK, soykırımcıbaşı ABD ile onun nüfuzundaki eskinin ikinci, üçüncü sınıf sömürgeci
ve emperyalistleriyle bölgemizdeki ırkçı-şoven ve yayılmacı-saldırgan bazı
“piyon devletler” tarafından silahlandırılıyor, kışkırtılıyor ve kullanılıyor.
Terörist PKK, Doğuda yüz binlerce Müslümanı samanlıklara, camilere doldurup
yakan, işkence ve tecavüz edip kuyulara atan, toplu olarak gömen Ermeni Hınçak
ve Taşnak tedhişçilerinin devamıdır!
PKK, ırkçı-yayılmacı
Yunan ordusunun ve ırkçı-faşist işgalci Ermenistan ordusunun hizmetindedir.
Irak’ı parçalayıp işbirlikçisi aşiret reisleri Barzani ve Talabani’yi işbaşına
getiren ABD; bir “ajan-devlet”, bir
“İkinci İsrail-Kürdistan” kurmak
için Suriye’yi de parçalamış; geniş kapsamlı bir etnik temizlikle Arap ve
Türkmen halkın çoğunluğunu Türkiye’ye sürmüştür! Suriye’de nüfusu çok az,
küçücük bir azınlık teşkil eden Kürtleri, terörist PKK’nın Suriye’deki uzantısı
PYD vasıtasıyla kullanan ABD, Suriye’nin yüzde 40’ına yakın bölgede kukla bir
devletçik kurarak bir terör koridoru açmak ve Türkiye’yi güneyden kuşatmak ve
burayı bir saldırı üssü olarak kullanmaya kalkışmaktadır! Yüzlerce kargo uçağı,
on binlerce TIR ağır silah ve mühimmat ile modern teçhizatla donatıp eğittiği
terörist PYD, kiralık câniler çetesi olarak ABD’nin paralı askerleridir.
ABD, Batıda
ırkçı-yayılmacı Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kışkırtmaktadır. Günümüzde
Yunanistan, ABD tarafından askerî bakımdan işgal edilerek bir Amerikan üssü hâline getirilmiştir!
Ukrayna’yı köleleştirip Rusya’ya karşı kışkırtan ve kullanan ABD, piyonu
Yunanistan’ı Türkiye’nin üstüne sürmek için fırsat kollamaktadır! İçerde
medyayı, aydınları, bazı büyük sermaye gruplarını ve bazı kuruluşları kullanan
ABD; Fransa ve diğer bazı ülkeleri de Türkiye aleyhtarı yıkıcı ve bölücü
faaliyete kışkırtmaktadır!
Son dönemde,
Cumhuriyetimizin yerine “İkinci
Cumhuriyet” kurmak isteyen, bazı yazarların ifadesiyle bu “numaracı
cumhuriyetçiler”, özellikle basın ve TV’lerde yıllarca Türk halkını ve
gençlerimizi etkilediler! “İkinci Cumhuriyet” savunucuları, eski Moskovacı,
daha sonra aşırı Amerikancı bir aydın zümre olarak, açıkça Türkiye
Cumhuriyetine, şanlı Türk ordusuna, bütün devlet kurumlarımıza düşmanlık
ettiler; etnik-ırkçı bölücülüğü ve insanlık düşmanı PKK terör örgütünü
savundular! 1999 büyük depreminde de Türkiye-düşmanı bozgunculuk yaptılar! ABD
emperyalizminin işbirlikçisi FETÖ’nün destekçisi bu aydınlar, 15 Temmuzdaki
FETÖ’nün dinci-faşist askerî darbesi için ortamı hazırladılar! Bu kanlı
darbeyi, bağımsızlığına düşkün Türk milleti ezdi geçti. Halkın, ABD’nin
müdahalesine, ABD işbirlikçilerinin kanlı darbesine karşı kahramanca
mücadelesi, Türk milletinin aynı zamanda demokrasiye yürekten bağlı olduğunu
ortaya koyduğu gibi, Vatanın ve demokrasinin gerektiğinde nasıl savunacağını da
bütün dünyaya gösterdi.
En son, ülkemizin
karşılaştığı bu büyük deprem felâketi, çok büyük sayıda insanımızı kaybetmemize
ve çok büyük yıkıma rağmen, büyük Türk milletinin, olağanüstü yardım ve
dayanışmasını, kara günlerdeki emsalsiz fedakârlığını ortaya koydu. Felâketzede
kardeşlerimize yardım için, bütün milletimiz büyük bir yarış hâlindedir. Türkiye,
daha önceki ’99 büyük deprem felâketinin ve diğer depremlerin yaralarını kısa
sürede sardığı gibi, bu büyük deprem felâketinin yol açtığı yaraları da çok
geçmeden mutlaka saracaktır. Bu ve buna benzer çok sayıda güçlüğe, engele,
felâkete ve tehlikeye rağmen Cumhuriyetimiz, büyük Türk milletinin çok zengin
ve şanlı tarihi, yüzyılların tecrübesi ve kahramanlığıyla bütün badireleri
aşmakta ve geleceğe emin adımlarla ilerlemektedir. Çok eski tarihi, çok köklü
gelenekleri olan Türklerin, hürriyet ve istiklâlin temsilcisi kahraman bir
millet olduğu, bütün dünya tarafından bilinmektedir.
Sovyetler’in çöküşünün
ardından, Roma İmparatorluğu benzeri bir durum ortaya çıkmışsa da nispeten kısa
zamanda Rusya’nın toparlanması, Çin’in direnmesi ve bilhassa Türkiye’nin,
Ecevit ile başlayan bağımsızlıkçı antiemperyalist siyasetinin etkisiyle yeni
kuvvet merkezleri ortaya çıktı. Avrupa Birliği ise, 2003’teki Körfez Savaşında
da görüldüğü gibi, ABD karşısında pek fazla varlık gösteremedi. Türkiye, çok
ciddi kışkırtmalara, “Ergenekon Dâvası” diye bilinen “FETÖ kumpası”na, Türk
ordusuna karşı düşmanlığa, bunun sonucu ortaya çıkan “Açılım” bölücülüğüne ve ABD tetikçisi dinci-faşist FETÖ’nün askerî
darbe girişimine rağmen yoluna devam etti.
‘70’lerde Birleşmiş
Milletlerdeki “77’ler Hareketi” de denen “Bağlantısız Ülkeler”; iki “süper
devlet”, ABD ve SB arasındaki rekabetten de faydalanarak birçok konuda önemli
kararlar aldılar. “Üçüncü Dünya”nın, Asya, Afrika ve Lâtin Amerika Ülkelerinin
karasularındaki haklarını savunmaktan, İsrail siyonistlerinin Filistin halkına
karşı baskısını lânetlemeye kadar, büyük mücadeleler verdiler. Günümüzde “Dünya, 5’ten büyüktür!” şeklindeki çok
önemli şiar, bağlantısız ülkelerin özlemlerini dile getirmekte ve
milletlerarası sahada eşitlik, adalet, barış ve dayanışma özlemini, Birleşmiş
Milletlere hâkim olan ABD’ye karşı bilhassa ortaya koymaktadır.
Çanakkale Destanını
yazan, emperyalizme karşı ilk muzaffer İstiklâl Savaşını veren büyük Türk
milleti, Atatürk’ün önderliğinde millî modernleşme yolunda köklü değişiklikleri
gerçekleştirmiş ve kısa bir süre içinde insanlık âleminin saygın bir üyesi
hâline gelmiştir. Ülkemize çok büyük zarar veren ve dışardan körüklenen “kamplaşma”ya rağmen 100’üncü yılında
Cumhuriyetimizi daha da yükseltme konusunda büyük bir “millî mutabakat”ın ortaya çıkması çok sevindiricidir. Bir “fazilet rejimi” olan Cumhuriyetimizin gelişip güçlenmesini, Abdülhamid Hân
ve hilâfet taraftarlığı veya aleyhtarlığı şeklinde kullanmaya kalkışan, sınırlı
bazı çevrelerin engelleyemeyeceği açıktır.
Türkiye, hem Türk
dünyasının hem İslâm dünyasının hem de bütün mazlum milletlerin fiilen
öncülüğünü yapmaktadır. Sovyetler Birliğinin çöküşünün ardından Rusya ve Çin’in
emperyalizme karşı yeterince direnemedikleri şartlarda, bağımsızlığı ve millî
hâkimiyeti konusunda ısrarlı tavrı ve bölgedeki haklı taleplerini savunmakla
ilgili kararlı mücadelesiyle, Ülkemizi ve komşu bazı ülkeleri parçalamak ve “İkinci İsrail” kurmak plânını
uygulamada Türkiye, ABD emperyalizminin “tekerine çomak sokmaktadır”! Türkiye,
verdiği mücadeleyle dünyada emperyalizme direnişin çok önemli bir odağıdır ve
Asya, Afrika. Lâtin Amerika ülkeleri halklarının gönlünü fethetmektedir. Türk
dünyasının önde gelen ülkelerinden kardeş Kazakistan, ABD’nin körüklediği darbe
girişimini bastırmış; kardeş Türk cumhuriyetlerinin birlik ve dayanışma
yolundaki yürüyüşü durdurulamamıştır. İslâm ülkeleri halkları arasında da
siyonizme ve emperyalizme karşı Türkiye’nin kararlı tavrı, çok büyük ilgi ve
sevgiyle karşılanmaktadır.
Bağımsız sosyalist
Venezuela, Ülkemizin Güney Amerika’daki en yakın dostu olarak Yankeelere karşı
kararlılıkla direnmiş; Trump’ın “tayin
ettiği” sahte ve hain “Cumhurbaşkanı” Gaudio’yu iki paralık etmiş ve insan
içine çıkamaz hâle getirmiştir! Enerji sıkıntısına giren ABD, yıllardır
satışını engellediği Venezuela’dan petrol alabilmek için, tam bir arsızlıkla
Venezuela’nın kapısını çalmıştır! ABD’nin, “arka bahçesi” olarak gördüğü Orta ve Lâtin Amerika ülkelerinin
uyanış ve mücadelesi, “dünya jandarması”
rolündeki ABD emperyalizminin, daha “arka bahçesi”ne bile hâkim olamadığını
göstermektedir! Son seçimde halkın işbaşından uzaklaştırdığı Brezilya’nın ABD
uşağı şaibeli başkanı, apar topar efendilerinin ülkesine kaçmıştır!
Cumhuriyetimiz,
karşılaştığı büyük felâketin yaralarını sarıp gereken dersleri çıkarırken
düşmanca emelleri olanları da hüsrana uğratacaktır. En önemlisi, millî
dâvâlarımızda ve felâket günlerinde toplum olarak halkın birliğini ve
dayanışmasını sağlamak, tayin edici önemdedir. Bu konu, iktidar-muhalefet, “sağ-sol”
ayrımı yapılmadan, tamamen partilerüstü bir yaklaşımla ele alınmalıdır. “Çatışmacı ve uzlaşmaz” zihniyeti
değiştiren yeni bir sosyal ve siyasî kültür geliştirmede, iktidara da
muhalefete büyük görevler düşmektedir. Cumhuriyetimizin 100 yıllık muhasebesini
yaparken birleştirici bir anlayışla hareket edilmesi, vahim yanlışların ve
bugün asla kabul edilmeyecek nitelikte olsa bile, zararlı uygulamaların da “kan
dâvâsı” gibi ele alınmaktan kaçınılması gerektiği dikkate alınmalıdır.
İktisadî-mâlî, siyasî, askerî
ve kültürel alanda büyük hamleler yapmak için yeni bir seferberliğe ihtiyaç
vardır. İnsanlığın ilgiyle takip ettiği, hürriyet ve istiklâl meşalesini
yükseklere taşıyan Türkiye, 21’inci yüzyılı da Cumhuriyetimizin zafer yüzyılı
olarak tarihine kaydedecektir.