15.ARALIK.1985 TARİHİNDE TURGUT ÖZAL'IN İMZALADIĞI "AVRUPA YEREL ÖZERKLİK (ŞER, ŞEAMET & VATANA İHANET VE HAİNLİK) ANLAŞMASI"
Aşağıdaki (İlgili) yazıda:
Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzalayıp onadığı Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, üniter devletleri parçalanmaya kadar
götürebilecek unsurlar içeriyor.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya
açılan "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı, 2. Özal Hükümeti
döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg'da imzaladı. Yıldırım Akbulut'un
Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan yasa ile de onadı.
Türkiye'nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını
değiştirmeye yönelik bu anlaşma, "özerk yerel yönetimler"
öngörüyor."Önsöz"ünde bu anlaşmanın; "Özerk yönetimlerin
korunması ve güçlendirilmesinin (...) idarede âdemi merkeziyetçiliğe
dayanan" bir yapı oluşturulmasına önemli bir katkı sağlayacağı belirtiliyor.
"Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki
Dayanağı" başlıklı 2'nci maddesinde aynen, "Özerk yerel yönetimler
ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile
tanınacaktır" deniliyor.
MENSUBU OLDUĞUMUZ TÜRK MİLLETİNİN DEĞERLERİNİ TARİHİ KİMLİĞİ
İLE BİLELİM VE İÇİMİZDE HİSSEDELİM.
Saygılarımla
A.Türer Yener
*
Not : İlişik bilgiler Dünya Türk Birliğine-Turkish
foruma- Türk dünyasına -Türk dünyası gazeteciler federasyonu üyelerine ve yerel
medyaya “BİLGİ İÇİN” gönderilmiştir
**
1) ÖZAL'IN İMZALADIĞI ANLAŞMA ÖZERKLİĞİN ÖNÜNÜ
AÇIYOR-M. KENAN AYÇİÇEK
Türkiye'nin hiçbir çekince koymadan imzalayıp onadığı Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, üniter devletleri parçalanmaya kadar
götürebilecek unsurlar içeriyor.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya
açılan "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı, 2. Özal Hükümeti
döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg'da imzaladı. Yıldırım Akbulut'un
Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan yasa ile de onadı.
Türkiye'nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını
değiştirmeye yönelik bu anlaşma, "özerk yerel yönetimler" öngörüyor."Önsöz"ünde
bu anlaşmanın; "Özerk yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin (...)
idarede âdemi merkeziyetçiliğe dayanan" bir yapı oluşturulmasına önemli
bir katkı sağlayacağı belirtiliyor.
"Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki
Dayanağı" başlıklı 2'nci maddesinde aynen, "Özerk yerel yönetimler
ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile
tanınacaktır" deniliyor.
Anlaşmanın 3. maddesinde de "Özerk Yerel Yönetim
Kavramı" şöyle tanımlanıyor:
"Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların,
kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü
kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme
ve yürütme hakkı ve imkânı anlamı taşır".
Anlaşmanın 5’inci maddesinde; yerel yönetimlerin coğrafi
sınırlarını da ilgili devlet dilediği gibi belirleyemiyor. Bunun için o bölgede
yaşayan yerel topluluklara danışmak zorunda olduğu ifade ediliyor. Anlaşmada
"özerk yerel yönetimler"in ekonomik altyapısı da unutulmamış.
"yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri
yeterli mali kaynakların sağlanması gerektiği de kaydediliyor"
Anayasa'nın 90'ıncı maddesi ise bu anlaşma maddelerinin
uygulanmasının yolunu açıyor. 90'ıncı maddeye göre ulusal mevzuatla çelişmesi
halinde uluslararası nitelikteki bu anlaşma esas alınacak.
Anlaşmayı bir çok Avrupa Konseyi üyesi imzalamadı. Anlaşma;
Fransa, Belçika, İrlanda ve Slovakya parlamentolarınca onaylanmazken, İsviçre,
San Marino ve Gürcistan anlaşmayı imzalamadılar.
. "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı
imzalayıp onaylayan ülkeler ise "Çekilme" başlıklı 17. maddesine göre
beş yıllık bir süre geçmesinin ardından Avrupa Konseyi Genel Sekreterine 6 ay
önce bildirimde bulunmaları halinde Şart'tan çekilebiliyorlar.
* alıntıdır: “akp hükümetinin uygulamaya koyduğu kürtlere özerklik
kararları ilk olarak 1993 yılında turgut özal tarafından uygulamaya koyuldu.
Özal'ın yeniden siyasete dönme stratejisinin en önemli ismi meşhur Kürt
raporunun yazarı Adnan Kahveci, 5 Şubat'ta Bolu-Gerede'de şüpheli bir kaza
sonucu hayatını kaybediyor. 17 Şubat 1993'te Kürt realitesinin çözümünün
mimarlarından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, suikast iddialarının
neredeyse kaziye haline geldiği bir uçak kazasında ölüyor. 17 Nisan 1993'te
Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat ediyor.”
Mahir Kaynak gibi istihbarat uzmanlarının 'siyasi şartlar
gereği Özal'ın ölmesi gerekiyordu' dediği olay, resmî kayıtlara 'kalp krizi'
diye geçiyor. Bu beklenmedik ölüm sonrasında, ülkede hem cumhurbaşkanı hem de
başbakan değişiyor. “tartışılan 'demokratik açılım'ın benzeri 93'te ortaya
atılmış, genelkurmay ve hükûmet PKK'nın 'demokratikleşme süreci'nde tasfiyesi
konusuna dâhil olmuştu. Ancak sivillerden Özal, askerden de Eşref Bitlis
dışında istekli ve arzulu olan yoktu.”
Emekli askerî savcı Faik Tarımcıoğlu'dan dinleyelim:
"Millî Güvenlik Genel Kurulu'nda hükûmete tavsiye kararı çıktı. Bunun için
kademeli bir af çıkarılacak, dışarıda da Barzani ve Talabani ile iş birliği
yapılacaktı. Özal, içeriye açıklama yapacak; Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani
ile görüşerek halledecekti. Yani hem içeride hem de dışarıda aynı anda adımlar
atılarak sorunun çözülmesi hedeflenmiş ve yol haritası hazırlanmıştı.
93 yılından itibaren tehdit algılamalarına 'arka bahçe' de
eklendi ve mıntıka temizliği olmadan tehditlerin ortadan kaldırılamayacağı
görüşü hâkim oldu. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş döneminde yürürlüğe giren
yeni terörle mücadele yönteminde bir saha temizliği öngörülmüştü. Böylesine bir
yetki kayması, toplumsal tasfiye ve 'temizlik' ancak askerî darbe dönemlerinde
mümkün olabilirdi.
Öte yandan, 93'ün ikinci yarısında Emniyet Genel Müdürü olan
Mehmet Ağar'ın etkinliği artmış, terörle mücadele kapsamında 'özel harekât
timi' takviye edilmiş ve polis ağır silahlarla donatılmıştı. Güvenlik
sisteminde düalizme (karşıt bir yönteme) yer yoktu; 'askerî siyaset'in büyük
ağırlığı hemfikir olunan bir 'devlet siyasetine' rağmen Ağar'ın durumu zamanla
bir 'mesele'ye dönüştü.
94'ten itibaren askerlerle gazetelerin Ankara temsilcileri
arasında bu mesele sıcak gündemini hep koruyacak, sık sık haberlere konu
edilecekti. Bir görüşe göre, Susurluk, böyle bir rahatsızlığın sonucu ve
tasfiyesiydi zaten. “turgut özal ihanetlere 90 lIı yıllarda başlamıştı... 90'lı
yılların başında yeni dünya düzeni ve bu düzende Türkiye'nin güçlü konumu
belirmişti. Bunu gören Özal, hızlı olduğu kadar da yalnızdı. Proaktif ekonomi
ve dış politika yaklaşımını vites yükselterek sürdüren Özal, Körfez Harekâtı'na
paralel Musul ve Kerkük'e girmeden söz eder olmuştu. Bu, devletin müesses
nizamında tepkiyle karşılandı. Fikri Sağlar'a göre, 1991'de olan şey,
Türkiye'nin siyasi coğrafyasını dahi değiştirebilecek millî siyaset belgesinde
yer almayan ama 'gizli Türkiye fikrinde' hep yer eden meselelerin Özal
tarafından yeni proaktif siyaset olarak öne sürülmesiydi.”
Mustafa Kemal'in 1926 yılında ingilizlerle yaptığı
kerkük-musul anlaşmasının geçersiz olması için,türk ordusu amerika ile beraber
kuzeyden ırak'a girecek,türkiye işgalci devlet olacaktı...bu durumdada 1926
yılı anlaşması gereği kerkük-musul'un işgali durumunda türkiye bıraktığı ırak
topraklarına geri döner şeklindeki anlaşmayı kullanamayacaktı...” – “yine 1926
yılında ruslar osetyayı gürcistana bırakmıştı..Gürcistan osetyayı işgal edince
ruslar,1926 yılı anlaşması gereği 6 satte osetyayı geri almıştı..işte akp bu
anlaşmanın gündeme gelmeyeceğine garanti veren hükümettir...ali babacan TBMM
den habersiz amerika ile ikili anlaşma imzalayarak türkiyenin bu hakkını gasp
etmiştir..türkiyeye ait bu bölgede barzani cumhuriyeti kurulmuştur.”
Üstelik Özal sisteme müdahale etmekten çekinmez. Ankara
kulislerinin müdavimi stratejist Erhan Göksel'in şahitliğine göre, Necip
Torumtay hızla makamını terk etmiş ve Özal'ın sinirli kıpkırmızı suratı,
içeride büyük bir tartışma yaşandığının işaretiydi. Torumtay'ın hızla
uzaklaşmasının ardından Özal, Necip Torumtay'ı Yüce Divan'a vermek ister, "Efendim
herkesi verebiliyoruz ama askerler hariç." cevabını alır. Bu tartışmanın
hemen sonrasında Aralık 1990'da Torumtay istifa eder. Özal'ın askerî
bürokrasiye yaptığı ikinci büyük müdahaledir bu. 1987'de Genelkurmay Başkanı
Necdet Uruğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'a yol açmak için istifa
etmiş, Öztorun davetiye bile bastırmıştı. Özal, Cumhurbaşkanı Evren'i de yanına
alarak iki paşayı emekli etmişti.
ALINTI: “akp hükümeti ,aslında yarım kalan özal hükümetinin
devamıdır. şu anda türkiye siyasi kararlar anlamında özal'ın öldürüldüğü yıla
geri dönmüştür...yeni başbakanlar, bakanlar, askerler ölmeden ihanete devam
edebilsinler diye,ergenekon mahkemeleri kurulmuştur..bakalım sonuç kimlerin
planladığı gibi olacak..
- akp hükümetinin uygulamaya koyduğu kürtlere özerklik
kararları ilk olarak 1993 yılında turgut özal tarafından uygulamaya koyuldu.
Özal'ın yeniden siyasete dönme stratejisinin en önemli ismi meşhur Kürt
raporunun yazarı Adnan Kahveci, 5 Şubat'ta Bolu-Gerede'de şüpheli bir kaza
sonucu hayatını kaybediyor.”
17 Şubat 1993'te Kürt realitesinin çözümünün mimarlarından
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, suikast iddialarının neredeyse kaziye
haline geldiği bir uçak kazasında ölüyor. 17 Nisan 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut
Özal vefat ediyor. Mahir Kaynak gibi istihbarat uzmanlarının 'siyasi şartlar
gereği Özal'ın ölmesi gerekiyordu' dediği olay, resmî kayıtlara 'kalp krizi'
diye geçiyor. Bu beklenmedik ölüm sonrasında, ülkede hem cumhurbaşkanı hem de
başbakan değişiyor. tartışılan 'demokratik açılım'ın benzeri 93'te ortaya
atılmış,
- “genelkurmay ve hükûmet PKK'nın 'demokratikleşme
süreci'nde tasfiyesi konusuna dâhil olmuştu. Ancak sivillerden Özal, askerden
de Eşref Bitlis dışında istekli ve arzulu olan yoktu. Emekli askerî savcı Faik
Tarımcıoğlu'dan dinleyelim: "Millî Güvenlik Genel Kurulu'nda hükûmete
tavsiye kararı çıktı. Bunun için kademeli bir af çıkarılacak, dışarıda da
Barzani ve Talabani ile iş birliği yapılacaktı. Özal, içeriye açıklama yapacak;
Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşerek halledecekti. Yani hem içeride
hem de dışarıda aynı anda adımlar atılarak sorunun çözülmesi hedeflenmiş ve yol
haritası hazırlanmıştı
- 93 yılından itibaren tehdit algılamalarına 'arka bahçe' de
eklendi ve mıntıka temizliği olmadan tehditlerin ortadan kaldırılamayacağı
görüşü hâkim oldu. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş döneminde yürürlüğe giren
yeni terörle mücadele yönteminde bir saha temizliği öngörülmüştü. Böylesine bir
yetki kayması, toplumsal tasfiye ve 'temizlik' ancak askerî darbe dönemlerinde
mümkün olabilirdi. Öte yandan, 93'ün ikinci yarısında Emniyet Genel Müdürü olan
Mehmet Ağar'ın etkinliği artmış, terörle mücadele kapsamında 'özel harekât
timi' takviye edilmiş ve polis ağır silahlarla donatılmıştı.
Güvenlik sisteminde düalizme (karşıt bir yönteme) yer yoktu;
'askerî siyaset'in büyük ağırlığı hemfikir olunan bir 'devlet siyasetine'
rağmen Ağar'ın durumu zamanla bir 'mesele'ye dönüştü. 94'ten itibaren
askerlerle gazetelerin Ankara temsilcileri arasında bu mesele sıcak gündemini
hep koruyacak, sık sık haberlere konu edilecekti. Bir görüşe göre, Susurluk,
böyle bir rahatsızlığın sonucu ve tasfiyesiydi zaten. turgut özal ihanetlere 90
lIı yıllarda başlamıştı...
- 90'lı yılların başında yeni dünya düzeni ve bu
düzende Türkiye'nin güçlü konumu belirmişti. Bunu gören Özal, hızlı olduğu
kadar da yalnızdı. Proaktif ekonomi ve dış politika yaklaşımını vites
yükselterek sürdüren Özal, Körfez Harekâtı'na paralel Musul ve Kerkük'e
girmeden söz eder olmuştu. Bu, devletin müesses nizamında tepkiyle karşılandı.
Fikri Sağlar'a göre, 1991'de olan şey, Türkiye'nin siyasi coğrafyasını dahi
değiştirebilecek millî siyaset belgesinde yer almayan ama 'gizli Türkiye
fikrinde' hep yer eden meselelerin Özal tarafından yeni proaktif siyaset olarak
öne sürülmesiydi.
Mustafa Kemal'in 1926 yılında ingilizlerle yaptığı
kerkük-musul anlaşmasının geçersiz olması için,türk ordusu amerika ile beraber
kuzeyden ırak'a girecek,türkiye işgalci devlet olacaktı...bu durumdada 1926
yılı anlaşması gereği kerkük-musul'un işgali durumunda türkiye bıraktığı ırak
topraklarına geri döner şeklindeki anlaşmayı kullanamayacaktı... yine 1926
yılında ruslar osetyayı gürcistana bırakmıştı..gürcistan osetyayı işgal edince
ruslar,1926 yılı anlaşması gereği 6 satte osetyayı geri almıştı..işte akp bu
anlaşmanın gündeme gelmeyeceğine garanti veren hükümettir...
- ali babacan TBMM den habersiz amerika ile ikili anlaşma
imzalayarak türkiyenin bu hakkını gasp etmiştir..türkiyeye ait bu bölgede
barzani cumhuriyeti kurulmuştur. Üstelik Özal sisteme müdahale etmekten
çekinmez. Ankara kulislerinin müdavimi stratejist Erhan Göksel'in şahitliğine
göre, Necip Torumtay hızla makamını terk etmiş ve Özal'ın sinirli kıpkırmızı
suratı, içeride büyük bir tartışma yaşandığının işaretiydi. Torumtay'ın hızla
uzaklaşmasının ardından Özal, Necip Torumtay'ı Yüce Divan'a vermek ister,
"Efendim herkesi verebiliyoruz ama askerler hariç." cevabını alır.
Bu tartışmanın hemen sonrasında Aralık 1990'da Torumtay
istifa eder. Özal'ın askerî bürokrasiye yaptığı ikinci büyük müdahaledir bu.
1987'de Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet
Öztorun'a yol açmak için istifa etmiş, Öztorun davetiye bile bastırmıştı. Özal,
Cumhurbaşkanı Evren'i de yanına alarak iki paşayı emekli etmişti. akp hükümeti
,aslında yarım kalan özal hükümetinin devamıdır..şu anda türkiye siyasi
kararlar anlamında özal'ın öldürüldüğü yıla geri dönmüştür...yeni başbakanlar, bakanlar,
askerler ölmeden ihanete devam edebilsinler diye,ergenekon mahkemeleri kurulmuştur..bakalım
sonuç kimlerin planladığı gibi olacak..
** Mustafa Kenan Ayçiçek(ÇÇ) & A. Türer Yener
<a_tureryener@hotmail.com>