EĞİTİME DAİR
VAATLERİ
Ülkemiz özellikle AKP hükümetleri döneminde eğitimde gayrimilli bir dönüşüm yaşadı. Millet olgusu yerine ümmetçilik pekiştirildi, laiklik geriledi, Atatürk ilkeleri müfredattan budandı. Cumhuriyet devrimimizin toplumcu, insanların birbirine hoşgörüyle baktığı, eleştirel düşünen, aklını kullanan devrimci ruhunun kayboldu. AKP’yi ideolojik eğitim yaptığı noktasında sıkıştırmak yanlıştır. Çünkü ideolojisiz eğitim de hukuk da kültür de yoktur. Zaten AKP kendinden önceki durumu “İlk olarak, eğitimde geçmiş yıllardan devralınan katı ideolojik, tek tipçi ve anti-demokratik karakteri yok etmeye odaklandık.”diyerek eleştirmektedir. AKP de şikayet ediyorsa o zaman hata kimsede yoktur diyemeyiz.
Öğrenci de ve öğretmen de milli bilinçten uzaklaşıyor
Kaybedilen ruhu, bozulan dengeyi öğrenci ve öğretmen davranışları üzerinden örnekler vereyim.
Bir gün sınav başlamadan öğrencilerimden şu soru yöneltilmişti:
“Öğretmenim siz de diğer öğretmenlerimiz gibi kopya çekersek öbür dünyada hakkınızı helal etmeyecek misiniz?”
Eleştirel, vicdani eğitimin verilmediği bir ortamda dini kısıtlamalar bile insanları yanlış yoldan döndüremiyor.[1]
“Siz de diğer öğretmenlerimiz gibi” dediklerine göre öğretmenler çaresizlikten veya işin içine dini katarak çocuklara istemeden akıl vermiş oldular. Öğretmen, öğrencinin bana karşı dini kullanarak emek hırsızlığını, vicdansızlığı normal gösterecek bir araç elde etmesine neden olmuştu: Din.
Arapça dersi zor olduğu için naklini çalıştığım ticaret meslek lisesine aldıran imam hatip öğrencisi bir gün “Atatürk’ü toprak kabul etmedi, betona gömdüler” derken birkaç gün sonra da “Allah çarpsın en iyi içki Jack Daniels” diyebilmişti. Atatürk’e yönelik dini argüman getiren öğrencinin en iyi içkinin ne olduğunu bilmesi ve ağzından “Allah çarpsın” ifadesinin eksilmemesi, çelişkili görüşleri birlikte dile getirdiğini gösteriyor. Bu durum, psikolojik dengenin kaybolması değil de nedir!
Sivas’ın Kangal ilçesinde bir okulda dinlediğim Din Kültür ve Ahlak Bilgisi öğretmeni öğrencilerinin, sınıfta geçen hamam böceğini göstererek “öldürürsek sevap alır mıyız?” diye sorduklarını anlatmıştı. Bu durum, vicdanın kaybolması değil midir?
Sınıfa “merhaba” dediğimde topluca “aleyküm selam” yanıtı almıştım da “ben size selamün aleyküm demedim ki böyle yanıt veriyorsunuz” dediğimde “öğretmenlerimiz” böyle selamlaşıyor” diye yanıtlamışlardı. Demek ki öğretmenler sınıflarda dini selamlaşmayı tercih ediyorlardı.
Bilginin kaynağı öğretmenlerden tarikat ve cemaatlere kayıyor. Atatürk’ün cinsel hayatına ilişkin hiçbir yerde rastlamadığım iftiraları buralardan öğreniyorlar ve “bu böyle değil” dediğimde “gelin şeyhimizle tartışın” diyebilmişlerdi.
Okulun üç metre ötesinde yer alan “yılbaşı kutlamak haramdır” pankartını gören öğrenci “yılbaşı kutluyor musunuz” dediğim de “günaha giriyorsunuz” diyerek bana bakışı olumsuz hale geliyordu.
Öğretmen, koridorlarda tespih çekiyor. Sınav başlarken savaşa gönderir gibi öğrencilere “Allah yar ve yardımcınız olsun” diyor.
Buna itiraz eden öğretmenler ise öğrenci, öğretmen, idareci nazarında dikkate alınmıyor, yaftalar yapıştırılıyor.
Böyle bir toplum millet olmaktan uzaklaşır, tebaa veya ümmet olmaya yol alır.
Cumhuriyet yönetimine mesafeli olur. Tarikatının, şeyhine biat etmiş tek kişiye bağımlı olur. Çünkü kendi aklıyla değil başkasının aklıyla hareket etmektedir. Akıl günah, sevap, helal, haram, mekruh gibi kavramlarla dumura uğratılmıştır, kadercidir. Padişahlığa, başkanlığa, hilafete, diktatörlüğe hayranlık beslemeye başlarlar.
Bu kişi farklı inançlara saygılı duymaz, kendi inancının dayatmacısı, daha doğru deyimle “kininin bekçisi” olacaktır.
BEYANNAMELERE DAİR GENEL DEĞERLENDİRME
Partilerin seçim beyannamelerindeki eğitime dair görüş ve vaatlerine dair tespit ettiğim 10 önemli hususa dair görüşlerini belirtelim.
Partilerin dinsel, mezhepsel, etnik bakış açılarına karşı milleti, milli devleti, Atatürk ilkelerini savunan, Aydınlanma seferberliği yürüten bir eğitim kavrayışları yok veya sınırlı. Eğitimde reform, öğrenciye burs, meslek liselerine önem verilmesi, öğretmenin özlük ve mali haklarının geliştirilmesine yönelik söylem her partide var. Ama bundan önce eğitimin Atatürk ilkelerine, cumhuriyet değerlerine bağlılığına dair felsefi bakış açısı ve devrimci ruhu yeterince göremiyoruz. Mesele emperyalizme, tarikata, bölücülüğe karşı milletin bütünlüğü olarak değil de vaatler ve teknik noktadan yaklaşılıyor. O zaman bu vaatleri gerçekleştirecek, bilimi üretecek eleştirel ve özgür akla ihtiyaç olacak. Dolayısıyla teknik noktaları da çözecek akılcı, milli birliği pekiştirecek eğitim anlayışıdır. Sanki eğitimde (öğrencisi, öğretmeni, velisi dahil) yukarıda verdiğim anlayış ve davranışlar yokmuş gibi bina yapmaya, öğretmen maaşlarına, bursa, yurt olanağına dair çözümlerin daha fazla yer alması doğru yaklaşım değildir.
1) Milli eğitim eksikliği: ABD güdümlü cemaatçiliğin ve bölücülüğe karşı önünde milletleşmeyi pekiştiren bakış açısı eksikliği var. Öğrenciyi tarikat, cemaate bağımlı olmaktan uzaklaştıran, ümmet yerine milleti öne çıkaran vurgular pek yok. CHP, Vatan Partisi (VP) dışında tarikat ve cemaatleri eğitimdeki durumuna dair görüş yok. Dolayısıyla sıkıntı görmüyorlar.
AKP seçim beyannamesinde “farklı dillerin yanı sıra, farklı inanç ve mezhepler konusunda da cesur adımlar attık. İlk defa “Alevi Çalıştayları” düzenleyerek, İslam inancının farklı yorumlarının daha özgür bir ortamda tartışılmasına ve sorunlarının demokratik bir ortamda aşılmasına zemin hazırladık diyor. Dahası “geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanıyacağız” diyerek tarikat, cemaatlere hukuki statü tanıyacağının sinyalini vermiştir.
CHP seçim beyannamesinde “ekonomik sıkıntı içindeki aileler, çocuklarını tarikat yurtlarına göndermek zorunda kalmaktadır. AKP, iktidarını muhafaza etmek için itaatkar, ve koşulsuz biat eden bir gençliğe ihtiyaç duymaktadır… Eğitimi, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri ışığında çağdaş, demokratik, laik, bilimsel ve eşitlik ilkesine dayalı bir anlayışla yeniden yapılandıracağız. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamı, mücadelesi ve ülkemize kazandırdığı her türlü eser merkezde olmak üzere Cumhuriyet Dönemi Tarihi ve Demokrasi Kültürü derslerinin zorunlu ders olarak okutulmasını sağlayacağız” demektedir.
Vatan Partisi (VP) “Cumhuriyet Devrimi Kanunları'na göre yasa dışı olan tarikatlara ve vakıflara ait okullar ve yurtlar ile bütün özel okullar ve özel eğitim kurumları kamulaştırılarak Öğretimin Birliği sağlanacaktır” diyor. Askerî eğitim ve sağlık kurumları yeniden açılacak, Diyanet İşleri Başkanlığı'na verilen eğitimle ilgili yetkiler Milli
Eğitim Bakanlığı'na devredilecektir” diyor.
Diğer partilerde tarikat, cemaat eğitimine, yurtlarına dair ifade yok.
2) Müfredat ne olacak?: Atatürk’ün kaldırılmaya, kadının emeğinin, cinselliğinin sömürülmeye çalışıldığını, cihad kavramının nefisle mücadele ve vatan savunması olarak yansıtılmadığı, insanlık onuruna, millet egemenliğine, laikliğe aykırı müfredatın kaldırılıp kaldırılmayacağı konusunda sadece iki parti net konuşuyor.
İmam hatip müfredatı ve bu okulların sayısı noktasında net duruşa ihtiyaç var. Bugün 4123 imam hatip okulunda (ortaokul ve lise) 1.297.272 öğrenci okumaktadır.[2] Ülkemizin bu kadar imam ve hatipe ihtiyacı yok. Bu okullarda biatçı, şeriatçı nesiller yetiştirilmek isteniyor. Partiler “ihtiyaç dahilinde” diyor ama imam hatip konusunda cesaretli adım atamıyorlar. CHP, VP ve İyi Parti 13 yıl kesintisiz eğitimi savunmaktalar. Geçiş nasıl olacak?
Bu soruya ney yanıt göremiyoruz.
İmam hatip müfredatının gözden geçirileceğine dair CHP, İyi parti, VP söylemde bulunuyor. İYİ parti “müfredat ve sınav sistemini yeniden düzenleyeceğiz” diyor.
SP “Bölgenin sosyal, ilmi ve manevi gelişme-sinde önemli görevler üstlenen medreselerin resmi statüsü gözden geçirilecek ve mezunlarının ilahiyat eğitim sistemiyle bütünleşmesi sağlanacaktır” diyerek medreselerin varlığını normal gördüğünü gösteriyor. CHP “İmam Hatip Okulları’nda verilen eğitimin içerik, müfredat ve niteliğinin iyileştirilmesini sağlayacağız.” diyor, VP “Karma İmam Hatip Okullarında kız-erkek ayırımına son vereceğiz. İmam Hatip Okulları, imam ve din adamı ihtiyacını karşılayacak sayıya indirilecektir. Önümüzdeki süreçte 40 İmam Hatip Okulu yetmektedir. İhtiyaç fazlası İmam Hatip Okulları, öğrencilerin tercihleri de dikkate alınarak normal liselere çevrilecektir” diyor.
MHP, “Eğitimin her kademesinde müfredatın millî ve çağın gereklerine uygun bir şekilde planlanması” gerektiğinden bahsetse de sıkıntıyı, laik eğitimde geri gidişi belirtmiyor.
3) Meslek lisesine olumsuz bakışı kırmak ve sınavı kaldırmak: Neredeyse hepsi sınavı kaldırmaktan bahsediyor, “çocuklarımız istemediği okul türüne yönlendirilmeyecek” diyorlar ama “meslek lisesine önem vermeden, ihtiyaç dahilinde meslek elemanı yetiştirmeden mi bunu sağlayacaklar?” sorusuna teknoloji liseleri gibi yanıt veriyorlar ancak; meslek lisesine yönelik olumsuz algıyı kırmadan bu olmaz. Bu algı da ihtiyaç planlaması yapılarak, iş olanakları artırılarak kırılır.
4) FETÖ ile mücadele: Kimi partiler KHK’lerle meslekten atılanların görevine döneceğini belirtiyor. Burada suçlu ve suçsun hızla ayrıştırılacağına yönelik ifadelerinin olmaması FETÖ, PKKlileri kurtarmaya yönelik algıya neden oluyorlar. CHP, beyannamesinde “tekçi zihniyet, itaat etmeyen ya da eleştirel konumdaki akademisyenleri soruşturmalarla yıldırmaktadır. KHK’lerle meslekten atmaktan çekinmemektedir” diyor.
HDP, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diyerek düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullandıkları için OHAL KHK’leriyle haksız ve hukuksuz biçimde üniversitelerden atılan akademisyenlerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin geri dönmelerini sağlayacağız” diyor. Her iki ifadede de atılan bütün akademisyenlerin FETÖ, PKK ile bağlantıları hızlı bir yargılanmayla ortaya konmadan mı işlerine geri iade edileceği hususuna açıklık getirilmemiştir. Atılmaların neye göre haksız ve hukuksuz olduğu net değildir.
5) Askeri okullar: Deniz Tabip Albay Doç. Dr. Ece Boylu “bir sivil doktoru harp meydanına paraşütle atmanız zordur ancak askeri bir doktor bunu rahatlıkla yapabilir" diyerek askeri okulların önemini ortaya koyuyor. Askeri okulların açılmasını sadece VP savunuyor.
6) Anadilde eğitim: Seçim beyannamelerinde anadilde eğitim, anadilin öğretilmesi kavramları içiçe geçmiş. Neyin kastedildiği net olarak belirli değil. Bir yandan anadilin öğrenimini savunup diğer yandan “yerel yönetimlerin özerkliklerini AB standartlarına kavuşturacağız” demek, anadilde eğitimin de zamanla gündeme getirileceğine dair üniter devletten yana olan kesimlerde kaygılara neden olmaktadır. Özerkliğin ilk adımı olarak görülmektedir. Bu kaygıların giderilmesi gerekir. Üniter yapıyı zaafa uğratmayacak, ülke demokrasisini geliştirecek çözümü daha net ortaya koymalıdır. Eğitim Türkçe olmalıdır ama talep halinde Kürtçe gibi diller de (hangi lehçe veya lehçeleri olacaksa) seçmeli olarak öğretilmelidir. Ama Kürtçe eğitim demek anaokulundan üniversite bitene dek bütün derslerin Kürtçe öğretilmesi demektir. “Kürtçe’nin ilgili lehçe veya lehçelerinin, bu dersleri öğretebilecek kadar bilim dili özelliği var mıdır?”, “Kürtçe eğitim alanın iş olanağı ne kadar olur? Nerelerde kullanır?” sorularının yanıtı arandığında göreceğiz ki, üniter devlet içinde Kürtçe eğitim olanaklı değildir.
CHP “Kamu hizmetlerinin eşit yurttaşlık temelinde tüm yurttaşlarımıza eksiksiz olarak götürülebilmesi için anadili Türkçe olmayan yurttaşlarımızı da gözetecek bir anlayışı hayata geçireceğiz, okullarımızda, Kürtçe dersleriyle ilgili altyapı sorunlarını çözecek ve seçimlik dersleri çeşitlendireceğiz, Kürtçe’nin yanı sıra Türkiye’deki tüm kardeş dillerle ilgili araştırma enstitülerini yaygınlaştıracağız. Kapatılan tüm enstitüleri kadro tahsis ederek yeniden açacağız, yerel yönetimlerin özerkliklerini AB standartlarına kavuşturacağız, TBMM tarafından 8.5.1991 tarihinde kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı uygulayacağız, anadilin öğrenimi hakkından tüm yurttaşlarımızın yararlanabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal altyapıyı kuracağız” diyor.
Burada Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması üniter devletin aşınacağına yönelik kaygıya nende olmaktadır.
MHP Türkçe’ den başka bir dilde anadilde eğitim yapılmasına karşıdır. HDP “her çocuğun ve gencin anadilinde eğitim hakkını anayasal güvence altına alacağız” diyor. SP “Anadil eğitiminin ve anadil kullanımının önündeki engeller kaldırılacak ve bu haklar anayasal güvence altına alınacaktır” diyor. Yani anadilde eğitimin yanı sıra, yargıda ve başka ortamlarda da anadillerin kullanılacağına yönelik öneride bulunuyor.
VP yabancı dillerin Türkçeyi bozan etkilerini önlemek, Türkçemizi bir uygarlık ve bilim dili olarak geliştirme olanaklarını değerlendirmek amacıyla “Türkçeyi Koruma ve Geliştirme Yasası”nı çıkaracağından bahsetmektedir.
Sonuç olarak bina, burs, ikramiye, akıllı tahtadan önce emeğe saygılı, kamu mallarına özen gösteren, vatansever, paylaşımcı, insanlığa kardeşlikle bağlı, yetenekli, bilgili, sorumlu, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmek önemlidir.
Dolayısıyla Atatürk’ün eğitim felsefesin ortaya koyduğumuz bu noktalardan harekete ederek partileri eğitime dair çözümlerini değerlendirmeliyiz.
Tarihçi
Mustafa Solak
Ülkemiz özellikle AKP hükümetleri döneminde eğitimde gayrimilli bir dönüşüm yaşadı. Millet olgusu yerine ümmetçilik pekiştirildi, laiklik geriledi, Atatürk ilkeleri müfredattan budandı. Cumhuriyet devrimimizin toplumcu, insanların birbirine hoşgörüyle baktığı, eleştirel düşünen, aklını kullanan devrimci ruhunun kayboldu. AKP’yi ideolojik eğitim yaptığı noktasında sıkıştırmak yanlıştır. Çünkü ideolojisiz eğitim de hukuk da kültür de yoktur. Zaten AKP kendinden önceki durumu “İlk olarak, eğitimde geçmiş yıllardan devralınan katı ideolojik, tek tipçi ve anti-demokratik karakteri yok etmeye odaklandık.”diyerek eleştirmektedir. AKP de şikayet ediyorsa o zaman hata kimsede yoktur diyemeyiz.
Öğrenci de ve öğretmen de milli bilinçten uzaklaşıyor
Kaybedilen ruhu, bozulan dengeyi öğrenci ve öğretmen davranışları üzerinden örnekler vereyim.
Bir gün sınav başlamadan öğrencilerimden şu soru yöneltilmişti:
“Öğretmenim siz de diğer öğretmenlerimiz gibi kopya çekersek öbür dünyada hakkınızı helal etmeyecek misiniz?”
Eleştirel, vicdani eğitimin verilmediği bir ortamda dini kısıtlamalar bile insanları yanlış yoldan döndüremiyor.[1]
“Siz de diğer öğretmenlerimiz gibi” dediklerine göre öğretmenler çaresizlikten veya işin içine dini katarak çocuklara istemeden akıl vermiş oldular. Öğretmen, öğrencinin bana karşı dini kullanarak emek hırsızlığını, vicdansızlığı normal gösterecek bir araç elde etmesine neden olmuştu: Din.
Arapça dersi zor olduğu için naklini çalıştığım ticaret meslek lisesine aldıran imam hatip öğrencisi bir gün “Atatürk’ü toprak kabul etmedi, betona gömdüler” derken birkaç gün sonra da “Allah çarpsın en iyi içki Jack Daniels” diyebilmişti. Atatürk’e yönelik dini argüman getiren öğrencinin en iyi içkinin ne olduğunu bilmesi ve ağzından “Allah çarpsın” ifadesinin eksilmemesi, çelişkili görüşleri birlikte dile getirdiğini gösteriyor. Bu durum, psikolojik dengenin kaybolması değil de nedir!
Sivas’ın Kangal ilçesinde bir okulda dinlediğim Din Kültür ve Ahlak Bilgisi öğretmeni öğrencilerinin, sınıfta geçen hamam böceğini göstererek “öldürürsek sevap alır mıyız?” diye sorduklarını anlatmıştı. Bu durum, vicdanın kaybolması değil midir?
Sınıfa “merhaba” dediğimde topluca “aleyküm selam” yanıtı almıştım da “ben size selamün aleyküm demedim ki böyle yanıt veriyorsunuz” dediğimde “öğretmenlerimiz” böyle selamlaşıyor” diye yanıtlamışlardı. Demek ki öğretmenler sınıflarda dini selamlaşmayı tercih ediyorlardı.
Bilginin kaynağı öğretmenlerden tarikat ve cemaatlere kayıyor. Atatürk’ün cinsel hayatına ilişkin hiçbir yerde rastlamadığım iftiraları buralardan öğreniyorlar ve “bu böyle değil” dediğimde “gelin şeyhimizle tartışın” diyebilmişlerdi.
Okulun üç metre ötesinde yer alan “yılbaşı kutlamak haramdır” pankartını gören öğrenci “yılbaşı kutluyor musunuz” dediğim de “günaha giriyorsunuz” diyerek bana bakışı olumsuz hale geliyordu.
Öğretmen, koridorlarda tespih çekiyor. Sınav başlarken savaşa gönderir gibi öğrencilere “Allah yar ve yardımcınız olsun” diyor.
Buna itiraz eden öğretmenler ise öğrenci, öğretmen, idareci nazarında dikkate alınmıyor, yaftalar yapıştırılıyor.
Böyle bir toplum millet olmaktan uzaklaşır, tebaa veya ümmet olmaya yol alır.
Cumhuriyet yönetimine mesafeli olur. Tarikatının, şeyhine biat etmiş tek kişiye bağımlı olur. Çünkü kendi aklıyla değil başkasının aklıyla hareket etmektedir. Akıl günah, sevap, helal, haram, mekruh gibi kavramlarla dumura uğratılmıştır, kadercidir. Padişahlığa, başkanlığa, hilafete, diktatörlüğe hayranlık beslemeye başlarlar.
Bu kişi farklı inançlara saygılı duymaz, kendi inancının dayatmacısı, daha doğru deyimle “kininin bekçisi” olacaktır.
BEYANNAMELERE DAİR GENEL DEĞERLENDİRME
Partilerin seçim beyannamelerindeki eğitime dair görüş ve vaatlerine dair tespit ettiğim 10 önemli hususa dair görüşlerini belirtelim.
Partilerin dinsel, mezhepsel, etnik bakış açılarına karşı milleti, milli devleti, Atatürk ilkelerini savunan, Aydınlanma seferberliği yürüten bir eğitim kavrayışları yok veya sınırlı. Eğitimde reform, öğrenciye burs, meslek liselerine önem verilmesi, öğretmenin özlük ve mali haklarının geliştirilmesine yönelik söylem her partide var. Ama bundan önce eğitimin Atatürk ilkelerine, cumhuriyet değerlerine bağlılığına dair felsefi bakış açısı ve devrimci ruhu yeterince göremiyoruz. Mesele emperyalizme, tarikata, bölücülüğe karşı milletin bütünlüğü olarak değil de vaatler ve teknik noktadan yaklaşılıyor. O zaman bu vaatleri gerçekleştirecek, bilimi üretecek eleştirel ve özgür akla ihtiyaç olacak. Dolayısıyla teknik noktaları da çözecek akılcı, milli birliği pekiştirecek eğitim anlayışıdır. Sanki eğitimde (öğrencisi, öğretmeni, velisi dahil) yukarıda verdiğim anlayış ve davranışlar yokmuş gibi bina yapmaya, öğretmen maaşlarına, bursa, yurt olanağına dair çözümlerin daha fazla yer alması doğru yaklaşım değildir.
1) Milli eğitim eksikliği: ABD güdümlü cemaatçiliğin ve bölücülüğe karşı önünde milletleşmeyi pekiştiren bakış açısı eksikliği var. Öğrenciyi tarikat, cemaate bağımlı olmaktan uzaklaştıran, ümmet yerine milleti öne çıkaran vurgular pek yok. CHP, Vatan Partisi (VP) dışında tarikat ve cemaatleri eğitimdeki durumuna dair görüş yok. Dolayısıyla sıkıntı görmüyorlar.
AKP seçim beyannamesinde “farklı dillerin yanı sıra, farklı inanç ve mezhepler konusunda da cesur adımlar attık. İlk defa “Alevi Çalıştayları” düzenleyerek, İslam inancının farklı yorumlarının daha özgür bir ortamda tartışılmasına ve sorunlarının demokratik bir ortamda aşılmasına zemin hazırladık diyor. Dahası “geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanıyacağız” diyerek tarikat, cemaatlere hukuki statü tanıyacağının sinyalini vermiştir.
CHP seçim beyannamesinde “ekonomik sıkıntı içindeki aileler, çocuklarını tarikat yurtlarına göndermek zorunda kalmaktadır. AKP, iktidarını muhafaza etmek için itaatkar, ve koşulsuz biat eden bir gençliğe ihtiyaç duymaktadır… Eğitimi, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri ışığında çağdaş, demokratik, laik, bilimsel ve eşitlik ilkesine dayalı bir anlayışla yeniden yapılandıracağız. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamı, mücadelesi ve ülkemize kazandırdığı her türlü eser merkezde olmak üzere Cumhuriyet Dönemi Tarihi ve Demokrasi Kültürü derslerinin zorunlu ders olarak okutulmasını sağlayacağız” demektedir.
Vatan Partisi (VP) “Cumhuriyet Devrimi Kanunları'na göre yasa dışı olan tarikatlara ve vakıflara ait okullar ve yurtlar ile bütün özel okullar ve özel eğitim kurumları kamulaştırılarak Öğretimin Birliği sağlanacaktır” diyor. Askerî eğitim ve sağlık kurumları yeniden açılacak, Diyanet İşleri Başkanlığı'na verilen eğitimle ilgili yetkiler Milli
Eğitim Bakanlığı'na devredilecektir” diyor.
Diğer partilerde tarikat, cemaat eğitimine, yurtlarına dair ifade yok.
2) Müfredat ne olacak?: Atatürk’ün kaldırılmaya, kadının emeğinin, cinselliğinin sömürülmeye çalışıldığını, cihad kavramının nefisle mücadele ve vatan savunması olarak yansıtılmadığı, insanlık onuruna, millet egemenliğine, laikliğe aykırı müfredatın kaldırılıp kaldırılmayacağı konusunda sadece iki parti net konuşuyor.
İmam hatip müfredatı ve bu okulların sayısı noktasında net duruşa ihtiyaç var. Bugün 4123 imam hatip okulunda (ortaokul ve lise) 1.297.272 öğrenci okumaktadır.[2] Ülkemizin bu kadar imam ve hatipe ihtiyacı yok. Bu okullarda biatçı, şeriatçı nesiller yetiştirilmek isteniyor. Partiler “ihtiyaç dahilinde” diyor ama imam hatip konusunda cesaretli adım atamıyorlar. CHP, VP ve İyi Parti 13 yıl kesintisiz eğitimi savunmaktalar. Geçiş nasıl olacak?
Bu soruya ney yanıt göremiyoruz.
İmam hatip müfredatının gözden geçirileceğine dair CHP, İyi parti, VP söylemde bulunuyor. İYİ parti “müfredat ve sınav sistemini yeniden düzenleyeceğiz” diyor.
SP “Bölgenin sosyal, ilmi ve manevi gelişme-sinde önemli görevler üstlenen medreselerin resmi statüsü gözden geçirilecek ve mezunlarının ilahiyat eğitim sistemiyle bütünleşmesi sağlanacaktır” diyerek medreselerin varlığını normal gördüğünü gösteriyor. CHP “İmam Hatip Okulları’nda verilen eğitimin içerik, müfredat ve niteliğinin iyileştirilmesini sağlayacağız.” diyor, VP “Karma İmam Hatip Okullarında kız-erkek ayırımına son vereceğiz. İmam Hatip Okulları, imam ve din adamı ihtiyacını karşılayacak sayıya indirilecektir. Önümüzdeki süreçte 40 İmam Hatip Okulu yetmektedir. İhtiyaç fazlası İmam Hatip Okulları, öğrencilerin tercihleri de dikkate alınarak normal liselere çevrilecektir” diyor.
MHP, “Eğitimin her kademesinde müfredatın millî ve çağın gereklerine uygun bir şekilde planlanması” gerektiğinden bahsetse de sıkıntıyı, laik eğitimde geri gidişi belirtmiyor.
3) Meslek lisesine olumsuz bakışı kırmak ve sınavı kaldırmak: Neredeyse hepsi sınavı kaldırmaktan bahsediyor, “çocuklarımız istemediği okul türüne yönlendirilmeyecek” diyorlar ama “meslek lisesine önem vermeden, ihtiyaç dahilinde meslek elemanı yetiştirmeden mi bunu sağlayacaklar?” sorusuna teknoloji liseleri gibi yanıt veriyorlar ancak; meslek lisesine yönelik olumsuz algıyı kırmadan bu olmaz. Bu algı da ihtiyaç planlaması yapılarak, iş olanakları artırılarak kırılır.
4) FETÖ ile mücadele: Kimi partiler KHK’lerle meslekten atılanların görevine döneceğini belirtiyor. Burada suçlu ve suçsun hızla ayrıştırılacağına yönelik ifadelerinin olmaması FETÖ, PKKlileri kurtarmaya yönelik algıya neden oluyorlar. CHP, beyannamesinde “tekçi zihniyet, itaat etmeyen ya da eleştirel konumdaki akademisyenleri soruşturmalarla yıldırmaktadır. KHK’lerle meslekten atmaktan çekinmemektedir” diyor.
HDP, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diyerek düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullandıkları için OHAL KHK’leriyle haksız ve hukuksuz biçimde üniversitelerden atılan akademisyenlerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin geri dönmelerini sağlayacağız” diyor. Her iki ifadede de atılan bütün akademisyenlerin FETÖ, PKK ile bağlantıları hızlı bir yargılanmayla ortaya konmadan mı işlerine geri iade edileceği hususuna açıklık getirilmemiştir. Atılmaların neye göre haksız ve hukuksuz olduğu net değildir.
5) Askeri okullar: Deniz Tabip Albay Doç. Dr. Ece Boylu “bir sivil doktoru harp meydanına paraşütle atmanız zordur ancak askeri bir doktor bunu rahatlıkla yapabilir" diyerek askeri okulların önemini ortaya koyuyor. Askeri okulların açılmasını sadece VP savunuyor.
6) Anadilde eğitim: Seçim beyannamelerinde anadilde eğitim, anadilin öğretilmesi kavramları içiçe geçmiş. Neyin kastedildiği net olarak belirli değil. Bir yandan anadilin öğrenimini savunup diğer yandan “yerel yönetimlerin özerkliklerini AB standartlarına kavuşturacağız” demek, anadilde eğitimin de zamanla gündeme getirileceğine dair üniter devletten yana olan kesimlerde kaygılara neden olmaktadır. Özerkliğin ilk adımı olarak görülmektedir. Bu kaygıların giderilmesi gerekir. Üniter yapıyı zaafa uğratmayacak, ülke demokrasisini geliştirecek çözümü daha net ortaya koymalıdır. Eğitim Türkçe olmalıdır ama talep halinde Kürtçe gibi diller de (hangi lehçe veya lehçeleri olacaksa) seçmeli olarak öğretilmelidir. Ama Kürtçe eğitim demek anaokulundan üniversite bitene dek bütün derslerin Kürtçe öğretilmesi demektir. “Kürtçe’nin ilgili lehçe veya lehçelerinin, bu dersleri öğretebilecek kadar bilim dili özelliği var mıdır?”, “Kürtçe eğitim alanın iş olanağı ne kadar olur? Nerelerde kullanır?” sorularının yanıtı arandığında göreceğiz ki, üniter devlet içinde Kürtçe eğitim olanaklı değildir.
CHP “Kamu hizmetlerinin eşit yurttaşlık temelinde tüm yurttaşlarımıza eksiksiz olarak götürülebilmesi için anadili Türkçe olmayan yurttaşlarımızı da gözetecek bir anlayışı hayata geçireceğiz, okullarımızda, Kürtçe dersleriyle ilgili altyapı sorunlarını çözecek ve seçimlik dersleri çeşitlendireceğiz, Kürtçe’nin yanı sıra Türkiye’deki tüm kardeş dillerle ilgili araştırma enstitülerini yaygınlaştıracağız. Kapatılan tüm enstitüleri kadro tahsis ederek yeniden açacağız, yerel yönetimlerin özerkliklerini AB standartlarına kavuşturacağız, TBMM tarafından 8.5.1991 tarihinde kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı uygulayacağız, anadilin öğrenimi hakkından tüm yurttaşlarımızın yararlanabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal altyapıyı kuracağız” diyor.
Burada Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması üniter devletin aşınacağına yönelik kaygıya nende olmaktadır.
MHP Türkçe’ den başka bir dilde anadilde eğitim yapılmasına karşıdır. HDP “her çocuğun ve gencin anadilinde eğitim hakkını anayasal güvence altına alacağız” diyor. SP “Anadil eğitiminin ve anadil kullanımının önündeki engeller kaldırılacak ve bu haklar anayasal güvence altına alınacaktır” diyor. Yani anadilde eğitimin yanı sıra, yargıda ve başka ortamlarda da anadillerin kullanılacağına yönelik öneride bulunuyor.
VP yabancı dillerin Türkçeyi bozan etkilerini önlemek, Türkçemizi bir uygarlık ve bilim dili olarak geliştirme olanaklarını değerlendirmek amacıyla “Türkçeyi Koruma ve Geliştirme Yasası”nı çıkaracağından bahsetmektedir.
Sonuç olarak bina, burs, ikramiye, akıllı tahtadan önce emeğe saygılı, kamu mallarına özen gösteren, vatansever, paylaşımcı, insanlığa kardeşlikle bağlı, yetenekli, bilgili, sorumlu, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmek önemlidir.
Dolayısıyla Atatürk’ün eğitim felsefesin ortaya koyduğumuz bu noktalardan harekete ederek partileri eğitime dair çözümlerini değerlendirmeliyiz.
Tarihçi
Mustafa Solak