ANKARA KALESİ -
254
E R G E N E K O N’ D A N E S T E R G O N ‘A
Yazan : Prof .Dr. ANIL ÇEÇEN |
Dünya haritasına bakıldığı zaman,
Türklerin yaşadıkları alanların Ergenekon bölgesinden Estergon
kalesine kadar uzanan çok geniş bir coğrafya da yer aldığı görülmektedir
.
Bu nedenle Türk dünyası denilince, hem
Ergenekon bölgesinin getirdiklerini hem de
Estergon kalesinin bulundukları konumları aracılığı ile fazlasıyla , Türk dünyasına
yönelik etkin yansımalar yarattığını görmek
mümkündür .
Mitolojik bilgilere göre ,Türkler Asya’nın ortalarında yeryüzüne çıktıkları zaman sahip oldukları
çevreyi genişleterek yayılmışlar ve bu
doğrultuda Ergenekon dağının altında bulunan
demir madenlerini eritme yolu ile yaşama şansını elde ederek hayatta kalmayı başarabilmişlerdir .
Çinliler Türkleri yok etmek için her
zaman düzenli saldırılar yapmışlar ama
Türkler gerektiğinde demir dağları da eriterek ve de delip geçerek
yeryüzünde var olabilmeyi ve ayakta kalabilmeyi başarmışlardır .
Türk
tarihi ile ilgili mitolojik bilgilere bakılırsa Ergene kon Türk ulusunun Orta
Asya’dan tarih sahnesine çıkış yeridir .
Türkler varlıklarını kanıtladıktan
sonra sürekli göçler ve akınlar ile Asya
ve Avrupa kıt'alarında at koşturmuşlardır . Atlı bir uygarlığın temsilcisi olan
Türkler , at sırtında Asya'nın ortalarından yola çıktıktan sonra, sürekli
yayılarak ve devlet sınırlarını genişleterek, Avrupa kıtasının ortalarında yer
alan Estergon kalesinin bulunduğu merkezi bölgeye kadar gelmişlerdir . Bu nedenle Türk tarihi
Ergenekon’dan çıkış ile , Estergon kalesinden geri dönüş arasında geçmiş olan büyük bir zaman dilimidir .
İki büyük kıtanın ortalarında yer alan uygarlıklar ve devlet yapılanmaları ,Türk tarihinin ana konularıdır . Türkler Asya kıtasının her
bölgesinde tarihin değişik dönemlerinde devletler kurdukları gibi ,benzeri bir
çizgide Avrupa kıtasının da değişik
bölgelerinde farklı devletler kurarak bugünlere gelmişlerdir .
Atlas
okyanusuna sahilleri olan Finlandiya gibi
Büyük Okyanus’un kenarlarında kurulmuş olan Kore devletinin de Türk dünyasının birer parçası oldukları görülmektedir .Tıpkı Japonlar gibi Ural-Altay
bölgesinden gelen Koreliler Büyük Okyanus kenarlarında bugün yaşamlarını
sürdürürken Finliler ile birlikte Orta Asya’dan göçebe olarak gelen Macarlar, Lehler ,Çekler ,Bulgarlar ve
Estonyalılar da Hunların ,Avarların ve Hazarların uzantıları olarak bugünün Avrupa kıtasında ayrı devletler olarak varlıklarını
sürdürmektedirler .
Üç büyük kıtanın tam ortasında yer alan Türk dünyasının
doğudaki çıkış yeri Ergenekon ile , batıdaki
hegemonyasının eriştiği hedef olarak Estergon kalesi,dünyanın
ortalarında bu kadar geniş bir alana
yayılmış olan Türk uygarlığının merkezi sınırlarını oluşturmaktadır . Türkler en büyük kıta olan Asya’nın
ortalarından yeryüzüne çıkmış bir ulus ve uygarlık olarak,diğer büyük güçler
gibi dünya hegemonyası için çok geniş
alanlara yayılmışlar ve tarihin ana
olaylarının cereyan ettiği bu alanda
Türkler kendilerine bir ana hedef olarak bazı büyük kentleri seçmişlerdir .
Türk hükümranlığının hedefi olarak belirlenen bu kentler
arasında Roma , Viyana,Kudüs ve
İstanbul Kızıl Elma hedefinin ana
merkezleri olarak belirlenmiştir .
Orta Asya’dan çıkarak bu kıtanın her
bölgesine dağılan Türk kavimleri , dünya hegemonya yarışı içinde hem ön Asya’ya
hem de Avrupa kıtasının bir çok yerine ulaşmışlardır . Türkler Asyalı bir kavim olarak
tarih sahnesine çıkmışlar ama daha sonraki yaşam dönemlerinde, uzun süre Avrupa
ülkelerinde devletler kurarak bugünün
dünyasına Avrupalı bir millet olarak
dahil olmuşlardır .
Türk devletinin kurucu önderi Atatürk, Türkiye
Cumhuriyetini kurarken ve bu doğrultuda çağdaş uygarlığı hedeflerken , yeni Türk
devleti de Avrupa kıtasının yanı başında
modern bir ulus devlet olarak tarih sahnesine çıkıyordu. Önce Hunlar ,
daha sonra Avarlar ve Hazarlar’ın göçleri ile Ergenekon’dan çıkıp gelerek Avrupa kıtasında
yaşamaya başlayan Türk kavimleri, bir
çok bölgede kendi hegemon düzenlerini
kurabilmiş ve böylece Asya kökenli bir halk olan Türklerin Avrupalılaşma
süreci de başlamıştır .
Yüz yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğunun geri dönüş macerası da, devletin gerileme
dönemi sonrasında Macaristan'ın tam ortasında yer alan Estergon kalesinin kenarlarından Asya’ya
doğru başlıyordu .Osmanlılar Estergon’u alarak Avrupa’nın merkezine
yerleştikten iki yüzyıl sonra sonraAsya
ve Orta Doğu bölgelerindeki sürekli
savaşlar yüzünden Avrupa topraklarından geri çekilmek zorunda kalırken
,Estergon kalesi Türklerin Asya kıtasına
dönük geri çekilişinin bir başlangıç noktası olarak tarihteki yerini alıyordu .
Macaristanda'ki Estergon Kalesi |
Türk tarihinin iki ana konusu olan Ergenekon ve Estergon kavramları, son yıllarda yaşanan bazı
siyasal gelişmeler yüzünden güncellik kazanmıştır . Geçen yüzyılın başlarında
kurulmuş olan genç Türk devleti yeni bir yüzyılın içine doğru gidildiği bir
aşamada , Türk ulusunun tarih sahnesine
çıkmış olduğu yer ile yeniden değerlendirilmeye başlanmış ve Ergenekon’dan
çıkmış olan Türkler batı emperyalizmi
tarafından ,yeniden Ergenekon çukuruna
sokulmaya çalışılmıştır . Bir Doğu kıtası olan Asya’dan tarih sahnesine çıkmış
olan Türkler , Asya’dan sonra Avrupa
hegemonyasına yöneldikleri bir aşamada
Estergon kalesi önlerine çıkmış ,Osmanlı İmparatorluğu iki yüzyıla yakın Macaristan hegemonyasında Estergon kalesini sınırları içinde tutarak,
bu önemli anıtı orta Avrupa bölgesindeki
Türk hegemonyasının merkezi konumuna getirmiştir .Estergon kalesi zamanla Avrupa kıt'asındaki Türk egemenliğinin göstergesi haline gelirken , Ergenekon’dan sürekli
batıya doğru giderek egemenlik alanını
genişleten Türklerin de dış dünyaya karşı önemli bir simgesi konumuna
gelmiştir Türkler dünya kıt'alarına yayıldıktan sonra bu iki nokta arasındaki bağlantıyı kalıcı
bir hegemonyanın çekirdeği haline
getirmek için çok uğraşmışlar ama tarihin akışını belirleyen önemli olaylar
nedeniyle bu amaçlarına tam olarak
ulaşamamışlardır .Yıllar geçtikçe çeşitli bölgelerde kurulmuş olan devlet
yapıları yıpranarak tarihin tozlu sayfalarına doğru kayarken , Türkler etkinliklerini sürdürmüşler ve her batan
devletten sonra yeni ve farklı devlet modellerine yönelerek Türk tarihi
açısından bir devamlılık sağlamışlardır .
Türklerin düşmanı konumundaki
emperyal güçler ise , Türk birliklerini
Estergon’dan çıkartıp geri süpürmüşler ve bu süreçte Türkleri tarih sahnesine çıkmış oldukları
Ergenekon’a göndererek yeniden çukura
gömmeye çalışmışlardır . Batılı emperyalistler Türkler’den intikamlarını böylece almaya
çabalarken ,Türk’süz ve Türkiye’siz bir yeni dünya peşinde koşmuşlardır .
Yirmibirinci yüzyılın başlarında ,
dünyanın ortasında bulunan güçlü Türk devletini tasfiye etmeye yönelen batılı emperyalist güçler , var olan son Türk devletine karşı büyük bir komplo
kurmuşlardır Türklerin tarih sahnesine çıkışının adı ve simgesi olan Ergenekon , emperyalist bir akıl ile Türkiye Cumhuriyetinin ortadan kaldırılmasını
hedefleyen bir büyük siyasal senaryonun adı olarak dünyaya empoze edilmiştir.
Mitolojideki Ergenekon ile dünya sahnesine çıkmış olan Türk yapılanması , yeni bir dünya düzeni kurulurken
yapay ve çakma oluşturulan bir dava senaryosu ile ortadan
kaldırılmaya çalışılmıştır . Batı emperyalizminin Orta Doğu bölgesini sürekli kontrol etme çabalarının ürünü olan
Türkiye’deki askeri darbe senaryolarının bir yenisi , devletin temelini
oluşturan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin topluca yargılanması için
gündeme getirilerek ,üst düzey askeri kadrolar
darbecilik senaryosu üzerinden cezalandırılmaya çalışılmış ve bu
doğrultuda hazırlanan dava senaryosunun inandırıcı olabilmesi için, bir çok
sahte olay ve evrak yaratılarak mahkeme
sırasında kullanılmıştır .
Türkiye Cumhuriyetini emperyalizmin tasfiye planları
doğrultusunda , olmayan bir gizli örgütü varmış gibi göstererek ve bu örgütü terörist ilan ederek Türk ordusunun önde gelen subayları gerçeklere aykırı bir biçimde
suçlanmışlar ve çeşitli senaryolar aracılığı ile de ordunun bir tarikat yapılanması üzerinden emperyalizm
ve Siyonizmin kontrolü altına alınarak
Türk ulusuna ve devletine karşı kullanılması
gerçekleştirilmeye çalışılmıştır .Dünya tarihinin ana unsurunu oluşturan
Türkler büyük savaşlar sonucunda sahip
oldukları merkezi coğrafya topraklarından geri püskürtülerek batı
emperyalizminin doğuya açılımı sırasında
,Asya kıtasının derinliklerindeki Ergenekon dağının
çukurlarında yeryüzünden
silinmeye çalışılmışlardır . Davanın adı Ergenekon konulurken , dava dilekçesinin girişinde Asya kıtasındaki yer altı yapılanması olarak
gösterilen Agarta bölgesi bile bu haksız
davanın dayanak noktası olarak gösterilmeye çalışılmıştır .
Yeni bir dünya düzeni kurulurken
tarihin ürünü olan Türk devleti ve Türklük olgusu , Türklerin tarih sahnesine çıkışının simgesi
olan bir mitolojik kavram kullanılarak yok edilmek istenmiştir .Bu
aşamada Türkiye’deki siyasal gelişmeler
dışarıdan yönlendirilerek , iki bin yıllık Türk ordusu batılı istihbarat
servislerinin güdümündeki bir tarikatın
baskısı altına alınmaya çalışılmıştır . Özellikle Türk devletinin laik
yapılanması ortadan kaldırılmak istenirken . Türkiye Hristiyan Avrupa’dan
uzaklaştırılarak , Müslüman Orta Doğu’ya yakınlaştır ılırken ,sonradan oluşturulan
gizli örgüt destekli yapay tarikatlar
devreye girmiş ve bunların desteği ile siyasal alanda dini yapılanmalar öne
geçirilmiştir .Bu aşamada Meclis başkanları laikliğe karşı savaş açarken dini yapılanmaların siyasete bulaşması yüzünden Türk devleti ciddi bir varlık krizine sürüklenmiştir .
Devletin kurucu iradesinin ortaya koyduğu siyasal modelden uzaklaşılırken
,küresel emperyalizm ve Siyonizim
ortaklığının yeni Orta Doğu planına uygun olarak Türk devleti de çağdaş bir cumhuriyet oluşumundan hızla uzaklaştırılarak tıpkı Arabistan gibi bir Ortaçağ din devletine dönüştürülmeye
çalışılmış ,gelinen yeni aşamada millet
kavramına karşı çıkılırken , bunun yerine gene Ortaçağ düzeninde olduğu
gibi tarikatların emrinde bir ümmet toplumu ve din devleti arayışı öne çıkartılmıştır .
Türkiye böylesine bir yok edici bir
emperyal dönüşüm programı ile karşı karşıya bırakılırken , Türk ulus devletinin
çekirdek örgütü ve en büyük güvencesi olan Türk ordusu ,gerçeklere aykırı bir
biçimde sonradan gündeme getirilen düzmece bir dava aracılığı
ile yargılanarak ortadan kaldırılmak istenmiştir . Emperyalizm devlet yıkıcılığı
senaryoları ile doğrudan çağdaş Türkiye Cumhuriyetini hedef alırken ,tarikatçı kadrolarla Türk yargısını böylesine olumsuz bir siyasal komploya alet etmiştir .
Türk
devlet geleneği beş bin yıl
öncesinden başlayarak bugüne kadar devlet düzenini Türk ordusuna dayandırmıştır .Ordu milletin
içinden çıkarak devletin çekirdeğini oluşturan bir esas yapılanmadır . Devletin çekirdeği olarak Türk ordusu hedef tahtasına
oturtulurken , silahlı kuvvetlerin üst yönetiminin orduyu yok edecek bir biçimde terör ve darbe gibi ne olduğu belli olmayan
suçlamalar üzerinden dava süreci
başlatılarak , bütün sanık olarak tutsak
edilen yüksek rütbeli ordu
yöneticileri mahkum edilmeye
çalışılarak bunların üzerinden Türk
Silahlı Kuvvetleri yok edilmek istenmiştir . Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında
uluslararası hukuka uygun olarak kurulmuş bulunan Türk devleti yok edilmek
istenirken, devletin çekirdek
yapılanması olarak ordunun hedef alınması normal karşılanmış ve dava daha ilk aşamada , tam bağımsızlığa
yönelen ulusal kurtuluş savaşı zaferinin getirdiği kazanımların tasfiye edilmesini öne
çıkarmıştır .Bu doğrultuda devlet
sırlarının içinde yer aldığı kozmik odanın açılarak deşifre edilmesi ile daha işin başında Türk devletinin merkezi gücü
olarak ordunun ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görülmüştür .Hiç bir çağdaş
batı ülkesinde görülmeyen anormallikler
dava sürecinde birbiri ardı sıra yalan ve düzmece senaryolarla gündeme getirilmiştir . İlelebet
payidar olmak üzere kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetinin tasfiye edilmesi , çekirdek yapı olan ordunun yargılanması üzerinden
gerçekleştirilmek istenmiştir . Bu doğrultuda her türlü hukuk dışı ve hukuka
aykırı yol denenmiştir .
Soğuk savaş döneminde Nato üzerinden gündeme getirilen askeri darbe
senaryoları bu kez gerçekleştirilemeyince ,aynı doğrultuda benzer bir darbenin
yargı yolu ile gerçekleştirilmek üzere harekete geçilmesiyle birlikte,
Ergenekon adı verilen siyasi dava süreci başlatılmıştır .
Dava öncesinde
yaşanan yirminci yüzyıl gerçeklerinden yararlanılarak çeşitli senaryolar
oluşturulmuş ve soğuk savaş döneminin koşullarına uygun bir biçimde küreselleşme
senaryosu olarak ortaya çıkarılan Büyük
Orta Doğu ile birlikte Büyük İsrail Projeleri
çağdaş ulusal Türk devletini ortadan kaldırmak üzere devreye girerken ,tam bu aşamada Ergenekon davası açılmıştır .Dava öncesinde
emperyalist İngiltere ile Siyonist İsrail birbirine düşmüş , süper güç ABD ise
kendi içinde örgütlü bulunan bu devletlerin kapışması karşısında gene Nato
üzerinden hareket ederek meseleyi çözmeye çalışmıştır .
İkinci dünya savaşı
sonrasında kurulmuş olan İsrail’in bölgesel büyüklüğe ulaşması için üçüncü dünya savaşına Orta Doğu ülkeleri
zorlanırken, ilk adım olarak bir Türk-İran savaşı çıkartılmak istenmiştir . Bu
amaçla yeni bir 27 Mayıs senaryosu ile
Türk ordusunun Kemalist laik kimliği öne çıkartılarak , dinci bir mezhep
devleti olan İran ile savaşa girişmesi hedeflenmiştir . Bu plana göre önce Türkiye’de bir Kemalist darbe olacak ve
daha sonra laik Türk ordusu şeriatçı İran’a girecek ve bu iki büyük Orta Doğu
devletinin savaşa tutuşması sürecinde ,savaş bütün merkezi bölgeye yayılarak
Siyonizmin istediği üçüncü dünya savaşının başlamasına giden yolun önünü
açacaktı .
İsrail tarafından Büyük İsrail’in kurulması için böylesine bir din
ve mezhep savaşı en gerçekçi yol görünüyordu . İsrail Siyonizm doğrultusunda
bir yeni dünya düzeni için savaş peşinde
koşarken ,var olan bugünkü batı hegemonyasına
dayanan düzeni kuran İngiltere ise,savaşa
ve darbeye karşı çıkarak Birleşik
Krallık merkezli kurulmuş olan yapılanmayı
koruma doğrultusunda hareket ediyordu . İsrail bir Türk-İran savaşını bu
aşamada hedefleyerek kışkırtırken , İngiltere ise Nato’yu yanına alarak İsrail’in ikinci bir 27 Mayıs senaryosuna
karşı çıkıyordu .İşte Ergenekon davası bu sürecin içinde açılıyordu .
Emperyalizm ve Siyonizm arasındaki
kavga merkezi coğrafyanın geleceği
doğrultusunda Orta Doğu ülkelerine yayılınca , birbiri ardı sıra bölge
ülkelerinde iç savaşlar çıkartılarak bu ülkelerin eyaletler düzeyinde
parçalanmaları için provakasyonlar yapılıyor ve terör bu amaçla kullanılıyordu
.
Türk Silahlı Kuvvetleri bu aşamada savaştan yana ve savaşa karşı olmak üzere
ikiye bölünüyordu . Batı blokundaki bölünme Türkiye’ye de sıçrıyor ,Siyonizmin
kışkırttığı Türk-İran savaşı için
Kemalizm yeniden kullanılmaya çalışılıyor ve bu doğrultuda ikinci bir 27
darbesine Türk ordusu zorlanarak alet edilmek isteniyordu .
Gerçek anlamda ulusalcı ,cumhuriyetçi ve Atatürkçü çizgideki Türk kamuoyu, I2 Mart,I2
Eylül ve 28 Şubat gibi darbelerin
faturalarının ne kadar ağır olduğunu gördüğü için bu doğrultudaki
kışkırtmaların oyunlarına gelmeyerek, hem darbeye hem de İran savaşına karşı
çıkarken batı blokunun savaşa karşı çıkan kesimlerinin desteği ile , Türkiye’de
bir siyasi dava gündeme geliyor ve ülkenin tam on yılını bir iç hesaplaşma ile
dolduruyordu .
Dünya değişirken her ülke
değişen koşullara uyum sağlayarak ayakta
kalabilmenin yollarını ararken , Orta
Doğu’ya hangi emperyal gücün egemen olacağı kavgası, Türk siyasi tarihinin en
önemli aşamasında Türk devletinin önüne çıkarılıyordu. Bu aşamada da bütünüyle
Türk devletini yargılayacak bir yönde
Türk ordusunun üst düzey yöneticileri Ergenekon gibi simgesel bir isimle
açılan davanın sanıkları olarak mahkeme
salonlarına doldurularak uzunca bir sürede içeride
tutuluyorlardı .Uluslararası konjonktürdeki
gelişmeler Avrupa Birliği, Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail isimli projelere Orta Doğu devletlerini
mahkum edince , Türkiye’nin siyasal gündemi de Ergenekon davasına
kilitleniyordu . Haksız yere birkaç yüz
asker ve sivil aydının suçlanmasıyla Türkiye Ergenekon davası ile yatıp kalkar
bir duruma sürükleniyor ve yaratılan iç çekişmeler yüzünden bu aşamada merkezi bölgedeki sıcak gelişmelere
karşı Türk devleti savunma yapamaz bir konuma düşürülüyordu .
Son yıllarda bazı terör olayları ile
siyasal gelişmelerin dış güçler tarafından kışkırtılmasıysa Türkiye bir dış savaştan kaçarken farklı bir iç savaşa doğru sürükleniyordu . Türkiye birliğini ve merkezi
gücünü korumak doğrultusunda hareket
etmesi gerekirken , bir siyasal dava ile iç karışıklığa sürüklen-dirilerek savaş
planlarına alet edilmeye çalışılıyordu . Yeni dönemde siyasal olarak cumhuriyetçi doğrultudan farklı bir çizginin Türkiye’de
iktidara gelmesi , Orta Doğu ve merkezi coğrafya alanlarını savaşın ön
cepheleri konumuna getirmiştir . Türk devletinin bu bölgelerde harekete geçerek
kendi ulusal çıkarlarını korumasına izin vermeyen bir iç konjonktür ,Ergenekon
davası ile Türk kamuoyunun tepesinde ortaya çıkmıştır . İşin içine bazı basın
organlarının , sivil toplum kuruluşlarının ve aydınların da dahil edilmesiyle,
Türkiye topluca bir iç hesaplaşmaya
doğru iteklemek istenmiştir.Bir anlamda Ergenekon ile tarih sahnesine çıkan
Türk ulusu gene bir başka Ergenekon senaryosu ile Türk devleti yok edilerek tarih sahnesinden silinmeye çalışılmıştır .
Yeni planlar doğrultusunda bölge haritası eskisinden çok farklı bir biçimde çizilirken Türk
devleti harita dışına çıkartılmaya
çalışılmıştır .Böylesine bir sonucun ancak savaş yolu ile sağlanabileceğini
gören emperyal merkezler ,Türkiye’yi önce bir iç karışıklık üzerinden iç savaşa
, sonra da mezhep çatışması üzerinden de İran ile bölge savaşına sürükleyerek , üçüncü dünya savaşını
başlatacak Armegeddon senaryolarını yavaş yavaş devreye sokmaya çalışıyorlardı
. Emperyalizmin her türlü silahı kullanılarak batının çıkarları doğrultusunda böylesine bir genel sonuç alınmaya çalışılıyordu
.Bu çizgide gerçekleri dile getiren bilim adamı ve aydınların her yönde önleri
kesilerek ,kışkırtmalar ve çatışmalar
birbiri ardı sıra devreye konarak ve
Türk halkı aptallaştırılarak
aldatılmak isteniyordu
Savaştan yana emperyalist güçler Orta Doğu coğrafyasındaki bütün
devletleri hızla sıcak çatışmalara
doğru sürüklerken , uluslararası hukuku çiğnedikleri gibi aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti anayasası ile Türk devletinin hukuk devleti kimliğini zorlayarak , emperyalizmin
istekleri doğrultusunda Türkiye iç çatışmalar üzerinden son bir hesaplaşmaya ve
bunun sonrasında da geniş çaplı bir
bölge savaşına götürülmek istenirken ,
yüz yıllık cumhuriyet rejiminin getirdiği siyasal bilinç Türk kamuoyuna egemen
olmuş ve bu sayede emperyalizmin Siyonist
planları bozulmuştur . Türk devleti ulusal kurtuluş savaşı verdiği yıllarda Orta
Doğu bölgesinin en modern ülkesi olarak , batıdan gelen her türlü emperyalist
saldırıya karşı durduğu gibi benzeri bir
güçlü duruşu ikinci kurtuluş savaşı
sırasında da sergileyerek , Ergenekon saldırıları ya da palavraları ile bir iç
karışıklığa ya da iç savaş senaryolarına meydan vermemiştir
.Tarikatçı siyasetçiler ya da hukuk
organlarını işgal eden dinci bürokratlar çağdaş Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldıracak , cumhuriyet rejimini
bütünüyle tasfiye edecek hiçbir oyunu
başarıya ulaştıramamışlardır . Türk gençliğine emanet edilenTürkiye cumhuriyeti
yüz yıla yaklaşan başarılı geçmişi ile
yeniden bir sınava girmek zorunda kalmış ve bu aşamayı da başarıyla geride
bırakarak geleceğe dönük uygarlık yaratma hedefi doğrultusunda yoluna devam etmiştir . Batılı istihbarat
servislerinin yetiştirmiş olduğu ajanlar
ortalığı karıştırma senaryolarını tam olarak uygulayamamışlar ve hepsi devletin
hukuk kurumları önünde hesap vermek zorunda kalmışlardır.Dış baskılarla
başlatılan mahkeme süreci çeşitli
baskılarla anayasa ve yasalara aykırı bir biçimde tamamlanmaya çalışılmış ama tarikatçı
kadrolar yabancı oldukları Türk hukuk sistemi içinde emperyalist istekler doğrultusunda tam olarak
istenen sonuçları elde edememişler ve on bir yıllık bir dönem sanıkların beraat etmesiyle
birlikte geride kalırken , Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte yargı önüne çıkartılan sivil
toplum kuruluşları ,meslek örgütleri ,dernekler ve aydınlar bir kez daha
kamuoyu önünde suçsuzluklarıyla aklanmışlardır . Bir anlamda bütünüyle Türk
devleti ve Türk ulusu yeniden
aklanarak aydınlığa kavuşmuşlardır .Böylece bir takım dış planlar uğruna
Türk devletini ve devletin çekirdek kurumu olan Türk ordusunu ve de cumhuriyetçi
kuşakları suçlamanın kolay olmadığı ve
bütün oyunların tersine döndüğü bir kez daha kesinlik kazanmıştır .
Dünya tarihi incelendiği zaman ,
tarihte ortaya çıkan önemli dönüşümleri hazırlayan olayların öncesinde ülkeler
i etkileyen bazı siyasal oluşumların devreye girdikleri çokça görülmüştür . Türkiye’de
bu gibi olayların yansımaları ile zaman zaman karşı karşıya kalmıştır .Batıcı
kadroların oyunu ile Balkan savaşı
öncesinde ordunun yarısının terhis edilmesi ya da Akdeniz dünyanın önüne yeni bir gündem maddesi olarak gelirken , Türk
donanmasının Afrika kıyılarını dolaşmaya yönlendirilmesi gibi ters gelişmeler ,devletlerin
çıkarlarına aykırı olduğu için hiçbir biçimde
devlet merkezli olarak kabül edilemeyecek durumlardır. Ergenekon davası da tam Orta
Doğu’da sıcak olaylar birbiri ardı sıra tırmanırken ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türk devletinin
ulusal çıkarları doğrultusunda sıcak çatışma noktası alanlara müdahale etmesi
gerekirken ,böylesine bir misyonu
yapamayacak duruma düşürülmesi Ergenekon davası aracılığı ile sağlanmaya
çalışılmıştır. Bölgenin en güçlü ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri savaş
alanlarından çekilerek mahkeme alanlarına sürüklenmiş ve Türkiye'nin Nato müttefikleri aracılığı ile göstermelik bir hukuk oyunu ile önce Türk
ordusu sonra da Türk devleti tasfiye
edilmek istenmiştir . Önceleri kuşku ile
karşılanan bu karmaşık durum aradan on iki yıl geçtikten sonra ortaya çıkan
olaylar ,düzmece evraklar ve siyasal gelişmeler doğrultusunda daha iyi anlaşılmıştır
. Ne var ki ,bu kadar uzun zaman içinde dünya değişirken ve Orta Doğu’da yeni durumlar ortaya çıkarken
,Türkiye aktif bir dış politika uygulayarak ulusal çıkarları doğrultusunda
etkili olamamıştır.Din ve mezhep çatışmaları ile Türkiye bir yandan savaşa doğru
sürüklenirken , diğer yandan da ordusu yargı önüne çıkartılan bir ülke
olarak kendini koruma ve savunma gücü
elinden alınmak istenmiştir . Dış baskılarla siyaset hukuk alanına girince,
Türkiye bir çok açıdan haksızlıklar ülkesi konumuna sürüklenmiştir .Oniki
yıllık dava sürecinin her yönü ile tamamlanmasıyla Türkiye Cumhuriyeti , devleti,ordusu,milleti
ve aydını ile tarih önünde bir kez daha
aklanmıştır . Batı emperyalizmi Türkiye üzerinden doğuya açılma şansını Ergenekon ihaneti yüzünden elinden kaçırmıştır .
Ergenekon senaryosu ile Türk devleti
hedef alınırken aslında cumhuriyet
rejiminin ürünü olan bütün aydınlar ve toplum kesimleri de dava süreci boyunca hedef gösterilerek anti-cumhuriyetçi gidişin önü açılmaya çalışılmıştır .Atatürkçü
,cumhuriyetçi ve ulusalcı toplum kesimlerine darbecilik ve terör çamuru
atılarak herkes Ergenekoncu yapılmak istenmiş ve böylece emperyalizmin
Türkiye’yi dönüştürme girişimlerine karşı devletin ve vatanın bağımsızlığını
savunacak ulusal güçler hapse atılmıştır . Türk devleti dünya
haritasından silinmeye çalışılırken ve Türkiye’yi
bölecek yeni devlet oluşumları milli
sınırları tehdit ederken, bu gibi emperyal senaryolara karşı direnecek ulusalcı , cumhuriyetçi ve Atatürkçü aydınlar
haksız yere suçlanarak , hapislerde çürütülmüşlerdir
. Suçlanan herkesin beraat ettiği yeni aşamada suçsuz insanların çektikleri
çilelerin karşılığı olarak tazminat davalarının açılması hukuk devletinin bir gereğidir .
Anayasal
düzen alt üst edilerek bir devletin ordusu hapse atılmış ve devletin kendini
koruması önlenmek istenmiştir .Bu
aşamada uydurma senaryolar ile kurgu davalar açma dönemi sona ererken , bu
ülkenin cumhuriyetçilerine yapılan
haksızlıkların faturası kendiliğinden gündeme gelmektedir . Haksız yere
tutuklananlar ve ceza alanların haklarına
kavuşması için ,Türk devleti gereken önlemleri kesinlikle almak zorundadır .Yeni dönemde Türk ulusunun
haklı bir tepkisi
olarak,Osmanlılar zamanında
atalarımızın bir Türk kalesi durumuna getirmiş olduğu Estergon kalesine doğru
yeniden Türklerin yönelmesi gündeme getirilebilir Hazar Türklerinin bugünkü
temsilcisi olan Macarlar ile Türkler arasında güçlü bir işbirliği
geliştirilebilir Avrupa kıtasının tam ortasında yer alan Estergon
kalesinin , Türklerin ilgi alanına
girmesiyle birlikte bize
Ergenekon’u hedef gösteren emperyalist
güçlere karşı biz de Estergon’u karşı
hedef olarak devreye sokarak, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yeni dengelere
yönelebiliriz . Türkiye’nin jeopolitik konumu
Asya’nın ortalarından Avrupa’nın ortalarına uzanmak için yeterlidir .
Türk devletleri tarihi incelendiği
zaman iki okyanus arasındaki alanda ,
Atlantik’ten Pasifik okyanusuna kadar Türk dünyasının yaygın bir tabana sahip olduğu görülmektedir
. Asya ve Avrupa kıtalarının her bölgesinde
tarihin değişik dönemlerinde devlet kurmuş olan Türkler, bu durumun bilincine vararak yaşam
düzenlerini sürdürebilirlerse gene
eskisi gibi geniş alanlarda hüküm sürme
gibi bir şansa sahip olabileceklerdir . Bu durumu çok iyi bilen ve yerinde
izleyen batının kapitalist emperyalistleri
, Türk devletinin Milli Güvenlik Kurulu genel sekreteri konumundaki
bir generalin ,batı dünyasının
Türkiye’yi anlamaması halinde, gerekirse
Türkiye’nin Avrasya’ya dönebileceğini ifade ettiği aşamada , böylesine bir
durumu önlemek doğrultusunda Ergenekon
adını taşıyan sahte bir düzmece dava
süreci başlatılmıştır . Türk devletinin içine sızmış olan batılı
devletlerin ajanları Türkiye’yi köşeye
sıkıştırmak ve Asya kıtasına dönerek
alternatif bir ulusal strateji oluşturmasının önüne geçmek üzere , sonradan
olma düzmece evrak ve dosyalara dayanarak Türk ulusunun oniki yılına el
konulmuştur . Dünya değişirken Türkiye
Cumhuriyetinin bu değişim sürecine uygun olarak Asya kıtasına yüzünü dönmesi ve bu bölgenin büyük
ülkeleri ile bir yakınlaşma içine girmesine
Türkiye’nin batılı müttefikleri izin vermek istememişlerdir .Böylesine
bir engelleme girişimi bir dava yolu ile mahkemeler üzerinden Türkiye’ye karşı geliştirilmeye çalışılmıştır
. Çok yönlü bir jeopolitik ortamda konumlanan Türk devletinin böylesine önemli
konumunun avantajlarından yararlanması ,Ergenekon
adı ile haksız yere açılan kurmaca dava
ile önlenmeye çalışılmıştır .
Davanın seyri sırasında uydurma senaryolar teker teker kamuoyunun
önüne getirilmiş ve ne derece sahte bir
dava ile karşı karşıya kalındığı
defalarca görülmüştür . Emperyalizmin hizmetindeki bir örgütün Türk devletinin içine girerek ve belirli makamları işgal ederek, sahte davanın ortaya çıkartılmasında etkili çalışmalar yapmasının sonradan
anlaşılması da , Türkiye’yi açıkça
müttefikleri ile karşı karşıya bırakmıştır .Soğuk savaş döneminin koşullarında
batı güvenlik sistemi içinde kendine yer arayan Türkiye, içine girmiş olduğu bu
sistem tarafından yanlış yollara sevk
edilmek gibi ters bir durum nedeniyle,
Ergenekon davası aracılığı ile mücadele
etmek zorunda kalmıştır. Asya kıtasına açılarak Türk dünyası çerçevesinde bir
Avrasyacılık siyaseti izlenmesi küreselleşme aşamasında Türk devletinin önüne
bir şans olarak çıkması ile, Türkiye’nin
sahip olduğu bu avantajı görmesi böylesine düzmece siyasi dava
aracılığı ile engellenmeye çalışılmıştır
. Türk halkı ve devleti böylesine bir senaryo ile oyalanırken , devlet ve ordu
çok büyük yaralar almış,askeri kesimlerin üst rütbeli temsilcileri ile Türkiye’nin önde gelen aydınlarının ailece büyük
yaralar aldığı ve acılar çektiği bir dönem zorluklarla tamamlanmaya çalışılmıştır .
Türkiye Cumhuriyeti sahip olduğu
çok boyutlu konumu ile kendi çıkarları doğrultusunda alternatif
stratejiler geliştireceğine, batı
dünyasının kapısında bekletilerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır . Bu
strateji demirperde varken komünizm tehdidi altında yürümüş ama sosyalist sistem çökünce ,Türkiye sınır karakolu konumundan kurtularak
, dünyanın jeopolitik merkezinin özgür
ülkesi durumuna gelmiştir . Türk devletleri tarihinin ortaya koyduğu gibi
Türkler Asya kıtasının her yerinde olduğu gibi Avrupa ve Afrika kıtalarının da çeşitli
bölgelerinde önemli devletler kurmuşlardır
. Ergenekon bir çıkış yeri olarak doğu da kalırken ,
Estergon Türklerin geniş hegemonya alanının batı ucu olmuştur . Osmanlı devletinin en
geniş döneminde Estergon kalesi Türk
uygarlığının bir parçası konumuna gelmiştir . Bugün Türk dünyasının önemli bir
parçası olan Macaristan devletinin sınırları içerisinde varlığını koruyan
Estergon kalesi , Ergenekon’un karşı ucu olarak Avrupa kıtasının tam
ortalarında yer almaktadır . İki nokta arasında yer alan Türk devletini batılılar yeniden eskiden olduğu gibi doğuya doğru sürmeye kalkışırlarsa , o zaman da
Türk devleti Avrupa kıtasının
ortalarında yer alan Türk asıllı devletler ile batı emperyalizmine karşı
kendini korumasını bilecektir .
Proj.Dr.Anıl Çeçen