ANKARA KALESİ
T Ü R K L E R E Y A P I L A N S O Y K I R I M L A R
Prof.Dr. ANIL ÇEÇEN |
Prof.Dr. A N I L Ç E Ç E N
2015 yılına doğru
günler ilerlerken, yeniden soykırım kavramı Türk kamuoyu önüne getirilmekte ve , uluslar
arası bir insanlık suçu olan bu kavram üzerinden Türk devleti yargılanmaya ve suçlanmaya çalışılmaktadır .
Bir asır önce tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkmış olaylar üzerinden Türkiye
Cumhuriyeti ve Türk ulusu dünya kamuoyu önünde zor durumlara düşürülmeye çalışılmakta ,o tarihte var olmayan ve
ancak ikinci dünya savaşı sonrasında tanımlanarak ortaya konulan soykırım kavramı üzerinden , dünyanın merkezi
coğrafyasında var olan Türk varlığı toplu
bir mahkumiyete doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır .
Olayların gündeme geldiği tarihte var olmayan bir kavram üzerinden , Türklere yönelen bu haksız girişimler
,dünya siyaset tarihinde ibretlik bir
olay olarak öne çıkmakta ve böylesine çelişkili bir duruma dayanılarak ,yüz yıl
sonra bir asır önceki olayların hesabı görülmeye çalışılmaktadır . Böylece ,
Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılına doğru ilerlerken , bir yandan da geçmişin
hesaplaşması içine çekilmek istenmekte ve böylesine büyük bir hesaplaşma
üzerinden Türk devletinin yüzüncü yıl dönümüne ulaşması engellenmeye çalışılmaktadır Türkiye hiç de hak etmediği bir olumsuz durum ile karşı karşıya bırakılarak ,yüzüncü yıl dönümüne doğru tasfiye edilmek
istenmekte ve böylesine bir siyasal komplo için de 1915 olayları kullanılarak
mahkumiyet gerekçesi haline getirilmek istenmektedir .
Birinci dünya savaşı yıllarında Doğu Anadolu’da yaşanan olaylar bir soykırım
değil , yıkılan bir imparatorluğun topraklarında Müslümanlar ile Hristiyanların kendi devletlerini kurma çabalarının doğal bir sonucu idi .
Öncelikle Osmanlı
İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sürecinde yıkıldığı için ortaya çıkan devletsizlik ortamında
herkes kendi devletini kurmak istemiş , Orta Doğu’ya gelen Fransızların ve
kuzeyden Kafkasya’ya inmiş olan Rusların kışkırtma ve destekleri ile
silahlanan Ermeni kökenli insanlar Doğu
Anadolu topraklarında bir Büyük Ermenistan devleti kurmak istemişlerdir
.Bu doğrultuda , Türk ve Müslüman kökenli
Osmanlı ahalisinin yaşadığı köylere ve ilçelere
Emeni çeteleri ,komitacı subayların nezaretinde saldırılar
düzenleyerek binlerce Türk ve Müslümanın yok yere yaşamlarını kaybetmelerine neden
olmuşlardır .
Osmanlı İmparatorluğu dünya savaşı sırasında kendisini kurtarmaya çabalarken , devletin arkasında kalan geri topraklarında geleceğin Kafkasya ve
Orta Doğu bölgeleri için çeşitli çekişmeler yaşanmış , Fransızlar ile Ruslar Ermenileri kullanarak
bu bölgelerde etkinliklerini artırmaya çalışırlarken , Almanlar Osmanlılara bir Kafkas Müslümanları ordusu
kurdurarak ,Ruslara ve Ermenilere karşı bir çıkış yapmaya çalışmıştır .
Ne var
ki , daha sonraki dönemde bir dünya egemenliğine kalkışacak olan Amerika
Birleşik Devletlerindeki kapitalist ve
Siyonist lobilerin destekleri ile Kızıl devrim gerçekleştirilince , Sovyetler
Birliğinin müdahaleleri ile eski Osmanlı
hinterlandının geleceği bu yeni yapılanmaya paralel olarak gelişmiş ve ortaya bugünkü harita çıkmıştır .
Tamamen
dünya savaşından kaynaklanan ve yıkılan
imparatorluğun eski toprakları üzerinde emperyal güçlerin çekişmesi yüzünden
gündeme gelen karşılıklı çatışma
olaylarını bir soykırım olarak nitelemek
mümkün değildir . Tarafların karşılıklı olarak kendi devletlerini kurma çabası
içerisine girdikleri aşamada yaşanan sıcak çatışmalar eski deyimi ile muketele
olarak tanımlanabilmekte ve bu da karşılıklı çekişmelerin adlandırılması olarak
gerçeği yansıtmaktadır . İkinci dünya savaşı sonrasında kabul edilen soykırım kavramı ise , bir etnik topluluğun
kendisinden daha büyük bir topluluk tarafından zor ve güç kullanılarak yok
edilmesi anlamına gelmektedir . Burada böylesine bir durum hiçbir biçimde söz
konusu olmamıştır .
Türkler ve Müslümanlar savaşarak kendilerini korumuşlar ve
daha sonra da bağımsız devletleri olarak Türkiye Cumhuriyetini ilan etmişlerdir
.
Misakı Milli sınırları içinde Türk devleti ilan edilince , Doğu Anadolu
Ermenilerinin bir kısmı ülkeyi terk ederek güneye doğru inmişler ve bu siyasal
göç hareketinin sonucunda bir kısım Ermeni Suriye’ye yerleşmiş , bir kısmı
da Akdeniz limanlarından gemilere
binerek Fransa,Amerika Birleşik
Devletleri ile bazı Latin Amerika ülkelerine gitmişlerdir .
Birinci Dünya
Savaşı sürecinde koskoca bir Sovyetler
Birliği doğu bloku olarak örgütlenip batı blokunun karşısına çıkınca , Rusların
sıcak denizlere inmesini önleyecek derecede güçlü bir devlete merkezi alanda
gereksinme duyulmuş ve bu nedenle batılı ülkeler , ulusal kurtuluş savaşı
sonrasında Türkiye Cumhuriyetini doğu blokuna karşı bir tampon devlet olarak
tanımışlardır .
I915 olaylarına rağmen ve Ermeni lobilerinin büyük
engellemelerine karşılık , dünyanın önde gelen büyük devletleri Lozan Antlaşması sırasında Türkiye Cumhuriyetini bağımsız bir devlet
olarak resmen tanımışlardır . Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Ermeni
grupları ise daha sonraki yıllarda gittikleri ülkelerde güçlü lobiler
oluşturarak ,Türkiye aleyhine harekete geçmişler ve Türk devletini haksız yere
soykırım suçlusu ilan ederek
geçmişten gelen çekişmelerini sürdürmek istemişlerdir . Onların
atalarının intikamını almak için sürekli gündemde tuttukları bu gibi
girişimleri yüzünden soykırım
suçlamalara dinmek bilmemiş ve Türkler böylesine ağır bir suçlama ile karşı karşıya bırakılarak Türk devletinin üniter yapısının bütünlüğü bozulmaya çalışılmıştır . Batının önde gelen emperyalist devletleri Türkiye’nin üzerine gelirken, her fırsatta bu
soykırım sözcüğünü öne çıkarmışlar ve haksız yere Türkleri suçlayarak Türk
devletinden yeni tavizler elde edebilmenin yollarını aramışlardır .
Ne var ki , dünya tarihi incelendiği
zaman gerçek soykırıma uğrayanların Türkler olduğu ortaya çıkmakta ve böylece batılı
emperyalistlerin ve onların bu bölgedeki işbirlikçisi
konumundaki Ermenilerin tamamen haksız oldukları anlaşılmaktadır .
Yıkılan
devletin altında kalmama çabaları yüzünden yaşanan 1915 olayları bir yana bırakılırsa , dünya
tarihinde yaşanan bir çok üzücü olayın kurbanı olarak Türklerin öne çıktıkları
ve bir çok haksız girişim yüzünden çok
büyük insan kaybına uğradıkları görülmektedir .
Orta Asya steplerinde dünya
sahnesine çıkan Türkler ,önce bulundukları bölgede daha sonra da göçler yolu
ile doğu,güney,kuzey ve batı Asya
toprakları üzerinde bir çok devletler
kurmuşlar ve bu yüzden de tarihin her dönemecinde sıcak çatışmalarla dolu dönemlere sürüklenerek kitlesel soykırımların
mağdurları konumuna düşmüşlerdir .
Türkler göçebe bir yaşam düzeni içinde at
sırtında bir çok bölgelere gittikleri için ,sürekli olarak bir bölgede Çin gibi
kalıcı bir devlete sahip olmamışlar ama her gittikleri yeni bölgelerde zamanla
kendi devletlerini kurarak bir egemenlik düzeni içinde yaşamlarını sürdürme
olanağını ellerinde tutmuşlardır .
Gittikleri bölgeleri ele geçirirken sahip
oldukları toplumsal ve askeri güçleri sayesinde bir devlet düzeni oluşturma şansını elde etmişler ,ne
var ki zamanla devlet düzeni içerisinde
hanedan kavgaları ya da taht
çekişmeleri yüzünden kurdukları devletlerin önce bölünmesine ve daha sonra da
giderek yok olmasına sebep olmuşlardır .
Bu tür nedenlerle Türk
devletleri zayıflama ya da ortadan kalkma aşamasına geldiklerinde , Türk toplulukları büyük baskı ve saldırılar
ile karşı karşıya kalmışlar , Türk devletlerinin eskiden egemen olduğu
bölgeleri ele geçiren yeni devletler Türk topluluklarına karşı açık bir saldırı
ve toplu katliam girişimlerini gündeme getirerek , açıkça Türklere karşı
soykırım suçunu işlemişlerdir . Ural-Altay kökenli Türk topluluklarının
bazıları da kendi aralarında rekabete girerek , hanedan savaşlarına yönelmişler
ve böylesine savaşlarda da gene çok büyük insan kaybına yol açan toplu soykırım
örneklerine rastlanmıştır . Bir anlamda Türk tarihi hem egemenlik çekişmeleri ,
hem de bu doğrultuda ortaya çıkan çatışmalar yüzünden karşılaşılan toplu
katliam ya da soykırım örnekleri ile dolu geçmiştir .
İnsanlık tarihi incelendiğinde, etnik topluluklar kadar dinler arasında da uzun süren savaş dönemleri
yaşandığı ortaya çıkmaktadır .İlk tek tanrılı din olarak Yahudilik ortaya
çıkmış , daha sonra hrıstıyanlık Milat
dönemecinde gündeme gelince , önce bu iki din arasında büyük bir çekişme ve
çatışma yaşanmıştır . Üçüncü tek tanrılı din olarak Müslümanlık gündeme gelince , yaklaşık olarak on beş asırdır bu iki büyük
din mensupları arasında uzun süreli
savaşlar yaşanmıştır . Önce İspanya ve batı Avrupa’da ,daha sonraları da Avrupa
kıtasının doğu kısmında Müslüman-hırıstıyan çatışmaları sürekli olarak devam
etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu bu yüzden
yedi yüzyıllık bir tarih diliminde sürekli olarak savaşmak zorunda kalmıştır
. İspanya’daki Endülüs İslam devleti
Hırıstıyan orduları tarafından yıkılınca ,çok büyük katliam olayları yaşanmış
ve böylece daha sonraları soykırım olarak adlandırılan topluca yok etme girişimleri başlamıştır . Müslümanlar ile
Yahudilerin İspanya’dan kovulmaları
sırasında aynı zamanda büyük katliamlar yapılmış ve Hırıstıyan
fanatizminin bu ilk örnekleri
Müslümanları soykırım suçunun ilk
mağdurları haline getirmiştir . Avrupa kıtasında Endülüs sonrasında tam bir
Katolik faşizmi yaşanmış ,orta çağ denilen bin yıllık karanlık
dönemde Vatikan önderliğinde bir dinsel fanatizm kıtanın üzerine
çöreklenmiştir . Orta çağdan çıkarken , gündeme gelen Protestanlık akımı
mensuplarına ise , Katolik faşizmi her fırsatta topluca yok etme girişimlerine
kalkışmış ,bu yüzden Avrupa tarihi sürekli olarak dinler çatışması olarak geçmiştir .Böyle bir Avrupa’ya karşı merkezi
coğrafyada ortaya çıkan bir büyük Türk devleti olarak Osmanlı İmparatorluğu
yeni bir dünya dengesi oluşturmaya çalışmış ve Osmanlı gücünün Macaristan’a
hakim olduğu bir aşamada Protestanlık Katolik klisesinin baskı ve toplu
katliamlarından kurtularak yaşama şansını elde etmiştir . Osmanlılar
Protestanlara yardım ederken , Vatikan da , İran’da Şiiliği destekleyerek Türk imparatorluğunu arkadan vurmaya çalışmıştır .
İslam gücünü temsil eden Osmanlı zayıflayınca ,Vatikan’ın yönlendirdiği Hrıstıyan orduları tıpkı Endülüs devleti
gibi Osmanlılara Avrupa kıtasından
kovmağa yönelmiş ve bu yüzden
ondokuzuncu asır boyunca , Osmanlılar’a karşı savaşı örgütlemiştir
.Savaşların öncesinde ya da sonrasında Türklere karşı her dönemde çeşitli
baskınlar yapılmış ve bu baskın girişimlerinin doğal sonucu olarak kitlesel
katliamlar Türklere yönelik olarak birbirini izlemiştir . Osmanlı sınırları
içerisinde altı asır boyunca yaşayan Balkan yarımadasındaki ülkeler sahip oldukları Müslüman ve Türk
kimliklerini koruyabilmek üzere büyük mücadeleler vermişler ama , Avrupa’nın Hrıstıyan ordularının toplu
katliamlarından Osmanlı ahalisini kurtaramamışlardır . Bütün Avrupa kıtasını
Vatikan’ın komutasında bir Hrıstıyan dünyasına dönüştürmek isteyen Katolik faşizmi , Müslümanlar ile beraber Yahudileri de hedef
tahtasına oturtunca , katliamlar birbiri ardı sıra gelmiş ve çok ciddi bir
soykırım süreci Osmanlı devletine karşı dayatılmıştır . Osmanlı’nın son yüzyılı
, Türklerin ve Müslümanların Avrupa kıtasından atılma dönemi olmuş ,bu süreçte
Balkan yarım adası çok kanlı katliam ve
soykırım olaylarının gerçekleştirildiği bölge haline gelmiştir . Bu yüzden ,
ikinci dünya savaşı sonrası dönemde gündeme getirilmiş olan soykırım suçunun
esas faili olarak , Türklere ve Müslümanlara sürekli olarak toplu katliam
uygulayan Avrupa kıtası ve bu kıtanın
emperyal Hrıstıyan devletleri olmuştur .
Kendi içinde büyük bir rekabete yönelen Avrupa kıtasının büyük ulus devletleri
,hegemonya mücadelesinde öne geçebilmek üzere , merkezi coğrafyaya yöneldiği
zaman Balkan bölgesindeki Türk ve
Müslüman varlığını temizlemek üzere doğrudan katliamlara yönelerek , soykırım
suçunun gerçek anlamda ilk örneklerini ortaya koymuştur . Osmanlı devletinden
kopan küçük Balkan devletçikleri , Batı Avrupa’nın büyük emperyal devletlerinin
bölgedeki işbirlikçisi olarak , Türklere ve Müslümanlara karşı yürütülen
soykırım suçunun hem ortağı hem de faili olarak bir çok toplu katliam olayının
kahramanı haline gelmişlerdir . Osmanlıların Avrupa kıtasından sürülmeleri ,
insanlık tarihinin en önemli soykırım suçları ile dolu ve ders alınması gereken
bir acı süreçtir .
Türklerin Avrupa kıtasındaki geçmişleri , Osmanlılara karşı
yapılan soykırım örnekleri dolu olduğu gibi , Asya kıtasında da benzeri
soykırım saldırıları gelip gene Türkleri bulmuştur . Çinliler , büyük Çin
seddini Türklere karşı yaptıkları gibi , Çin bölgesinde yaşayan Türkleri geri
püskürtmek üzere çeşitli toplu katliam girişimlerini örgütlemişlerdir . Çin
topraklarında birdönem çeşitli devletler kurmuş
olan Türkler , Çinlilerin bölgeye
egemen olmaları döneminde bir çok
saldırı ve toplu katliam olayı ile karşılaşmışlardır .Benzeri bir olumsuz süreç
,Babür İmparatorluğu sonrasında Hindistan’da yaşanmış ,bu ülkede Gazneliler ve
Karahanlılar devletleri döneminde gelerek yerleşen Türk asıllı
toplulukların geri gönderilmeleri
doğrultusunda ,hem Hintlilerin hem de bu
bölgede Babür İmparatorluğu
sonrasında egemen olan İngiliz manda
yönetiminin uyguladığı bir çok toplu katliam olayı Türklere karşı
gerçekleştirilmiştir . İngilizler Hint yarımadasına tam anlamıyla egemen olmağa
yöneldiklerinde geçmişten gelen Türk
hegemonyasına tam olarak son verebilmek üzere son kalan Türk topluluklarının
bütünüyle yok edilmelerine yönelmiştir .
Çin gibi Hint bölgesi de Türklere yönelik soykırımların uygulandığı bir bölge
olmuştur . Türklerin anavatanı olan orta Asya topraklarını çevreleyen bütün
bölgelerde , Türk topluluklarına yönelik toplu katliamlar uygulanmıştır . Özellikle
Doğu Türkistan Çin faşizminin en yoğun uygulandığı alan olarak öne çıkmış ve
Uygur Türklerinin anavatanı olan Doğu Türkistan
Çin’in Sincan eyaletine dönüştürülürken , Türk asıllı Uygurların tamamı
temizlenmek istenmiştir . Ondokuzuncu asırda başlayan Çin saldırıları Uygurların anavatanını bir Çin eyaletine
dönüştürmeyi hedeflemiş ve bu yüzden de milyonlarca Türk asıllı Uygur insanı
toplu katliamlara maruz kalmışlardır .
Türklerin uzun süreli devlet kurduğu
geniş alanlardan birisi de Kuzey Asya bölgesidir . Asya ile avrupqa’nın
kesişmiş olduğu Avrasya bölgesinde bugün uçsuz bucaksız topraklara sahip olan
Rusya Federasyonu eski Rus Çarlığının bugünkü temsilcisi olarak dünyanın altıda
bir topraklarına hükmederken ,eskiden Türklerin büyük imparatorluklar kurmuş
olduğu bu coğrafyadaki Türk boyları ve topluluklarına karşı yok edici bir toplu
katliam politikasını kararlı ve istikrarlı bir doğrultuda uygulamıştır . Finlandiya’dan
Kore ve Japonya’ya kadar uzanan Türk asıllı topluluklar coğrafyasının bugünkü sahibi olan Rusya Federasyonu ,gene eski
Çarlık yönetiminin katı ve acımasız yok
edici politikalarını Türk ve Müslüman asıllı topluluklara karşı uygulayarak soykırım suçunun şampiyonluğunu yapmaktadır .
Özellikle Bosna’da Hrıstıyan Sırpların
Müslüman Boşnaklara karşı uyguladığı soykırım suçunu geride bırakır bir
doğrultuda ,Ortodoks faşizminin kararlı bir uygulayıcısı olarak Müslüman Çeçenlere karşı toptan yok etmek üzere tam anlamıyla bir soykırım suçunu
gerçekleştirmiş ,ve bu yüzden yarım milyon
Çeçen asıllı insanın soyunu kırıp dökerken ,toplu katliam
uygulamalarının şampiyonluğunu da kimselere bırakmamıştır . Rusya tarihi geriye
dönük incelendiği zaman , Rusların , Hazar Türklerinin ülkesini ele geçirirken
, bütün Türk ve Müslüman asıllı topluluklara karşı toplu katliamlara yönelerek
bölgeyi ele geçirdiği açıkça
görülmektedir . İdil-Ural bölgesinde
yaşamlarını sürdüren Türk boyları olarak Tatarları,Başkurtları ve Çuvaşları
Birinci Dünya Savaşı sırasında aç bırakarak ölmeğe mahkum eden Rusya ,ele geçirdiği bölgelerde yok edemediği
Türk ve Müslümanları Orta ve Doğu
Asya’ya zorla sürerek soykırımın bir başka türünü de gerçekleştirmekten uzak
kalmamıştır .Birinci Dünya Savaşı sonrasında ,Sovyetler birliği olarak bütün
Atom denemelerini Türk toprakları üzerinde gerçekleştiren Rusya ,böylece Türk
boylarını Nükleer bir ölüme sürükleyerek soykırım suçunun farklı bir örneğini
de gündeme getirmiştir . Rusya Federasyonu içinde varlığını sürdürmekte olan Türk
Cumhuriyetlerinin hepsine karşı ikinci sınıf insan muamelesi yürütülürken ,
Komünizmin getirmiş olduğu baskıcı faşist uygulamaların bütün kurbanları
Türkler arasında çıkmıştır . İdil,Ural halklarıyla beraber Kafkasya
Müslümanları da , Türklere karşı kararlı
bir biçimde uygulanan faşizmin kurbanları olmuşlardır .
Asya kökenli Türk toplulukları bu büyük
kıtanın her bölgesinde toplu katliamların ve soykırım uygulamalarının
kurbanları olmaktan kurtulamamışlardır . tarihte çok büyük devletleri bu büyük
kıtanın çeşitli bölgelerinde kurmuş olan Türkler , daha sonraki dönemlerde varlıklarını
Rusya ya da Çin gibi bir büyük devlet yapılanmasının çatısı altında
güvence altına alamadıklarından dolayı , her dönemde ve her bölgede toplu
katliamların hedefi olmuşlardır . Zamanla çöken ve yıkılan Türk devletlerinin
kalıntısı olarak belirli bölgelerde yaşamlarını sürdürme mücadelesi veren
Türkler ,daha sonraki aşamalarda ortaya çıkan başka büyük devletlerin hedefi
olmaktan kurtulamamışlar ve bu yüzden de sürekli bir soykırım mağduru konumunda
kalmışlardır . Atlas okyanusundan Pasifik okyanusuna kadar uzanan çok geniş
bölgede tarihin her döneminde çeşitli devletler kurmuş olan Türkler ,zamanla yıkılan devletlerinin altında
kalmışlar ve daha sonra da çöken devletlerin yerini alan yeni devlet
yapılanmalarının soykırım saldırılarına
maruz kalmışlardır . Asya'daki büyük imparatorluklarını kaybeden Türkler ,
yirminci yüzyıla doğru Rusya,Çin ve Hindistan üçgeninde bir çok savaş ya da sıcak çatışmanın tarafı olmaya doğru yönlendirilmişler ve bunların sonucunda da çeşitli soykırım
girişimleri Türklere dayatılmıştır . On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl tarihi
incelendiğinde bu gibi bir çok olumsuz gelişmenin birbirini izleyerek tarih
sahnesine geldiği görülmektedir . Doğu Türkistan’da Çinlilerin Türklere karşı
uyguladığı sistemli ve sürekli soykırım girişimlerinin benzerlerinin Ruslar
tarafından Kafkasya Türklerine karşı uygulandığı görülmekte ,Doğu Türkistan ile
Azerbaycan birbirine benzer bi tür olayların fazlasıyla görüldüğü ülkeler
olarak öne çıkmaktadır . Çinliler sistemli bir kürtaj siyaseti ile Uygur
Türklerinin önünü kesmeğe çalışırken , bölgede Türk asıllı nüfusun
yarısını yok edebilmekte , Ruslar ise
İdil-Ural bölgesi ile beraber Kırım ve Kafkasya'daki Türklerin varlığına kesin
olarak son vermek üzere, her zaman
askeri seferler düzenleyerek sistematik yok etme operasyonlarını Türklerin soyunu yok etme doğrultusunda kararlı bir çizgide sürdürmüşlerdir .
Büyük Selçuklu İmparatorluğunun ön Asya’ya taşıdığı Türk toplulukları ise ,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamlarını güvence altında sürdürebilmişlertir
. Ne var ki , imparatorluğun cihan
savaşı sonrasında ortadan kalkması üzerine merkezi alana gelen İngiliz ve
Fransız ordularının kararlı saldırıları ile karşılaşmışlar ve bu yüzden bir çok
Orta Doğu ülkesinde Türklere karşı kararlı soykırım girişimleri gündeme
getirilmiştir . İngilizler Irak’da ve
Mısır’da , Fransızlar Suriye’de ve
Lübnan’da ,İtalyanlar Libya’da Türk
topluluklarını yok etme yoluna gitmlişler ,böylece eski Osmanlı İmparatorluğunun son kalan
kalıntılarını da ortadan kaldırarak ,işgal ettikleri ülkelerde daha mutlak bir
sömürgeci düzen kurmağa çaba göstermişlerdir . Savaş yıllarında İran’da da çeşitli
karışıklar ve isyanların çıkması nedeniyle , İran’da ülkesinde yaşamakta olan
bazı Türk topluluklarına karşı soykırım denebilecek bazı toplu yok etme operasyonlarını gündeme
getirebilmiştir .İran nüfusunun büyük çoğunluğunun Türk asıllı olması yüzünden ,bu devletin yönetiminde Türklere karşı büyük
bir güvensizlik yaratmış ve bu yüzden gündeme gelen olumsuz duygular , Türk
topluluklarına karşı yok edici bazı olumsuz uygulamaları öne çıkarmıştır .
İran’daki olaylara benzeyen bazı girişimlerin daha sonraki dönemde
Afganistan’da ,Pakistan’da ve diğer Asya ülkelerinde de zaman zaman ortaya çıktığı görülmüş ve
böylece Türkler çeşitli Asya ülkelerinin
istenmeyen adamları haline
getirilmişlerdir . Bölge devletleri arasındaki çekişmeler ya da sınır anlaşmazlıkları
sırasında Türk asıllı toplulukların öne
çıkarılarak kullanıldığı görülmüş ve bu yüzden de karşı devletler
tarafından Türk toplulukları
saldırılar ve toplu katliamların mağdurları olma durumuna sürüklenmişlerdir . Bir büyük Türk devletinin
eksikliği yüzünden ,Asya’nın çeşitli
bölgelerinde tarihteki Türk devletlerinin uzantısı olarak kalan Türk
toplulukları her zaman için saldırı ve
katliamların hedef haline gelmekten kurtulamamışlardır . Asya’daki bu olumsuz
durum ,eski Osmanlı hinterlandı üzerinden ön Asya ve merkezi
coğrafyaya da yayılmıştır .
Türklere yönelen soykırım suçlarının
en önemlisi Hocalı katliamıdır .Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yeni
bir dünya düzenine doğru yerküre yol
alırken , birden beklenmedik bir biçimde Azerbaycan’ın Hocalı bölgesinde bir köy
basılarak üç yüze yakın köylü insan bir
gecede öldürülmüş ve beş yüzden fazla insan da yaralanmıştır . Ruslar
tarafından silahlandırılmış Ermeni çetelerinin Hocalı köyünü basmasıyla gerçekleşen
bu olay sonrasında küçük Ermenistan devleti kendisinden beş kat daha büyük bir devlet olan Azarbaycan
Cumhuriyetinin topraklarının yüzde
yirmisini işgal etmiştir . İki devlet arasında geçmişten gelen bir büyük sorun
olan Karabağ yüzünden sürüp giden çatışma ortamında küçücük Ermenistan’ın
Azarbaycan’a böylesine bir saldıraya kalkışmasında , bölgedeki Türk nüfus
çoğunluğundan rahatsız olan Rusya,Fransa,ABD ve İsrail gibi devletlerin de payı
olduğu daha sonra görülmüş ve bu batılı emperyal devletlerin gelecekte bir
Hazar bölgesi hegemonyası için küçük Ermenistan’ın arkasında olduğu ortaya
çıkmıştır . Koskoca bir Türk ve Müslüman köyünü haritadan silen bu büyük
soykırım olayında dünya kamuoyu ayağa
kalkmış ama Ermenistan üzerinden bölge politikası yürüten batılı Hırıstıyan emperyal
devletlerin araya girmesiyle beraber Ermenilerin Türklere karşı uygulamış
olduğu en büyük soykırım olayı olan Hocalı katliamı karşılıksız kalmıştır .
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun almış olduğu beş ayrı karar ile soykırım
suçu olduğu belgelenen Hocalı katliamının daha sonraki dönemde cezasız kalması
insanlık açısından son derece düşündürücüdür . Bosna,Ruanda,Vietnam gibi
ülkelerde yaşanan kitlesel soykırım suçlarında uluslar arası mahkemeler
kurulurken , Hocalı soykırım suçu için bir mahkeme kurulmaması gene batı
dünyasının Hırıstıyan kimliği nedeniyle
açıklanmağa çalışılmış ve böylece insan hakları sorunlarında her zaman olduğu
gibi gene çifte standartlı bir olumsuz durum yaşanmıştır . Uluslar arası ceza
mahkemesine bile gidilememiş ,Hocalı köyünü haritadan silen Ermeni çetelerine
,insanlık suçu yüzünden ceza verilememiştir .Karabağ bölgesi ile beraber
Azarbaycan’ın beşte birini de Ermeni işgaline terk eden batı dünyası , Azeri
Türklerinin başına gelen bu büyük faciada gereken ilgiyi göstermeyerek dünya kamuoyunun vicdanının kanamasına neden
olmuştur .
Gelecekte Büyük İsrail’in uzantısı
olarak Büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan devletlerini birbirlerine bağlı
olarak Orta Doğu bölgesinden Hazar
bölgesine bir köprü kurmak üzere
oluşturmak isteyen batılı emperyalist ve Siyonist güçler hem Türkiye hem
de Azarbaycan Türklerine yönelen çeşitli soykırım girişimlerinin dolaylı ya da
açık destekçileri olmuşlardır . Hocalı katliamını görmezden gelenler daha
sonraki dönemlerde “Hepimiz Ermeniyiz “ diyerek Türkiye’de de Ermenistan’dan yana bir ortam yaratmaya çaba
göstermişler,kardeş Azarbaycan’ın başına gelen bu büyük felaket ile ilgili
olarak hiçbir girişimde bulunmamışlardır . Azarbaycan’da , Hocalı katliamını
görmeyenler , bu ülkedeki haksız Ermeni işgalinin destekçisi olarak ,soykırımın
yaratmış olduğu olumsuz ortamı daha da
derinleştirmişlerdir . Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayarak büyük Ermenistan Projesine dsetk sağlayan batılı emperyalist
güçler Türkiye ile Azarbaycan’ın iki
kardes ülke olarak birleşmelerini önlemeye çalışmışlar ve bu doğrultuda iki kardeşi devletin birbirinden uzak kalması için ellerinden gelen
her yolu denemişlerdir . “Hepimiz Ermeniyiz “diyen batılı güçler ve onların
yerli işbirlikçileri Azarbaycan’ın haklı davasına karşı çıkarak Hocalı katliamının bir çağdaş soykırım örneği
olarak dünya kamuoyunun önüne gelmesini önlemişlerdir .Türklerin içinde yaşayan
Türk olmayanlar ya da Türk kimliğinden uzak duranlar ,yabancı güçlerle işbirliğini açık bir Türk
düşmanlığına kadar götürmüşler ve bu
doğrultuda Türklere yönelen soykırım benzeri ağır insanlık suçlarının
karşılıksız ve cezasız kalmasına yardımcı olmuşlardır . Uluslar arası
kuruluşların Birleşmiş Milletlerin üst üste almış olduğu kararlara rağmen pasif
kalması ve Türklere yönelmiş olan bu büyük soykırımı önemsememeleri hala uygar olduğunu öne süren batı dünyasının
ne derece çıkarcı bir emperyal düzen içerisinde olduğunu bir kez daha
kanıtlamıştır .
Türkler
olmadan tarih yazılamayacağını batılı bilim adamları her fırsatta dile getirmektedirler . Tarihin
ilk dönemlerinden bu yana Türkler
tarihsel sürecin dinamik güçleri oldukları için olumlu ya da olumsuz bir çok olayla karşı
karşıya kalmışlardır . Batılı emperyalist güçlere karşı her zaman için doğu
bölgesinin ve Türk dünyasının temsilcisi olan Türk devletleri tarih boyunca
sürekli olarak savaşmak zorunda kalmışar ve bu doğrultuda da Türk devletlerinin
uzantısı olan Türk topluluklarının başına bir çok soykırım ya da benzeri büyük
katliam olayları gelmiştir . Yıkılan devletler sonrasında Türklerin geri
çekilmek zorunda kaldığı bütün bölgelerde , Türk varlığına son vermek isteyen
bir çok soykırım girişimi birbiri ardı sıra gündeme getirilmiştir . Bu yüzden
Türk tarihi bir anlamda da toplu
katliamların tarihidir .Dünyanın orta yerlerinde bir biri ardı sıra çeşitli
devletler kurmuş olan Türklerin başına bu tür olumsuz girişimlerin gelmesi
de siyasal yaşamın acımasızlığını ortaya
koymaktadır . Bosna’da,Çeçenistan’da,Azarbaycan’da,Doğu Türkistan’da ve Kırgızıstan’da yaşanan bir çok toplu
katliamlar Türklerin tarih boyunca maruz
kaldığı soykırım girişimlerinin açık örnekleridir . Her katliam .bir soykırım
olayı olarak tarihe geçerken , olayların geçtiği bölgelerdeki Türk
topluluklarının da ya sürülmelerine ya da göçe zorlanmalarına giden yolları
açmıştır . Tarihin her dönüm noktasında merkezi coğrafyaya yansıyan siyasal
gelişmeler Türk topluluklarının başına
çeşitli soykırım girişimlerini beraberinde getirmiştir .
Küreselleşme sürecinde uluslar arası
tekelci şirketler bütün dünyaya ekonomi üzerinden egemen olmaya çalışırlarken ,
ulus devletleri karşılarına almakta ve daha küçük eyalet devletçiklerine geçiş
için , ulus devletlerin çatısı altında yaşamakta olan çeşitli etnik ve kültürel
toplulukları self -determinasyon üzerinden ayrılmaya ve kendi devletlerini kurmaya doğru yönlendirmektedirler
.Özellikle son dönemde bu tür girişimler çok artmış ve yeni dönemde etnik
çatışmaları ulus devletlerin bölünmesine doğru zorlamıştır .Bu tür bölücü ve parçalayıcı girişimler ulus devletlerin
geleceğini tehdit etme noktasına geldiğinde ,var olan devletler ile etnik
topluluklar karşı karşıya gelmektedir . İşte bu aşamada demokrasinin karanlık
yüzü ortaya çıkmakta ve etnik
çatışmaları iç savaşlara doğru sürüklemektedir . Bu durumda ,ulus
devletler kendi varlıklarını koruma
doğrultusunda eskiden olduğu gibi etnik
temizliğe doğru zorlanmaktadırlar . İmparatorluklardan ulus devletlere geçerken
yaşanan toplu katliamlar benzeri etnik
temizlik meseleleri günümüzde yeniden tartışma alanına getirilmek istenmektedir
. Böylesine tehlikeli bir gidiş ,yeni Yugoslavya gibi dağılma senaryolarını ortaya
çıkarabilecektir . Tarih boyunca , toplu katliamlardan ve soykırım
uygulamalarından çok çekmiş olan Türkler
ve Türk dünyası bir araya gelerek böylesine olumsuz bir yeni sürecin önüne
geçmelidirler .Bir avuç aşırı zenginin
çıkarları uğruna dünya devletleri ve
halkları birbirlerini boğazlamamalıdırlar . Soykırımdan çok çekmiş olan Türkler
,bu konuda daha aktif bir tutum içerisine girerek , kültürel haklar üzerinden
kışkırtılan etnik çatışmaları önleyecek yeni bir uluslar arası barış
insiyatifini devreye sokabilmelidirler . Var olan devletlerin dayanışması ,
dünya halklarının kardeşliği ile daha farklı bir yeni dünya düzenine barış
ortamı içerisinde gidilirse o zaman , Türkleri çok uğraştıran soykırım benzeri
olayların önü kesilebilecektir . Soykırım gibi ağır bir insanlık suçunun bütün
dünyadan kaldırılabilmesi için , her türlü soykırıma karşı yeni bir barış
girişiminde Türkler Türk dünyası ile birlikte öncü olabilmelidirler . Emperyalizm
tarafından dünya haritasını değiştirme doğrultusunda yeniden gündeme getirilen etnik temizlik
senaryoları da, ancak böylesine bir yeni çıkış ile önlenebilecektir . Dünya
zenginliklerine el koyma peşinde koşan emperyalizmin , etnik temizlik
senaryoları ile ,kendi planlarını gerçekleştirmesine izin verilmemelidir . Etnik temizlik
senaryolarının yeniden soykırım suçlarına elverişli bir ortam yaratacağı da
hiçbir zaman akıldan çıkartılmamalıdır .