MUTLAKA
DERS ALINMASI VE İBRETLE (DİKKATLE) OKUNMASI GEREKEN: “PROF. DR. ANIL ÇEÇEN” MAKALELERİ (Ocak-Nisan 2017 Dönemi, Güncel)
ANKARA
KALESİ
SURİYE
BÖLÜNÜRSE, TÜRKİYE’DE BÖLÜNÜR
Prof. Dr.
ANIL ÇEÇEN
S-1- ABD’nin
geçen hafta yaptığı Suriye
saldırısını nasıl karşılıyorsunuz . ?
c-1- Bu
saldırı yeni seçilen başkan TRUMP’ın bir
gövde gösterisi olarak görülebilir .
Biliyorsunuz daha TRUMP seçimden sonra üç ay içinde kendi yönetimini
oluşturması için ataması gereken 3 bin kişilik
kamu kurumlarının başına gelecek kadrosunu kuramadı . Küresel sermayenin
önde gelen temsilcileri ABD’deki
lobileri aracılığı ile ABD yönetimini etkileyerek kendi çıkar düzenleri
doğrultusunda bu süper devleti yönlendirmeye kalkışıyorlar . O yüzden
TRUMP’ın atamış olduğu bir çok yeni yönetici ya istifa etmek zorunda
kaldı ya da göreve başlamaları engellendi .Üç aydır bir kaos yaşayan Amerikan başkentinden karar çıkmıyordu .
Suriye saldırısı ile ilgili vur emri bu karışık ortamdan çıkan ilk önemli karar
olarak değerlendirilmelidir . TRUMP bu emri ile
oturması önlenmeye çalışılan başkanlık koltuğuna oturmuştur . Kavgacı ve
saldırgan bir kişiliğe sahip bulunan yeni başkan, ilk kararı olan vur emri ile
önümüzdeki dönemi bir savaş dönemi olarak belirlemiştir .
S-2-
OBAMA neden böyle bir emir vererek
Suriye’ye saldırmadı ?
C-2- OBAMA Amerikan devletinin yetiştirmiş olduğu
bir kamu görevlisi idi . Bu doğrultuda hep Amerikan devletinin çıkarlarına
öncelik veren bir politika uyguladı . Bu nedenle ,BUSH döneminde İsrail
güvenliği için Körfez savaşına ABD’nin
çok fazla angaje olmasını dikkate alarak , ABD’yi yeni bir Orta Doğu savaşından
uzak tutmaya başladı . Ayrıca Hrıstıyanlığın kutsal topraklarının
bulunduğu Suriye devletinin ülkesine VATİKAN’ın
uyarılarını dikkate alarak hiçbir zaman askeri birlik göndermedi .Böylece dünya
barışına küreselleşme döneminde önemli katkılar sağladı . Daha önceki dönemde
baba-oğul BUSH’ları kullanan savaş lobileri ve Siyonist gruplar OBAMA’yı etkileyemeyince , merkezi coğrafyadaki savaşı yeni kurdukları
terör örgütleri üzerinden yürütmeye çalışmışlardır . Küresel sermayenin Siyonistler ile işbirliği
yaparak oluşturmaya çalıştığı üçüncü
dünya savaşının başlaması için yapılan baskılara, OBAMA bir devlet görevlisi
başkan olarak sürekli olarak karşı çıkmış
ve önce Rusya başkanı Putin
ile daha sonraları da İran’ın yeni
seçilmiş olan başkanı Ruhani ile diyalog
kurarak, bölgedeki dıştan destekli terörün bir büyük savaşa dönüşümünü
engellemiştir . Bu yüzden OBAMA savaş
isteyen Siyonist lobilerin
sürekli tehdidi altında çalışmıştır . Kennedy gibi bir komplo riski ile karşı karşıya kalmasına rağmen ABD ordusunu savaşa sokmayarak barışa yardımcı olmuştur .
S-3-TRUMP
ile OBAMA arasında ne gibi farklar görüyorsunuz . ABD politikası bu aşamadan sonra nasıl gelişmeler gösterebilir .?
C-3- OBAMA bir eski devlet görevlisi ve HARWARD
üniversitesi mezunu bir hukukçu idi . TRUMP ise mahalle aralarındaki
kavgalardan , piyasa çekişmelerinden ve
vahşi kapitalizmin kaosundan çıkan bir kavgacı başkan olarak görünmektedir . Bu
kavgalar sonrasında zenginliği yakalayan bir süper zengin olarak , yüzden fazla
ülkede yaptırmış olduğu TRUMP TOWER isimli yüksek kuleler aracılığı ile en
büyük zengin olarak kendini göstermeğe
çalışırken , ABD başkanlığına talip olarak göreve gelmiştir . Son ABD seçimlerini cumhuriyetçiler ya da
demokratlardan hiç birisi kazanamamıştır . Seçimlere girerken iki büyük
güvenlik örgütü karşı karşıya kalmış ,
CİA dış istihbarat olarak küresel sermaye ile çalışırken , FBI da iç istihbarat
olarak Amerikan devletinin kurumları ile çalışmış ve sermayenin içinden çıkan bir iş adamını
,Amerikan devleti küresel sermayenin
baskılarını önlemek üzere devlet
başkanlığı makamına getirmiştir . Küresel sermayenin adayı Clinton
seçimleri kaybederken , ABD devletinin
adayı olan TRUMP , FBI organizasyonu ile
devletin başına gelmiştir . TRUMP bu yüzden seçim öncesi ve sonrasında sürekli
olarak CİA ile kavga etmek zorunda kalmış ama başkan seçilince de ilk olarak
CİA merkezine giderek barışmaya çalışmıştır . Ne var ki , küresel sermaye ve
Siyonist lobiler ABD’yi sürekli olarak kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya
alıştıkları için gene eskisi gibi
manevraya kalkışmışlar ama TRUMP ve FBI ın tepkileri ile karşılaşmışlardır .
Amerikan devleti OBAMA nın barışçı politikalarını sürdürmeye çalışırken , savaş
isteyen küresel sermaye ve Siyonist lobilerin
baskıları giderek artmaya başlamış ve bu yüzden yeni başkan kendi
yönetimini daha tam olarak kuramamıştır . Olaylar yeni başkanı savaşa doğru
sürüklerken , OBAMA’nın barış arayan politikalarından uzaklaşma başlamış
ve Siyonizmin yükselttiği Armegeddon
dalgaları doğrultusunda , TRUMP Suriye’nin vurulması emrini vermiştir . Böylece
Orta Doğu savaşa mahkum edilmiştir .
S-4-Saldırı
öncesinde olaylar nasıl gelişmiştir ?
C-4-
Emperyalist bütün devletler bir ülkeye saldırmadan önce o ülkenin iç işlerine
karışarak ortalığı önce karıştırırlar daha sonra da müdahale ederler . Müdahale ederken de
kendi yaptıkları gizli karışıklıkları
gerekçe olarak gösterirler . İsrail’in nükleer yalanları ile Amerikan ordusu Irak’a girmiştir .Şimdi de
benzeri senaryolar ile İran’a yönelik
bir askeri saldırı hazırlanmaktadır . Bu aşamada , Suriye’deki olaylar
tırmandırılmaktadır . ABD seçimleri nedeniyle durgunluk geçiren Orta Doğu’da
yeni bir hareketlenme için TRUMP’a vur emri verdirilmiş ve bölge yeniden sıcak
çatışmalara doğru sürüklenmiştir . Suriye’de savaş devam ederken , hiçbir
yönetimin kimyasal saldırı yapması mümkün değilken , ABD’yi yeniden savaşa
sürüklemek isteyen lobilerin komploları ile
bir kimyasal saldırı olayı
düzenlenerek, füze saldırısı için
elverişli bir ortam yaratılmış ve böylece TRUMP döneminin ilk uygulaması
olarak saldırı gerçekleştirilmiştir .
Irak’da başlayan ve bu aşamada Suriye’de devam eden savaşı kutsal bir savaş
olarak nitelendiren din çevreleri de , Suriye savaşının giderek Armegeddon adı verilen bir kıyamet
senaryosuna dönüştürülmesi amacıyla savaşın içinde yer alan terör
örgütlerini çatışmaları artırma
doğrultusunda yönlendirmişlerdir . Özellikle bir vekalet savaşını
tırmandırabilmek üzere batılı ülkelerin kurarak sahaya sürdüğü terör örgütlerinin , ABD saldırısı öncesinde yeni karışıklıklar
yaratarak , emperyal müdahaleye zemin
hazırladıkları görülmüştür . Büyük devletler de bu karışıklıklardan kendi
çıkarları doğrultusunda yararlanmaya çalışmışlardır .
S-5- ABD saldırısı uluslararası konjonktürde ne
gibi yansımalar yaratmıştır . ?
C-5- ABD saldırısı öncesinde herkes Amerikan
başkentindeki karışıklıkla
uğraşırken, Avrupa kıtasındaki önemli
gelişmeler dünya ortamını fazlasıyla etkiliyordu . Fransa başkanlığına
hazırlanan milliyetçi Le Pen’in seçimlerde destek için Rusya’ya gitmesi sonrasında , Petersburg’da
bir terör olayının doğmasını uzman kuruluşlar
ABD’nin Putin’e tepkisi olarak görürken , aynı
hafta içinde İsveç’in başkenti
Stockholm kentinde meydana gelen terör
olayını da , İsveç merkezli bir Baltık Birliği oluşumunu , Almanya ve
Rusya’ya karşı destekleyen Amerika’ya karşı Rusya’nın tepkisi olarak,belirli merkezler
gördüklerini açıklamışlardır . OBAMA döneminde Orta Doğu bölgesinde başlatılmış
olan ABD_Rusya işbirliğinin savaş
lobilerinin devreye girmesi üzerine bozulduğu
ortaya çıkınca ,ABD ile Rusya arasında uluslararası konjonktürdeki
olayları birbirlerine karşı kullanma dönemine girilmiştir . İsrail’in bütün
kışkırtmalarına rağmen Orta Doğu’da
şimdiye kadar bir büyük üçüncü dünya
savaşının çıkmaması , geride kalmış olan iki büyük dünya savaşından hem
Rusya’nın hem de ABD’nin gereken dersleri almış olmasıdır . ABD_Rusya arasında
gerginliğin öne çıkmış olması dünyayı yeni bir soğuk savaş ortamına
sürükleyebilir ve bu yüzden uluslararası
alanda yeni bir baskı dönemi ile insanlık
karşı karşıya kalabilir . Ayrıca geride kalmış olan bazı çatışmalar
yeniden sıcak savaşa dönüşebilir .
S-6-
Suriye’ye yapılan saldırı Türkiye’yi nasıl etkileyebilir ?
C-6-
Türkiye Cumhuriyeti diğer bölge ülkeleri ile birlikte Sovyetler Birliğinin
dağılması sonrasında bir büyük batı
saldırısı ile karşı karşıya kalmıştır . Dünya savaşları sonrasında
merkeze gelen İngiltere ve ABD’nin destekleriyle kurulmuş olan İsrail’in ,
bütün orta dünyaya egemen olabilmesi için
savaş süreci Irak sonrasında Suriye’de tırmandırılmaya çalışılırken,
Kuzey Irak sonrasında ortaya bir de Kuzey Suriye yapılanması çıkartılmak
istenmiştir . Kuzey Irak savaşı sırasında
Türkiye ‘de savaşa sokulmak istenmiş ama TBMM Türk ulusunun temsilcisi
olarak bu girişime karşı çıkmıştır . Şimdi aynı oyun Suriye üzerinden
gerçekleştirilmek istenirken , Türkiye
gene bu savaşa da karşı çıkacaktır . Şimdiye kadar Suriye savaşı dışında
kalmaya çalışan Türk devleti , Kuzey Irak petrol sahasını bir Kürt koridoru ile
Akdeniz’e bağlamak isteyen batı emperyalizmine ve İsrail Siyonizmine alet olmamak için
mücadele vermek durumundadır . Ne
varki , Kürt koridoru doğrultusunda
Kuzey Irak’ta birbiri ardı sıra
kantonlar Akdenize doğru dizilirken ,ABD ve müttefikleri gene uçuşa yasak bölge
ilan ederek Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda sınırlarını koruması
önlenmeye çalışılmıştır . Irak benzeri bir duruma düşmemek isteyen Türkiye
Cumhuriyeti, Kuzey Suriye üzerinden
yürütülen saldırılara karşı hem kendini korumuş hem de Türk sınırlarını tehdit
eden petrol koridorunu önlemek üzere
Fırat Kalkanı harekatı düzenleyerek , bölgedeki saldırıları önleyici bir müdahalede
bulunmuştur . Emperyalizme karşı savaşarak kurulmuş olan Türk devleti hiçbir
zaman komşularına karşı emperyal bir saldırıda bulunmamış ama kendi sınırlarını
Misakı Milli çizgisinde koruma konusunda
her zaman hassas davranarak ülkenin birliği ve bütünlüğünü bugüne kadar sürdürmüştür.
S-7-
Suriye olayları ve savaşı bundan sonra ne gibi
gelişmeler gösterebilir ve
Türkiye’yi nasıl etkiler?
C-7-
Suriye’de tıpkı Irak gibi eski Osmanlı ülkesidir . Türkiye ise bu
imparatorluğun merkezi alanıdır ve , imparatorluğun çöküşünden sonra tarih sahnesine çıkan Türk milletinin ana vatanıdır . Türkler tıpkı Irak ve Suriyeliler
gibi , öncelikle kendi vatanlarına sahip
çıkmak durumundadırlar . Bir imparatorluk arazisinin ortasında kurulmuş olan bu
üç devletin sınırları birbirlerinin sınırları ile çevrilerek güvence altına alınmıştır . Bu
yüzden Irak ya da Suriye’nin bölünmesi
aynı zamanda Türkiye’nin de bölünmesi anlamına gelecektir . Daha dün Kuzey
Irak’ta uçuş yasağı ile güvenli bölgeye dönüştürülen yerde ,bugün bir Kürt
devleti kurulmakta ve Türkiye’nin güneydoğu bölgesi ile birleştirilmek
istenmektedir . Ayrıca aynı dönemde Suriye’nin kuzeyinde Kürt kantonları
kurularak Kuzey Irak petrolü Akdeniz’e taşınmak istenmekte ve petrolün vanası da Hayfa limanında İsrail’in eline verilmeye çalışılmaktadır
.İsrail Orta Doğu coğrafyasında küçük bir devlet olarak yoluna devam edemediği
için kendisinin merkezinde yer alacağı
ve Kudüs’ün başkent olacağı bir Büyük İsrail İmparatorluğunu ABD’nin taşeronluğu aracılığı kurmaya çalışmaktadır . ABD’deki Siyonist lobilerin desteği ile kurulan İsrail
devleti bugün büyütülmek istenirken ,
Irak sonrasında Suriye savaşı ile yola devam edilmek istenmekte ve daha sonraki
aşamada da bir mezhep çatışması yaratılarak, Türkiye ve İran devletleri de benzeri bir biçimde eyaletlere
bölünerek ortadan kaldırılmak
istenmektedir . Bu nedenle , Irak ya da Suriye’nin bölünmesi aynı zamanda
Türkiye ve İran’ın da bölünmesi anlamına gelmektedir . Osmanlı devletini
ortadan kaldıran Balkanizasyon , tıpkı Balkanlar’da olduğu gibi Türkiye
üzerinden Orta Doğu’ya taşınmak istenmektedir . Irak’tan üç , Suriye’den beş ,
Türkiye’den on , İran’dan beş ,Arabistan’dan üç , Mısır’dan iki , Libya’dan üç
yeni devletçik eyaletler halinde koparılarak
, Osmanlı hinterlandı üzerinde
Orta doğu Birleşik Devletleri adı altında, tıpkı Amerika Birleşik
Devletleri gibi bir bölgesel devlet
kurulmak istenmektedir . Batı ve İsrail’in çıkarları için oluşturulmak
istenen bölgesel devlet nedeniyle bütün
bölge ülkeleri parçalanma tehdidi ile karşı karşıyadır . Bu aşamada
Suriye’nin bölünmesi aynı zamanda Türkiye’nin bölünmesidir Bölge devletleri artık buna izin vermemelidir .
***
A.B.D.’DEN O.B.D.’YE
DOĞRU GİDİŞ
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
S-1-
A.B.D. Amerika Birleşik Devletleri kısaltılmış
olarak ifade edilmektedir .
O.B.D. ile ne kastedilmektedir
. O.B.D. başlığı ile ifade edilmek istenen nedir ?
C-1- O.B.D. baş harfleri ile kısaltılmış olan kavram Orta Doğu Birleşik Devletleridir
. Böyle bir kavram resmen daha ortaya
konulmamıştır . Ama eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin resmİ bir ziyaret için İstanbul’a geldiği bir
aşamada , Türk gazetecilerinin soruları üzerine , hayattaki tek emelinin bir gün kurulacak olan
Orta Doğu Birleşik Devletleri çatısı altında
Türklerin , Arapların ve
Kürtlerin ortak bir devlet çatısı altında yaşamaları olarak açıklamıştır .Kürt asıllı bir siyasetçinin
ABD desteği ile Irak gibi bir Arap devletinin cumhurbaşkanlığına seçilmesi normal olmayan bir durum olarak ortaya çıkınca , gazetecilerin bu doğrultudaki sorularını Talabani ,Orta
Doğu Birleşik Devletleri projesi ile karşılamaya çalışırken , konuyu bir devlet
adamı olarak Türk kamuoyunun tartışmasına da açmıştır . Talabani’nin Orta Doğu
Birleşik Devletleri hedefini ortaya koyması ile birlikte bu doğrultuda çeşitli
gelişmeler ve olaylar birbirini izleyerek
siyasal gündemi belirlemiştir .Bazı Türk bilim adamları ve siyasetçileri
de Orta Doğu’nun geleceğini tartışırken , zaman zaman Orta Doğu Birleşik
Devletleri tanımlamasını kullanmaktan çekinmemişlerdir . Celal Bayar’da bir ara küçük Amerika olacağız diyerek böyle bir
projeyi öne çıkarmıştı .
S-2-
Devletler hukuku ,Siyaset bilimi , uluslararası ilişkiler ,jeopolitik ve
strateji bilimleri açısından Orta Doğu Birleşik Devletleri tanımlaması ne
anlama gelmektedir . ?
C-2- Bu
siyasal kavram Orta Doğu bölgesini kapsadığı için , dünyanın merkezi
coğrafyasının yeniden yapılandırılmasını gündeme getirmektedir . Bir anlamda
bugünkü Orta Doğu düzeninin ortadan
kaldırılacağı ve eskisinden çok farklı yeni bir bölgesel düzen oluşturulmaya
çalışıldığını çok açık bir biçimde ifade etmektedir . Buna göre , Birinci Dünya
Savaşı sonrasında batılı emperyalistler tarafından çizilmiş olan sınırlar bir
çok yönden devre dışı bırakılmaya çalışılmakta ve eski sınırlar
yerine yenileri çizilerek batının yeni egemen güçlerinin çıkarları
doğrultusunda yepyeni bir merkezi alan yapılanması ortaya çıkarılmak
istenmektedir . Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ABD emperyalizmi
bölgeye gelerek , demokrasi getiriyormuş bahanesi ile alt kimlikleri birbirine
karşı kışkırtarak ve bütün Orta doğu devletlerini hem etnik
çatışmalara hem de mezhepler çekişmesi
üzerinden geride kalması gereken din
savaşlarına doğru sürüklemeye
çalışmıştır . Böylece , eski Osmanlı
İmparatorluğu arazisi üzerinden yirminci
yüzyılın başlarında oluşturulmuş olan devlet yapılanmaları ortadan kaldırılmak
istenmiştir .
Devletler
hukuku ayaklar altına alınırken , siyaset biliminin bilinen teorileri alt üst
edilerek emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yepyeni bir Orta Doğu yaratılma
hedefine öncelik verilmiştir . Bu nedenle dünya ülkeleri arasındaki
uluslararası ilişkiler bozulmuş ,
jeopolitik biliminin getirmiş olduğu gerçekler göz ardı edilerek bir an
önce batı emperyalizminin ve İsrail
siyonizminin istediği bir yeni Orta Doğu yapılanması , A.B.D benzeri bir Orta Doğu Birleşik
Devletleri kurulmasını sağlayacak doğrultuda
dışarıdan zorlanırken , bütün merkezi alan tam anlamıyla bir terör ve
savaş coğrafyası haline getirilmiştir . Gizli emperyal planlar doğrultusunda batılı
devletler yeni stratejiler geliştirirken üçüncü dünya savaşını başlatacak düzeyde tehlikeli gelişmeleri bölge ülkelerine dayatmışlardır .
Küreselleşme döneminin çeyrek asırı Orta
Doğu bölgesinde yıkım operasyonları ile geçmiştir .
S-3-Orta
Doğu Birleşik Devletleri projesinin , ABD, İngiltere ve İsrail’in merkezi coğrafya planları ile ne
gibi bağlantıları bulunmaktadır ?
C-3-Her üç
emperyal devletin merkezi alan ile ilgili geleceğe dönük projelerinin
tamamı eski Osmanlı İmparatorluğu
toprakları üzerinde bir bölgesel federasyonu kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleştirmeyi hedeflemektedir . Bölgeye
Birinci Dünya savaşı galibiyeti sonrasında gelen İngiltere İstanbul’u işgal ettikten sonra Konstantinapolis merkezli bir Yakın Doğu
Konfederasyonu kurmaya yönelmiştir . Bu plana göre Balkan,Kafkas,Anadolu ve
Orta Doğu bölgelerinde oluşturulacak
dört adet federasyon daha sonra
Payitaht olan İstanbul’a bağlanarak , Yakın Doğu Konfederasyonu adı altında
örgütlenecek bir merkezi büyük devlet Britanya İmparatorluğunun dünya devleti
olarak geliştirilen Commonwealth
yapılanması içerisinde ,İngilizlerin
yönetiminde bir anlamda Amerika Birleşik
Devletleri gibi 40-50 eyaletten
oluşacak bir merkezi federasyon oluşturulacaktı . Ne var ki , Sovyetler Birliğinin Amerikan sermayesi ile
kurulmasından sonra İngiliz planı gerçekleşememiştir .
İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri bölgeye gelerek Nato ile merkezi alan egemenliğini kurmuş ve
bunun sonucunda da İsrail bir Yahudi devleti olarak iki bin yıl sonra üçüncü
kez kurulabilmiştir . ABD. ikinci dünya savaşı sonrasında bölgeye gelirken , geleceğe yönelik Büyük Orta Doğu projesine ; Türkiye’de Orta
Doğu Teknik Üniversitesini , Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünü ve
Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü gibi kamu kurumlarını kurdurarak
eski Osmanlı devletinin merkezi topraklarında kurulmuş olan Türkiye
Cumhuriyetini Orta Doğu’ya doğru
yönlendirmiştir . ABD , merkezi alanda OBD adı ile anılacak bir Orta Doğu
Birleşik Devletleri yapılanmasını Büyük Orta
Doğu Projesi ile devreye sokmuş ve bölgenin siyasal yapılanmasını Türkiye
üzerinden Nato desteği ile O.B.D.
sürecini başlatmıştır . ABD açısından
konuya bakılırsa , ikinci dünya savaşı sonrasında merkezi alanda İngiliz planı olan Yakın Doğu Konfederasyonu devre dışı bırakılmak istenmiş ve bunun
yerine Büyük Orta Doğu Projesi adım adım
uygulamaya geçirilmiştir .
ABD’nin
sırtından kurulan İsrail devleti ise ,
milattan önce gelen dinsel yapılanmaya uygun olarak bütün dünyayı merkezi alana bağlayacak bir Siyonist plana , hem Yahudi dünyasını hem
de Yahudiler ile ortak ilişkilere
girerek Armegeddon senaryolarına teslim
olmuş Evanjelik Hrıstıyanları
kullanmaya çalışmıştır . Merkezi alandaki Yahudiler ile Evanjelikler
bu doğrultuda Osmanlı hinterlandında etkinliklerini artırırken ,
Siyonist plana angaje olan bazı Müslüman
topluluklar da onlar ile işbirliğine
kalkışarak ve daha etkin bir biçimde
örgütlenerek öne çıkmışlardır . Yeni
Osmanlı planlarını ABD gibi İsrail de
destekleyerek , Vatikan’ın önderliğindeki bir Hrıstıyan yapılanmanın merkezi coğrafyada yaygınlık kazanmasının önüne geçilmeye
çalışılmıştır . Küçük İsrail’in bütün
Osmanlı hinterlandını hegemonya altına alabilmesi mümkün olmadığı için ,
Osmanlı sonrasında bölgede oluşturulmuş olan devletlerin parçalanması gündeme
getirilmiş ve böylece terör ya da savaş senaryoları doğrultusunda
paramparça olacak bir Orta Doğu düzenine doğru gidiş hızlandırılmıştır .
Küçük İsrail’in Büyük İsrail’e dönüşmesi için terör ve çatışma
senaryoları üzerinden bir Armegeddon savaşı ile bütün bölge devletlerini
yok etmek ve en az on yıl sürecek bir
dünya savaşı sonrasında küçük küçük eyalet devletleri oluşturarak tıpkı Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu
gibi 40-50 eyaletten oluşacak Orta Doğu
Birleşik Devletlerinin yolu açılmak
istenmiştir .
Batı
dünyasının neresinden bakılırsa bakılsın , İngiltere’nin Orta Doğu dediği ,
İsrail’in Orta Dünya adını verdiği, bölge devletlerinin ise merkezi devletler
alanı olarak adlandırdığı Türkiye’nin
tam ortasında yer aldığı orta alanda ,
dinler,mezhepler,etnik gruplar ,devletler ve emperyal projeler çarpışırken Osmanlı Hinterlandında yer alan bütün
devletler başta Türkiye Cumhuriyeti dahil olmak üzere hepsi yok olma
senaryoları ile karşı karşıyadır .
S-4-
Bölgede yaşanan gelişmeleri ABD
öncülüğünde bir OBD yapılanması yani Orta Doğu Birleşik Devletlerinin kuruluşu
ile ilgili olarak görebilirmiyiz . ?
C-4-.Son
zamanlarda Türkiye ile ABD’nin karşı karşıya gelmesinin arkasında yatan gerçek
, ABD,İngiltere ve İsrail üçlüsünün merkezi alanda var olan devletlerin
parçalanarak etnik ve dinsel alt kimlikler üzerinden daha küçük devletçikler
olarak eyaletleşmeyi dolaylı yollardan
desteklemektedirler . Irak iç savaş ile üçe bölündü ,Suriye bir iç savaş sonrasında
alt kimliklerden oluşacak beş eyalete dönüştürülmeye çalışılmaktadır . Libya
fiilen üçe bölünmüştür . Şimdi sıranın
bölgenin diğer devletlerine geldiği görülmektedir . Yeni ABD başkanı
Trupm bölgedeki Müslüman devletlere
karşı bir düzenleme getirerek hepsinin parçalanmasına gidecek yolu açmıştır .
Tıpkı Irak, ve Suriye gibi İran,Lübnan, ,Sudan,Somali ve Libya gibi devletler açıkça karşıya alınarak merkezi alandaki eski Osmanlı
eyaletlerinin Orta Doğu Birleşik
Devletleri içine alınmasına giden yol
böylece açılmıştır . Bölgede var olan ama batı ile çıkar ilişkisinde bulunan Suudi
Arabistan,Katar ve diğer Arap prenslikleri göz ardı edilirken , bir dönem
Osmanlı yönetiminde bulunan bütün İslam ülkelerinin hedef alındığı
anlaşılmaktadır .Atlantik ve Siyonist
ittifakı merkezi alanda bir Orta Doğu
Birleşik Devletleri yaratırken ,bölgenin
Müslüman devletlerinin eyaletler halinde parçalanmasını gündeme getirecek bir
projede bölge devletlerini resmen
karşılarına almaktadırlar . ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü bu aşamada birlikte
hareket ederken , bölgenin eski patronu
İngiltere ,Avrupa Birliğinden çıkarak merkezi alan yapılanmasına
dünyanın batı tarafından kontrol edilebilmesi için öncelik vermiştir .
S-5- Orta
Doğu Birleşik Devletleri yapılanmasının
Türkiye’ye ne gibi yansımaları bulunmaktadır ?
C-5-
Türkiye Cumhuriyetinin içeride ya da dışarıda karşı karşıya kaldığı bütün
sorunlar ya da olaylar tamamıyla Orta
Doğu Birleşik Devletlerinin oluşturulması ile yakından ilgilidir . İkinci Dünya
Savaşı sonrasında ABD’nin bölgeye gelmesi ve İsrail’in kurulmasıyla başlayan
süreç içinde Lübnan bir terör merkezi yapılarak bu küçük ülke üzerinden etnik
ve dinsel kimlikli terör bütün bölge ülkelerine
ihraç edilmiştir . Lübnan’daki Bekaa vadisinde terörist olanlar daha
sonraki dönemlerde küreselleşmeye uygun
olarak neoliberal çizgiye gelerek
ve demokrasi görünümünde bölge
ülkelerinin alt kimlik bölünmesine ve etnik teröre sürüklenmesine öncülük yapmışlardır . Soğuk savaş sonrasında
demokrasi görünümünde etnik kavga bölgeye taşınırken , Türkiye güneydoğu
bölgesinde ciddi bir etnik terör ile karşı karşıya kalmıştır . Bugün o bölgede
Talabani’nin ifade ettiği gibi Orta Doğu Birleşik Devletleri yapılanmasına
uygun bir ortam yaratılmıştır . Kuzey Irak’ta başlatılan kantonlaşma bugün Kuzey Suriye’de
sürdürülmekte ve Türkiye güney sınırları üzerinden bir kantonlaşma olgusu ile
karşı karşıya bırakılmaktadır . Arap baharının
Acem,Azeri,Kafkas baharları biçiminde devam hedeflenirken bölgenin diğer devletlerinin de parçalanarak
eyaletleşmeye doğru sürüklenmesi istenmektedir .
Bölgenin
merkezi ülkesi olarak Türkiye komşularındaki gelişmelerden doğrudan etkilendiği
için , Atlantik-Siyonist ittifakının
bölgedeki karışıklık senaryoları Türk devletini birinci derecede tehdit
etmektedir . Bölgenin ve dünyanın geleceğe belli olmadan Türkiye Cumhuriyetinin yeni bir anayasaya
yönelerek kuruluştan gelen devlet modelinden uzaklaşması son derece riskli görünmektedir . Devletin
ulusal,üniter,merkezi,laik,sosyal ve hukuki niteliklerinin yeni tartışmalara
alet olacağı önümüzdeki dönemde Türkiye bölge ile birlikte
sarsılırken ,komşulardan başlayan eyaletleşme olgusu Türkiyenin tüm
bölgelerinde gündeme gelebilecek ve ülkenin parçalanması dolaylı olarak gerçekleştirilebilecektir . Orta Doğu
Birleşik devletlerine Türkiye’nin on civarında bir eyalet ile katılması
istenmektedir . Bu durumu ,I2 Eylül
askeri darbesinin lideri olan
Kenan Evren açıkça söylemiştir . O dönemin basın organlarında bu konu
ile ilgili bir çok yazının yayınlanmış olduğunu da bu aşamada hatırlamak
gerekmektedir . Konu ile ilgili bir çok kitap ve makale de durumu gözler önüne
sermektedir . Bölge ülkesi olarak Türkiye Cumhuriyeti devlet yapılanması da
tıpkı komşusu olan eski Osmanlı bölgesi
devletleri ile aynı kaderdi paylaşma durumu öne çıkmaktadır . Tam bu
aşamada T.C. Anayasasının 123.
maddesinin tartışma konusu haline gelmesi uluslararası ve bölgesel konjonktüre
uygun düşüyor görünmektedir . Dünyanın nereye gideceği belli olmadan anayasa değişikliği ülke çıkarları
doğrultusunda yapılamaz . Devlet modelini değiştirecek anayasa değişiklikleri ancak oturmuş dünya düzeni konjonktüründe yapılabilir . Unutmayalım daha
yeni bir dünya düzeni kurulmadı ve dünyanın nereye gideceği belli değildir . O
zaman kuruluştan gelen devlet modelinin güçlendirerek bu dönemin atlatılmasını sağlamak Türk
milleti ve devleti için kaçınılmazdır .
S-6-Bölgenin
geleceği için alternatif olabilecek
başka planlar ya da projeler var
mıdır ?
C-6-Osmanlı
hinterlandının tam ortasında çağdaş bir ulus devlet kuran antiemperyalist Atatürk , Sovyet yayılmacılığına ve batılı
emperyalistlerin saldırılarına karşı , Balkan ülkeleri ile Balkan Paktını ,
Orta Doğu ülkeleri ile de Sadabat Paktını kurarak , her türlü dış saldırıya karşı komşular ile
ortak dayanışma içinde bir bölge birliğini gündeme getirmiştir . ABD,İngiltere
ve İsrail üçlüsü bölge devletlerini parçalayarak eyaletler halinde bir bölgesel
birliği merkezi alan devletlerine
dayatırken terör ve savaş bütün bölgeye yayılmıştır . Şimdi bölgede mezhep
kışkırtmalarını ,din savaşlarını ve etnik çatışmaları önlemek
doğrultusunda Balkan ,Orta Doğu ve
Kafkas ülkelerini bir araya getirecek
bir Merkezi Devletler Topluluğuna ihtiyaç bulunmaktadır . Tıpkı Avrupa
devletlerinin bölünmeden bölgesel birliğe yönelmeleri gibi bir bölgesel oluşum
modelini Türkiye Cumhuriyeti komşuları ile bir araya gelerek bir an önce gerçekleştirmesi bölge ve dünya barışı açısından zorunlu
görünmektedir . Bu doğrultuda parçalanarak bir Orta Doğu Birleşik Devletleri
değil ama , parçalanmadan var olan devlet düzenlerinin bir araya
gelmesiyle sağlanacak dayanışma
içerisinde merkezi alan barışı sağlanabilecektir . O zaman Türkiye’nin yeni yeri bölge ülkelerini parçalamaya yönelen Atlantik
ittifakı değil ama bölge ülkelerinin yanı olacaktır . Rusya ile savaşa
hazırlanan batı ittifakının bölgedeki askeri yapılanması olan Nato batı
blokunun çıkarları için bir Rusya savaşına yöneliyorsa , bu savaş da bölgedeki diğer savaşlar gibi emperyal ve
haksız bir savaş olacaktır . Nato bölgede yeterince güvenlik sağlayamıyorsa o
zaman eskiden olduğu gibi yeni bir CENTO’nun bölge devletleri
dayanışmasıyla kurulmasının zamanı
gelmiştir çünkü CENTCOM da barışı sağlayamamıştır .
ABD gibi
bir eyaletler yapılanmasıyla oluşturulacak
O.B.D. modeli ,terör ve çatışma yolları ile parçalanma
getirdiği için merkezi
coğrafyanın geleceği açısından ve
bölge ülkelerinin güvenliği için
uygun değildir . Batılı emperyal ülkeler kendi çıkarları için böylesine bir çıkarcı planı bölge ülkelerine
dayattıkları sürece ,Orta Doğu’da barış hiçbir zaman sağlanamayacaktır . Türkiye’nin halen için de
bulunduğu batı ittifakındaki emperyal ülkeler, eğer gerçekten Türkiye dostu
iseler ,o zaman eyaletler yolu ile parçalanarak kurulacak bir Orta Doğu
Birleşik Devletleri yapılanmasını değil ama
bölge ülkelerinin barış ve
dayanışma içinde oluşturacakları güvenlik ortamında
gerçekleştirilebilecek , bir Merkezi Devletler Birliği modelini elbirliği
içinde savunmaları gerekmektedir .
(Daha fazla bilgi için: TÜRKİYE’nin B PLANI, ANIL ÇEÇEN, Kilit Yayınları, Ankara
2006,540 sayfa)
(TÜRKİYE
VE AVRASYA - ANIL
ÇEÇEN ,Doğu Kütüphanesi yayınları , İstanbul -2015 ,500 sayfa )
(TÜRKİYE’NİN
BİRLİĞİ , ANIL
ÇEÇEN , Togan
Yayınları , İstanbul -2013, 565 sayfa
***
SİYASAL BASKI
ORTAMINDA BİLİM OLMAZ
Prof. Dr.
ANIL ÇEÇEN
S-1- Son
günlerde üniversitelerde başlatılan
olaylara ne diyorsunuz ?
C-1-Türkiye
Cumhuriyeti son derece kritik bir dönemden geçerken ülkenin bir çok yerinde beklenmeyen
gelişmeler ortaya çıkmakta ve bu gibi olaylar ülkede gerginliğin tırmanmasına
yardımcı olmaktadır . Üniversitelerde ülkenin
bilim merkezleri ve zinde güçleri
olarak bu gibi olaylardan fazlasıyla etkilenmekte ve yara almaktadır
.Türkiye’nin tam ortasında yer aldığı merkezi alanda bazı emperyal projeleri
olan güç merkezleri bölge ülkeleri ile birlikte
Türkiye’yi de karıştırarak ülkede
haksız yere gerilimlere yol
açmaktadırlar . Üniversitelere sıçrayan olayları böylesine genel bir çizgide gelişen olayların yansıması
olarak görmek mümkündür .
S-2- Daha
önceki dönemlerde de benzeri olaylar görüldü mü ?
C-2-
Osmanlı devletinin son dönemlerinden başlayarak ortaya çıkan üniversite
olaylarının Cumhuriyet devrinde de hemen hemen her dönemin koşullarına uygun
olarak gündeme geldiği görülmektedir . Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
geçmişten gelen tutucu kadroların devre dışı bırakıldıkları görülmüştür .Çağdaş
bir bilimin Türkiye’de gelişmesine engel olan eski kadrolardan arınırken , Türk
üniversiteleri batı uygarlığı düzeyinde bir bilimsel ortama yavaş yavaş
kavuşmaya başlamıştır . Her ülke diğer devletlerle bilimsel yarışa kalkıştığı
zaman önce üniversitelerine çeki düzen verdiği için , Türkiye’de kurulmuş olan
çağdaş cumhuriyet rejimi de önceliği çağdaş bir üniversiteye vermek istemiştir .
S-3-Cumhuriyetin
sonraki dönemlerinde üniversiteler ne gibi bir konuma sahip olmuştur ?
C-3-Cumhuriyetin
kuruluş dönemi sonrasında ülkede yeni bir sınıf olarak milli burjuvazi
gelişirken .bu durumun üniversitelere de yansımaları olmuş ve milli burjuvazinin zihniyetine uygun kadrolar
üniversitelerde işbaşına getirilmeye çalışılmıştır . Milli burjuvazi gelişip
palazlandıkça kendi zihniyetine uygun tutucu kadroların üniversitelerde köşe
başı tutmasına destek sağlamış , gerçek anlamda halktan ve haktan yana olan
kadrolara bu yüksek eğitim kurumlarında yer verilmek istenmemiştir . Devleti
kuran kadroların ailevi uzantılarının
üniversitelerde devreye girdikleri ve bu doğrultuda yeni bir
yapılanmanın tamamlanmaya çalışıldığı görülmüştür .
S-4-Ara
rejimlerde ve askeri dönemlerde üniversitelerde neler olmuştur ?
C-4- Batı
kapitalizminin çıkarları doğrultusunda Türkiye cumhuriyeti de bir sömürge
devletine dönüştürülmek istenmi ş ve bu doğrultuda bilim merkezleri olarak üniversitelerde batı
hegemonyasının kontrolü altına alınmaya çalışılmıştır . Bu doğrultuda batı
yanlısı ve işbirlikçisi kadrolar zamanla
üniversitelerde egemen olurken , halktan ve haktan yana tarafsız bilim
kadrolarının üniversite sürecinin dışında bırakılmaya çalışıldığı görülmüştür .
Bütün ara rejimler ya da askeri dönemler ülkeye
tam anlamında egemen olmak için
üniversiteleri üzerinde baskı uygulayarak bu bil im merkezlerini ya kontrol altına almak
ya da susturmak istemiştir . Bunun en açık örneği 27 Mayıs sonrasında ortaya
çıkan 147’
ler olayıdır .Gerçek anlamda bilim adamı
olmaya çalışan , yazıları ve konuşmaları ile toplumu uyaran , haksız
gelişmelere karşı çıkan , dışa bağımlılık çıkmazına karşı bilinçli biçimde
direnen ülkenin önde gelen sosyal bilimcileri üniversitelerden atılarak ,
yirminci yüzyılın tam ortalarında Türk üniversiteleri susturulmak istenmiştir .
İkinci dünya savaşı sonrası dönemde batı emperyalizmi merkezi coğrafyaya gelerek yerleşirken , Türk kamuoyundan gelen karşı sesleri susturabilmek
için üniversiteleri suskunluğa mahkum
etmişlerdir . Neyseki yapılan yanlışlık hemen anlaşılmış ve mahkeme kararları
ile atılan öğretim üyeleri yeniden görevlerinin başına dönmüşlerdir .
S-5- 12
Mart ve I2 Eylül dönemleri bu
açıdan ne gibi gelişmelere sahne
olmuştur . ?
C-5- Her
iki askeri dönem , bilim adamlarının üniversitelerden atılmasıyla
sonuçlanmıştır . Gene eskisi gibi
konuşan ve yazan bilim adamları hedef
alınırken , ülkenin suskunluğa mahkum edilmesi amaçlanmıştır . Emperyalizme karşı
çıkan, ulusalcı ve cumhuriyetçi bilim adamları her iki askeri dönemde
üniversitelerdeki görevlerinden alınarak
pasifize edilmeye çalışılmıştır.Bilimin getirdiği gerçeklik
açıklamasından rahatsız olan dışa
bağımlı siyasal kadrolar hem bilime hem de bilim adamlarına karşı üniversiteler
üzerinden baskı kurmaya çalışmışlardır .
Çağdaş cumhuriyet rejiminin temel dayanağı olan bilimi , devletimizin kurucusu Atatürk esas almış ve
hayatta en gerçek yol gösterici olarak bilimi bir çıkış noktası ya da hedef olarak Türk ulusuna göstermiştir .
Böylesine bilimsel bir tavır ile Misakı Milli sınırları içerisinde çağdaş
dünyanın onurlu bir üyesi olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçeklik
kazanmıştır . Askeri rejimlerdeki üniversite temizlikleri Türk devletini kurucu
önder Atatürk’ün bilimsel yolundan
uzaklaştıramamış , görevlerinden haksız yere uzaklaştırılan bilim
adamları Türk yargısının bağımsız tavrı ile yeniden eski fakültelerine dönerek görevlerini
yerine getirmeye çalışmışlardır .
S-6-Akademik
kadroların tasfiyesi bir ülke için ne anlama gelmektedir ?
C-6-Kısaca,
akademik kadroların tasfiye edilmesi bir ülkenin geleceğini karartmaktır .
Bilimsel merkezler olan üniversitelere siyasal müdahalelerin başlaması
,üniversite öğretim üyelerinin işlerinden kovulmaları , bilimsel
potansiyelin hocalar üzerinden boşluğa
sürüklenmesi tam anlamıyla bir ülkenin geleceğinin karanlıklara sürüklenmesidir
. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri , üniversitelerin
yanı sıra bilimsel araştırma merkezleri ,düşünce kuruluşları , bilim vadileri kurarak birbirleriyle
kalkınma ve gelişme yarışlarına kalkışırken
, Türkiye’nin bilimsel kadrolarının siyasal baskılara maruz bırakılmaları ülke açısından
hiç bir biçimde savunulacak bir durum
değildir . İnsanlık bugünkü
gelişmişlik düzeyine gelirken , cehaleti yenerek , bilimsel devrimler
yolu ile medeniyeti kurarak çağdaş dünya
düzeninin kurulmasına giden yolu
açmıştır . Avrupa kıtası beş asır dünyayı yönetirken , Amerika Birleşik
Devletleri yirminci yüzyılda dünyaya egemen olurken , her zaman bilimi esas alarak hareket etmişlerdir .
Modern dünyanın yaratılmasında bilim , gelişmiş batılı ülkeler tarafından esas
temel olarak ele alınırken ,bilimsel düzen sahibi batılı ülkeler bütün dünyaya
egemen olmuşlardır .Batı orta çağ karanlığını bilimden aldığı güçle geride
bırakırken , bilimsel devrimler yolundan giderek çağdaş uygarlığın yaratıcısı
olmuştur .
S-7-Türkiye
bugün geldiği aşamada bilimsel düzey açısından hangi durumdadır ?
C-7-Türkiye
Cumhuriyeti devleti , cumhuriyet devrimi ile çağdaş bir devlet olarak dünya haritasında ortaya çıkarken batılı büyük devletler ile mücadele etmeyi ve uygarlık dünyasında hak ettiği düzeye gelmeyi
ana hedef olarak benimsemiştir . Ne var ki , özellikle sosyal ve siyasal
bilimler alanında bazı batılı bilim merkezleri emperyalist bir tutum izleyerek
,Türk toplumunun bilinçlenmesini önleyici
ve Türkiye’yi kurucu önderliğin çizmiş olduğu rotadan saptırmayı öne
çıkaran gelişmeleri desteklemişlerdir . Bu gibi durumlarda ,kavramlar bilinçli
bir biçimde karıştırılarak insanlarda kafa karışıklığı yaratılmış ve Türk
toplumunun bilimsel gelişmeler alanından yeterince yararlanması gelişmiş ülkelerin emperyalist tutumları
yüzünden bir türlü tam olarak gerçekleşememiştir
.
S-8-İçinde
bulunduğumuz dönemin sorunları bilimsel alana nasıl yansımıştır . ?
C-8-Dünyanın iki kutuplu bir yapılanmaya sahip olduğu
aşamada ,bir tarafta kapitalist batı bloku öbür tarafta sosyalist doğu bloku
varken , bu iki kutbun tam ortasında
Almanya’nın Frankfurt kentinde bir
Eleştirel okul kurulmuştur . Dünya tarihinde yer alan Frankfurt okulu
her zaman eleştirel okul olarak
tanımlanmıştır .Bu okuldan çıkan filozoflar ve bilim adamları sayesinde
, sosyalist dünya eleştirel bir bakış açısı ile yeniden yapılanmanın arayışı
içine girmiştir . Batı blokunda ise , eleştirel okul daha da ileri giderek
modernizmden postmodernizme geçişin
öncülüğünü yapmıştır . Yeni dünya düzeni arayışlarında Frankfurt eleştirel okulu , hem geçmişin topluca
eleştirisini gündeme getirmiş hem de bu tartışmaların ötesine giderek iki kutuplu dünyadan çok daha farklı bir yeni
dünya düzenine yönelişin ana merkezi olarak
öne çıkmıştır . Eleştirel düşüncelerin
eskinin düzeltilmesinde yeninin yapılanmasında son derece yararlı bir
hareket alanı yarattığı , Frankfurt düşünce okulunun öncülüğü sayesinde ortaya çıkmıştır .
S-9-
Türkiye’de bilimsel gelişme için ne yapılması gerekmektedir ?
C-9- Bilimsel gelişmelerde çok gerilerde kalan Türkiye Cumhuriyetinin geçmişten gelen
bilimsel devrimler yolundan ilerleyebilmesi için , devletimizin kurucusu büyük önder Atatürk’ün
Türk halkına açıkladığı gibi bilimsel alanı , üniversiteler ve fakülteleri her türlü dış
baskı ve siyasal müdahalelerden
uzak tutmak gerekmektedir .
Üniversite sayısı ikiyüzü bulmuşken , ve özel üniversiteler her bölgede
açılırken , artık bilimsel gelişmenin önünün kesilmemesi gerekmektedir . Bu
doğrultuda özellikle siyasal ve sosyal bilimler öğretimi yapılan fakültelerin dokunulmazlığının korunması gerekmektedir
.Bilimsel özgürlük olmadan hiçbir bilim dalında gelişme sağlanması mümkün
değildir .
S-10- Son
gelişmeleri bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz .?
C-10-Üniversiteden 12 Eylül ara rejiminde atılmış eski
bir öğretim üyesi olarak , üniversitenin rahat bırakılması gerektiği kanaatındayım . Siyasal
merkezler üniversitelere müdahale etmekten vazgeçmelidirler . Öğretim üyeleri
de , böylesine hassas aşamalarda , siyasal gelişmelerin etkisiyle taraf tutarak
hareket etmemelidirler . Öğretim üyeleri bilimsel çalışmaları tam bir açıklık
ve serbestlik içinde yürütebilmelidir . Bazı ülkelerin ya da bölgelerin
jeopolitik gelişmeler sürecinde öne çıkmasını
siyasal merkezler kendi çıkarları doğrultusunda kullanırken , üniversiteleri ya da bilim adamlarını kendi
senaryolarına alet etmemelidirler . Modernizm ve postmodernizm çatışmalarının
yaşandığı güncel konjonktürde herkes
olaylara ve gelişmelere bilimin getirdiği geniş perspektif açısından
bakabilmelidir . Bilim savaşların değil barışların gerçekleştirilmesinde aracı olmalıdır . En gerçek yol göstericinin
bilim olduğunu hiçbir zaman unutmamamız gerekmektedir .Bilimsel bakış açısının
getirdiği objektiflik ile kendi sübjektif yaklaşımlarımızın getirdiği çatışmaların
üzerine çıkabilmeliyiz .
***
ANAYASA
DEĞİŞİRSE KAMU DÜZENİ BOZULUR
Prof. Dr.
ANIL ÇEÇEN
S-1-
Referandum ile gündeme gelen anayasa değişikliğini nasıl buluyorsunuz ?
C-1-
Anayasa değişikliği önerilerine bakıldığı zaman önerilen maddelerin birbiriyle
tam olarak uyum göstermediği göze
çarpmaktadır .Son yıllarda on beş yıl süre ile ülkeyi yönetme şansı elde etmiş
olan iktidar partisinin geçirdiği siyasal
dönemeçlerden geride kalan birikimine
dayalı olarak ,devletin hiç gereği yokken yeniden yapılandırılmaya
çalışıldığı görülmektedir . Üst üste beş kez seçim kazanarak iktidar olmanın
sonucunda Türk devleti bir parti devletine dönüştüğü için , sürekli
iktidar partisinin siyasal programına uygun bir biçimde devletin eskisinden çok
farklı bir çizgide yapılandırılmaya yönlendirildiği ortaya çıkmaktadır . Bu
durumda , anayasa değişikliklerinin Türk halkının ya da devletin çıkarlarından
daha çok ,iktidar partisinin iktidarını
sürekli kılma arzusundan kaynaklandığı
anlaşılmaktadır .
S-2-Böyle
bir değişikliğin zamanı gelmiş midir ?
C-2-Hayır
gelmemiştir . Genel olarak anayasalar devletlerin kurulma aşamasında ya da
büyük savaşlar sonrasında bölge ülkeleri yeniden kamu düzenine
kavuşturulurken yeni anayasalar
yapılmaktadır . Ayrıca askeri darbeler
ya da iç savaşlar sonrasında da devletler yeni bir siyasal düzen peşinde
koşarken yeni anayasa arayışları öne
çıkmaktadır . Ama hiçbir zaman bugün olduğu gibi geçiş dönemlerinde yeni
anayasalar yapılmamaktadır . Anayasalar devlet düzenlerinin siyasal ve hukuki
belgeleri olduğu için geçiş dönemleri sonrasında yapılarak kalıcı bir düzene
kavuşulmasını sağlar . Küreselleşme aşamasına gelindiğinde eski dünya düzeni
yıkılmıştır ama aradan geçen çeyrek yüzyıllık zaman dilimine rağmen daha kalıcı
bir dünya düzeni kurulamamıştır .Yeni
dünya düzeni kurulana kadar bütün devletler var olan kamu düzenlerini
öncelikli olarak korumak durumundadırlar .
Bu nedenle , Türkiye Cumhuriyeti
de yeni dünya düzeni kurulana kadar , Kuvayı Milli döneminden gelen kurucu
devlet modelini korumak zorundadır .
Ulusal kurtuluş savaşının kazanımları Türk milletine tam bağımsız, ulusal,
üniter,merkezi sosyal,laik,demokratik bir hukuk
devleti sağlamıştır . Bu gibi kazanımların hiçbirinden Türk milleti tam
bağımsız geleceği için vazgeçemez . Bu nedenle
, bu geçiş aşamasında kazanımların korunabilmesi için anayasanın değişmemesi gerekmektedir.
S-3-Değişiklik
paketinde ne gibi sorunlu maddeler
bulunmaktadır ?
C-3-Öncelikle
bu anayasa değişikliği aceleye geldiği için , hazırlanırken yeterli bir
dikkat ortaya konulmamıştır . Öneriler
arasında hem birbiriyle çelişen hem de
anayasanın diğer maddelerine ters düşen maddeler konulmuştur . Örnek
olarak , cumhurbaşkanlığı yeminin de tarafsızlık bir yemin koşulu olarak korunurken , partili
cumhurbaşkanlığı getirilerek
cumhurbaşkanının iktidar
partisininin tarafında yer alması
çelişkili bir biçimde gündeme getirilmektedir . Değişiklik gerçekleşirse
, partili cumhurbaşkanı nasıl
tarafsızlık yemini yapacaktır ya da uygulamalarında nasıl tarafsız
hareket edecektir.Bu durum belirsiz olduğu için uygulamada ciddi tartışmalar
yaratacaktır . Değişiklik önerisinde bulunan maddeler tek tek ele alındığında
buna benzer bir çok sorunu içerdiği açıkça görülmektedir . Konuyu uzatmamak
için ,değişiklik paketine bir kez daha
bu açıdan bakılması gerektiğini , gelecekteki siyasal istikrar açısından zorunlu görüyorum . Özellikle başkanlık düzenine geçilirken ,
cumhurbaşkanlığının siyasal ve hukuki statüsünün daha dikkatli bir biçimde yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir . Anayasa hukukunun verilerinden tam olarak yararlanılmamıştır.
S-4-Cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemi ne anlama gelmektedir .
?
C-4-
Dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan yeni bir sistem oluşturularak geçerli kılınmak istenmektedir
. Daha önce hiçbir yerde uygulaması bulunmamış
yepyeni bir sistem icat
edilirken ön hazırlıkların iyi yapılması
ve belirli bir zaman süreci içerisinde
geçiş aşamasının tamamlanması gerekirdi .
Dünyanın bir çok gelişmiş ve demokratik ülkesinde uygulanan başkanlık ya
da yarı başkanlık sistemleri dururken ,
bunlardan tamamen farklı bir çizgide bir
cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yaratılmaya çalışılması , ülkenin kendine özgü
koşullarından ve de içine sürüklenilmiş bulunan siyasal konjonktürün
dayatmalarından ileri gelmektedir .
Uluslararası alandaki birikim ile açıklanamayan bu yeni sistemin
Türkiye’ye has bir deneme olarak
öne çıktığı görülmektedir . Beş kez
genel seçim kazanmış olan bir siyasal partinin , parti devleti ortamında başkanlık
yapılanmasına gitmesi bugünün
özel koşullarından ileri gelen bir durumdur . Demokrasilerin normal işlediği
rejimlerde hiçbir zaman gündeme gelmeyecek bir tek adam yapılanması doğrultusunda Türkiye yepyeni bir uygulamaya doğru
sürüklenmektedir .Bu nedenle vatandaşlar
halk oylamasında oy verirken kendi gelecekleri ve ülkenin istikbali
açısından sandık başında iyi düşünmek ve ona göre hareket etmek durumundadırlar .
S-5-Anayasa
değişiklikleri nasıl bir Türkiye ortaya çıkarmaktadır . ?
C-5- Her
şeyin ve bütün yetkilerin tek bir adamın elinde toplandığı bir mutlak monarşi
uygulaması ortaya çıkarılmaktadır . Yeni
kitaplarında , Anayasa hukuku uzmanı
Prof.Dr.Kemal Gözler “Elveda
Anayasa “derken , Türkiye’nin önde gelen
siyasal bilimcilerinden Prof.Dr.Taner Timur’da
yeni kitabıyla “Mutlak monarşi ve
Fransız Devrimi” bağlantısını gözler önüne sermişlerdir . Birisi anayasa değişiklikleri ile anayasal
düzenden uzaklaşıldığını Türk kamuoyuna
ihtaren bildirirken , diğeri de Mutlak
Monarşilerin yarattığı haksızlıklar ve
baskı yönetimi ile halk kitlelerinde büyük tepkilere yol
açtığını ve Fransız devriminin böylesine bir halk hareketi ile
gerçekleştiğini ,bu nedenle bütün siyasal yetkilerin tek bir adamın
elinde toplanmaması gerektiğini bilimsel
birikim ile gözler önüne sermişlerdir .Tüm yetkiler ile bir tek adam
rejimi yaratılırken , Türkiye demokratik
olan ülkeler arasından çıkmakta ve
Avrupa Birliği ile karşı karşıya gelirken , diğer yandan da Orta
Doğu’daki haksız emperyal savaşa doğru
sürüklenmektedir . Demokratik bir rejimden otoriten bir rejime doğru
kayılırken bir gelecek belirsizliğine
Türkiye mahkum edilmektedir . Bölgesinde bir güvenlik devleti olması beklenen
Türkiye Cumhuriyetinin böylesine bir belirsizlik ile güvensizlik ortamına doğru ilerlemesi Türk ulusunca dikkatle değerlendirilmesi gereken bir
husustur .
S-6- Cumhurbaşkanlığı sistemi otoriter başkanlık uygulaması getirir mi ?
C-6-Yeni
anayasa paketi ile başbakanlık ve hükümet ortadan kalkmakta , parlamentonun bir
çok yetkisi tam yetkili cumhurbaşkanına
devredilmektedir . Bakanlar meclis dışından sekreterler olarak başkan
tarafından atanacak ve böylece meclis ile hükümet arasındaki anayasal bağlantı
ortadan kaldırılarak başkanın hükümeti temsilen meclis ile ilişkileri tek
başına yürüteceği anlaşılmaktadır . Ancak bir kralın elinde bulunması düşünülen
bu kadar çok yetki, bir anlamda Osmanlı hinterlandının tam ortasında yeni bir
padişahlık arayışı olarak gündeme gelmektedir . Bir cumhuriyet devleti olan
Türkiye’nin demokratik sistemden uzaklaşması anlamına gelecek böylesine bir
yapı değişikliğine yönelmesi ülkeyi sonu belirsiz maceralara götürecek kadar
tehlikeli olacaktır . Batılıların plebisiter otoriter rejim dediği bir siyasal
çıkmaza ,Türkiye kesinlikle
sürüklenmemeli ve Türk halkının isabetli karşı çıkışı ile geçmişten gelen siyasal birikim çerçevesinde ,Türk ulusu çağdaş demokratik cumhuriyet rejimini ve parlamenter siyasal yapılanmasını
koruyabilmelidir .
S-7- Halk
oyuna sunulan paketteki maddeleri nasıl değerlendiriyorsunuz ?
C-7-
Uygulama açısından konuya bakıldığı zaman hiç ihtiyaç duyulmayan konularda gereksiz anayasa değişikliklerinin önerildiği
görülmektedir . Hiçbir faydası olmayacak
ama kafa karışıklığı yaratacak I8
yaşındaki gençlere milletvekili olma hakkının tanınması , her Türk gencinin
askerlik görevini yapmaması biçiminde anlaşılmaktadır . I8 yaşında bir genç
daha üniversiteye bile gitmediği için mesleksiz bir biçimde parlamenter olacak
ve onu listeye yazanların isteklerini hiç karşı çıkmadan yerine getirecektir .
Siyasal güçler ve merkezler toplumların
yetişmiş insan potansiyelini kendi çıkarları doğrultusunda tam olarak
yönlendiremedikleri için daha dünyayı tam olarak tanımamış ve kendisini
kanıtlayarak bir rüşt çağına gelmemiş gençleri kullanmayı kendi çıkarları açısından daha uygun
görmektedirler . İki yüz üniversitenin bulunduğu bir ülkenin her yerinde yetişmiş insan
potansiyeli varken , daha üniversiteye gitmemiş ve hayatı tanımamış mesleksiz
gençleri meclise doldurmak , parlamentoların
gelecekte yetersiz kadrolarla çalışmasına giden yolu açabilecektir .
Güçlü meclis arayışları geride kalırken , güçsüz gençler ile parlamentonun
etkinliği azalabilecektir . Gençlere her türlü hak verilirken , toplumun
olgunlaşmış kesimleri ihmal edilmektedir . Kamu yönetiminin bilgi ve tecrübeye
dayandığı unutulmaktadır . Tecrübesiz gençlerin
siyasal merkezler tarafından öne çıkarılmak istenmesi milli potansiyelin zayıflamasına yol
açabilecektir .
S-8-Küresel
emperyalizm döneminde ulus devletler
tehdit altına sürüklenirken , Türkiye
Cumhuriyetinin bir ulus devletten , başkanlık makamına seçilecek bir cumhurbaşkanı ile tek adam rejimine gitmesi anlaşılabilir bir gelişme
midir . ?
C-8- Daha
güçlü bir Türkiye yaratmak üzere gündeme
getirilmiş olan anayasa paketindeki maddeler doğrultusunda , başbakanlığın ve
hükümetin kaldırılması , meclisin yetkilerinin sınırlandırılması ile tüm yetkilerin tek adamın elinde
toplanması sağlanmaktadır . Böyle bir
durumda güçlü bir devletin gerçekleştirilmesi pek mümkün görünmemektedir . Tüm
yetkilerin tek adamda toplanması aynı
zamanda ülkenin bütün sorumluluğunu da tepedeki tek adamın omuzlarına
yükleyeceği için , bu kadar büyük bir yükü tek adamın taşıyabilmesi çok zor
olacaktır . Dünyanın büyük ve ilerlemiş ülkelerine bakıldığı zaman buralarda
uzun yıllar süren siyasal
rejimlerin kurumlaştığı ve
krallar ile kraliçelerini sembolik olarak görev yaptıkları görülmektedir
. Batının ileri ülkelerin de durum böyle olmasına rağmen , Fransız bilim adamı Maurice
Duverger’in deyimi ile bizim seçimle
gelen bir kral yaratmamız istenmektedir . Bu bilim adamı , yirminci yüzyılın
sonlarında “Seçimle gelen krallar” ve “Halksız demokrasi” isimli kitapları ile Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı siyasal
çıkmazı bütün yönleri ile ortaya koymuştur . Bir yandan seçimle gelen başkanlar
tüm yetkiler ile krallaşırken , diğer yandan halk kitleleri sık sık uygulanan referandumlar ile oy verme makinesine
dönüştürülerek , demokrasilerin gerçek
anlamda bir halk egemenliği düzeni
olmasının önüne geçilmektedir . Başkan konumundaki tek adam ile, bütün kuvvetlerin bir araya
gelmesi sayesinde rejimler otoriterleşirken
halk kitleleri medya ,internet ve cep telefonu gibi elektronik
aletler ile uyutularak demokrasilerin
halksız çalışmasının önü açılmaktadır . Önümüzdeki ay halk oyuna sunulacak
referandum paketi ile Türkiye ‘nin kamu düzeninde ciddi bir bozulma süreci
yaşanacaktır .Hükümet ve başbakanlık
makamlarının ortadan kalkması ile
başkan ve sekreterleri meclis ile karşı karşıya gelecek ve eski düzen olmadığı için bir çok tartışma ve sorun birlikte yaşanacaktır .
Bölgede savaş konjonktürü Türkiye’yi tehdit ederken , Türk devleti bir iç sorunlu döneme girerek
kendisi ile uğraşmak zorunda kalacaktır . Böyle bir durumun
önlenebilmesi için en uygun yolun
referandumun gelecekte bir tarihe
ertelenmesi olacaktır .
***
İNGİLTERE
YENİDÜNYA DEVLETİ KURUYOR.
Prof. Dr. ANIL
ÇEÇEN
S-1-
İngiltere’nin Brexit kararı alarak Avrupa Birliğinden çıkmasını nasıl
karşılıyorsunuz?
c-1-
İngiltere Avrupa Birliğinin kurucu üyesi
değildir . Almanya ve Fransa birlikteliği ile kurulmuş olan Avrupa Birliği , bu
iki büyük devletin çevresinde yer alan küçük devletlerin bir araya
getirilmesiyle 8’ler adı verilen Avrupa devletlerinin öncülüğünde kurulmuştur
. 8 devletin öncülüğünde kurulmuş olan Avrupa Birliği bugün 28 devletin çatısı altında yer aldığı bir kıtasal
devletler birliği yapılanmasına dönüşmüştür . İngiltere bu büyük birlikteliğe
sonradan girmiş ama para sistemi ile
birlikte ortak sınırlar uygulamasının
dışında kalarak , Almanya ya da Fransa gibi iki ezeli rakibinin denetimi altına
girmekten kaçınmıştır .Her zamanki gibi
diğer devletlerden farklı bir tavır geliştirerek , kuruluşuna
katılmadığı Avrupa Birliğine bir süre içine girerek gelişmeleri içeriden izlemiş ama
bu birlikteliğin ekonomisi Alman kontroluna girince ,
kıtasal yönetimde ise Fransa öne
geçince , İngiltere Avrupa’dan uzaklaşarak, gene eskisi gibi okyanuslara
açılmayı ve denizler üzerinden oluşturduğu
yeni dünya devleti oluşturma projesine
öncelik tanıyarak, Brexit kararı ile Avrupa Birliğinden ayrılmıştır . Bu
durum , yarım yüzyıllık Avrupa Birliği
projesinin duraklamasına ve giderek bir iç tartışma sürecinin öne çıkmasına neden olmuştur .
S-2- Brexit kelimesi ne anlama gelmektedir . ?
C-2-İki
İngilizce kelimenin birleştirilmesiyle Brexit kavramı ortaya çıkmıştır .
Kelimenin ilk yarısı İngiliz imparatorluğunun resmi adı olan Britanya kavramından gelmektedir . İngilizlerin
elli beş ülkeyi bir çatı altında topladığı eski sömürge imparatorluğunun
resmi adı olarak Britanya İmparatorluğu ismi kullanılmıştır .
İkinci hece ise İngilizce de çıkış anlamına gelen “exit” kavramından alınmıştır
. Böylece İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılmasının adı resmen
Brexit kavramı ile ifade edilmeye
başlanmıştır . Avrupa kıtasının dışında bir ada devleti olarak İngiltere, her
zaman kendi kafasına göre takılmış ve kıtasal birliktelik içerisinde erimemek
üzere , okyanuslar üzerinden bir büyük dünya imparatorluğunun hazırlayıcısı
olmuştur . Avrupa kıtasının her zaman dışında kalan İngiltere , bir anlamda
günümüzde dünyayı yönetmekte olan Atlantik insiyatifinin Amerika Birleşik Devletleri
ile birlikte kurucusu olmuştur . İngiltere’nin para ve sınır birliği
politikalarına karşı çıkarak ayrılma
yoluna gitmesi , birlik içindeki politikalar yüzünden iflas etme noktasına
gelen İtalya,Yunanistan,İspanya
,Portekiz gibi Akdeniz ülkelerinin de
ayrılmayı düşünmeye başladıkları görülmektedir . Özellikle tek para politikası
yüzünden iflas aşamasına gelmiş olan Avrupa devletlerinin , İngiltere gibi
ayrılarak gene eskisi gibi kendi ulusal paralarını basmak istemesi , tek kıta parası olarak yürürlüğe konulmuş olan Euro alanından bir an önce çıkma isteklerini öne çıkarmıştır
. İtalya kendisi için tıpkı İngiltere
gibi bir “İtexit “ politikasını, alacağı
ayrılma kararı ile önümüzdeki dönemde
gündeme getirebilir . Le Pen daha iktidara gelmeden ,şimdiden Fransa’daki
milliyetçiler bir “Frexit “ kararını tartışmaya
başlamışlardır . Bu açıdan “Brexit” için Avrupa Birliğinin sonu
açıklamaları yapılmaktadır .
S-3-Türkiye
açısından “Brexit “ ne anlama gelmektedir . Brexit’ten başlayarak
bir “Trexit “ çıkışı gündeme gelebilir mi ?
C-3-Türkiye
daha Avrupa Birliğine tam olarak
girmediği için ,bu birlikten İngiltere gibi ayrılması mümkün değildir .
Türkiye Cumhuriyeti , yirminci yüzyılın ortalarında tam üyelik için
başvurmasına rağmen bekleme odasında
tutulmuş ve içeriye tam üye olarak girmesine izin verilmemiştir . Tam üyelik
olmadığı için bir “Trexit kararı
uygulamasını gündeme getirmek pek mümkün görülmemektedir . Ne var ki ,tam
üyelik süreci devam ederken , Avrupa Birliği
standartlarının görüşüldüğü
müzakare süreci karşılıklı taraflarca sürdürülmekte ve
Türkiye’nin Avrupa macerası bir türlü istenen
çizgide sonuçlanamamaktadır .Türkiye için “Trexit “ uygulaması
gerçekleşmemiş olan tam üyelik üzerinden değil ama halen devam etmekte olan
aday üyelik süreci açısından gündeme
gelmektedir . Bu aşamada hem Türkiye Cumhuriyeti hem de Avrupa Birliğinin , yarım yüzyıllık
sonuçsuz kalan girişimleri dikkate alarak yeni politikalar geliştirmesi ve
belki de bir “Trexit” kararı alarak,
birbirini aldatma oyununa dönüşmüş olan
, müzakere sürecini yeni komikliklerden kurtarmasında yarar bulunmaktadır . Brexit aşamasına gelmiş olan
Avrupa Birliğinin üyelerinin
beklentilerini karşılayamadığı bu aşamada , yeni “exit” yani çıkış kararları
ile karşılaşması mümkündür . Türkiye
Cumhuriyeti de İngiltere gibi yeniden bağımsız bir uluslararası statüye
yönelerek kendisi için bu Brexit”
kararından yararlanabilir . Brexit’ten
Trexit’e geçişi Türkiye’nin
düşünmesi gerekmektedi
S-4-İngiltere
Avrupa Birliğinden ayrılırken , nasıl bir alternatif yola yönelmektedir ?
C-4- Bu
sorunun yanıtı tarihin
derinliklerinde saklı bulunmaktadır .
Rönesans ve Reform sonrasında Avrupa
devletleri dünyaya açılırken , İngiltere en güçlü devlet olarak , beş kıta
üzerinden bir dünya imparatorluğu oluşturmaya çalışmıştır .Bunun adını ortak refah
anlamına gelen “Common wealth” kavramı ile ortaya koymaya çalışan
İngiltere ,Birleşmiş Milletler örgütünün kurulmasından sonra bütün eski
sömürgelerini serbest bırakmış ve bu devletler dünya uluslar ailesi içinde
kendilerine yer bulmaya yönelmişlerdir . Ne var ki , aynı İngiltere eski
sömürgelerini bütünüyle özgür bırakmamış ve
bu “Common wealth “ örgütü çatısı altında hepsini toplayarak ,geleceğin
dünya devleti oluşumunun temellerini atmaya çalışmıştır . Bir anlamda,Britanya
İmparatorluğu bütün eski İngiliz
sömürgelerini ayrı devletler halinde böylesine bir oluşumun içerisine alırken ,
bir ortak yarar düzeninden yola çıkarak, hepsini kapsayıcı bir dünya devleti
oluşumunun çatısı altında bir araya
getirmiştir.
Avrupa
Birliği dönemi , İngiltere’nin kendi
dünya devleti projesine ara verilmesine neden olmuş ve Britanya
İmparatorluğu Avrupa Birliği kararları
doğrultusunda yolunda ilerlemiştir . Ne var ki , bu kıtasal birliği ekonomik
açıdan Almanya’nın ,siyasal açıdan da Fransa’nın yönlendirmesi ile İngiltere üçüncü planda kalarak ayrılma kararını
vermiştir . Avrupa Birliği üyesiyken dünyanın beş kıtası üzerindeki sömürgelerini
ortak refah düzeni içinde tutan İngiltere , yeni dönemde Avrupa kıtasına
sırtını dönerek, gene eskisi gibi okyanuslar ve denizler üzerinden bir yeni
dünya devleti düzeni kurmaya öncelik verecekmiş gibi görünmektedir . Ortak refah hedefinde eski
sömürgelerini bir arada tutan Britanya İmparatorluğu bir ortak dünya devletine giderken , Atlantik
insiyatifini bütün dünya kıtalarına egemen kılabilmenin arayışı içerisine
girmiştir . Eski rakipleri Fransa ve Almanya’yı bir kenarda bırakan
İngiltere geleneksel imparatorluk
siyasetine yönelirken , vazgeçmediği kendi parası aracılığı ile dünya
ekonomisini de bir düzene kavuşturmanın
arayışındadır . İngiltere eski sömürgesi olan Amerika Birleşik Devletleri ile
de ,yeni bir Atlantik hegemonyasının arayışı içine girmiş ama , bu büyük devletin içine sürüklenmiş olduğu iç kavgalar
nedeniyle , eskisi gibi bir ABD ve Birleşik Krallık birlikteliğini öne
çıkaramamıştır . Kraliçe yönetimi , bu durumda işin başa düştüğünü görünce ,
gene eskisi gibi bir Atlantik egemenliğini
, eski sömürgeleri ve “Common wealth “ yapılanması üzerinden öne çıkararak ,
Siyonist küresel sermayenin dünya çapında imparatorluk arayışının önünü kesmeye
yönelmiştir . Birleşik Devletler üzerinden bir dünya devleti , İsrail yüzünden kurulamayınca ,bu kez
Birleşik Krallık üzerinden bir dünya devleti oluşturma projesine geri
dönülmüştür . Bu yüzden birinci dünya savaşı öncesi bir konjonktür ile dünya
karşı karşıya gelmiştir .
S-5-
Bugünün koşullarında Birleşik Krallık
Avrupa Birliğinden bağımsız nasıl
bir yol izleyebilir ?
C-5-
Önümüzdeki dönemde , İngiltere öncelikli olarak hiç terk etmediği
sömürgelerindeki eski yapılanmasına dönerek bu siyasal yapılar üzerinden bir
ortak dünya devleti oluşumunu öne çıkarmaya çalışacaktır . Birinci dünya savaşı
sonrasında Türkiye’ye resmen girmiş olan
İngiliz emperyalizmi , Türkiye’nin batı dünyasının ya da Atlantik insiyatifinin
çıkarları doğrultusunda bir yerde olmasına dikkat etmiştir . İngiltere’nin tam Avrupa Birliğinde çıkışı aşamasında
Türkiye’nin bu birliğin patronu konumundaki Almanya ile kavga etme noktasına
gelmesi bir rastlantı değildir . Kendisi
Avrupa ile bütünleşmeyen Birleşik
Krallık , Türkiye’nin de bu kıtasal birliğe tam üye olarak girmesini
engellemiştir . Almanya kıtasal birlik
patronluğu için , Fransa ise İsrail’in Akdeniz
hegemonyası projeleri
doğrultusunda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne karşı çıkarken İngiltere hepten Türkiye’yi Avrupa kıtasının
dışında tutmaya çalışmıştır . Şimdi
İngiltere Avrupa’yı dışlayarak yeni bir dünya açılımına yönelirken ,
merkezi coğrafyanın tam ortasında yer alan Türkiye’den işe başlamaktadır .
Kendisi Brexit’e yönelirken Türkiye’yi de Trexit’e doğru yönlendirerek ,Avrupa
Birliği’ni dışlayan yeni bir küresel insiyatifi , orta dünyada Türkiye üzerinden öne çıkarmaya yönelmektedir .
ABD
merkezli küreselleşme dönemi biterken , Almanya ve Fransa patronajında bir Avrupa yapılanması da geride bırakılmakta ,
Rusya’ya karşı bir tampon devlet olarak
oluşturulan Ukrayna ile Osmanlı
uzantısı olan Türkiye , iki ülke
arasındaki vizelere son verilerek yakınlaştırılırken ,Rusya’nın güneye inerek , İsrail’in kuzeye
çıkarak ,İran’ın Orta Doğu’ya yayılarak
ya da Avrupa Birliği’nin doğuya açılarak
merkezi coğrafya da hegemonya kurmalarının yolu da , gene Ukrayna –Türkiye
hattı üzerinden Birleşik Krallık tarafından
kesilmeye çalışılmakta ve bu Atlantik çizgisi daha sonra eski İngiliz
sömürgeleri olan Hindistan ve Avustralya da devreye sokularak , Yeni
Zellanda’ya kadar Britanya
İmparatorluğunun oluşturduğu dünya devleti yapılanması ,“Common wealth “ örgütlenmesi üzerinden tamamlanmak istenmektedir . Böylece , Londra
yeniden dünyanın merkezi olurken New York ve Washington geride bırakılacak ,
Londra ile İstanbul arasında bir geçiş
köprüsü kurulacaktır . Bugünkü
dünya düzeninin eski kurucusu olarak
İngiltere , ABD yi kendi içindeki kaos
ile baş başa bırakmakta ve geçmişten
gelen ortak refah düzeni üzerinden yeni
bir ortak dünya devleti oluşumunu öne çıkarmaktadır . Tüm dünya ülkeleri ve bölgeleri ile elinde
büyük bir bilgi birikimi olan Britanya İmparatorluğunun ,sonradan olma Amerika Birleşik Devletleri , ya da Almanya ,
Fransa , Rusya,Çin,İsrail ve İran gibi
ülkelerin yeni yayılma stratejilerini merkezi bölgede, Ukrayna –Türkiye
yakınlaşması üzerinden önlemeye
yönelmesi, eskisinden çok farklı bir yeni tür
küreselleşmeyi öne çıkarmaktadır
. Büyük İsrail’i kurmaya çalışan
Siyonist lobiler ABD’yi karıştırırken ve bölünmeye doğru sürüklerken ,
İngiltere eskisi gibi dinamik bir politika ile
yeni bir alternatife yönelmiştir .
S-6-
Türkiye böylesine bir yeni durum karşısında ne yapmalıdır ?
c-6-Acilen
Türkiye’nin bir durum tespiti yapması gerekmektedir . Şimdiye kadar Büyük
Avrupa,Büyük İsrail,Büyük Orta Doğu , Büyük Rusya,Büyük İran projeleri ile
uğraşarak kendini korumaya çalışan Türk devleti , yeni dönemde kendi Büyük Türkiye projesini ortaya
koyabilmelidir . Hiçbir biçimde Osmanlı dönemine geri dönüşü gerektirmeyecek
bir yeni yaklaşım , tıpkı İngiltere’nin yaptığı gibi Türkler tarafından da merkezi coğrafya da geliştirilmeli , Britanya
İmparatorluğunun dünya hegemonyası uğruna ,Türkiye gene eskisi gibi komşu devletler ile savaşma çıkmazına
sürüklenmemelidir . Osmanlı bu yüzden batmıştır ama bu aşamada , Türkiye
Cumhuriyeti yaşanan olaylardan ders alarak
dünya barışı için yoluna bir güvenlik devleti olarak devam edebilmelidir . Yurtta ve dünyada barış
ilkesi daha eskimemiştir ve Türklere
ile insanlığa halen yol göstermeye devam etmektedir .
***
REFERANDUM
SÜRECİ
Prof. Dr. ANIL
ÇEÇEN
S-1-Bugünün
koşullarında referanduma gidilmesini nasıl karşılıyorsunuz ?
C-I-
Bugünün konjonktüründe bir anayasa
referandumuna gidilmesi Türkiye’nin
gerçek gündemi değildir . Küreselleşme süreci ile birlikte terör ve sıcak savaş
gelişmelerinin birbirini izlediği bir aşamada
Türkiye’nin daha güvenliğe önem veren bir yol izlemesi gerekirken , beraberinde
yeni bazı sıcak tartışmaları
ortaya çıkaran ve yirmiye yakın
yeni düzenleme ile anayasal düzeyde bir
referandum uygulaması , Türkiye’nin hem
bölgenin hem de kendisinin gerçek gündeminin dışına çıkmasına neden olmuştur .Bu yönü ile kafası
karışan Türk halkının çekingen
davrandığı ve referandum ile birlikte eskisinden çok farklı
bir devlet yapılanması ile karşılaşmaktan
kaçındığı göze çarpmaktadır . Türk halkı bu açıdan iyi düşünmek
durumundadır .
S-2-
Referandum ile anayasa değişikliğine gitmenin zamanı geldi mi ?
C-2- I982
anayasası daha önceleri on sekiz kez değişerek yepyeni bir anayasal metin
haline geldiği düşünülürse , yeni bir anayasa değişikliğine Türkiye’nin
ihtiyacı yoktur . Yarım yüzyılı aşkın bir süre devam eden Avrupa Birliği üyelik
adaylığı aşamasında ,Türkiye Cumhuriyeti
Avrupa düzeyinde modern bir anayasaya
sahip olmuştur . Özellikle insan hakları alanında gelişmeler anın da tespit
edilerek Türkiye Cumhuriyeti anayasasına
aktarılmış ve böylece Türk
devleti çağın en ileri anayasaları düzeyinde temel bir hukuk belgesine sahip olabilmiştir . Avrupa
birliğine tam üye olabilmenin ön koşulu olan çağdaş anayasal yapılanmayı Türk
devleti gerçekleştirerek , Avrupa
Birliğine girme aşamasına gelmiş ama Avrupa’nın ileri görünümlü emperyal
devletleri olan Almanya,Fransa ve İngiltere’nin hegemonik yaklaşımları ve
engellemeleri yüzünden bir türlü Türkiye’nin Avrupa kıtasal birliğine tam üye
olarak katılması bugüne kadar mümkün olamamıştır. Avrupa
Birliğine üye olma konusu geride kaldığına göre yeni bir anayasa değişikliğinin
zamanı gelmemiştir .
S-3-Orta
Doğu planları ya da hesapları doğrultusunda Türk anayasası değişebilir mi ?
C-3-Orta Doğu dünyanın merkezi bölgesinde yer alan bir
bataklık alanıdır . Tarihin ilk dönemlerinden bu yana Orta Doğu’da hem savaş
hem de her türlü siyasal çekişmeler birbiri ardı sıra gündeme gelmiştir . Orta
Doğu bataklığına bir giren bir daha çıkamamış ve bu sıcak bölgenin yaşadığı her
çekişme bölgeye giren devletleri fazlasıyla uğraştırmıştır .Bu bölgeye Türkler
önceleri onuncu yüzyılda Selçuklu İmparatorluğu ile girmişler ve daha sonraki
aşamalarda da hem Osmanlı İmparatorluğu
hem de Türkiye Cumhuriyeti devleti
sayesinde bin yıllık bir hükümranlığın yürütücüsü olmuşlardır . Bu nedenle ,
Osmanlı İmparatorluğu sonrasında savaş alanına dönen Türkiye’nin yeniden
bölgeye dönebilmesi doğrultusunda Yeni Osmanlı vizyonları geliştirilmeye
çalışılmaktadır . Merkezi alanda Büyük Orta Doğu Projesi isteyen Amerika
Birleşik Devletleri ile onun yavrusu olan İsrail’in Büyük İsrail imparatorluğu
kurma girişimleri de , Türkiye
Cumhuriyetini yeni bir anayasal yapılanmaya doğru sürüklemektedir . Küreselleşme dönemi ile birlikte bölgeye
gelen ABD ve İsrail ikilisinin planları doğrultusunda Türkiye’de bölgedeki yeni
planlara uydurulmaya çalışıldığı için , Türk ulusunun önüne yepyeni bir
anayasal düzenleme , referandum
uygulaması ile gündeme getirilmektedir . Avrupa Birliği için
gerçekleştirilen on uyum paketi sayesinde değiştirilmiş olan Türk anayasası
yeni dönemde bu kez Avrupa değil ama Orta Doğu yapılanması üzerinden gündeme getirilmektedir .
S-4- Tam
bu aşamada referandrum zorunlumuy du ?
C-4-Anayasada
belirtilen çoğunluk oyları ile anayasa değişikliği Türkiye Büyük Millet meclisinde üçte iki çoğunluk
sağlaysaydı , o zaman referanduma gerek kalmadan anayasa değişikliği gerçekleşir ve gerekli olan süreç tamamlandıktan sonra yeni
anayasal düzenlemeler hayata geçerilirdi
. Ne var ki , bu çoğunluk Meclis oylamalarında sağlanamadığı için , yeni anayasa maddelerinin Türk halkının
onayına sunulması zorunlu hale gelmiş ve bu yüzden referandum süreci başlatılmıştır . Halk kitlelerinin doğrudan doğruya sandığa
giderek kullanacağı oylar ile , yeni anayasa değişiklikleri referandum uygulaması
üzerinden yürürlüğe girmiş olacaktır . Üçte iki çoğunluğu Mecliste sağlayamayan
anayasa değişikliklerinin referandum yolu ile kesinleştirilmeleri bugünkü Türkiye Cumhuriyeti anayasasının gerekli olan
düzenlemesidir .
S-5-
Referandum süreci nasıl geçiyor ?
C-5-Halk
oylamasına bir aydan fazla bir süre kalmışken , yaşanan olaylar ve gelişmeler
dikkate alındığında referandum sürecinin
beklendiği gibi geçtiği söylenebilir . İktidar partisi “Evet” için
kampanyalarını gerçekleştirirken , muhalefet
partileri “Hayır” için yeni politikalar geliştirerek halk kitlelerini kendi yanlarına çekmeye
çalışmaktadırlar . Bazan kampanyaların sertleşmesiyle beraber halk kitleleri
içinde sıcak olaylar ortaya çıkabilmekte ,bazan da yıllar süren demokratik rejimin bir kazancı
olarak siyasal propoganda uygulamalarının belirli bir olgunluk düzeyinde
gerçekleştiği görülmektedir . Şimdiye kadar
çok fazla sorunun yaşanmadığı bir süreç içerisinde referandum uygulaması
tamamlanmaya çalışılırken ,sürecin sonuna doğru gelişmelerin hem hızlanacağı
hem de sertleşeceği gibi bir olumsuz beklenti kamuoyunda yavaş yavaş ortaya
çıkmaktadır . Siyasal çevrelerin ve özellikle partilerin izleyeceği yollar
referandum sürecinin netleşmesinde etkili olacaktır . Daha önceki dönemlerde
yaşanan referandum süreçlerinden bugüne yansıyan siyasal deneyimler , sürecin
şimdiye kadar olaysız ve çatışmasız tamamlanması için elverişli bir ortam
yaratmıştır . Türk toplumu beklenmedik
bir biçimde önüne çıkan referandum olgusunun , olaysız ve belasız
tamamlanabilmesi için elinden gelen özveriyi göstermektedir .
S-6- Referandum nasıl sonuçlanabilir ?
C-6-
İktidar partisi kendisini diğer
partilerden ileride göstererek kesin
olarak “evet “ oylarının büyük bir çoğunluk ile halkın olumlu yaklaşımını öne
çıkaracağını ileri sürürken , muhalefet
partileri de “Hayır “ için çalışmalarını
giderek artırırken , “Hayır”
oylarının ülkenin hayrına olacağı
temasını sürekli olarak işlemektedirler . On beş yıllık iktidarın getirmiş
olduğu yorgunluk ve yıpranma payı yüzünden
iktidar partisinin durumu kamuoyunda tartışma konusu olurken , muhalefet partileri de genel seçimlerde
yenemedikleri iktidar partisini
referandum sırasında geride bırakabilmenin arayışı içine girmişlerdir . Demokratik rejimin vazgeçilmez unsuru olan
siyasal partiler iktidar ve muhalefet kanatları olarak kamplaşırken ,
meclisteki dördüncü parti olan milliyetçi partinin , iktidardaki ılımlı islam
partisinin doğrultusuna girerek , referandumda
“evetçi” cepheye dahil olması
yeni siyasal gelişmeleri gündeme
getirmiştir . Yirminci yüzyılın sonlarında Türkiye’de gündeme gelmiş olan
askeri dönemin Türk-İslam sentezcisi politikaların bugünün koşullarında ,
milliyetçi ve İslamcı partiler arasında
yeniden güncelleştirildiği
görülmektedir . Bu referandum sayesinde bir araya gelmiş olan iki partinin
önümüzdeki seçimler döneminde ortak bir liste ile hareket edeceği ve önemli bir
oranda milliyetçi bir grubun iktidar partisinin listeleri üzerinden meclise
girebileceği daha şimdiden tartışma
konusu haline gelmiştir . Referandum’un
“evet” ile sonuçlanması durumunda ortaya çıkabilecek erken seçim
aşamasında bu iki partinin birlikteliğini
siyasal bütünleşme ile sonuçlanabilecektir .
S-7-Referandumdan
“evet “ çıkarsa ne olur ?
C-7-Referandumdan
“evet” çıkması durumunda iktidar
partisinin yeni siyasal programı hayata geçme şansını yakalayacaktır . Bu
durumda parlamenter demokrasiden başkanlık rejimine geçilecektir . Batı
ülkelerinde görüldüğü gibi başkanlık sistemleri nasıl oralarda eyaletler üzerinden federasyon tipi devlet yapılanmalarına yol
açıyorsa Türkiye’de güney bölgesinde
oluşturulmaya çalışılan yeni kantonlar ya da eyaletler üzerinden gelecekte bir
federasyon yapılanmasına sahne olabilecektir .Batı blokuna dahil olan emperyal
devletlerin merkezi bölgede oluşturmaya çalıştıkları federal yapılanmanın , Türkiye’de
de uygulamaya geçme aşamasına geldiği görülebilecektir . Türkçü ve İslamcı
politikaların birlikte yürütüldüğü bir yeni dönemde Türkiye hem İslam
dünyasında hem de Türk dünyasında daha
etkili politikalar geliştirme arayışına girecektir . Yıllardır Orta
Doğu’nun Müslüman ülkelerinde
geliştirilmeye çalışılan Yeni Osmanlı vizyonuna paralel olarak , bu kez Türk
dünyasında da yeni bir Avrasya
siyasetini kendiliğinden öne
çıkaracaktır . Rusya , Çin ve Hindistan gibi yeni emperyal güçlerin Avrasya
bölgesine yönelik saldırgan
politikalarını dengeleyebilecek ve
Avrasya dayanışması doğrultusunda geliştirilecek yeni politikalar ile Türkiye eskisinden çok
daha farklı bir konuma gelebilecektir .
S-8-
Referandumdan “Hayır “ çıkarsa ne olur ?
C-8-Aydın
kamu oyu bu durumun Türkiye için hayırlı olacağını , on beş yıllık iktidarın
getirmiş olduğu hegemon tek parti
sistemi ile birlikte ortaya çıkmış olan
parti devleti uygulamalarına son
verilebileceği tartışma konusu olarak öne çıkmaktadır . Anayasa değişikliğinin
red edilmesiyle birlikte parlamenter demokrasinin güçleneceği ve bu doğrultuda meclisin de eskisine oranla daha
güçlü bir konuma geleceği yeni
bir dönem başlayacaktır . Başbakan ve hükümet konumunu korayacak ve
böylece ülke tek adam rejimine sürüklenmekten
kurtulmuş olacaktır . Halk egemenliği eskisi gibi devam edecek , yasama
organının görevlerinin başkanlık makamına terk edilmesi gibi tekelci yaklaşım devreye giremeyecektir .
Avrupa kıtasının yanıbaşında kurulmuş bir
cumhuriyet devleti olarak
Türkiye’nin daha demokratik bir siyasal yapılanma ile yoluna devam etmesinin
önü açılabilecektir . Türk devletinin kurucuları tarafından getirilmiş olan
ulusal , üniter ve merkezi yapılanması anayasanın değişmez ilkelerinde
varlığını koruyacak ve bu doğrultuda ulusal kurtuluş savaşı sırasında Türk
ulusunun kazanmış olduğu hakların korunması eskisi gibi anayasal koruma altında
gerçekleştirilecektir .
S-9-
Referandum ertelenebilir mi ?
C-9-
Referandumun ertelenmesi olgusu önümüzdeki günlerde gündeme gelebilir ve
iktidar partisi bu doğrultuda yeni bir karar vererek ve
referandumu olağanüstü hal durumunu dikkate alarak geleceğe bırakabilir . Suriye’de tırmanan
savaş durumu ya da güneydoğu bölgesinde terör gibi sıcak konular gerekçe
gösterilerek savaş hali durumu ortaya çıktığı var sayılarak referandum ertelenebilir . Nitekim bu
doğrultuda bazı muhalefet partisi milletvekilleri önümüzdeki günlerde bir
erteleme kararı ile referandumun geleceğe bırakılabileceğini açıkça ifade
etmişlerdir .Yeni dünya düzeni daha tam olarak belirlenmeden köklü bir anayasa değişikliğine gitmenin ,
Türkiye için yeni süreçte zaaf yaratabileceğinin anlaşıldığı aşamada gene referandumun ertelenmesi gündeme
gelebilir . Erteleme iktidar için bir zaaf olmayacak aksine , Türkiye’nin zaaf
durumuna sürüklenmesini önleyecektir . Kamu oyu oluşturma şirketlerinin
ortalığı karıştırmalarına fırsat vermeyerek
daha serin kanlı bir
değerlendirme, erteleme kararı yoluna doğru Türk demokrasisini yönlendirecektir .
Erteleme sonrasında ortaya çıkacak yumuşama ortamı erken seçim için elverişli
olacaktır .
***
ANAYASALAR
VE DEĞİŞİM
Prof. Dr. ANIL
ÇEÇEN
S -1 :
Anayasalar ile değişim süreçleri arasında ne gibi bir bağ bulunmaktadır ?
C-1 :Dünya
düzeninde asıl olan değişimdir . Her canlı varlık gibi cansız varlıklar da
evrenin sürekli değişen dönüşüm süreci içinde
hızlı bir değişime sürüklenmektedir . Değişen canlıların hareketleri yer yüzündeki
değişim süreçlerini doğrudan etkileyerek eskisinden çok daha farklı bir
yeni dünya düzeni oluşumunu insanlığın
önüne çıkarmaktadır . Önemli olan insanlığın bu durumun farkına vararak yaşam
düzenini sürdürebilmesidir . Anayasalar da değişime uyum sağlamalıdır .
S-2 :
Hukuk açısından değişim olgusu nasıl değerlendirilebilir ?
C-2: Hukuk bir sosyal bilim olarak değişim süreci
içindedir .Ne var ki ,değişimi arkadan izleyerek normal hukuk düzeninin devam
etmesi hukuk biliminde esas olduğu için
, değişim adına bir takım alt üst
oluşların kabül edilmesi mümkün değildir . Esas olan geçmişin birikiminin
korunması ve geçmişten gelen hukuk
birikimi çerçevesinde değişim olaylarının izlenmesidir . Bu çerçevede ortaya
çıkan her yeni durumun hukuk düzenleri açısından ele alınarak değerlendirilmesi
ve ortaya çıkan yeni tabloya göre hukuk düzeninde geleceğe dönük
yeniliklerin devreye sokulmasıdır .
Hukuk alanında yenilikler belirlenirken geçmişin birikimi yol göstermeli ,
değişiklikler de uygulama alanına getirilirken
var olan hukuk düzenlerinin bozulmamasına dikkat edilmelidir .
S-3 :
Hukuk ile anayasalar arasında ne gibi
bağlar bulunmaktadır ?
C- 3 :Bir
ülkede hukuk düzeninin varlığı o ülkede bir devlet düzeninin bulunmasına
bağlıdır . Her devlet düzeni beraberinde bir hukuk yapılanması getirir .
Ayrıca bir devletin var olması da anayasaların bulunmasına doğrudan
bağlantılıdır . Anayasalar bir anlamda devletlerin hem statüsünü hem de kimliğini yansıtan
belgelerdir . Bu çerçevede , bir ülkede gerçek anlamda hukuk düzeninin
varlığı anayasal yapılanmanın
bulunmasına bağlıdır .Anayasalarda var
olan genel ilkelere göre hukuk düzenleri biçimlenir . Her ülkede geçmişten
gelen toplum düzenlerine uygun hukuk yapıları kurulurken , anayasalar daki
genel ilkeler esas alınır . Anayasalar
genel olarak her ülkede var olan hukuk düzenlerinin temel dayanağıdır . Anayasası olan her devlet
hukuk devleti olma iddiasını da beraberinde taşımaktadır . Gelişmiş hukuk
devletlerinde anayasalar en ileri düzeydeki
formları gündeme getirebilmektedir .
S- 4 :
Devletler ile anayasalar arasında ne gibi yakın ilişkiler bulunmaktadır . ?
C- 4 : Esas olarak her devletin bir anayasası
vardır . Bunun iki istisnası olarak
İngiltere ve İsrail’de yazılı anayasal
olmadığını belirtmek gerekir . Dünyayı beş yüzyıl yöneten İngiliz devletinin bayrağında Hrıstıyanlığın işareti olarak haç
bulunmaktadır ve devletin kendi mezhebi
olarak diğerlerinden farklı bir biçimde
Presbiteryenlik esas alındığı
için bir tarikat devleti olarak dini esasları
temel almış ve yazılı bir anayasaya
yönelmemiş bir devlettir . İsrail Davut
yıldızlı bir din devleti olarak kutsal kitaplarını esas aldığı için Tevrat ülkenin anayasal düzeninin esası olarak benimsenmiş ve bu yüzden yazılı bir anayasa
ortaya konulmamıştır . Her alanda temel
yasalar çıkartılarak anayasa
boşluğu doldurulmaya çalışılmış ama normal anayasal devletler de olduğu gibi
istikrarlı bir kamu düzenine kavuşulamamıştır .Bu iki devletin dışında her
devletin bir yazılı anayasası vardır ve devletlerin hukuk düzenlerini bu yazılı metinler belirlemektedir .
S-5
:Anayasalarda ne gibi durumlarda değişiklikler yapılır ?
C- 5 :Dünya siyasal sisteminde ya da çeşitli ülkelerin toplumsal yapılarında
önemli değişikler meydana gelirse ve bu durumda var olan hukuk düzenleri
tehlikeye girerse o zaman anayasalarda değişikliğe gidilebilir . Önemli olan var olan devlet
yapısının korunması , devletin özünün ve temel yapısının değişiklikler
karşısında zarar görmesinin önlenmesidir . Her devlet uluslararası rekabet
alanında diğer devletler ile rekabet halinde olduğu için , kendisini
güçlendirecek değişikliklere gereksinme duyulduğu zaman gidebilir . Anayasalarda yapılacak değişiklikler tümüyle devlet düzenini korumayı ve
güçlendirmeyi hedeflemelidir . Aksi durumlar , devletlerin ve hukuk
düzenlerinin geleceğini tehlikeye atacağı için
dikkatli hareket edilmesi gerekmektedir .
S-6
:Durduk yerde anayasalar değiştirilebilir mi ? Ya da temel anayasa maddelerinde
değişikliğe gidilerek ortaya bambaşka bir devlet modeli getirilebilir mi ?
C- 6
:Durduk yerde anayasa değiştirilemez . Anayasa gibi temel bir yasal belgede
değişikliğe gidilmesi için acil ya da
beklenmedik durumların belirmesi ya da ülkeyi tehdit eden yeni bir olumsuz durumun
gündeme gelmesi gerekmektedir . Herhangi bir devlette bir anayasal düzen varken bambaşka bir devlet kurmaya yönelen bir köklü
değişikliğe gitmek, devletlerin devamlılığı ya da hukuk sistemlerinin sürekliliği
gibi ilkeler açısından anayasa hukukunda mümkün değildir . Devletlere her türlü
saldırı yapılırken ; askeri , ekonomik ve
elektronik saldırılar gibi hukuki yönden de farklı saldırılar örgütlü bir biçimde gündeme gelebilir . Yer
yüzünde var olan iki yüz devlet düzeni içerisinde büyük devletler küçük ve orta
boy devletler üzerinde hegemonya mücadelelerine girebilmektedir .
Her büyük
devlet ya da siyasal güç dünyanın herhangi bir bölgesinde kendi çıkarları
doğrultusunda yeni bir siyasal düzen
kurmaya yöneldiği aşamada ,o bölgede bulunan çeşitli devletleri emperyal
projelere uygun bir biçimde değişime
zorlamaktadır . Bir çok ülkede olduğu gibi bu gibi durumlar Türkiye
Cumhuriyetinin geçmişinde fazlasıyla görülmüştür . Batılı emperyalistler önce
Osmanlı İmparatorluğunu kendi istedikleri düzene sokmak için anayasal değişime
zorlamışlar ve bunun sonucunda da
koskoca merkezi imparatorluk çökerek dağılmak zorunda kalmıştır . Bugün
de benzeri durumlar ortaya çıkmakta ve bir
çok büyük ulus devlet emperyal güçler tarafından bölünmeye çalışılırken , bunu
kolaylaştıracak yeni yasal yapılanmalar anayasal değişiklik paketleri ile
ülkelerin siyasal gündemlerine taşınmaktadır .
S-7-
:Türkiye’de gündeme gelen anayasa değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz . ?
C-
7-:Bir genel kamu hukuku bilim adamı
olarak son değişikliklere lüzum olmadığı
kanaatındayım .Çünkü bugünkü
anayasa önceki dönemlerde 18 defa
değişmiş maddelerinin yarısından fazlası
yeniden kaleme alınmış ve ülkenin hem küreselleşme hem de Avrupa Birliği
süreçlerinde gereksinmesi olan anayasal yapılanmalar bu değişiklikler aracılığı
ile uygulama alanına getirilmiştir .Bu çerçevede Türkiye’nin halen bir anayasa
sorunu bulunmamaktadır , çünkü yıllardır yapılan değişiklikler aracılığı ile
Türkiye Cumhuriyeti devleti yeni dönemin koşullarına uyum sağlamıştır .
Özellikle insan hakları ve demokratik
süreç açısından Avrupa Birliği üzerinden
Türkiye anayasal yapılanmasını çağdaş düzeyin üzerine çıkartmıştır . Ne var ki
, daha sonra ortaya çıkan Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projeleri
doğrultusunda Türkiye de bir merkezi alan devleti olarak yeniden yapılandırılmaya çalışılmaktadır .
Emperyal projeler bölge devletlerini parçalarken , Türkiye’de buna uygun bir
yapılanmaya doğru sürüklenmektedir . Yeni kamu tüzel kişilikleri oluşturma
girişimleri üzerinden eyalet ve
federasyon yapılanmaları öne çıkartılmaya çalışılmaktadır . Türkiye’nin
böyle bir yeni yapılanmaya hiç biri
biçimde gereksinmesi bulunmamaktadır .
S-8-
:İçinde bulunulan sıcak çatışma ve savaş
koşullarında anayasa değişikliği doğru mu ?
C-8-:Sıcak
çatışmalar ve savaşlar beraberinde yeni yapılanmalar getireceği için , bu gibi
istikrarsızlık dönemlerinde anayasa değişikliklerine gidilmesi ülkenin birliği ve güvenliği açılarından doğru değildir . Her
gün değişik çizgilerde gelişme gösteren sıcak çatışmaların yarın ne gibi gelişmeler göstereceği belli
olmadığı için , belirsizlik ortamlarında anayasa gibi temel metinler
değiştirilemez. Öncelik savaşların ve sıcak çatışmaların durdurulmasına verilmelidir
.Bir yandan insanlar ölürken , diğer
yandan dışarıdan zorlanan emperyal projeler çizgisinde anayasaların
değiştirilmesi orta ve küçük boy
devletler açısından yok oluşun başlangıcı olabilir . Bölgesel projeler milli
devletlerin anayasal yapısını bozabilecek derecede anayasa değişikliklerine neden olmamalıdır
.Savaşların nasıl sonuçlanacağı , yeni güç dengelerinin oluşumunda hangi gücün
galip geleceği , çatışma ortamlarından
kazançlı çıkan güçlerin ne gibi yeni planları gündeme getireceği belli olmadığı
için ,savaş sürecinde kesinlikle anayasalara dokunulmamalıdır . Merkezi
coğrafya ülkelerinin hepsinin gelecekte parçalanacağı ve bir bölgesel
federasyona uygun yeni eyaletler oluşturulacağı artık açıkça ifade edildiği
için Türkiye ve komşusu olan mevcut devletler böylesine bir dağılma girişimine karşı kendilerini
koruyarak var olan anayasalarına sıkı
sıkıya sahip çıkmalıdırlar .
S-9-:Anayasa
değişikliklerinde nelere dikkat edilmelidir ?
C-9-:Anayasaların
değiştirilmesi sırasında devletin ve buna dayalı olarak kurulmuş olan siyasal
rejimin korunmasına ve bunu bozabilecek
değişikliklere karşı çıkılması gerekmektedir . Devletlerin
,ulusal,üniter,merkezi ,laik ,sosyal ve demokratik yapılarının kazanılmış hakların muhafazası açısından korunmasında her ülkenin ve devletin ulusal
çıkarları vardır ve bunlar kesinlikle
korunmalıdır .
S-10-:Türkiye’nin
bugünkü anayasa referandumunu nasıl görüyorsunuz ?
C-10-Çok
erken atılmış bir adım olarak görüyorum . Öncelikle dünyanın nereye gideceği
belli değildir .Yeni dünya düzeni belirlenmeden yapısal bir anayasa
değişikliğine gitmek ,Türk devletinin
çöküş ve dağılma sürecini hızlandırabilecektir . Ancak yeni dünya düzeni belirlendikten sonra ,
Türkiye o zaman yeni duruma uyum
sağlamak üzere bir anayasa değişikliğine gidebilir .