20 Aralık 2016 Salı

SUİKASTIN ESAS AMACI NE? Türker ERTÜRK E. Amiral, Araştırmacı-Yazar

SUİKASTIN 
ESAS AMACI NE?..
Türker ERTÜRK
Emekli Amiral, Araştırmacı - Yazar
Geçtiğimiz günlerde, Suriye’nin en büyük ve en önemli kenti olan Halep’te; 4 yıldır aralıksız devam eden çatışmalar sona erdi ve Beşar Esad’a bağlı Suriye Merkezi Hükümeti şehirde tam kontrolü sağladı. Tabii ki Suriye’nin bu başarısının arkasında, Rusya ve İran var. Ayrıca, her geçen gün daha fazla birbirine yaklaşan Türkiye-Rusya kader birlikteliği ve birlikteliğin neden olduğu Türkiye’nin Halep’teki isyancılara verdiği desteğin geri çekilmesi kararı var.
Suriye’de Mart 2011’de başlayan ve neredeyse 6 yılını tamamlayacak olan bu savaş normal bir savaş değil ve ülkenin iç dinamiklerinin meydana getirdiği bir gelişme de değil. Suriye’deki savaş, Atlantik üzerinden estirilen Arap Baharının devamı niteliğindeydi. Bu savaşın amacı, Suriye’yi etnik ve mezhepsel olarak atomize etmek ve parçalamaktı. Bu savaş; Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) yönelik olarak kurgulanan ve aynen “Kentsel Dönüşüm” gibi bir “Bölgesel Dönüşüm” projesiydi.

OLTANIN UCUNA NE TAKTILAR?
AKP İktidarı ile Türkiye, kendisi de içinde olmasına rağmen; projeye destek verdi ve Suriye’deki vekalet savaşında, emperyalizmin taşeronluğunu yaptı. Daha başında yazdık, anlattık ve uyardık; “Suriye’nin istikrarının bozulması, ülkemizin istikrarının bozulması ve Suriye’nin bölünmesi, ülkemizin bölünmesi” demekti. Ama ne yazık ki, anlamadılar veya anlamak istemediler.
Emperyalizm Suriye’de Türkiye’yi kullanırken, oltanın ucuna AKP İktidarının“Siyasal İslamcı” ideolojisi, “Yeni Osmanlıcı” hayali gibi mezhepsel bakış açısını besleyecek nitelikte uygun yemler taktı. Halbuki akılcı dış politika, çıkarların ve güvenliğin üzerine otururdu. İdeolojilerin, hayallerin, dinsel ve mezhepsel bakış açılarının üzerine oturtulan dış politika istenmez, hüsranla bitmek zorunda kalırdı, kaldı da!

BİRLİKTELİĞİ İSTEMEYENLER VAR!
Rusya ve İran; Suriye’ye, Suriye halkını korumak için değil, kendi çıkarları için geldiler. Türkiye ise, çıkarlarının gereğini yapmadı. Bindiği dalı kesti ve ne yazık ki, dünyanın her tarafından gelen cihatçılara, radikal İslamcılara, daha doğru bir ifade ile emperyalizmin vekalet savaşçılarına destek verdi. Sorun Beşar’ı sevip sevmeme meselesi değil; ülkemizin çıkarlarının ve güvenliğinin peşinde olup, olmama meselesiydi.
Sonunda şartlar, geç ve güç de olsa Türkiye’yi Rusya’ya yaklaştırdı ve yanlıştan kısmen dönüldü. Ama çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından çok zemin kaybettik. Ayrıca, Türkiye-Rusya birlikteliğini istemeyenler de var.

BATI İÇİN FELAKET OLUR!
Frankfurter Allgemeine Sonntag gazetesine konuşan Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen; "Türkiye'nin Suriye'de Rusya'yla anlaşması çok tehlikeli bir gelişme ve bu Batı için bir başka diplomatik felaket olur" dedi. Sanırım, bu ifadene demek istediğimizi açıklıyor.
Dün (19 Aralık2017), Ankara Çankaya’da bulunan Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen silahlı saldırıda, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov öldürüldü. Suikastı yapan ise; 1994 Aydın Söke doğumlu, genç bir polis.

BİZ HALEP’TE ÖLDÜK, SİZ BURADA ÖLECEKSİNİZ!
Suikast yaparak, Rus Büyükelçisini arkadan vuran Mevlüt Mert Altıntaş adlı polis memuru silahını ateşlemeden önce; “Biz cihatçıyız” anlamına gelen Arapça sözler sarf ediyor ve “Biz Halep’te öldük, siz burada öleceksiniz” diyor. Halbuki Halep’te, Suriye merkezi hükümeti; Rusya ve İran’ın desteğini alarak, en tabii hakkı olan terörle mücadele faaliyetini icra etmiştir.
Yani; 22 yaşındaki gencimiz, arkasında emperyalizmin olduğu cihatçı, radikal İslamcı vekalet savaşçıları ile kendisini özdeşleştiriyor. Soruyorum; bu gencin bu sapık fikrinin oluşumundaki iklimin sorumlusu kim? Düne kadar Halep’teki emperyalizmin vekalet savaşçıları olan teröristleri özgürlük savaşçısı olarak takdim edenler ve bu sapık fikri kitle iletişim araçlarından topluma pompalayanlarda suçlu değil mi?

ARKASINDA KİM VAR?
Rus Büyükelçi’yi vuran polis, AKP iktidara geldiğinde 8 yaşındaymış. Bu çocuk; her geçen gün Atatürk’e ve Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine saldırılan, eğitim ve öğretimin tekliği ilkesinden uzaklaşılan ve laik-bilimsel omurgasından vazgeçilen bir ortamda, “Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz!” söylemleri içinde büyüdü ve erginleşti.
Bu polise tetiği çektiren, FETÖ veya yabancı istihbarat örgütleri olabilir mi? Olabilir ama, bu gencin hangi iklim tarafından yetiştirildiği gerçeğini asla değiştirmez.

ÇÖZÜM NEDİR?
Bu suikast; Türkiye - Rusya ilişkilerini bozmaz, aksine her iki ülkeyi birbirine daha çok yaklaştırır. Bu saldırının esas amacı; Türkiye’yi kaos ortamına sokmak, istikrarsızlaştırmak, güvenilir olmadığı imajını uluslararası kamuoyuna göstermektir. Artık Türkiye, emperyalizmin direkt olarak hedefindedir. Artık derinleştirilecek olan ekonomik operasyonlar, çoklu kitlesel bombalı saldırılar, iç savaşı tetikleyebilecek kışkırtmalar ve üst düzey devlet yöneticileri de dahil suikastlar beklenmelidir.
Çözüm, başkanlık sistemi ile daha fazla otoriterleşerek asla gelmez. Yaşadığımız sorunlar, durup dururken olmadı. Bunlar; yapılan yanlışların ve fahiş hataların sonuçlarıdır. Türkiye’yi esenliğe çıkarabilmek için; bir an önce Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisinin gerektirdiği fabrika ayarlarına dönülmeli, Türk Silahlı Kuvvetleri güçlendirilmeli, laik-akılcı-bilimsel eğitim sistemini esas alan ve eleştirel akla sahip nesiller yetiştirecek eğitim ve öğretim sistemi egemen kılınmalıdır. Aksi, hüsrandır!
***
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar
RESMİ İNTERNET SİTESİ:

15 Aralık 2016 Perşembe

CUMHURBAŞKANI (Recep Tayip Erdoğan) "MİLLİ SEFERBERLİK" İLÂN ETTİ!.. "BİR SONRASI SAVAŞ HÂLİDİR!.., Arslan BULUT"

BİR SONRASI SAVAŞ HÂLİDİR!
Arslan BULUT
Tayyip Erdoğan, muhtarlarla yaptığı toplantıda  "Anayasa'mızın 104'üncü maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başı (Cumhurbaşkanı) olarak PKK'sıyla, DEAŞ'ıyla, FETÖ'süyle, DHKP-C'siyle tüm terör örgütlerine (bil-umum, hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, ayırma, kayırma, torpil, ihanet/hainlik ve suiistimallere) karşı millî bir seferberlik ilân ediyorum" dedi.
AKP, CHP ve MHP genel başkanlarının terörle mücadeleye karşı bir araya gelip ortak tavır açıklamasından sonra Erdoğan'ın seferberlik ilân etmesi Türkiye'nin nasıl bir tehditle karşı karşıya kaldığının göstergesidir.
Öncelikle belirteyim ki Türkiye'ye yönelik terör saldırıları, seferberlik ilânını gerektirecek kadar vahimdir.
Fakat terör eylemleri, belki de Türkiye'yi böyle bir karara zorlamak için mi yoğunlaştırılmıştır. Türk polisine yönelik Beşiktaş'taki bombalı saldırıyı yapan TAK'ın bir istihbarat organizasyonu olduğunu unutmamak gerekir!
Bu itibarla, seferberliğin sadece terörle mücadele veya Türkiye'ye yönelik dış tehditler kapsamında sürdürülmesi gerekir! 
Seferberlik hâlinin "rejimi değiştirmek" için kullanılması hâlinde millî birlik tamamen kaybolur! Bunun kimseye bir faydası olmaz!
 ***
Anayasa'nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanı'na "Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim ya da olağanüstü hâl ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak" yetkisi veriyor.
15'inci maddede ise "Durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir." deniliyor.
Anayasa'nın 122'nci maddesinde, "Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hâllerinde hangi hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği, idare ile olan ilişkileri, hürriyetlerin nasıl kısıtlanacağı veya durdurulacağı ve savaş veya savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi hâlinde vatandaşlar için getirilecek yükümlülükler kanunla düzenlenir." hükmü var.
Seferberlik ilânı, olağanüstü hâl ve sıkıyönetimden daha etkili, savaş hâlinin bir öncesinde alınan tedbir derecesindedir.
***
Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunu'nun 3'üncü maddesinde, "Genel Seferberlik: Ülkenin tümüne yönelik bir tehdidin karşılanması, mevcut bütün güç ve kaynakların kullanılabilmesi için ülkenin bütününde uygulanan seferberliktir." tanımlaması yapılıyor. 
Kanunun, 7'nci maddesine eklenen altıncı fıkrada "Seferberlik ve savaş hâlinin henüz ilân edilmemiş olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun baş gösterdiği gerginlik ve buhran dönemlerinde, kısa zamanda hazırlıkların tamamlanabilmesi ve noksansız olarak üst düzeyde harbe hazır olunması amacıyla, ihtiyaç duyulacak araç, mal ve hizmetlere ilişkin olarak, seferberlik ve savaş hâlinde Türk Silahlı Kuvvetleri harekât kontrolüne girecek olan kamu kurum ve kuruluşlarının imkanlarından Bakanlar Kurulu kararı ile yararlanmak" diye de bir hüküm var.
Aynı kanunun 10'uncu maddesinde "Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması hâllerinde, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra genel veya kısmi seferberlik ilânına karar verir. Kararda seferberlik uygulanmasının başlayacağı gün ve saat belirtilir. Bu karar, derhâl Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı hâlinde değilse hemen toplantıya çağırılır. Kısmi seferberlik ilânı hâlinde, seferberlik ilân edilen bölgeler dışında görev verilecek personel, mal ve hizmetlere de yükümlülük uygulanabilir." deniliyor.
***
Kısacası, kamu kurum ve kuruluşları Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kurulacak harekât merkezinin her isteğini yerine getirmek zorundadır.
Türkiye olağanüstü hâl durumundan seferberlik durumuna geçiyor. Bir sonrası savaş hâlidir!  

2 Aralık 2016 Cuma

GARANTİLER VARKEN (Yavru Vatan "MİLLİ DAVA" KIBRIS'ta) NELER OLMUŞTU HATIRLAYALIM - Prof. Dr. Ata ATUN

GARANTİLER VARKEN (T.C. hükümetlerinin gözü önünde) NELER OLMUŞTU HATIRLAYALIM!..
Prof. Dr. Ata ATUN
Rum Kilisesi bir taraftan dini kisve altında, yasal veya hukuk dışı yollarla Kıbrıs adası üzerinde bulunan Türk topraklarına sahip çıkmaya çalışırken, diğer taraftan da Rum Hükümeti Türklerin azınlık olduğu karma yerleşim yerlerinde, silah zoru ile Türkleri bölgeden uzaklaştırmak ve topraklarını da Rumlara dağıtmak çabalarını başlatmıştı 20. Yüzyılın başında.

Böylece kilise, nüfus çoğunluğunu ve taşınmaz mal mülkiyet gücünü elinde bulundurarak Adanın gerçek sahihi olan Türk toplumunu azınlık durumuna getirerek, ileri aşamalarda kovma, asimilasyon ve terör hareketleriyle bıktırmak suretiyle tüm adaya sahip çıkmayı hedeflemişti. Nitekim Kıbrıs’ın Osmanlı yönetiminde bulunduğu yıllarda bu tür girişimlerde bulunan kilise, İngiliz sömürge döneminde büsbütün azarak, Adanın Rumlaştırılmasında ön plana geçmiş ve etkin rol oynayan bir güç haline gelmiştir.

Kıbrıs kilisesinin gerek Türk şahıslar elinden ve gerekse İngiliz sömürge yöneticilerini ayartarak hile ve desiselerle ada toprağından gasp ettikleri taşınmaz malların miktarı korkunç, boyutlardadır. Yazılı bazı Rumca kaynaklar en acı gerçekleri açıkça ortaya koymaktadırlar.

İstanbul Başbakanlık Arşivi’nde yer alan “Kilise Mukataası ve Emval Defterleri”nde kayıtlı bulunan taşınmaz mal miktarları ile İngiliz sömürge yıllarına doğru kiliseler ve manastırlar adına kaydedilen taşınmaz mal miktarları arasında çok büyük rakam farkı olduğu bilinmektedir. 1821’li yıllarda başkaldırı olaylarında ön planda bulunan Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposluğu’nun kendi arşivlerinde saklı bulundurduğu emlak kayıt defterleri ve taşınmaz mülkleri ile ilgili tutanaklar, oldukça karmaşık vaziyette ve de gizlilik içerisindedir.

21 Aralık 1963’de Akritas Planı uyarınca Rumların Türklere karşı başlattığı sistemli saldırılardan sonra Kıbrıslı Türkler, 50 yerleşim biriminden 1,000 dolayında konutu terk etmeye zorlanmışlardır. 1963 yılındaki Rum saldırılarında birkaç gün içinde yaklaşık 700 kişi evini terk etmek zorunda kalmış, 1964 yılı içinde de 25,000 Kıbrıslı Türk mallarını bırakmaya ve göç etmeye zorlanmıştır.

1963 yılı Aralık ayı ile Mayıs 1964 tarihleri arasında Kıbrıslı Türklerin Rumların silahlı saldırıları nedeni ile terk etmeye zorlandıkları köyler şunlardır; (Sayılar evini terk eden kişi adedini vermektedir)

Lefkoşa Bölgesi: Türkeli (Ayios Vasillios) 117, Dali (Dali) 206, Eğlence (Eylendja) 316, Gemikonağı (Karovostasi) 333, Matyat (Mathiatis) 208, Dizdarköy (Nisou) 108, Küçük Kaymaklı (Omorphita) 5.126, Yılmazköy (Skylloura) 289, Demirhan (Trakhonas) 921, Akaca (Akaki) 156, Aredyu (Arediou) 90, Akçay (Argaki) 72, Ay Marina (Ayia Marina Skyllouras) 65, Aybifan (Ayios Epiphanios) 66, Madenliköy (Ayios Yeoryios Lefkas) 143, Denya (Denia) 128, İkidere (Dyo Potami) 40, Zeytinlik (Eliphotes) 91, Arpalık (Ayios Sozomenos) 172, Dereliköy, Bodamya (Potamia) 9, Alevkaya (Alevga) 123, Günebakan (Amadies) 141, Süleymaniye-Selemani (Ayios Ioannis) 142, Bozdağ (Ayios Theodoros Tillyrias) 232, Mansur (Mansoura) 127,  Selçuklu (Selladi Tou Appi) 66, Gaziler (Pyroi) 86.

Baf Bölgesi: Demirci (Ayios Isidoros) 28, Olukönü (Loukrounou) 35, Ciyas (Kithasi) 162, Çıralı (Lemba) 162, Yukarı Arhimandrita (Pano Archimandrita) 72, Yuvalı (Prastio) 83, Çamlıköy (Kalokhorio Lefkas) 307, Aşağı Deftera (Kato Deftera) 37, Koraku (Korakou) 13, Linu (Linou) 18, Güzelyurt (Morphou) 123, Minareli Köy (Neokhorio) 230, Orunda (Orounda) 39, Yukarı Kurtboğan (Pano Koutraphas) 50, Palehor (Palaichori) 251, Peristerona-Baf (Peristerona) 476, Cengizköy (Peristeronari) 61, Taşköy (Petra) 63, Filusa (Phlasou) 97, Yağmuralan (Vroisha) 235, Aktepe (Asproyia) 101, Yoğurtçular (Galataria) 58, Kili (Koili) 119, Kurtağa (Kourtaka) 38, Girit Tera (Kritou Terra) 156, Soğucak (Mamoundali) 121, Yukarı Kalkanlı (Pano Arodes) 101, Fesli (Phasli) 76, Akkargı (Pitargou) 192, Karşıyaka (Prodrami) 129, Yeroşibu (Yeroskipos) 170, Bozalan (Lapithiou) 156.

Larnaka Bölgesi: Aletirke (Alethriko) 25, Akkor (Anaphotia) 94, Aksu (Anglisides) 124, Ablanda (Aplanda) 55, Akhisar (Ayia Anna) 102, Kalavason (Kalavasos) 243, Maroni  (Maroni) 103, Menevi (Meneou) 22, Yukarı Lefkara (Pano Lefkara) 361, Bahçeler (Perivolia) 45, Pirhan (Pyrga) 108, Softalar (Sophtades) 117, Esendağ (Patrophani) 120.

Girne Bölgesi: Şirinevler (Ayios Ermolaos) 20, Lapta (Lepithos) 370, Sadrazamköy (Liveras) 12, Beşparmak (Trapeza) 79, Karşıyaka (Vasilia) 213, Çatalköy (Aiyios Epiktitos) 9, Karaoğlanoğlu (Ayios Yeoryios) 203, Tepebaşı (Diorios) 156, Arapköy (Klepini) 27, Ozanköy (Kazaphani) 598.

Mağusa Bölgesi: Atlılar-Aloda (Aloa) 41, Kuzucuk (Arnadi) 100, Çayırova (Ayios Theodoros) 23, Esenköy (Koilânimos) 12, Boltaşlı (Lythrangomi) 105, Yeni İskele (Trikomo) 7, Pınarlı (Vitsada) 136,  Boğazköy (Monarga) 57, Sınırüstü (Syngrasis) 102.

Limasol Bölgesi: Taşlıca (Anoyira) 93, Çerkez (Tserkezoi) 13, Aşağı Alsandık (Kato Kivides) 117, Ceylan (Kilâni) 35, Yunus-Koloş (Kolossi) 108, Moni (Moniatis) 90, Fasula  (Phasoula) 18, Pissuri (Pissouri) 19, Silifke (Silikou) 166, Kayakale (Trakhoni) 117,   Yerovası (Gerovasa) 83, Gözügüzel (Asomatos) 177.

Silah zoru ile göçe zorlanan Kıbrıslı Türklerin toplam nüfus sayısı 18,357 kişidir.

Rumların saldırılarından sonra Temmuz 1964’te hazırlanan ve BM’ye sunulan “Ortega Raporu”na göre EOKA saldırıları sonucu Kıbrıs Türk halkının tespit edilen zararı aşağıdaki gibidir:

109 kasaba ve köyde tahrip edilen ev sayısı: 527 adet,
109 kasaba ve köyde hasar gören ev sayısı: 2,000 adet,
Saldırılar sonucu göç etmek zorunda kalan Türkler: 25,000 kişi,
Başkalarının desteğine muhtaç olarak yaşayan yaralı ve sakatlar: 7,500 kişi,
Rum işgali altına giren Türk köylerinin sayısı: 103 adet,
Şehit düşen Türk sayısı: 500 kişi ve kayıp Şehit düşen Türklerin sayısı da 203’dür.
Ocak 1964’te adadaki şiddet o kadar artmıştı ki, Kıbrıslı Türkler adanın yüzde beşinden daha az bir bölgeye sıkıştırılmışlardır….
Garanti Anlaşması ve Türkiye’nin garantörlüğü varken yapılan bu saldırıları ve işlenen bu vahşeti unutmamız, üstüne de Garanti Anlaşması ile Türkiye’nin Garantörlüğünün kaldırılmasını istiyor Rumlar…. Pişkinliğin bu kadarına da PES DOĞRUSU.

Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org  - Facebook: AtaAtun1 - http://www.twitter.com/ataatun
2 Aralık 2016